Uzaklara giden yük katarları gibi , sabahlara ağır ağır yol alan bazı gecelerde;
El değirmeninde yeni öğütülmüş, acı , karanlık ve sıcak taze kahve kokusuyla uyanabilmeyi hayal ederek dalıveririm ölümle eş uykulara.
Gözlerimi kapatırken, gözlerimin içindeki keder canını acıtır gözbebeklerimin.
Gecenin üzerime saten çarşaflar gibi serilişiyle başlar , yatağımdan uçurumlara kayışım.
Nedensiz bir vakit hatıraların yüreğime değişiyle yanaklarımdan süzülen yaşlar gibi düşmemek için;
Tutamadığım sırlar gibi tutunamam güvenmediğim ellere.
Ve hep yüz üstü yatmaya alıştığımdandır ki , sırt üstü yatabilmek için asla dönmem geriye.
Uykusuz, ıslıksız ve yalnız yürürken az görülmüş rüyaların kaldırımlarının birinde,
Yalnızlığımın yanından yalnız bir kalabalık geçer.
Etten , kemikten, hayalden haliyle üzerime bırakıverir boyunun yettiği bulutlardan koparttığı göğün uğultusunu.
Uğultuyla beraber çocukluğumun ürkmüş uyanışlarından birine diri bir yağmur düşer.
Doğduğum şehrin tanıdık ıslanışıyla yıkar odamın pencerelerini,
Hayal ettiğim güne aymak için yıkadığım yüzüm gibi.
Ve yüzümü yıkadığım su gibi geçen zamanın içinde küçük şeylerle mutlu olabilmenin en sıcak başlangıcıdır, el değirmeninde yeni öğütülmüş, acı, karanlık ve sıcak taze kahve kokusu.
Ve küçük mutlulukların ateşiyle, uzaklardan gelen yük katarları gibi ağır ağır ısınır büyük mutluluklar.
Ölüme eş uykulardan bu sebepten uyanıverir insan.
Bu sebepten aynada kalabalıklaşan yüzüyle yüzleşiverir her sabah.
Sokağa çıkıp bir diri yağmurda tepeden tırnağa yıkanır, ıslanmaktan hiç korkmadan.
Aşık olur, ayakları yerden cam kesiğinden beter kesilircesine.
Söyleye söyleye eskitir sevdiği şarkıları.
Özleye özleye tüketir kavuşmaların tatlı telaşlarını.
Gecenin karanlığında doğup, mevsiminde serpilen başaklar gibi ,
Beşikten mezara emek ve sabırla büyüyen al yanaklı bebekler gibi,
Yavaş yavaş büyür, küçük mutlulukların sinesinde büyük mutluluklar.
Bu sebepten insanoğlu gülümser, sabahın küçük gülcelerinden büyük mutluluklara.
Ve bu sebepten gülüşünün gamzelerinde saklar, keşkesi olmayan hayatta başına gelen en güzel şeyi.
"Zor elde edilenin kıymetini bilmek de zordur. " diye ; ömrünün keşkesiz köşelerine doldurur mutluluk için verdiği emekleri.
Sonra içinin en sadık inanışına göre;
Pişman kılıklı düşüncelerinden arındırıp beynini,
Mutlu olmak kadar , mutlu kalmanın da zorluğunu düşünerek,
Şöyle der:
Haketmiyorsa ömrüm kaderden yana yaşadıklarını, pişman olacak kadar küçülmeyeceğim şu hergün biraz daha küçülen dünyada.
Ve hiçbir zaman çaresiz kalmış yalın bir keşke çıkmayacak dilimin ucundan.
Ve mutlu olmak istiyorsam pişmanlık duymadan tapındığım şu hayatın mabedinde,
Ömrümce inanmam gereken tek şey olacak;
Tekrarı olmayan bu hayatın , keşkesi de olmayacak.....
El değirmeninde yeni öğütülmüş, acı , karanlık ve sıcak taze kahve kokusuyla uyanabilmeyi hayal ederek dalıveririm ölümle eş uykulara.
Gözlerimi kapatırken, gözlerimin içindeki keder canını acıtır gözbebeklerimin.
Gecenin üzerime saten çarşaflar gibi serilişiyle başlar , yatağımdan uçurumlara kayışım.
Nedensiz bir vakit hatıraların yüreğime değişiyle yanaklarımdan süzülen yaşlar gibi düşmemek için;
Tutamadığım sırlar gibi tutunamam güvenmediğim ellere.
Ve hep yüz üstü yatmaya alıştığımdandır ki , sırt üstü yatabilmek için asla dönmem geriye.
Uykusuz, ıslıksız ve yalnız yürürken az görülmüş rüyaların kaldırımlarının birinde,
Yalnızlığımın yanından yalnız bir kalabalık geçer.
Etten , kemikten, hayalden haliyle üzerime bırakıverir boyunun yettiği bulutlardan koparttığı göğün uğultusunu.
Uğultuyla beraber çocukluğumun ürkmüş uyanışlarından birine diri bir yağmur düşer.
Doğduğum şehrin tanıdık ıslanışıyla yıkar odamın pencerelerini,
Hayal ettiğim güne aymak için yıkadığım yüzüm gibi.
Ve yüzümü yıkadığım su gibi geçen zamanın içinde küçük şeylerle mutlu olabilmenin en sıcak başlangıcıdır, el değirmeninde yeni öğütülmüş, acı, karanlık ve sıcak taze kahve kokusu.
Ve küçük mutlulukların ateşiyle, uzaklardan gelen yük katarları gibi ağır ağır ısınır büyük mutluluklar.
Ölüme eş uykulardan bu sebepten uyanıverir insan.
Bu sebepten aynada kalabalıklaşan yüzüyle yüzleşiverir her sabah.
Sokağa çıkıp bir diri yağmurda tepeden tırnağa yıkanır, ıslanmaktan hiç korkmadan.
Aşık olur, ayakları yerden cam kesiğinden beter kesilircesine.
Söyleye söyleye eskitir sevdiği şarkıları.
Özleye özleye tüketir kavuşmaların tatlı telaşlarını.
Gecenin karanlığında doğup, mevsiminde serpilen başaklar gibi ,
Beşikten mezara emek ve sabırla büyüyen al yanaklı bebekler gibi,
Yavaş yavaş büyür, küçük mutlulukların sinesinde büyük mutluluklar.
Bu sebepten insanoğlu gülümser, sabahın küçük gülcelerinden büyük mutluluklara.
Ve bu sebepten gülüşünün gamzelerinde saklar, keşkesi olmayan hayatta başına gelen en güzel şeyi.
"Zor elde edilenin kıymetini bilmek de zordur. " diye ; ömrünün keşkesiz köşelerine doldurur mutluluk için verdiği emekleri.
Sonra içinin en sadık inanışına göre;
Pişman kılıklı düşüncelerinden arındırıp beynini,
Mutlu olmak kadar , mutlu kalmanın da zorluğunu düşünerek,
Şöyle der:
Haketmiyorsa ömrüm kaderden yana yaşadıklarını, pişman olacak kadar küçülmeyeceğim şu hergün biraz daha küçülen dünyada.
Ve hiçbir zaman çaresiz kalmış yalın bir keşke çıkmayacak dilimin ucundan.
Ve mutlu olmak istiyorsam pişmanlık duymadan tapındığım şu hayatın mabedinde,
Ömrümce inanmam gereken tek şey olacak;
Tekrarı olmayan bu hayatın , keşkesi de olmayacak.....