:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
H.a.g
Hayat_Bu
#51
Bir zamanlar 1 oglu ve 1 esegi olan fakir bir kari-koca varmis.

Imkânlarini daha iyiye goturmek ve dunyayi tanimak icin sehir -sehir
dolasmaya karar vermisler ve kucuk ogullarini eseklerinin sirtina bindirip yola
koyulmuslar.

Ilk geldikleri koyde insanlarin arkalarindan:

'' su terbiyesiz cocuga da bakin! Kendisi esegin sirtinda rahatca
yolculuk ederken,

Zavalli anne ve babasi kan ter icinde yuruyorlar!' ' dediklerini
duymuslar.

Baba esine donmus ve '' biricik oglumuzun terbiyesizlikle suclanmasina
izin veremeyiz,

En yasli ben olduguma gore esege ben bineyim siz ana-ogul yuruyun''
demis.

Ve boylece giderken baska bir koye gelmisler.

2. Koyde ilerlerken insanlarin:

'su ahlaksiz adama da bakin, kendisi esegin sirtinda seyahat ederken
zavalli oglu ve karisi yurumek zorunda kalmis! '' dediklerini duymuslar.

Ahlaksiz biri olmayi kendine yakistirmak istemeyen baba karisini
esegin sirtina bindirmis ve baba-ogul yanlarinda yururken 3. koye gelmisler!

3. Koyde insanlarin arkalarindan : ''zavalli yasli adam, hem butun gun
esek gibi calisiyor kendisini prenses sanan karisi da hem kocasinin hem de ufacik oglunun
yaninda yurumesine aldirmiyor.

Herhalde cocuk da uvey evlattir ''dediklerini duymuslar.

Bunun uzerine tum aile esegin ustune binmisler ve 4.koye ulasmislar.

4.Koyde insanlarin: ''su canavar insanlara da bakin!

Zavalli esegin belini kiracaklar ''dediklerini duymuslar.

Esekten inip ucu de hayvanin yaninda yuruyerek 5. koye varmislar.
Bu kez duyduklarina inanamamislar :

Koyluler gulerek : 'su uc salaga bakin, kendilerini tasiyacak bir
esekleri oldugu halde yuruyerek yolculuk yapiyorlar ''!!!




>SONUC: GENELLIKLE INSANLAR ELESTIRMEK ICIN HER ZAMAN BIR EKSIGINI
>BULACAKTIR VE KIMSE SENI OLDUGUN GIBI KABUL ETMEYECEKTIR.

ONUN ICIN DOGRU BILDIGIN SEKILDE YASA.
HAYAT ÖN PROVASI YAPILMAMIS BIR
TIYATRO GÖSTERISİDIR.

BU ALKIŞI OLMAYAN TIYATRONUN PERDESI KAPANMADAN;
HAYATININ HER ANINI DEGERLENDIR.

Charlie Chaplin
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#52
Profosör Ustun Dokmen Hayvan dergisinde yayinlanan
roportajinda, Yere dusen ekmegin ustune basan insan gormedim ama
yere dusen insani tekmeleyen cok kisi gordum diyor.
Saygili olmaktaki kusurlari soyle anlatiyor
- Birbirimize saygili olma konusunda 3 tip temel hatamiz ar
Avrupa da yasayan vatandasimiz, orada yerlere cop
atmiyor ama Kapikule den girer girmez yerlere tukurmeye, cop atmaya basliyor.
Niye burada boyle yapiyorsun, diye soruldugunda, herkes
boyle yapiyor, diyor.
- Kendi fikri olmayan insanin, durumuna gore hakaret etmesidir bu.
- Ikinci hatamiz, Adama gore davranmamiz:
Karsimizdaki adam iri yariysa Buyur abi diyoruz,
ufak tefekse, Ne var lan! diyoruz .
Oysa ki, insanlarin onuru birbirineesittir.
- Ucuncu hata,
Keyfimize gore davranmak:
Keyfimiz yerindeyse eve girerken Merhaba
millet diyoruz, Degilse surat asiyoruz.
Oysa, keyfimiz yerinde olsun olmasin tum insanlara saygili
davranmak zorundayiz.

Diyorum ki,
Yerdeki ekmege saygili olma konusunda ulkemde mutabakat
var, kimse basamaz, ayagiyla durtuklemez ya da oper, koyar bir kenara.


Ekmek nimettir kabul,
Peki insan nedir ?
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#53
Yaşama Anlam Ve Boyut Katan İki Şeyin Önemi
İki şey "Kalitesiz İnsan" ın özelliğidir :
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
İki şey çözümsüz görüne problemleri bile çözer :
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki şey yanlış yapmanı engeller :
1 - Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek

İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek) /FONT>
İki şey insanı "Nitelikli İnsan" yapar :
1- İradeye Hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak
İki şey "Ekstra Değer" katar :
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır :
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar :
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar :
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır :
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır :
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır :
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış
açısıyla yaklaşabilmek
İki şey gelişmeyi engeller :
1- Aşırılık (mübağala, abartı, ifrat, tefrit)
2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir :
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#54
Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale :

-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var , der.
'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' budur bilmek istediğim.......Bu
sorunun yanıtını getir ; kurtar kelleni der.

General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar ve
Kafdağındaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir....Günlerce gecelerce
at koşturur , cadıyı bulur ve sorar:

-Kadınlar hayatta en çok ne ister?

Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki yenilir yutulur
cinsten değil.....

-Evlen benimle!!!!.....
O zaman öğrenirsin ancak istediğini...


Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz koşar
Harun Reşit'e ve :

-Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!.

Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar ancak cadıyada evlenmek için
söz vermiştir.
Neyse evlenirler.İlk gece General bir bakar ki , o korkunç cadı
dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada.....Konuşur cadı :

- Benim kaderim böyle.... Günün sadece yarısı güzel olabilirim , diğer
yarısı çirkinim der.Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım ,
yoksa gündüzleri dışardayken mi?.....

