Dostluk, gereğince tanımlanamazlardandır ve ancak, yaşamakla anlaşılır.
Bu yüzden dostluk, şiir gibi, aşk gibi anlatılmaz yaşanır. Dahası bir ucu şiire düşer dostluğun bir ucu aşka.
Şiiri ve aşkı bilmeyen bilemez dostluğu, dost olmayınca da şiiri ve aşkı.
Ucuz arkadaşlıkları dost olmak sananlar, kandan öte can kardeşliği olarak gelen dostlukları anlayamaz.
Okkalı bir yürek taşımayan, o yüreği her dem dağıtıp, toplamayan tadamaz onu.
Çünkü şiirin ve aşkın barınmadığı yerde dostluk barınmaz. Ne dini ne dili ne cinsi ne de kavmiyeti vardır dostluğun.
Bir köprü gibi kurulur coğrafyalar arasına. Arzın bir ucunda yanan ateşte, yanar kavrulur öteki ucunda. Ayağa adım olur, dile söz olur, yaraya merhem, omuza dokunuş olur.
İki eli kanda da olsa.
Dost, saklayandır, sırtlanandır, paylaşandır. Dostluk iki dünyayı tutan bir yemin, sonuna kadar sadakat, sonuna kadar kefillik ve şahitliktir.
Dostluk gören ve gösteren bir aynadır. Her dostluk dilini kendi kurar,imtihanı ve icazeti kendindendir.
Dostluk aynı yerde durmak değildir belki. Daha çok, aynı yöne bakmak, aynı yöne yönelmek ve yürümektir. Bazen yollar dost kılar insanı, bazen dostluklar yola koyar. Dostluk bir yoldur. Gerçek dost yarı yolda koymaz, Nasıl yarı yolda koymazsa gerçek aşklar. Dost istenilmez, olunur.
Çünkü her kadının başka bir Leyla oluşu ve farklı bir okla vuruşu gibidir dostluk. Tarifesiz bir mektup gibi gelir.
Dostluk belli bir mahremiyetin eritilip aynı kaba dökülmesiyle oluşan ortak bir mahremiyettir. Her mahremiyet gibi dostluk da soruların, kelimelerin ve sözlerin bittiği yerdir.
Şiir gibi, aşk gibi....
...............................................................................................