:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
H.a.g
Hayat_Bu
#21
Kurtların, kuşların dilinden anlayan Hazret-i Süleyman aleyhisselama gelen bir adam yalvarır:

- Ne olur ey Allah'ın nebisi bana da hayvanların dilini öğret de ben de konuştuklarından anlayayım. Süleyman aleyhisselam izin vermez:

- Olmaz, der. Sen onların konuştuklarını dinlersen sabredemezsin. Arkasındaki hikmetleri düşünemezsin.

Ne var ki adam ısrar eder. Süleyman aleyhisselam da adama hayvanların dilini öğretir. Sevinçle evine gelen adam çöplükteki köpekle horozun konuşmalarını dinlemeye başlar. Bir ara köpekten şu sözleri duyar. Yanındaki horoza diyor ki:

- Horoz kardeş, sen arpayla da buğdayla karnını doyurabilirsin. Biraz ötedeki taneleri yesen de ekmek kırıntılarını bana bıraksan olmaz mı, benim karnım çok açtır. Horoz şu cevabı verir:

- Sabret köpek kardeş, yarın buraya ağanın ölen eşeğini getirip bırakacaklar, bolca et yer, karnını iyice doyurursun. Bunu duyan ağa hemen koşar ahırdaki eşeği alıp pazarda satar. Kendi kendine söylenerek döner:

- İyi ki hayvanların dilini öğrendim, yoksa eşek elimde ölecekti.

Ertesi gün yine kulak kabartır çöplükteki seslere. Köpek sitem etmektedir horoza:

- Hani ağanın eşeği ölecekti de ben de bolca et yiyecektim ya? Horoz cevap verir:

- Ağanın eşeği öldü ölmesine de, satın alan zavallının elinde öldü. Ağa açıkgözlülük edip eşeği sattı. Ama üzülme, bu sefer ağanın atı ölecek. Buraya getirip bırakacaklar, bolca et yer karnını doyurursun. Ağa yine hızla kalkar, ahıra gidip atı alarak pazara götürüp satar. Dönerken de yine söylenir:

- İyi ki hayvanların dilini öğrendim, yoksa at da elimde ölecekti. Gelip yine merakla kulak misafiri olur. Bu sefer köpek daha yüksek sesle sitem ediyor:

- Horoz kardeş, beni yine aldattın. Hani ağanın atı ölecekti ya?

- Ağanın atı öldü ölmesine de, sattığı zavallının elinde öldü. Üzülme der, bu sefer daha büyük bir ziyafete konacağız hep birlikte. Köpek inanmaz.

- Hadi hadi beni yine aldatıyorsun. Horoz kesin cevap verir:

- Hayır, aldatma falan yok. Durum kesin. Çünkü der, bu sefer ağanın kendisi ölecek, malına gelecek olan bu defa kendi canına gelecek. Arkasından yemekler yapılıp etler pişirilecek, artanını da bizlere dökecekler, ye yiyebildiğin kadar. Ağa bunu duyunca şaşırır, sağa sola koşuşturmaya başlar, yok mu beni satın alacak biri, diye söylenir. Derken gece hastalanan ağa sabaha çıkmaz ölür. Arkasından yapılan yemek, pişirilen etlerden artanlar çöplüğe dökülür, uzun zaman hayvanlar ziyafete konmuş olurlar. Bu sırada horoz söylenir:

- İnsanlar, keşke canıma gelecek olan malıma gelsin, diyebilselerdi de hileye başvurmasalardı. Bunda da bir hayır vardır, diye düşünselerdi. Bunu diyemiyorlar maalesef. Sonra da mallarına gelen canlarına geliyor; ama pişmanlık fayda vermiyor...
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#22
Arkadasimin kizi bir yasina gelmisti,
'Sen egitimcisin neler ogretmem gerekiyor, bazen kendimi cok caresiz
hissediyorum' dedi.
Sorusu kolaydi ama, yaniti zordu, akil vermesi basitti ama
uygulamasi
karmasikti,anlatmaya basladim:
Annelik uzun zaman alan ve gunun yirmi dort saati devam eden adi
'insan yetistirmek' olan bir is.
Bir kere bilmelisin ki, zaman alacak.
Neye zaman harcarsan onun karsiligini alirsin.
İsine zaman harcarsan isinden, esine zaman harcarsan esinden,
cocuguna zaman ayirirsan da ondan karsiligini alirsin.

