Rüzgarlı bir geceydi...
Hem içerimde hem dışarıda... Akşam üzeri başlayan lodos şiddetli bir fırtınaya dönüşmüştü. Uykumun en derininde bir yerde bir “çıt” sesi duydum...
“Çıt...”
İçimdeki yaprak dökümünün uğultusuna alışmış uyuyordum oysa... Hatta bahçedeki ağaçların pencereme vuran dalları, üst kat komşumun açık kalmış balkon kapısının sesi bile uyandıramamışken beni bu çıt sesi nasıl oldu da uyandırıvermisti peki?
Bir süre karanlıkta sesleri dinledim. İçerimdeki ve dışarıdaki...
İçim nicedir bakımsız bir çocuk parkı gibi. Salıncaklarımın paslı demirleri koptu, banklarımın tahtaları kırıldı sanki... Öbek öbek kuru yaprak var her yerde... O acıklı iniltiyi bilirsiniz değil mi? Kendi kendine sallanan o salıncağın paslı sesini...
Yataktan kalktım. Salona geçtim. Saat 02.00’yi gösteriyordu. Sokak lambasının ışığında uçuşan kuru yaprakları, sağa sola eğilen ağaçları seyrettim... Hâlâ düşünüyorum; kalbimdeki “çıt’’ sesi nasıl uyandırdı beni?
***
Bu sonbahar otuzlu yıllarımın son basamağına girdim... Bir dahaki eylül kırklarım başlayacak... Yaşarsam...
Karar verdim dün gece...Kırk yaşımı kutlamayacağım...Yaşarsam...
Bu aralar insanları olduğu gibi kabul etme çabamı sorgular oldum. Tüm zaaflarıyla sevebilir miyim dostlarımı?
Dejenerasyon denilen o kaymaya göz yumabilir miyim?
Bir arkadaşlıktan sevinç duymanın sahiciliğini de sorgulatıyor artık yaşadıklarım...
Bunca yılda biriktirdiğim ne çok insanı kaybettim yürürken... Elimden mi düşürdüm yoksa hakikaten benim düşündüğüm kadar “arkadaş’’ değil miydiler bilemiyorum...
Ben mi dikkatsizim yoksa en başından mı kaybedenim?
Orman içinde bir kulübede ekmek pişirmek ve sadece roman okumak istiyorum... Bilseniz nasıl insan yorgunuyum bu günlerde...
***
Bazen anlarsınız...
“Arkadaşınızın’’ saklayamadığı telaşından, cümlelerinin arasına sıkışan gizemden, sık söylediği yalanlardan, ellerinden...
Dilinizin ucuna kadar gelen “sen o hain misin’’ sorusunu soramazsınız fakat... Ben hiç soramadım biliyor musunuz...
Kendimde büyüttüğüm arkadaşlığa kıyamadığım için...
İçimdeki çocuk parkını derleyip toparlayana dek kabul edilmesi zor bir yalnızlık yaşayacak parktaki bekçim...
Hayat ağacımın dalları yapraksız hayli hüzünlü olacak ki, en güzel yapraklarımdı kaybettiğim arkadaşlarım...
“Anlayış, güven, içtenlik’’ var sanırdım içtiğimiz suda...
Bir ağaç yaprağını seçebilir mi sahi?
Bir zamanlar tüm kalbimle inandıklarımın üzerini örtüyor şimdi içimdeki bu yaprak dökümü...
“Sonbahar geldi, hüzün’’ diyor şair...
Her yeni yaşım kalabalığımı biraz daha eksiltiyor...
Uykumda çıt etti kalbim...
Bir yaprak daha düştü çünkü...
Hem içerimde hem dışarıda... Akşam üzeri başlayan lodos şiddetli bir fırtınaya dönüşmüştü. Uykumun en derininde bir yerde bir “çıt” sesi duydum...
“Çıt...”
İçimdeki yaprak dökümünün uğultusuna alışmış uyuyordum oysa... Hatta bahçedeki ağaçların pencereme vuran dalları, üst kat komşumun açık kalmış balkon kapısının sesi bile uyandıramamışken beni bu çıt sesi nasıl oldu da uyandırıvermisti peki?
Bir süre karanlıkta sesleri dinledim. İçerimdeki ve dışarıdaki...
İçim nicedir bakımsız bir çocuk parkı gibi. Salıncaklarımın paslı demirleri koptu, banklarımın tahtaları kırıldı sanki... Öbek öbek kuru yaprak var her yerde... O acıklı iniltiyi bilirsiniz değil mi? Kendi kendine sallanan o salıncağın paslı sesini...
Yataktan kalktım. Salona geçtim. Saat 02.00’yi gösteriyordu. Sokak lambasının ışığında uçuşan kuru yaprakları, sağa sola eğilen ağaçları seyrettim... Hâlâ düşünüyorum; kalbimdeki “çıt’’ sesi nasıl uyandırdı beni?
***
Bu sonbahar otuzlu yıllarımın son basamağına girdim... Bir dahaki eylül kırklarım başlayacak... Yaşarsam...
Karar verdim dün gece...Kırk yaşımı kutlamayacağım...Yaşarsam...
Bu aralar insanları olduğu gibi kabul etme çabamı sorgular oldum. Tüm zaaflarıyla sevebilir miyim dostlarımı?
Dejenerasyon denilen o kaymaya göz yumabilir miyim?
Bir arkadaşlıktan sevinç duymanın sahiciliğini de sorgulatıyor artık yaşadıklarım...
Bunca yılda biriktirdiğim ne çok insanı kaybettim yürürken... Elimden mi düşürdüm yoksa hakikaten benim düşündüğüm kadar “arkadaş’’ değil miydiler bilemiyorum...
Ben mi dikkatsizim yoksa en başından mı kaybedenim?
Orman içinde bir kulübede ekmek pişirmek ve sadece roman okumak istiyorum... Bilseniz nasıl insan yorgunuyum bu günlerde...
***
Bazen anlarsınız...
“Arkadaşınızın’’ saklayamadığı telaşından, cümlelerinin arasına sıkışan gizemden, sık söylediği yalanlardan, ellerinden...
Dilinizin ucuna kadar gelen “sen o hain misin’’ sorusunu soramazsınız fakat... Ben hiç soramadım biliyor musunuz...
Kendimde büyüttüğüm arkadaşlığa kıyamadığım için...
İçimdeki çocuk parkını derleyip toparlayana dek kabul edilmesi zor bir yalnızlık yaşayacak parktaki bekçim...
Hayat ağacımın dalları yapraksız hayli hüzünlü olacak ki, en güzel yapraklarımdı kaybettiğim arkadaşlarım...
“Anlayış, güven, içtenlik’’ var sanırdım içtiğimiz suda...
Bir ağaç yaprağını seçebilir mi sahi?
Bir zamanlar tüm kalbimle inandıklarımın üzerini örtüyor şimdi içimdeki bu yaprak dökümü...
“Sonbahar geldi, hüzün’’ diyor şair...
Her yeni yaşım kalabalığımı biraz daha eksiltiyor...
Uykumda çıt etti kalbim...
Bir yaprak daha düştü çünkü...
"Ben senin devamın olmak istiyorum"...