(Özürlüler haftası için öykü) Yazılış : 08-05-2007 08:30-09-30
Belediye başkanı, geniş-rahat makam koltuğunda huzursuzca kımıldandı. Sesine daha bir otorite katarak kapıdaki ihtiyara seslendi;
-Ne istiyorsan, söyle amca !
-Şey, efendim. Benim bacaklarından özürlü bir torunum var.
-Anlaşıldı anlaşıldı. Belediye aracılığıyla dağıtılacak tekerlekli sandalyeleri duydun, ondan istiyorsun. Kusura bakma, sayısı az. Başvurular alınacak, sonra kura çekilecek. Şansına artık.
-Yok efendim, onun için gelmedim. Torunumun tekerlekli sandalyesi var.
-Eee… derdin nedir öyleyse ?
-Tekerlekli sandalyesi var da, rahatça dolaştıramıyoruz. Başka şehirlerde belediyeler yardımcı oluyormuş. Onlara uygun otobüsleri veya dolmuşları oluyormuş. Ama bize şimdilik kaldırımları düzenleseniz yeter. Kaldırımların başlangıcıyla sonuna bu arabalarla kolayca geçilecek yerler yapsanız diye talepte bulunacaktım.
-Oooo amca, her gelenin bir talebi var. Belediye boş mu duruyor sanıyorsun. Çoğu yerin kaldırımı bile yok, önce onlarla uğraşmalıyız. Hele bir eskisi şekliyle tüm kaldırımları bitirelim, birkaç sene sonra da ek bütçe olursa, kaldırım girişlerine baktırırız. Öyle he demeyle olmaz her iş.
-Ama birkaç sene demek, torunumun ve onun gibi yaşamak zorunda olanların, en güzel çağlarını evde hapis geçirmesi demek.
-Bak amca, ben koskoca belediye başkanıyım. Herkese bu kadar vakit ayırırsak işimiz var.
O sırada başkanın yardımcısı telaşlı bir halde içeri girdi;
-Efendim trafikten aradılar !
-Noldu büyük bir kaza mı olmuş? Çok ölen mi olmuş, nedir bu telaşın?
-Bir çocuğa araba çarpmış.
Başkan sakinleşerek, koltuğuna doğru adım attı.
-Ne yapayım yahu, her kazaya belediye başkanı mı koşacak. Amca sen de çık artık. Görüyorsun işlerimiz var.
İhtiyar adam, boynu bükük dışarı yürüdü. Başkanın yardımcısı devam etti;
-Efendim, …çocuk, …çocuk sizin torununuzmuş.
Belediye başkanı, sendeleyerek koltuğuna oturdu. Gözünün önünde önce torununun gülen yüzü canlandı, sonra da tekerlekli bir sandalyede ağlayışı.
Titrer gibi bir sesle ;
-Az önce çıkan ihtiyarı çağırın çabuk.
İhtiyar adam kapının önündeki koltukta başı önde oturuyordu. Çağrılınca içeri biraz heyecan, biraz çekingenlikle girdi;
-Buyrun.
-Amca, söz veriyorum kaldırımları yaptıracağım ama nolur beddua ettiysen geri al.
-Kırıldım ama beddua etmedim.
-Nolur o zaman, torunum için dua et.
O esnada telefon çaldı, başkanın uzanmayacağını anlayan yardımcısı telefonu açtı, sonra başkana uzattı;
-Kızınız arıyor efendim.
Kötü haber bekleyen başkan, dudaklarını ısırarak konuştu;
-Aaa..aloo
-Baba, az önce kızıma araba çarptı ama…
-Eee..evet, durumu nasıl? ..ba..bacak..ları
-Merak etme, sadece burnu kanamış. Biz hastanedeyiz, duyar da merak edersin diye aradım.
Başkan ağlayışı duyulmasın diye hızla kapattı telefonu.
Yardımcısı diğer telefonu uzattı;
-Efendim diğer telefonda emniyetten arıyorlar. Kazayı yapan şöförü tutuklamışlar. Şikayet tutanağı için bekliyorlarmış, aileden birinin gelmesi gerekiyormuş.
Başkan, hâlâ kapıda bekleyen ihtiyara dalgın dalgın baktıktan sonra;
-Bıraksınlar, gitsin. Makamın hırsına kapılıp, burnumuz büyüyünce, mevlamın bizi ikaz için gönderdiği bir vesile o. Biz alacağımız dersi aldık, onun bir suçu yok, suç bizim. Şikayetçi değiliz, bıraksınlar…
Ahmet Ünal ÇAM
Belediye başkanı, geniş-rahat makam koltuğunda huzursuzca kımıldandı. Sesine daha bir otorite katarak kapıdaki ihtiyara seslendi;
-Ne istiyorsan, söyle amca !