Yapabiliyorsan gozyaslarini tutmamasini ogret,
aci cekmeden olgunlasamayacagini...

Kiskanmamayi ogret ona, arkadasinin basarisindan mutlu olmayi,
birlikte sevincleri paylasmayi, icinden 'neden ben degil de o?'
demeden...

Kazanmaktan mutluluk duyup icine sindirmeyi,
ama ayni zamanda kaybetmeyi ogrenmesini.
Cunku bir adim sonrasinda gorunuste galip olanlari gosterecek hayat
ona.

Her seyin bir sonu oldugunu ogret.
Sahip oldugu butun degerlerin bir gun keyif vermeyebilecegini.
Kazanilan ve harcananin bir sonu oldugunu,
gidilen yerlerin zamanla bikkinlik verebilecegini, her seyi
tuketebilecegini,
tuketemeyecegi tek seyin bilgi oldugunu ogret.
Kitaplardan keyif almasini, ders calismak istemiyorsa
zorlanmamasini,
ama okumayi sevmesini ogret ona.
Elbet er ya da gec alacaksin biliyorum,
ama mumkun oldugunca gec al ona bilgisayari.
Ona kendisi ile kalacagi sakin zamanlar ver,
sikilmayi ogret ona, sikilip ta kendini yonlendirmeyi bulmasini.

Dogaya gotur onu, hayvanlardan korkmamasi gerektigini ogret.
Arilarin bizi sokmasindan cok, nasil bal yaptigini anlat.
Doganin kendi icindeki gizemini bulmasina yardimci ol,
yagmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasini sagla.
Soguk kis gecesinde ates yakmayi ogret,
belki buyudugunde bir gece sevgilisine ates yakar ve belki
binlerce yildizin altinda birbirlerine sarilirlar,
bunu ogrenmemis diger sevgililerin aksine...

Sartlar cok zor olsa da yalan soylememesi gerektigini ogret ona.

Kazandigi elli milyonun piyangodan cikan bes yuz milyardan
cok daha keyifli oldugunu ogret.
Alin terine saygiyi ogret ona.

Ask acisi cekmenin hic asik olmamaktan daha guzel bir duygu
oldugunu ogret.
Kendi dogrulari uzerinden kimsenin onu yargilamasina izin vermemesi
gerektigini ogret,
baskalarini da kendi dogrulari uzerinden yargilamamayi...
Bunun baskalarini dinlememek oldugunu degil, soylenenleri kendi
eleginden gecirmesi gerektigini ogret.
Kendi fikirlerine inanmanin guzelliklerini anlat.

Hayati sorgulamayi ogret ona...
Bilginin en buyuk guc oldugunu ogret.
Yapabilirse bunu en buyuk fiyata satmasini,
ama kalbini ve ruhunu kendisine saklamasi gerektigini ogret.

Hakli oldugu konuda sonuna kadar diretmesini ogret
ve hakliyken dik durmasini.

Gunun birinde yaptiklari degil yapmadiklari icin pismanlik
duyabilecegini ogret.

Basit yasamasi gerektigini ogret ona, cay icmekten keyif almayi...

"İstemiyorum", "hayir" demeyi ogret ona,
istediginde ise "istiyorum" demeyi,

Sevdiginde ise "seni seviyorum" diyebilmeyi ogret ona.

Bir kot pantolon ve tisortle universiteyi bitirmeyi ogret ona.

Temiz kokmasini...

Sorgusuz sevmeyi...

