Sen;
Bu kadar kimsesizlikten nasıl da ölmez insan?
Düşün ki,
Azrail’in bile yeryüzünde yaşadığımın farkında olamayışını düşünecek kadar Ahmaktım.
Sonra sen geldin.
Sen geldiğinin bile farkında değilken,
Kalman için her dilde dua ediyordum ben.
Biraz sonbahar vardı yüzünde.
Biraz hiç büyümemiş bir çocuk.
Biraz siyahtı gözlerin,
Gözbebeklerinde geceyi kıskandıracak kadar da vardı biraz gurur.
Ve gülüşün…
Öyle bir güldün ki,
Herkesi hayran bırakacak kadar güzel
Ama kimsenin anlayamayacağı kadar mağdur.
Ben,
Çok değil, bir kaç yalnızlıktan sonra tanıdım kendimi.
Yalnız kalınca daha çok kendine kalıyor insan tabi.
Kendine kaldıkça daha da yalnız.
Zaman,
Geç kaldığının farkına vardıkça daha çok akıp giderken,
Yerinde sayıyordu ‘biliyorum gelecek O’ diye beklerken.
Ben hala seni seviyorum.
Ve benim yüreğim.
Ah yüreğim.
Uğruna ölecek bunca aşk varken hala boynu bükükse,
Sırf sen yetim bıraktığın için.
O;
Kitap ayracı gibi,
Kapı çarpmasın diye önüne koyulan taş gibi,
Gözyaşımı silerken, sırtımdan vuran bir el gibi
Bir şey girdi aramıza.
Ayrılık mı?
Başkası mı? Bilmem.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Aramıza giren o şeyden sonra
Kimliğimi değil, benliğimi kaybettim ben.
ELÇİN GELİR