General düşünür ve :

- Sen bilirsin kararı kendin ver der.İşte o an korkunç cadı sonsuza
dek güzel bir kadın olarak kalır....

Peki bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir???

1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır. regular_smile.gif

Hayatınız seçtiğiniz kadındır.......Zevkli bir kadına rastlarsanız
zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz , zeki bir kadına
rastlarsanız zekanız gelişir.Hayat kat kattır.Babil'in Asma Bahçeleri
gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi
kadınlar götürür.Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara ,
gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası , manzarası ve
hayatıdır......


Hayatınız seçtiğiniz kadındır.....
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#55
Bir zamanlar, bilgeliğiyle meşhur olan ve bildiklerini öğrencilerine de aktaran bir alim vardı. Bu alim, aynı zamanda bir tacirdi ve adamları vasıtasıyla uzak diyarlarla ticaret yapardı.

Bir gün talebelerine ders verirken, bir adam yanına gelip 'kötü bir haber' verdi: 'Haber aldık ki, senin de mallarını taşıyan gemi batmış! Hiçbir mal kurtarılamamış.' Bilge bir an dersi kesti. Etrafındaki talebeler onun dudaklarında küçük bir gülümsemenin belirdiğini fark ettiler. O ise hiçbir şey olmamış gibi dersine kaldığı yerden devam etti.

Bir hafta kadar sonra, bilge yine talebeleriyle birlikte dersteyken, aynı adam bu defa 'müjde' getirdi: 'Gözün aydın! O gemi senin mallarını taşıyan gemi değilmiş. Senin malların sapasağlam limana ulaştı!'

Bilge yine bir-iki saniye durdu, talebeleri onun yüzünde yine küçücük bir gülümsemenin patladığını fark ettiler. Önceki gibi, yine hiçbir şey söylemeden dersine devam etti. Öğrencileri birbirine zıt iki durumda da aynı tepkiyi veren hocalarına dayanamayıp şu soruyu sordular: 'Geminizin battığı haberine de, batmayıp limana ulaştığı haberine de gülümsediniz, neden?' Bilgenin cevabı şöyle oldu: 'Geminin battığı, mallarımın denize döküldüğü haberini aldığımda, kalbimi yokladım. Gelip-geçici olan ve mezarın ötesinde bana arkadaşlık etmeyecek dünya malını kaybetmekten dolayı içten içe üzülüyor muyum diye kendime baktım. Kalbimde küçücük de olsa bir üzüntü görmeyince sevindim ve şükrettim.

'Geminin aslında batmadığı ve sağ salim geri döndüğü haberi karşısında, bu defa, dünya malını kazanmaktan dolayı seviniyor muyum diye kalbime baktım. O malı tekrar kazanmaktan dolayı sevinç ve mutluluk göremediğim için yine sevindim ve şükrettim.'
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#56
Yarin gozumuzu ekonomik krize acip bir anda borclarimizin katlanmasindan…
Durakta beklerken bir bombayla paramparca olmaktan…
Hic beklemedigimiz bir anda issiz kalmaktan…
Tum yasamimizin bir anda degismesinden…
Cocuklarimiza karanlik bir dunya birakmaktan…

Korkuyoruz!

Korktukca icimize kapaniyoruz, yalnizlasiyoruz, mutsuzlasiyoruz!

Tam da mutsuzlugun dibine vurdugum bir gunde
Bir kitapci vitrininde karsilastim Dogan Cuceloglu'nun son kitabiyla.

Kitap adiyla tavladi beni : Korku Kulturu!

Kitabin alt basligi adindan bile guzel:

Nicin Mis Gibi Yasiyoruz?

Psikoloji Profesoru Cuceloglu ile TV8'de Cumartesi sabahlari yayinlanan programinin cikisinda konustuk.

Uzun ve epey ogretici konusmanin sonunda anladim ki Turkiye'nin suyu hasta!

Niye mi?

Iste Dogan Cuceloglu'nun agzindan nedenleri…

Bir arkadasim anlatmisti:
Japon baligi almis.
isten sonra evine gidip baligini seyrediyormus. Sahaneymis seyretmesi, boyle dalga dalga gidiyormus balik.
Ama bir sure sonra balik yan yatmis, debelenmeye baslamis.Kavanoza koyup deniz biyologu olan bir arkadasina goturmus.
Biyolog incelemis, demis ki;
- iyi haberim var, kotu haberim var, hangisinden baslayayim? -
Hangisinden istersen
- iyi haberim balik hasta degil. Kotu haberim suyun hasta.
- Su hasta olur mu ya?
- Evet olur, iyi oksijen almiyor bu su. Bundan dolayi bir bakteri girmis .
Ve bu bakteri baligin sinir sistemini boyle etkilemis.
- Ne yapmam lazim?
- Baligin suyunu, bir de pompani degistireceksin.

Su degisince, pompa sistemi degisince gercekten de balik iyilesmis bir sure sonra.
Balik yine sahane bicimde dalga dalga gitmeye devam etmis!

Bizim suyun hastaligi ne peki?

Korku kulturu.

Korku kulturu kavramini biraz acabilir misiniz?