El yazisi ile notlar yazmayi...

Lafi dolandirmamayi...

Sevdiklerinin hicbir zaman cantada keklik olmadigini,
dostluga yatirim yapmasi gerektigini,
kiymetini bilmeyenlerden uzaklasmasini ogret ona.

Muzigi sevmesini, sporla barisik yasamasini,

İslerin hicbir zaman bitmedigini soyle ona,
en yogun zamanda bile kendine vakit ayirmasi gerektigini ogret...

Ama en cok da kendini sevmesini ogret...
Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyecegini...
Kendine cicek almazsa kimseden cicek beklememesi gerektigini...
Kendine ozenli yemekler yapip sofralar kurmazsa
kimsenin onun icin yemek hazirlamayacagini...


Hayatta her seyden cok kendisinin onemli oldugunu ogret ona...
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#23
AILE

Bir Ogrencimin Bana Ogrettikleri

Yazan: Dogan Cuceloglu

Kaliforniya'da Long Beach sehrindeki Eyalet Universitesi'nde ogretim uyesi olarak ders verirken, ayni somestrde benim iki dersimi alan bir kiz ogrencim dikkatimi cekmeye baslamisti.

Bu genc bayanin su ozelliklerinin farkina varmistim:

Her seyden once cok guzel bir kizdi; gozum gayri ihtiyari ona
gidiyordu.

Ikinci olarak cok iyi bir ogrenciydi; butun sinav ve odevlerde en
yuksek notu o aliyordu.

Ayrica, cok hanimefendi, cok nezih bir kisiligi vardi.

Bolumun bir pikniginde kiz ogrencimin nisanlisiyla tanistim ve itiraf edeyim, ilk aklimdan gecen, 'Armudun iyisini ayilar yer' dusuncesi oldu.
Yukarida ozelliklerini saydigim o guzel kizin bana tanistirdigi erkek, yirmi yedi-yirmi sekiz yaslarinda, saci biraz dokulmus, sisman denecek kadar toplu, cirkin, kisa boylu biriydi.

Bu kisiye parasi icin yuz vermis olabilecegini dusundum. Daha sonra ogrendim ki, bu genc adamin parasal gucu yok; baska bir universitenin psikolojik
danismanlik bolumunde doktora ogrencisi olarak okula devam ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer yapip profesor olmak istiyor.

Acaba benim guzel ogrencim bu adamda ne bulmustu? Bir hafta sonra ders cikisi koridorda ogrencimin yanina yaklastim ve Sally adiyla anacagim
ogrencimle aramizda soyle bir konusma gecti:

'Sally, nisanlinla nasil tanistiginizi merak ediyorum?

'Bir kilise faaliyetinde ayni komitede calistik; o zaman tanidim kendisini '

'Nesi seni etkiledi; hangi ozelliklerini sevdin?

Sally, bir Amerikali olarak bu soruyu hic beklemiyordu. Amerikan kulturunde,bu tur sorular kisinin mahremiyetine tecavuz olarak kabul edildiginden pek
sorulmaz. Amerikan kulturune gore ben o anda Sally'nin mahremiyetine 'burnumu sokuyordum.'

Saskinligi gecince cok icten, gozlerinin ici gulerek, 'O sahane bir insan; o benim kahramanim! Ben ondan cok seyler ogrendim' dedi.

O anda ilk hissettigim sey kiskanclik duygusu oldu. Guzel bir kadinin erkegine,

'Sen benim kahramanimsin' duygusu icinde bakmasinin erkege verilmis en buyuk hediye oldugunu hissettim ve anladim. Bu hediyeyi, hayatim boyunca hic almadigimi biliyordum ve o kisiyi kiskandim.

'Nasil yani?' dedim.