-Şey, efendim. Benim bacaklarından özürlü bir torunum var.
-Anlaşıldı anlaşıldı. Belediye aracılığıyla dağıtılacak tekerlekli sandalyeleri duydun, ondan istiyorsun. Kusura bakma, sayısı az. Başvurular alınacak, sonra kura çekilecek. Şansına artık.
-Yok efendim, onun için gelmedim. Torunumun tekerlekli sandalyesi var.
-Eee… derdin nedir öyleyse ?
-Tekerlekli sandalyesi var da, rahatça dolaştıramıyoruz. Başka şehirlerde belediyeler yardımcı oluyormuş. Onlara uygun otobüsleri veya dolmuşları oluyormuş. Ama bize şimdilik kaldırımları düzenleseniz yeter. Kaldırımların başlangıcıyla sonuna bu arabalarla kolayca geçilecek yerler yapsanız diye talepte bulunacaktım.
-Oooo amca, her gelenin bir talebi var. Belediye boş mu duruyor sanıyorsun. Çoğu yerin kaldırımı bile yok, önce onlarla uğraşmalıyız. Hele bir eskisi şekliyle tüm kaldırımları bitirelim, birkaç sene sonra da ek bütçe olursa, kaldırım girişlerine baktırırız. Öyle he demeyle olmaz her iş.
-Ama birkaç sene demek, torunumun ve onun gibi yaşamak zorunda olanların, en güzel çağlarını evde hapis geçirmesi demek.
-Bak amca, ben koskoca belediye başkanıyım. Herkese bu kadar vakit ayırırsak işimiz var.
O sırada başkanın yardımcısı telaşlı bir halde içeri girdi;
-Efendim trafikten aradılar !
-Noldu büyük bir kaza mı olmuş? Çok ölen mi olmuş, nedir bu telaşın?
-Bir çocuğa araba çarpmış.
Başkan sakinleşerek, koltuğuna doğru adım attı.
-Ne yapayım yahu, her kazaya belediye başkanı mı koşacak. Amca sen de çık artık. Görüyorsun işlerimiz var.
İhtiyar adam, boynu bükük dışarı yürüdü. Başkanın yardımcısı devam etti;
-Efendim, …çocuk, …çocuk sizin torununuzmuş.
Belediye başkanı, sendeleyerek koltuğuna oturdu. Gözünün önünde önce torununun gülen yüzü canlandı, sonra da tekerlekli bir sandalyede ağlayışı.
Titrer gibi bir sesle ;
-Az önce çıkan ihtiyarı çağırın çabuk.
İhtiyar adam kapının önündeki koltukta başı önde oturuyordu. Çağrılınca içeri biraz heyecan, biraz çekingenlikle girdi;
-Buyrun.
-Amca, söz veriyorum kaldırımları yaptıracağım ama nolur beddua ettiysen geri al.
-Kırıldım ama beddua etmedim.
-Nolur o zaman, torunum için dua et.
O esnada telefon çaldı, başkanın uzanmayacağını anlayan yardımcısı telefonu açtı, sonra başkana uzattı;
-Kızınız arıyor efendim.
Kötü haber bekleyen başkan, dudaklarını ısırarak konuştu;
-Aaa..aloo
-Baba, az önce kızıma araba çarptı ama…
-Eee..evet, durumu nasıl? ..ba..bacak..ları
-Merak etme, sadece burnu kanamış. Biz hastanedeyiz, duyar da merak edersin diye aradım.
Başkan ağlayışı duyulmasın diye hızla kapattı telefonu.
Yardımcısı diğer telefonu uzattı;
-Efendim diğer telefonda emniyetten arıyorlar. Kazayı yapan şöförü tutuklamışlar. Şikayet tutanağı için bekliyorlarmış, aileden birinin gelmesi gerekiyormuş.
Başkan, hâlâ kapıda bekleyen ihtiyara dalgın dalgın baktıktan sonra;
-Bıraksınlar, gitsin. Makamın hırsına kapılıp, burnumuz büyüyünce, mevlamın bizi ikaz için gönderdiği bir vesile o. Biz alacağımız dersi aldık, onun bir suçu yok, suç bizim. Şikayetçi değiliz, bıraksınlar…
Ahmet Ünal ÇAM