Korku kulturu yasamda gucu temel olarak kabul eder…
Hayatta en onemli sey guctur.
Bu nedenle yasam surecinin kendisini sifirlar.
Mutluymussun, coskuluymussun, zevk aliyormussun hicbir onemi yok.
Seni guclu kiliyor mu kilmiyor mu ona bakacaksin.
Bu da sonuclarla belli olur.
Mevki edindin mi, para kazaniyor musun, sohretli misin, goster bana!
Boylelikle yasamin bir surec olarak degeri yok, guc temel degerdir. Guclu olan haklidir, cunku o gucludur.
Guclu olanin denetleme hakki vardir, cunku o gucludur. Yonlendirir.
Boylelikle tum iliskiler ve yasam onun uzerine olusmaya baslar. O nedenle boyle bir toplumda insan insana iliski yoktur, guclu gucsuz iliskisi vardir.
Kadin erkek iliskisi yoktur, guclu gucsuz iliskisi vardir.
Patron isveren iliskisi yoktur, guclu gucsuz iliskisi vardir. Bir toplumda 'Sen benim kim oldugumu biliyor musun?' diye soruluyorsa o toplumda 'guclu-gucsuz' iliskisi vardir!

Korku kulturunde insanlarin ilk karsilastiklarinda akillarindan gecen sudur:
simdi burada kimin borusu otecek?

O yuzden kolay kolay gulumsemezler, baska tarafa bakarak el sikarlar.
Yani diyor ki:
Yersen, burada baba benim. Boyle durumlarda ben kendimi nasil tanitacagim:
Ben, Profesor Doktor Dogan Cuceloglu. Mutlaka mevkimi soyleyecegim.

Yani iste 15 kitap yazdim, tv programi yapiyorum, filan, filan…

Bir kidem listesi yapacagim sana guclu oldugumu gostermek icin.

Cingeneler kavga ettiginde 'bende bu var, sende ne var ' diye atisirlarmis ya…
Bizdekinin ayni.Adam kitap yaziyor, uzerine Profesor, bilmem kim diye titrini yazdiriyor,
Ne gerek var?

Korku kulturunde esit iliski yoktur, Kim daha guclu, kim daha ustun iliskisi var.
Daha evlenirken bu kari koca iliskisinde kendini belli eder, ilk gece gozunu korkutuyor, ilk gece.
Anne baba cocuk iliskisinde de oyle.
Anne baba iliskisinde nasil?

Cocuk bir kere 0 - 7 yas arasinda muthis bir mucadele veriyor.
Ne mucadelesi veriyor?
Varolma mucadelesi veriyor. 'Yemiyecegim' diyor, 'Doydum' diyor.
'Yiyeceksin' diye agzina tikiyoruz kasigi.
'Ac degilim' diyor. 'Hayir acsin' diyoruz.
Dusunebiliyor musun ya? su iskenceyi dusunebiliyor musun?

Gecen gun universite ogrencilerinden olusan 70 kisilik bir gruba konustum.
Bir kiz ogrencinin onune gittim. 'Merhaba' dedim ama goruyorum nasil korkuyor.
insallah dogru cevap veririm kaygisi var yuzunde.

'Sabahleyin karsilassak ben sana sorsam 'Uykunu alabildin mi?' diye.Uykunu alip almadigini bilebilir misin?' dedim.'Bilmem, belki' dedi. Bu cok aci bir sey.

'Peki' dedim 'Senin uykunu alip almadigini senden daha iyi bilecek kim var?'
Ona da cevap veremedi.Universite ogrencisi bu!

Yandaki arkadasa dondum. 'Ac misin tok musun bilir misin?' dedim.Cevap veremedi, iiiggg filan yapiyor. 'Senin ac ya da tok oldugunu senden daha iyi bilebilecek biri var mi?' dedim. 'Lokantaci 'dedi.

Bunlar universite ogrencisi!
Bunlar, bu kadar sinavdan sonra universiteye girebilmis secilmis insanlar!
Ama dusunun oyle bir yasami bosaltma durumu var ki
cocuk ac mi uykusuz mu bilmiyor.

Ve ben psikolog olarak sunu soyluyorum.
Bir insanin yasaminin temeli 0-7 yas arasinda atiliyor.
Bir vatandasin vatandasliginin temeli de 0 ile 7 yas arasinda atiliyor.

Neye benziyor bu biliyor musunuz, eger siz bir cocuga 0 - 7 yas arasinda Turkce ogretemezseniz, ondan sonra da duzgun Turkce konusamaz, ona benziyor.

Eger cocuklariniza 0 ile 7 yas arasinda vatandas olma bilinci veremezseniz ondan sonra ikinci dil ogrenirmis gibi zorlukla agir ve aksak ogreneceklerdir.

O zaman o universitelinin ac olup olmadigini bilmemesinin nedeni de annesinin cocukken ac olmadigi halde zorla yedirmesi mi? Onun adina kararlar vermesi mi?

Bu ufak bir ornek.
Genel olarak cocuga verilen mesaj onemli.

'Sen kucuksun bilmezsin, buyukler bilir. Sen kimsin ki…?'

Bu genel mesaj yerlesince ' Ben kimim ki, otorite daha iyi bilir' inancina donusuyor.

Korku kulturunun ozu bu!

Oyle olunca yasam tamamiyla gercegin arastirilmasi degil, ozgurce bir yolculuk degil, bireylerin, gruplarin, cemaatlerin birinden daha guclu olma mucadelesine donuyor.

Turkiye'de siyasal anlamda yasanan da bu degil mi?

Evet!

iste bu korku kulturunun aksi olan saygi kulturunde cok temel bir deger vardir.
O da gercege saygidir.

Universite neden vardir? Gercegi kesfedip, ogrenip, yaymak icin vardir.

Oysa bu korku kulturunun umurunda degil.
Korku kulturunde universite makam icin vardir, mevki icin vardir, daha guclu olmak icin vardir.
Arastirma yapmaktan daha cok nasil kulis faaliyetleriyle, ayak oyunlariyla makam elde edilecegi ogrenilir.Ayakta kalanlar, mevki, makam sahibi olanlar bunlardir.Ve bunlar, bir ogrenci cok akilli ve yetenekliyse korkarlar, onu asistan almazlar.

Sadece universitelerde degil, hicbir yerde cok akilli adam istemezler, Turkiye'de.
Evet, cunku tehlikesin.