'Frank bir yetimhanede buyumus. Yetim olmanin ne demek oldugunu bildigi icin, universite ogrencisi olunca, yetimhaneden iki cocuga agabeylik yapma karari almis. Haftada on saatini onlara ayiriyor; onlarla bulusup oynuyor,
kitap okuyor, onlari muzeye goturuyor. Onlarin iyi gelismesi icin elinden geleni yapiyor. Biri ameliyat oldu, hastanede yatiyor ve Frank simdi aksamlari hastanede kaliyor, geceleri ona bakiyor.'

Yuzume tokat yemis gibi oldum. Utandim. Kendime kizdim. Ben guya en yuksek egitim duzeyine gelmis biriydim ve karsimdakini hala dis gorunuse gore
yargiliyor ve onu 'ayi' olarak goruyordum. Icimdeki pislikten utandim.

Bir sure sonra Sally'nin icinde yetistigi aile ortamini merak etmeye basladim.
Soyle bir mantik yuruttum: o adama baktigim zaman ben neden, 'Armudun iyisini ayilar yer' diye dusundum? Cunku ben, icinde yetistigim ortamda *** *** bu benzetmeyi duyarak buyumustum. Icinde yetistigim ortam beni nasil
etkilemisse, Sally'nin icinde yetistigi ortam da onu oyle etkilemis olmaliydi.

Birkac hafta sonra Sally'e, ailesinin nerede oturdugunu sordum. Los Angeles'in uc yuz elli km kuzeyindeki bir kasabada oturuyorlarmis.

Onun ailesiyle tanismak istedigimi, bunu mumkun olup olamayacagini sordum.
'Kendilerine bir sorayim, eminim sizinle tanismak isteyeceklerdir,' dedi ve iki gun sonra,

'Ailemle konustum; sizinle tanismaktan mutlu olacaklarini
soylediler,' dedi. Dort-bes hafta sonra San Francisco'ya gidecektim,
Sally'nin ailesinin yasadigi kasaba yolumun ustundeydi, onlara ugrayabilir,onlarla tanistiktan sonra yoluma devam edebilirdim.

Bu planimi Sally'e soyledigimde Sally, 'O gun ben de aileme gidecektim;
isterseniz beraber gidebiliriz,' dedi. Ailesine haber verdi. Onlar da sabah kahvaltisina gelmemizi soylemisler.

Long Beach'ten sabahin altisinda yola ciktik ve dokuz bucuk civarinda Sally'nin agabeyi Brian'in evine vardik.
Sally'nin babasi George orada bulusmamizi uygun gormus. Cok guleryuzlu bir aileydi. Brian'in, en ufagi dort yas civarinda dort cocugu vardi.

Ziyaret ettigim bu guleryuzlu sicak ailede, iki olay gercekten dikkatimi cekti.

Bunlardan ilki, Sally'nin babasi George'un torunlariyla konusurken
onlarin goz hizalarina inmesiydi. Bunu o kadar dogal yapiyordu ki, artik farkina varilmadan yapilan bir davranis oldugu belliydi. Sally'ye, babasinin torunlariyla hep boyle mi konustugunu sordum. 'Evet' yanitini alinca,
kendisi cocukken de babasinin, onunla goz hizasina inerek mi konustugunu sordum.

'Evet, biz boyle biliyoruz. Agabeyim Brian da cocuklariyla boyle konusur; ben de kendi cocuklarimla boyle konusacagim. Biz boyle biliyoruz',dedi.

Tuylerim diken diken oldu. Ben universite ogretim uyesiydim ve insan psikolojisi benim uzmanlik alanimdi ama uc cocugumdan hicbiriyle goz hizasina inerek konustugumu hatirlamiyordum. Kendime kizdim; sonra kendime
kizmaktan da vazgectim, beni yetistirenlere kizdim. Sonra onlara kizmaktan da vazgectim ve butun nesilleri yetistiren kultur ortamina kizdim.

