Dünde Kalmış
Gittim, varlığından habersizdim.
Benim olanla yetinip, olmayanı azat ettim.
Aradım, bulamadığım her neyse...
Sevdim, onca insan, onca şey...
Hala eksiktim!
Ne gün, ne ay değildi geçen,
Ne hasret, ne gurbet değildi yakan,
Her yağmurdan sonra toprak kokardı içim...
Soğuktan değildi titreyişim...
Döndüm!
Yokluğundan habersizdim.
Görmediklerim değildi özlediklerim...
Göremeyeceklerimdi.
Artık söylenmeyen güzel şarkılar gibi...
Hatırı kalmamış kahve,
Edeni bulunmayan güzel bir söz gibi...
Horlanmış, unutulmuş...
Bir varmış, bir yokmuş değildin ki,
Özledim!
Peşi sıra dün oluyor yaşadığımız her an...
Mesafeler sorun değil; en büyük derdimiz zaman.
Zamanın dindiremediği acılarını, gelip geçici sevinçlerle avuturken yüreğin; kapanmış sayarsın yaralarını...
Gerçek kadar çırılçıplak, çirkin değildir yalanlar; göz kamaştırırlar.
Oysa, ne yaralar kabuk bağlar çabucak, ne kırılan kaynar.
Öfke, en çok öfkelenene kıyar.
Gidenler bizden değildir döndüklerinde...
Kalanlar, gitmeyi düşleyenlerdir çoğu zaman...
Sevenler mükafat ister, sevilmeyenler merhamet...
Birden fark edersin. Yüreğini titreten içli şarkılar çalmaz olur; pikaplarda, radyolarda...
Tedavülden kalkar sevdiğin bir sürü şey...
Kalın bir sis perdesi örter çocukluğunu...
Ne gelecek senindir, ne geçmiş; bugününe sahip çıkan özlemdir.
Fotoğraflara bakarken, yüzünde beliren hazin bir gülümsemedir mutluluk...
Yılları sayan parmaklarının titremesidir, zamanın su gibi aktığını hatırlatan...
Geçip giden gemilere özlemle bakan, ıssız bir liman gibidir yalnızlığın...
Terk edilmişlik yüreğinde başlar önce...
Yakandan düşsün istersin hayat...
Ben ki,
Bahçemde sarı güller,
Yanımda sen düşledim hiç farkında olmadan...
Yıllar geçirdim ararken,
Bir ana sığdı bulduğum...
Bu yüzden “keşke”li tüm cümlelerim!
Nazan Danacıoğlu
Gittim, varlığından habersizdim.
Benim olanla yetinip, olmayanı azat ettim.
Aradım, bulamadığım her neyse...
Sevdim, onca insan, onca şey...
Hala eksiktim!
Ne gün, ne ay değildi geçen,
Ne hasret, ne gurbet değildi yakan,
Her yağmurdan sonra toprak kokardı içim...
Soğuktan değildi titreyişim...
Döndüm!
Yokluğundan habersizdim.
Görmediklerim değildi özlediklerim...
Göremeyeceklerimdi.
Artık söylenmeyen güzel şarkılar gibi...
Hatırı kalmamış kahve,
Edeni bulunmayan güzel bir söz gibi...
Horlanmış, unutulmuş...
Bir varmış, bir yokmuş değildin ki,
Özledim!
Peşi sıra dün oluyor yaşadığımız her an...
Mesafeler sorun değil; en büyük derdimiz zaman.
Zamanın dindiremediği acılarını, gelip geçici sevinçlerle avuturken yüreğin; kapanmış sayarsın yaralarını...
Gerçek kadar çırılçıplak, çirkin değildir yalanlar; göz kamaştırırlar.
Oysa, ne yaralar kabuk bağlar çabucak, ne kırılan kaynar.
Öfke, en çok öfkelenene kıyar.
Gidenler bizden değildir döndüklerinde...
Kalanlar, gitmeyi düşleyenlerdir çoğu zaman...
Sevenler mükafat ister, sevilmeyenler merhamet...
Birden fark edersin. Yüreğini titreten içli şarkılar çalmaz olur; pikaplarda, radyolarda...
Tedavülden kalkar sevdiğin bir sürü şey...
Kalın bir sis perdesi örter çocukluğunu...
Ne gelecek senindir, ne geçmiş; bugününe sahip çıkan özlemdir.
Fotoğraflara bakarken, yüzünde beliren hazin bir gülümsemedir mutluluk...
Yılları sayan parmaklarının titremesidir, zamanın su gibi aktığını hatırlatan...
Geçip giden gemilere özlemle bakan, ıssız bir liman gibidir yalnızlığın...
Terk edilmişlik yüreğinde başlar önce...
Yakandan düşsün istersin hayat...
Ben ki,
Bahçemde sarı güller,
Yanımda sen düşledim hiç farkında olmadan...
Yıllar geçirdim ararken,
Bir ana sığdı bulduğum...
Bu yüzden “keşke”li tüm cümlelerim!
Nazan Danacıoğlu