Ama, ben 25 yil yurtdisinda bulundum.
Orada adamin seni sevmesi veya sevmemesi ucuncu dorduncu derecede ilgilendigi bir sey.
'Sevmem ama harika bir kafasi var, ondan dolayi buraya getirmek zorundayim' diyor.

'Arkadasim olarak gormem ama hakkini veririm' diyor.

Soyle dusunmek lazim. Hepimiz bir ekibin parcasiyiz. Ben su cocugun ( parkta oynayan cocugu isaret ederek) daha mutlu olmasinin bir parcasiyim.
Herkes boyle dusunmeli.

O cocuk mutsuzsa emin ol su veya bu sekilde o mutsuzluk benim hayatimi etkiler.

Trafigi dusun, her bir kisinin araba kullanisinin kalitesi digerinin hayatini etkiler.
Sarhos ise, yorgun ise, hizli ise trafikteki herkes etkilenir.
Toplumda da oyle.
Ben buna 'biz bilinci' diyorum. Korku kulturunde biz bilincinin gelismesi mumkun degil.
Ya 'ben bilinci' denilen 'arsiz, saldirgan kultur' gelisir, ya da 'sen bilinci' denilen 'ezik, kisiliksiz kultur' gelisir.

Arsizlar ezikleri daha da eziyor yani o zaman?
Zaten sen diyenler 'Meee' diyor, 'Coban yok mu?
Uykum var mi yok mu bana soylesin, biri benim hakkimi korusun.'
Mesela sinifa girin ogretmen olarak.
Korku kulturuyle yetismis cocuga guleryuzlu davranin,
'Gunaydin cocuklar nasilsiniz?' filan deyin.
Uc dort ders sonra size parmak atmaya kalkarlar. Siz uzulursunuz ben bunlara insan muamelesi yapiyorum, yaptiklarina bak diye. Size suratle ogretirler nasil ogretmen olunmasi gerektigini.

Demek ki korku kulturunde korkutulma ihtiyacinin giderilmesi icin korkutan birisinin olmasi lazim. El ve eldiven gibi.

Ve bu bir yasam felsefesi.

Mesela korku kulturunde yetismis kadinlar da korkutan erkek ister.Onlari korkutmayana 'Ne bicim erkek' derler.

Turkiye'de yuzde kac korku kulturu hakim?

simdi belirli bir azinlik grup var.Insan haklari, cocuk haklari diyen, insanca bir yasam isteyen,
birbirlerine 'Gunaydin' demek isteyen, trafik kurallarina uyan…

Benim gordugum kadariyla cok az…Ve bu insanlar cok yalniz.

Eger Turkiye'de 'uygar insan' gibi yasamaya calisirsaniz suratle kendinizi 'keriz' olarak gorursunuz.
O sinifa girip de 'Gunaydin' diyen ogretmenin durumuna dusersiniz.

Basiniza gelmedik kalmaz yani? Kendinizi korursunuz ama o zaman da kendinize yabancilasirsiniz. Bir mutsuzluk yasamaya baslarsiniz.

Ve altini cizmek lazim.

Kimsenin kabahati yok. Kimse kotu niyetle yapmiyor bunu. Bildigi baska bir sey yok.

0 - 7 yas araliginda bunu ogreniyor. Bildigini de gelecek nesle bagirta cagirta aktariyor.

Bu boyle gidiyor…

Nasil ki alfabeyi degistirmek icin seferberlik yaptik, koy koy gezip anlattik.

Bence bizim ana babaligi ogrenmemiz icin de ayni sey lazim.
Cok ciddi olarak ve bilimsel olarak….. Ve bunu herhangi bir ideolojinin, herhangi bir guc kapma yarisinin parcasi haline getirmeden yapmak cok onemli.

Turk politika tarihinde korku kulturu ne kadar hakim? Hep korkutularak mi yonetilmis Turkiye?

Korku kulturunun disinda baska bir akim olmamis. Avrupa'nin yasadigi aydinlanma, birey olma hakki mucadelesi olmamis.iste Ataturk devrimleriyle bunu
yapmaya calismis.

Fakat korku kulturunde yetismis insanlar onu da hemen bir canavar haline getirip iki kampa ayrilmis, hangisi guclu olacak mucadelesi yapiyor. Iki tarafin da anlastigi temel degerler nedir konusunda bir arastirma
icerisine girmis degiliz.

Ben simdi olanlarin hepsini korku kulturu icinde bir mucadele savasi olarak goruyorum,
Bu da bana aci veriyor.

Bir de bu savasin, bu en tepedeki guc savasinin bizlerde, siradan insanlarda yarattigi korkular var.
Herkes endiseli, kaygi icinde ve mutsuz.

Gercege saygi bir deger olarak kurumlarda yasamiyorsa o zaman benim cok dikkat etmem gereken seyler var.
Ailem var, isim var, duzenim var. Yasamimi devam ettirmek icin benim ya cok guclu olmam lazim ya da cok guclu bir ekibin parcasi olmam lazim.

Butun mucadele boyle donuyor simdi Turkiye'de.

Karsi tarafin haklari umurunda degil, zerre kadar ilgilendirmiyor.

Bir onlarin gozuyle bakayim diye kimse demiyor.

Cunku bakarsa gucunu kaybediverir.

O yuzden herkes yuzde yuz hakli oldugunu iddia ediyor.

O yuzden de diyalog imkâni ortadan kalkiyor.

Diyalog imkâninin olabilmesi icin herkesin 'Arkadas sen de ben de farkli bakiyoruz ama musterek bir gayemiz var' diyebilmesi lazim. Musterek kabul ettigimiz kriterler olmasi lazim.

Bu kriterler yok.

O yuzden ben sana baktigimda acaba hangi taraftan diyorum.