Daha sonra kimseye kizmayacagimi anlayarak, oradaki ogrenme firsatindan
yararlanmaya karar verdim. Torunlarinin onunde diz cokerek konusan dede George'a 'Beyefendi, cocuklarin goz hizasina inerek konusuyorsunuz!' dedim.
Bana biraz saskinlikla gulumseyerek,

'Tabii, onlar kucuk insanlar!' yanitini verdi. Oyle bir bakisi vardi ki, bu bakis sanki 'Bu kadar dogal bir sey ki,
herhalde bunu herkes yapiyordur; sen yapmiyor musun?' diyordu.

O bakisa karsi butun yaptigim, mahcup bir gulumseme oldu.

Bu guleryuzlu sicak ailede dikkatimi ceken ikinci olay, Sally'nin agabeyi Brian'in davranisi oldu. Brian, Pasifik ulkeleriyle ticaret yapan, oldukca varlikli biriydi. Evlerinin buyuklugunden, yuzme havuzundan,
ciftliklerinden, arabalarinin turunden ailenin zenginligi belli oluyordu.
Kahvaltidan sonra saat on bir dolaylarinda telefon caldi ve Brian bir sure telefonla konustu. Ofisten ariyorlarmis, Koreli bir isadami Los Anegeles'ta imis, kendisiyle gorusmek icin helikopterle saat 14'te gelmek istiyormus.
Baska bir randevusu oldugunu soyleyerek bu teklifi reddetmis olan Brian, bize durumu soyle acikladi:

'Dort cocugum var ve her hafta biriyle dort saat basbasa geciririm. Bugun dort yasindaki kizim Mary'le randevum var.

Cocuklar cok cabuk buyuyorlar, eger dikkat etmezsen, bir bakiyorsun, buyumusler ve
onlarla beraber zaman gecirme olanagi kaybolmus.

Brian'in yasam vizyonunu sormadim, ama davranisindan nelere oncelik verdigi
belli oluyordu. Brian icin cocuklari suphesiz en az isi kadar onemliydi.
Brian'in yasaminda bununla ilgili bir pismanlik duygusu, bir 'keske'
olmayacak.

Sally'e sordum: 'Baban seninle randevulasir miydi?'

'Evet', dedi, 'yalniz benimle degil, her cocuguyla sirasiyla basbasa zaman gecirirdi. Ve ilave etti, 'Biz boyle gorduk, boyle biliyoruz. Benim cocugumun da babasi boyle yapacak!'. Gulumseyerek, 'Nereden biliyorsun?'
diye sordum.

'Biz Frank'le konustuk' diye cevap verdi. Yine icim ciz etti. Daha dogmadan cocugun gelisme ortamiyla ilgili bir bilinc olusmustu.

Kendi cocuklarima icim yandi. Evlenmeden onceki bilincimi, kafamin karmasikligini, evlendigim kiza ettigim eziyetleri ve ondan da acisi, kendi yavrularima cektirdigim acilari dusundum. Biraz daha dusununce kendimin de aci cektigini anladim ve bu sefer kendi cocukluguma icim yandi. Daha sonra babamin, anamin cocukluguna icim yandi. Ve son durak olarak ulkemin tum
cocuklarina icim yandi.

Yine kimseye kizamayacagimi anlayinca, 'bundan sonra ne yapabilirimle ilgili dusunmeye karar verdim. Iste degerli okurum; yazdigim kitaplar, verdigim
seminerler, hazirladigim televizyon programlari, 'Ne yapabilirim?' sorusuna verdigim yanitlarin ogeleridir. Sally'nin icinde yetistigi ortami gormus ve anlamis biri olarak onun davranislarina simdi daha iyi anlam verebiliyorum.
Sally, icinde yetistigi ailede, varolusun bes boyutunu da doya doya yasayabilmisti. Cocugun hizasina inerek onunla goz goze konustugunuz zaman
cocuk, 'Sen varsin, sen dogalsin, sen degerlisin, sen guclusun ve sen sevilmeye layiksin', mesaji alir ve cocugun CAN'i beslenir.

