Gözlerinde metropol kentin ışıklarını görmüştüm, yağmurları aldırmazdım. Çünkü ben sana sırılsıklamdım, yüreğindeki sevda iklimlerine. Bulutların isyanını gök gürültüsü bastırıyordu ve amansızca yağan sağanak yağmurlarında ıslanan hep ben oldum. Sen beni hiç...hiç anlamadın ya.
Ben yüreğimi sana gelen dikenli yollarında harcadım, yabancı aşklarada kapımı kilitlemiştim. Bana çok gördüğün gülümsemelerini iade al istersen, istersen başka bahara sakla.Rüzgarlarda şimdi isyanda, sonbaharın geç gelişine. Ve Eylül ayında yeni sevdaların başlangıç türküsüdür söylenir şimdi gencecik yüreklerde. Sen buna hiç...hiç inanmadın ya.
Sitemlerin arkasında gittikçe duygusuzlaştığını hisettinmi? veya seviyorumların şüpheci, şaibe altındaki diğer yanını görebliyormuydun?
Sabırsızlık, kıskançlık bir arada dumansız bir yangın gibi özündeki tüm senliğni alıp yakıyordu. Sevda masalı yaratırken iki kişilik bir ordu düzeninde sevginin, mutluluğun özünü hayal ederek, kendinden birşeyler koparıp eklemen lazımdı, öfkenin yaylım ateşlerine düşmeden. Sen buna hiç... hiç katlanamadın ya.
Şimdi gördüğüm metropol kentin son ışıklarıda sönüyor birer, birer. Senin gidip-geldiğin gibi bu zamansız mevsimlerde geçiyor ayların ardından. Bilirmisin ayrılık ölüme benzer... bir ölüme birde ayrılığa ağlamışım çünkü geri gelmesi meçhuldur ayrılığın; ölüm ise ebedi gidiştir gelmesi imkansızdır. Sen bunlara hiç... hiç inanmamıştın ya.
Ben yüreğimi sana gelen dikenli yollarında harcadım, yabancı aşklarada kapımı kilitlemiştim. Bana çok gördüğün gülümsemelerini iade al istersen, istersen başka bahara sakla.Rüzgarlarda şimdi isyanda, sonbaharın geç gelişine. Ve Eylül ayında yeni sevdaların başlangıç türküsüdür söylenir şimdi gencecik yüreklerde. Sen buna hiç...hiç inanmadın ya.
Sitemlerin arkasında gittikçe duygusuzlaştığını hisettinmi? veya seviyorumların şüpheci, şaibe altındaki diğer yanını görebliyormuydun?
Sabırsızlık, kıskançlık bir arada dumansız bir yangın gibi özündeki tüm senliğni alıp yakıyordu. Sevda masalı yaratırken iki kişilik bir ordu düzeninde sevginin, mutluluğun özünü hayal ederek, kendinden birşeyler koparıp eklemen lazımdı, öfkenin yaylım ateşlerine düşmeden. Sen buna hiç... hiç katlanamadın ya.
Şimdi gördüğüm metropol kentin son ışıklarıda sönüyor birer, birer. Senin gidip-geldiğin gibi bu zamansız mevsimlerde geçiyor ayların ardından. Bilirmisin ayrılık ölüme benzer... bir ölüme birde ayrılığa ağlamışım çünkü geri gelmesi meçhuldur ayrılığın; ölüm ise ebedi gidiştir gelmesi imkansızdır. Sen bunlara hiç... hiç inanmamıştın ya.