Sana da sormuyorum, guvenim yok, alttan alttan anlamaya calisiyorum.

Benim gordugum kadariyla hem parti ici, hem partiler arasi politika guc mucadelesinden baska bir sey degil.

Kim mevkiye makama gelirse nemalanma durumu olarak goruyor bunu.

icten ice hepimiz de bu boyle olur diye kabul etmisiz.

O nedenle korku kulturunu bizim en onemli bas belamiz olarak goruyorum.

Henuz daha farkinda degiliz nasil ki balik suyun farkinda degil, biz de korku kulturunun farkinda degiliz.

Bizim de suyumuz mu hasta?

Aynen oyle, akvaryumun suyu ayni oldugu surece
yeni baliklar koysan bile bir sure sonra onlar da hastalanir.

simdi biz ne yapiyoruz?Milletvekillerini sucluyoruz. Sanki onlar gokten zembille indi.

Onlar da bizim baligimiz!

Peki suyu iyi etmek icin ne yapmak lazim? Suyun ilaci ne?

Degerler!

Ilk deger gercege saygi.Anne baba olarak cocugunun gercegine saygi duyacaksin.


Ikinci deger, gercege sevgi.Anne baba olarak cocugunu seveceksin.

En onemlisi de yasama saygi.

Cocugun kendi yasaminda kendisi olarak var olabilmesine saygi duyacaksin! 23.03.2008

Dogan CUCELOGLU
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#57
*Yirmi yil once gecimimi taksicilik yaparak
kazaniyordum. Bir keresinde,
saat sabaha karsi 02.30'da bir yolcu
aldim; adrese vardigimda,
giris katindaki bir pencerede gorulen tek
isigin disinda butun bina kapkaranlikti.
Bu sartlar altinda, cogu taksi
soforu bir iki sefer korna calar, bir dakika
bekler, sonra ceker giderdi. *
*Fakat ben, tasima araci olarak
yalnizca taksiye bagli pek cok fakir
insanla karsilasmistim.
Eger etrafta tehlike kokusu yoksa, her zaman
kapiya giderdim. Bu yolcu belki de benim
yardimima ihtiyac duyacak biridir,
diye dusunurdum kendi kendime. *

*Onun icin kapiya gittim ve caldim, "Bir
dakika", diye yanit verdi zayif,
yaslica bir ses. Yerde birseyin
surukleyerek cekildigini duyabiliyordum. *

*Uzun bir aradan sonra, kapi acildi.
Onumde 80'li yaslarinda, ufak tefek bir
hanim duruyordu. Sanki 1940'larin
filmlerinden cikmiscasina, emprime
bir elbise giymisti ve basina da on
tarafina tul tutturulmus yuvarlak bir
sapka takmisti. *

*Yaninda kucuk, plastikten bir valiz
vardi. Daire sanki icinde yillardir hic
yasanmamis gibi bir gorunume sahipti.
Butun esyalar carsaflarla ortuluydu.
Duvarlarda saat, sus esyasi ya da
tezgahin uzerinde kap-kacak yoktu.
Kosede, ici fotograf ve cam bardaklarla
doldurulmus bir karton kutu duruyordu.
*

* *

*"Cantami arabaya kadar tasir
miydiniz?" dedi. Valizi arabaya goturdum,
sonra kadina yardim etmek uzere dondum.
Koluma girdi ve yavasca arabaya
yuruduk. Nezaketimden oturu tesekkur edip
duruyordu. "Bir sey degil", dedim
ona. "Ben yalnizca anneme nasil
davranilmasini istiyorsam yolcularima o
sekilde davranmaya gayret ediyorum." *

*"Ah, ne kadar iyi bir cocuksun sen," dedi. Arabaya
bindigimizde, bana adresi verdi, sonra,
"Sehrin icinden gitmemiz mumkun mu?" diye sordu.
*
* *

*"Orasi kestirme degil," diye cevap verdim
hemen. *

*"Benim icin fark etmez," dedi. "Acelem yok.
Gucsuzler yurduna gidiyorum." *

*Dikiz aynasindan baktim. Gozleri
parliyordu. "Ailemden kimse kalmadi,"
diye sozunu surdurdu. "Doktor cok fazla zamanim
kalmadigini soyluyor." *

*Yavasca uzanip taksimetreyi kapattim.*

*"Hangi yoldan gitmemi arzu edersiniz?" diye sordum.
*

* *

*Ondan sonraki iki saat boyunca sehirde
dolastik. Bana bir zamanlar, asansor
isletmeni olarak calistigi binayi
gosterdi. Yeni evlendiklerinde
kocasiyla birlikte oturduklari mahallede gezindik.
Arabayi, genc kizliginda dansa
gittigi bir zamanlar balo salonu olan mobilya
ambarinin onunde durdurmami istedi. *

* *

*Arada bir belirli bir binanin veya bir
kosenin onunden gecerken yavaslamami
rica edip, gozlerini karanliga icine
dikerek, hic bir sey soylemeden oylece
oturup bakti.
*

*Gunesin ilk isIklari
ufukta belirmeye baslamisti ki,
birden "Yoruldum. Gidelim artik," dedi. *

* *

*Sessizlik icinde bana vermis oldugu
adrese gittik. Sutunlu girisi olanalcak bir binaydi,
hastalarin iyilesmek icin gittigi saglik
evlerine benziyordu. *
*Araba durur durmaz, iki hademe cikarak
yanimiza geldi. Merak ve dikkatle
kadinin her hareketini izliyorlardi.
Onu bekliyor olmaliydilar. Bagaji
acarak kucuk valizini kapiya goturdum.
Kadin tekerlikli iskemleye oturtulmustu bile. *