Cocuguyla randevusuna sadik kalan baba, 'Seninle zaman gecirmek istiyorum,
seni ozledim', mesajini guclu olarak verir. Cocuk bu mesaji zihinsel olarak degil, sezgisel olarak alir ve aldigi bu sezgisel mesajlar sayesinde cocugun
hamuru, 'Ben sevilmeye layik biriyim!' diye yogrulur.

Bir ana babanin cocuklarina verebilecegi en buyuk miras, varolusun bes
boyutunda beslenmis ve buna inanmis guclu bir CAN'dir.

Dogan Cuceloglu
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#24
Uc kadin arkadas bir kaza sonucu ayni anda hayatlarini kaybedip
cennete giderler.Cennetin kapisinda onlari karsilayan melek :
"Bizim burada uymaniz gereken tek kural var.. O da ordeklere
dikkat edin sakin ustlerine basmayin" der. Sonra kapi acilir uc kadin
cennete girerler.Gercekten de etrafta ordek doludur. Ustlerine basmamak
adeta imkansizdir.Dikkat etmesine ragmen kadinlardan biri kazayla bir
ordegin ustune basar.Hemen Cebrail belirir.Yaninda son derece cirkin bir
adam vardir.Kadini kolundan adama kelepceler ve "Ordegin ustune basmanin
cezasi olarak sonsuza kadar bu cirkin adama kelepceli olarak
yasayacaksin" der.
Ikinci gun kadinlardan biri yine kazayla bir ordegin ustune basar
ve Cebrail aninda yaninda cok cirkin bir adamla gelip onlari kadina ceza
olarak birbirlerine kelepceler.
Ucuncu kadinin gozu bu olaylardan cok korkar.Digerlerinin
akibetine ugramamak ve sonsuza kadar cirkin bir adama kelepcelenip
yasamamak icin her attigi adima acayip dikkat etmeye baslar.Aradan aylar
gecer ve hicbir ordegin ustune basmaz.
Derken bir gun Cebrail belirir.Bu kez yaninda boylu poslu
inanilmaz derecede yakisikli bir adam vardir.Cebrail hicbir sey
soylemeden yakisikli adamla kadini kelepceler ve yine birsey soylemeden
ceker gider. Kadin artik mutluluktan ucmaktadir. O gune kadar gordugu en
yakisikli adamla kelepcelenmistir. Adama doner ve
"Ben acaba ne yaptim da sonsuza kadar senin gibi guzel bir adamla
birlikte olmayi hak ettim" der.
Adam surati asik bir sekilde cevap verir. "Vallahi seni bilmem
ama ben az once bir ordegin ustune bastim" der



Bir başkasının yanlışı sizin doğrunuz olabilir!!
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#25
*Bir gün Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkânına


girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasını

emretmiş. Bakkal da


Napolyonu müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen

düşmanları da 'Az evvel


biri koşarak şu tarafa kaçtı.' diye

savuştur*muş. Nihayet biraz sonra Napolyon'un


muhafızları yetişmişler. Bakkal

ömründe bir daha karşılaşamayacağı Napolyon'a sormuş:


'Efendim, af buyurun

ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek


nasıl bir duygu?'

Napolyon birden öfkelenmiş. 'Sen kim


oluyorsun da benimle böyle

dalga geçercesine konuşabiliyorsun?'diye bağırmış.


Hemen askerlerine,

Adamcağızı kurşuna dizmelerini emretmiş.


Askerler bakkalın gözünü bağlayıp,

karşısına dizilmişler.


Mermiler namlulara sürülmüş, artık 'ateş' emri

verilecek... Adamcağız içinden


'Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin diye

düşünürken,arkadan bir çift


el uzanmış, gözündeki bağı açmış.Karşısında

Napolyon varmış. Tek cümleyle


cevaplamış Napolyon: 'İşte böyle bir duygu!'