* *

*"Borcum ne kadar?" diye sordu, cantasina
uzanarak.*

*"Borcunuz yok," dedim.*

*"Geciminizi saglamaniz gerek," diye cevap
verdi.*

*"Baska yolcular var," dedim. Neredeyse hic
dusunmeden egildim ve onu kucakladim.
Bana simsIki sarildi. *
*"Yasli bir kadina kucuk bir mutluluk
yasattiniz," dedi. "Tesekkur ederim."
*

*Elini sIktim, sonra los sabah
isIklarinin icine yurudum.
Arkamda bir kapi kapandi.
Bir hayatin kapanis sesiydi bu. *
* *

*O vardiyamda artik hic musteri
almadim. Amacsizca, dusuncelerimde
kaybolmus dolastim. Gunun geri kalan
kisminda hemen hic konusamadim.
Ya o kadincagiz
ofkeli bir sofore ya da vardiyasini
bitirmek icin acele eden bir sofore rast gelseydi?
Ya ben yolculugu reddetseydim veya bir kere korna calip
sonra da cekip gitseydim? *
*Soyle bir yeniden gozden gecirdigimde,
aklima hayatimda bundan daha onemli
yaptigim bir sey gelmedi. *

*Hayatimizin onemli anlarin
etrafinda gelistigini dusunmeye sartlanmisizdir.
Fakat onemli anlar bizi genellikle habersiz yakalar
--- baskalarinin onemsiz sayabilecegi bir bicimde
guzelce paketlenmis olarak. *



* *

** * **

* *

*INSANLAR NE YAPTIGINIZI VEYA NE
SOYLEDIGINIZI TAM OLARAK
HATIRLAMAYABILIRLER, FAKAT
KENDILERINI NASIL
HISSETTIRDIGINIZI
DAIMA
HATIRLARLAR. *

post_groan.gif quote.gif
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#58
TOKAT...

> >Mart ayı gelmişti ama kızım hala okumaya geçmemişti. Ödevlerini yapmamak
> >için bir sürü bahane buluyordu. Elimden geldiğince ilgileniyor, çalışma
> >şevki kazanması için çabalıyordum. Ancak hiçbir gelişme yoktu. Adeta
> >inatla okuma-yazma öğrenmemeye çalışıyor gibiydi. Öğretmenliğin
> >kazandırdığı bütün deneyimlerimi kullanıyor, hiçbirinin işe yaramadığını
> >gördükçe paniğim artıyordu.
> >> >Kızımdan bir yaş küçük oğlum ve henüz yedi aylık bebeğim den çalabildiğim
> >her dakikayı kızıma ayırıyor, ancak öğretmeniyle her konuştuğumda büyük
> >bir düş kırıklığı ile eve dönüyordum. 'Kızım acaba geri zekalı mı' diye
> >düşündüğüm oluyor, bu düşünceler yüzünden beynimin zonklamasını geçirmek
> >için iki, üç tane ağrı kesici almak zorunda kalıyordum.
> >
> >O soğuk mart akşamında, sönmeye yüz tutmuş sobanın yanında, kızıma
> >heceleri söktürebilmek için uğraşırken, onun ilgisizliği kalan son sabrımı
> >da tüketti. Ayların birikimiyle kızı mı omuzlarından tutup, silktim ve
> >minicik yanağına hatırladıkça utandığım' bir tokat attım. Yanağı
> >kıpkırmızı oldu. Şaşkın ama kızgın baktı. Ağlamamak için minik dudaklarını
> >sürekli büküyor, bakışları kalbimin ötelerine doğru ok gibi ilerliyordu.
> >
> >> >Sessizliği bozan ben oldum.
> > >
> >"Neden? Nazlıhan neden? Niçin okumayı öğrenmek için gayret göstermiyorsun?
> >Sen aptal değilsin. Neden kendine aptalmışsın gibi davranılmasına izin
> >veriyorsun?"
>
> >Bir an durdu, sonra sesinin bütün yırtıcılığı ve kiniyle, "Çünkü ben okumak
> >istemiyorum" diye
> >haykırdı. Kulaklarıma inanamıyordum. Yüksek tahsil yapıp, iyi bir geleceği
> >olacağını düşledim biricik kızım, benim, ben öğretmen Emine Özgenç'in kızı
> >"Okumak istemiyorum" diye bağırıyordu.
> >
> >
> >Hayal kırıklığı ve şaşkınlık içerisinde "Neden?" diye sorabildim.
> >
> >
> >"Çünkü ben senin gibi okuyup, öğretmen olup, çocuklarımı evde yalnız
> >bırakıp işe gitmeyeceğim, Çalışmayacağım, Ben sadece anne olacağım."
> > >
> >Kızım konuşmuyor, adeta beni tokatlıyordu. Başım dönüyor, gözüm kararıyor,
> >bu sözlerin gerçekten kızıma mı ait olduğunu anlamaya çalışıyordum. Evet
> >bu sözleri bana yedi yaşındaki kızım söylüyordu. "İnsan şimdi bayılmaz da
> >ne zaman bayılır" di ye düşündüm. Sanki, birden, gözlerimin önünde bir
> >sinema perdesi açıldı ve acı bir film oynamaya başladı. Yozgat'ın Nohutlu
> >Tepesi'nde, o her çıkışımda hiç bitmeyeceğini düşündüğüm yokuşun başındaki
> >bir türlü ısıtamadığım evi hatırladım.
> >
>
> >12 Eylül sonrası, eşimin (birçok insana yapıldığı gibi) hiç anlayamadığım
> >bir tarzda ve sebepsizce tutuklanıp cezaevine götürülüşü. Aylarca tutuklu
> >olduğu halde mahkemenin bir türlü başlamayışı. Yıllarca süren ve benim,
> >eşimin neden tutuklandığını beraat ettikten sonra bile anlamadığım
> >mahkemeler. Bakamadığım için dokuz aylık oğlumu Samsun'a, anneme bırakmam.
> >Bakıcı ve anaokulu masraflarını karşılayamadığım için, iki yaşındaki
> >kızımı her gün çalıştığım liseye götürüşüm. Yavrumun öğretmenler odasında
> >koltuklarda uyuyuşu. Uykusunun en derin yerinde çalan teneffüs ziliyle
> >yavrumun fırlayıp koltuklara oturuşu. Sonra müdürün beni çağırıp, "Bak
> >Emine Hanım, biliyorum zor durumdasın ama seni gören herkes çocuğunu okula
> >getirmeye başladı. Burası çocuk yuvası değil ki. Bir daha kızını okula
> >getirme" deyişi. O günden sonra iki buçuk yaşındaki kızımı o koskoca, o
> >sopsoğuk evde, yalnız başına bırakıp, dönene kadar kızımı koruması için
> >Allah'a yalvarışlarım. Acıkır ve susar diye etrafa bıraktığım su
> >bardakları ve yiyecekler. Her akşam eve döndüğümde yavrumu bir köşede
> >battaniyenin altında büzüşmüş buluşum.
> >
> >"Yavrum, iyi misin? Korktun mu?" diye sorunca, "Korktum, ağladım, ağladım,
> >yoruldum, sustum, sonra yine ağladım" diyerek boynuma sarılışı. Bir film
> >şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Bir türlü filmin sonu
> >gelmiyordu.
>
> >
> >Nisan sonlarına doğru bir öğle paydosunda eve gelmiş ve zili çalmak
> >zorunda kalmıştım.
> >
> >
> >O sabah telaşla çıkarken anahtarı evde unutmuştum. Ama çok dert
> >etmemiştim. Nasılsa kızım evdeydi. Kapıyı açardı. Ama açmadı. Açmadığı
> >gibi sesinin bütün gücüyle "Anne" diyerek ağlıyordu. "Kızım, ben annenim,
> >aç kapıyı" dedikçe o "Hayır sen annem değilsin. Sen kurtsun. Beni
> >yiyeceksin" diye feryat ediyordu. Ne söyledimse inandıramadım. Dinlediği
> >bir masaldan etkilenmişti besbelli. Yavrum, minik yavrum korkuyor ve
> >ağlıyordu. Yarım saat uğraşmış, ikna edememiştim.
> >> >Yapacağım tek şey vardı. Bir şekilde içeri girmek. Ama nasıl? Kapıyı
> >kıracak gücüm yoktu. Nohutlu Tepesi'nde çilingir ne gezerdi. İçerde yavrum
> >feryat figan ağlıyordu. Neden sonra alt kata inmeyi düşündüm. Kapıyı açan
> >komşuma bir yandan olayları anlatıyor, bir yandan balkona doğru
> >koşuyordum. Bir sandalye bulup balkona yerleştirdim ve üst kattaki evimin
> >balkonuna ulaştım. Ben, 153 santimlik ufak tefek kadın, bir sandalye
> >yardımıyla nasıl olup üç metrelik tırmanışı gerçekleştirerek, üçüncü
> >kattaki evimin balkonuna ulaştım. Hala anlamış değilim. Sanki görünmeyen
> >bir el beni yukarı çekti. Balkonun kapısı pek sağlam olmadığından, kilidi
> >kolayca açıp içeri koştum. Kızım kapının dibine oturmuş, başını
> >bacaklarının arasına sıkıştırmış ağlıyordu. Sarıldım, sarıldım,
> >sarıldım... Göz yaşlarım onunkiyle karıştı. Koynuma büzüldü. Sadece
> >"Annem, anneciğim, kurt beni yiyecekti" diyebiliyordu. O gün öğleden
> >sonraki ilk dersimi kaçırdım. Müdürün ikazına rağmen kızımı sınıfıma
> >götürdüm. Önce müdür muavini, sonra müdür tarafından azarlandım ama hiç
> >cevap vermedim. Sadece göz pınarlarımda iki damla yaş belirdi. Ve o yaşlar
> >müdürün birden susup özür dilemesine sebep oldu.
> > >
> >Evet bu acı film bitecek gibi değil. Kızımın sesiyle irkildim.
> > >
> >"Ben okumayacağım. Anne olacağım diye feryat ediyordu. Feryat etmiyor
> >sanki beni tokatlıyordu. Ona iyi bir anne olamadığımı ve bundan duyduğu
> >rahatsızlığı bu sözlerle haykırıyordu yüzüme. Hayatımın hiçbir anında
> >böylesine bir acı yaşamamıştım. Hiçbir söz yüreğimi ve belleğimi böylesine
> >hırpalamamıştı.
> > >
> >Kızımın kestane rengi saçlarını okşadım. Tokadımla kızaran yanağını öptüm.
> >Başını göğsüme bastırdım. Onun hafızasında yer eden bütün acıları silmek
> >istiyordum. En doğru, en eğitici sözleri bulmalıydım. Ama nasıl?.. Bu
> >allak bullak beyinle nasıl?
> >> >Öğlece ne kadar kaldık bilemiyorum. Bir ara konuşacak gücü bulabildim.
> >> >
> >"Kızım, her okuyan kadın çalışmak zorunda değildir. Sen iyi bir anne olmak
> >istiyorsun. Ben de iyi bir anne olmanı istiyorum. Ancak, okursan, bilgili
> >olursan, iyi bir anne olabilirsin. Çalışmak zorunda değilsin ki. Sen de
> >evde çocuklarına bakar, onlara okuma yazma öğretirsin" diye devam eden
> >birçok cümle sıraladım peş peşe. Kızım ikna olmuş görünüyordu. Ertesi gün
> >okuldan geldiğinde onu masanın başında Cin Ali kitabını okurken buldum.
> >Kızım, okuyup yazmayı aylar önce öğrenmiş fakat ısrarla herkesten
> >saklamıştı.
> >
> > >
> >Öğretmeni şaşkındı. "Nasıl olur da bir çocuk, bir günde bu kadar ilerleme
> >kaydedebilir?" diye soruyordu. Bu sorunun cevabı öyle uzun ve anlaşılması
> >öyle güçtü ki... O an susmak, en güzel cevaptı çünkü bu sorunun cevabını
> >ancak ben ve Nazlıhan anlayabilirdik.
> >
> >Şimdi kızım, Gazi Üniversitesi'nde işletme okuyor. Anadilini çok iyi
> >okuyup, yazdığı gibi iyi derecede İngilizce de biliyor. En önemlisi bir
> >kadının hangi şartlarda olursa olsun çalışması ve ekonomik özgürlüğünü
> >elde etmesi gerektiğine inanıyor. En güzeli de her fırsatta "Canım annem
> >diye sarılıp yanaklarımdan öpüyor. Ben de onun, daha önce "o utandığım
> >tokatla" kızart tığım yanağından öpmeye özen gösteriyorum.
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#59
SATILIK HiKAYELERiM VAR
Günlerden bir gün seyyarın biri arabasına yüklediği yalanları satmak için yola koyuldu.Türlü türlü yalan vardı arabasında.Sokaklarda dolaştıkça azalıyorlardı.Müşteriler çok ilgi göstermişlerdi bu yalanlara.