"Yaşayarak öğrenmek, bedeli en yüksek


öğrenme biçimidir..."
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#26





Bir bilge kişi, çölde öğrencileriyle otururken demiş ki;
"Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz?
Tam olarak ne zaman karanlık başlar,
ne zaman ortalık aydınlanır?"

Öğrencilerden biri;
"Uzaktaki sürüye bakarım" demiş,
"koyunu keçiden ayıramadığım zaman
akşam olmuş demektir."

Başka bir öğrenci söz almış ve "Hocam" demiş,
"İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman,
anlarım ki sabah başlamıştır."

Bilge kişi, uzun süre susmuş. Öğrenciler meraklanmışlar ve
"Siz ne düşünüyorsunuz hocam?" diye sormuşlar.

Bilge kişi şöyle demiş;
"Yürürken karşıma bir kadın çıktığında,
güzel mi çirkin mi, siyah mı beyaz mı diye ayırmadan
ona "bacım" diyebildiğimde ve
yine yürürken
önüme çıkan erkeği, zengin mi yoksul mu diye bakmadan,
milletine, ırkına, dinine aldırmadan,
kardeşim sayabildiğimde
anlarım ki; sabah olmuştur,
AYDINLIK başlamıştır..."
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#27
Belkide Kapı açıktır, zorlamayın - Sihirbaz Houdin


--------------------------------------------------------------------------------

Herkes ünlü sihirbaz Harry Houdini'nin adını duymuştur. Yanına hiçbir
gereç almadan, yalnızca giysileriyle girdiği herhangi bir hapishaneden bir
saatten önce kurtulacağını iddia eder ve bununla övünürdü

İngiliz Adalar'ındaki küçük bir kasaba Houdini'yi davet etti. Houdini
kasabanın yeni hapishanesine geldiğinde, hapishanedeki bir hücreye
yerleştirildi. Heyecan doruktaydı. Kapılar kapandığında hiç kimse onun o
hücreden çıkabileceğine inanmıyordu.

Houdini'nin kemerinde yirmibeş santimlik bir çelik parçası vardı ve bütün
kilitleri onunla açardı. Otuzuncu dakikanın sonunda, yüzündeki kendine
güven ifadesi yok olmuştu. Bir saat dolduğunda artık ter dökmeye
başlamıştı.

İkinci saatin sonunda kapının üzerine yığıldı ve kapı o anda kendiliğinden
açıldı. Kapıyı kilitlememişlerdi. Kapı yalnızca Houdini'nin kafasında
kilitliydi. Biraz itse açılacaktı kapı, ama kapının kilitli olduğunu
düşündüğü için bunu denemedi bile.

Şans kapıları da aynen böyledir. Kilitli olduklarını düşünüp, açmayı
denemeyiz bile. Fakat bazen yapmanız gereken tek şey, şöyle hafifçe
dokunuvermektir kapıya.
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#28
Özel sayıya özel mesaj .

* Eger "9" canli olsaydın bile

* En çok "8" kez kaçabilirdin ölümden

* Bilki "7" düvele sultan olsan dahi

* Yerin "6" mekan olacak sana

* En fazla "5" metre kumaş götürebileceksin

* Kapatacaksin "4" açsanda gözünü

* Bu dünya "3" günlük dünya

* Azrailin yaninda "2" kat olup yalvarsanda nafile

* Elbet "1" gün öleceksin

* Işte o zaman herşey "0" dan başlayacak

Çünkü ÖLÜM bir yok oluş degil
YENiDEN DOGUSTUR...!
Ara
Cevapla
adyge55
#29
Hayat_Bu Adlı Kullanıcıdan Alıntı:Smile Kayan Yazımı incelersen görürsün..


hani nerde o kayan yazı Big Grin
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#30
adyge55 Adlı Kullanıcıdan Alıntı:hani nerde o kayan yazı Big Grin

Big Grin Sen iyi birisin..merak etme..
Hayat
A
yrıntılarda
G
izlidir
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 14 Ziyaretçi
  Tarih: 11-24-2024, 07:33 AM