Kimisi küçük bir yalan alıyodu, kimisi en büyüğünü,kimisi de pembe yalanları tercih ediyordu.Akşam olup eve döndüğünde bütün yalanları bitmişti.Birkaç gün daha yalan satmaya devam etti.Ancak bütün yalanları satmasına rağmen eskisi kadar para kazanamıyordu artık.Herkes aldığı yalanın parasını yarın ödeyeceğini söylüyordu ama kimse para vermiyordu.Yalanların en büyük özelliği çabuk eskimesiydi. Bunu bilen seyyar bir süre hiçbirşey satmadı.

Bütün çöp kutuları yalanlarla dolunca arabasına doğruluk yükleyip yola ÇIKTI DOÄžRULUKLAR yalanlar kadar çabuk eskimiyordu,fakat hiçbir doğrulukta bir diğerine benzemiyordu.Müşteriler doğruluğa da çok ilgi gösterdiler.O kadar kısa sürede bitti ki doğruluklar seyyar aynı gün bir kaç kez yükleyip boşalttı arabasını.İkinci gün işe çıktığında ise bir tane müşteri bulamadı.Çünkü herkes kendi doğrusunu diğerlerine kabul ettirmeye çalışmaktan başka şeylere ilgi gösteremez olmuşlardı.Satıcı iyi para kazanıyordu gerçi ama sattığı şeylerin devamlılığı olmuyordu.

Herkesin kendi doğrusunun bir başkasını acıttığını gören seyyar bu sefer dostlukları yükledi arabasına.Kavga etmeyi bırakan insanlar üçer beşer dostlukları almaya başladılar.Ve dostluğun çeşidi yoktu, ve dostluklar paylaşılabiliyordu ve dostluklar can acıtmıyordu.Seyyar yine çok para kazandı. Kazandığı paralarla çokca hayal alıp yükledi arabasına seyyar.Satışa çıktığında insanlar etrafını çevirip kendilerine hayal seçmeye başladılar.

Cesaretli olanlar büyük hayalleri seçtiler teker teker.Bazıları küçük hayalleri tercih etti.Bazı hayaller ağırdı taşıması zordu,güçlü olanlar bunları aldı.Bazılarının içi boştu tüy kadar hafifti, çok meşgul olanların tercihiydi.Ama tezgaha her gelen kendine uygun bir hayalle ayrılıyordu oradan.Akşam olup güneş batınca tezgahta sadece kötü hayaller kalmıştı.

Ama onlarında renkleri çok güzeldi. onların güzelliğine kanan son müşterilerde bunları aldı. Satıcı ertesi gün sokağa çıktığında korktuğu başına gelmişti.Sokakta kimsecikler yoktu,hayal kurmaktan evlerinden dışarıya çıkamıyorlardı.Üstelik çoğu hayaller bekleneni vermeyince insanlar buhranlar yaşıyor,psikolojik sorunlarla boğuşuyorlardı.

Yapacak birşey yoktu insanları sokağa çıkarmak ve para kazanmak için teselliye ihtiyaçları vardı.Satıcı sokak sokak teselli sattı bir süre. Herkes kendine bir teselli bulunca akşam evine döndü.Kendine bir çay demledi ve şunları düşündü;'İnsanların bir suçu yok,ben ne satarsam onlar onu alıyor'.Sonra küçük bir analiz yaptı.Bir çok seçenek vardı önünde,hepsinin artısını eksisini bir kenara koydu.Geriye sadece bir şey kalmıştı.Evet her zaman satabileceği birşey.

Bütün hazırlıklarını yaptı ve arabasını sevgi doldurdu.Artık hep sevgi satcaktı.Nitekim beklediği oldu.Her gün sokaklarda sevgi almak isteyen yüzlerce insan vardı.Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı vardı.Çünkü sevgi içinde tüm güzel şeyleri barındırıyordu.Çünkü memnun bir müşteri yanında yenisini getiriyordu.Çünkü hayat sevince daha güzel oluyordu...
Hepimiz bir satıcı değilmiyiz?
Ve biz ne satarsak insanlar onu alıyor.
Kazandığımız paralarsa tecrübelerimiz oluyor...
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#60
" LEYLA LEYLA " DİYEN DİLİN ,
MEVLA DEMEDİKÇE ,
VUSLATA EREMEZSİN .
İNSANI KIBLE EDİNEN EYY SEN !
HAKK'A TAPMADIKÇA ,
MENZİLE ERİŞEMEZSİN !
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 7 Ziyaretçi
  Tarih: 11-24-2024, 09:31 AM