LOS ANGELES TIMES: ABD, IRAK'TA PEK ÇOK ÜLKENİN ORDUSUNU GÖRMEK İSTİYOR
THE WALL STREET JOURNAL: AVRUPA'NIN, ABD'NİN IRAK'TA BAŞARILI OLMASINA İHTİYACI VAR
THE DAILY TELEGRAPH: İNGİLTERE BM GÜCÜNÜ GENİŞLETMEK İSTİYOR
LA LIBERTE: TÜRK ORDUSU, SIRTINDAN VURULDU
CORRIERE DELLA SERA: PRODI'NİN CEVABI, TÜRKİYE'NİN ADAYLIĞI VE AŞILMASI GEREKEN ENGEL
LES ECHOS: TÜRK UZAN AİLESİ İMPARATORLUĞUNUN ÇÖKÜŞÜ
TO VIMA: BARTHOLOMEOS: KÖKLERİMİZİ TERKETMEYECEĞİZ
VREMYA NOVOSTEY: TATNEFT TÜPRAŞ'I SATIN ALMAK İÇİN ORTAK ARIYOR
LOS ANGELES TIMES
ABD, IRAK'TA PEK ÇOK ÜLKENİN ORDUSUNU GÖRMEK İSTİYOR
ANKARA, 21/08(BYE)--- Los Angeles Times gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, Paul Richter ve Maggie Farley imzalarıyla ve yukarıdaki başlık altında Washington çıkışlı bir makale yer almıştır. İnternetten sağlanan makalenin özet çevirisi şöyledir:
Bush Yönetimi'nin, Birleşmiş Milletler'den, Irak'ta daha fazla yardım arayışına girme kararı, bu riskli ve kitleler tarafından hoş görülmeyen görevi üstlenme konusunda müttefik bulmakta beş aydır yaşadığı zorluğa işaret ediyor.
Yönetim gururla, Irak'taki 146.000 Amerikan askerine ilave olacak 27 ülkenin sağlayacağı 21.700 askeri gösteriyor. Ancak, 11.000 İngiliz askeri bir kenara koyulduğunda, diğer ülkelerin her biri ortalama 400 asker göndermiş olacak.
ABD yetkilileri, müttefiklerin, şu anda Amerikalıların üstlendiği insan gücünün yüzde 13'ünden fazlasını alacağına dair taahhütte bulunamıyorlar.
ABD yetkilileri son günlerde, hepsi de büyük orduya sahip Türkiye, Hindistan ve Pakistan'dan askeri katkıda bulunacaklarına dair sözler almak için yoğun bir şekilde çalışıyor. Fakat ABD öncülüğündeki Irak savaşı, bu ülkelerde tepkiyle karşılanıyor ve hükümetleri de konuya ihtiyatla yaklaşıyor.
Türkiye haziran ayında, 10.000 asker gönderme teklifinde bulundu. Fakat ABD ve Türk hükümetleri, koşullar üzerinde anlaşmaya varmaya çalışıyor. Irak'a asker sevkiyatı ise, Türk Meclisi'nin onayıyla mümkün olabilir. Türk Meclisi'nin mart ayında, ABD askerlerinin Türk topraklarında konuşlanmasına izin vermemesi, Türk-Amerikan ilişkilerinde gerginliğe sebep olmuştu.
Türkler, başka bir müttefik ordusunda hizmet etmektense kendi güçlerine kendileri komuta etmek istiyorlar.
Amerikalı komutanların, Kürtlerle potansiyel çatışmaları önlemek amacıyla Türk askerlerinin güneyde bulunmaları konusunda ısrar etmelerine rağmen Türkler, Kuzey Irak'ta bulunmayı tercih ediyorlar.
Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Richard Lugar ile yaptığı toplantının ardından muhabirlere yaptığı açıklamada, salı günü BM Merkezi'ne yapılan terörist saldırının asker sevkiyatından "bağımsız bir konu" olduğunu söyledi.
Washington'daki Türkiye Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi uzmanı Bülent Alirıza, ABD yetkililerinin bu hafta yapılan toplantılarda Türk yetkililere, iki ülke arasında böyle bir katkının koşulları tartışılmadan önce, Meclis'in asker sevkiyatını onaylamasını istediklerini söylediklerini belirtti.
Bush Yönetimi geçtiğimiz aylarda, diğer Avrupalı müttefiklerden daha fazla yardım almaya teşvik edildi. Örneğin Almanya, Fransa ve Rusya eğitimli ve iyi donanımlı ordulara sahip. Fakat Rus ve Alman hükümetleri, BM kararı dahi olsa, asker göndermeyeceklerini açık bir şekilde ifade ettiler.
BM'de, savaşa muhalif bir Avrupa ülkesi diplomatı, BM binasına yapılan saldırının, BM Güvenlik Konseyi üyelerini, sadece BM misyonunu desteklemek üzere ve ABD öncülüğündeki kuvvetlerin komutası olmaması halinde katkıda bulunmaya zorlayacağını söyledi.
Bir diğer Güvenlik Konseyi diplomatı da savaşa ve Irak'ın ABD liderliğinde yeniden yapılandırılmasına karşı olan ülkelerdeki düşüncelerin değişebileceğini söyledi.
Diplomat, savaştan önce sorunun "Koalisyonla birlikte misiniz yoksa ona karşı mısınız? şeklinde olduğunu, BM'ye yönelik saldırının ise bu soruyu, "BM ve Irak halkını desteklemek için ne yapılabilir" şekline dönüştürebileceğini söyledi. Diplomat bu durumun koalisyon tarafı için de, "hangi koşullarda bu desteği kabul edecekleri" sorusunu gündeme getireceğini söyledi.
THE WALL STREET JOURNAL
AVRUPA'NIN, ABD'NİN IRAK'TA BAŞARILI OLMASINA İHTİYACI VAR
NEW YORK, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 2 milyon olan The Wall Street Journal’ın 21 Agustos 2003 tarihli sayısında, Julian Lindley-French imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir:
Salı günü Bağdat'taki Birleşmiş Milletler merkezine düzenlenen terörist saldırısındaki trajik kayıplar Avrupa'ya açık bir mesaj gönderiyor: Başarısızlığın Avrupa'nın çıkarına olduğu hatasına düşülmemesi gerektiği. Bunun altı nedeni var.
Barışa giden yol haritası ABD'nin bölgede güçlü varlığı olmadan hiçbir yere varmayacak. Gerçekten de Amerika'nın varlığı, Araplarla İsrailliler arasında uzun zamandır süregelen bir uzlaşma arayışında belirleyici bir anı temsil ediyor.
ABD'nin Irak'taki varlığı, bölgede Batı ile ikili oynayanları uyarıyor. Suriye, şimdi kesin bir şekilde, batıdan İsrail, kuzeyden Türkiye ve doğudan ABD eğilimli Irak tarafından kuşatılmış durumda. İran şimdi batıdan ve doğudan; Bağdat ve Kabil'deki ABD eğilimli yönetimler, kuzeyden Türkiye tarafından çevrili. Bunun için Tahran'ın ve Şam'ın Hamas'ı, Hizbullah'ı ve İslami Cihad'ı desteklemesi ve İran'ın tehlikeli olan nükleer programına devam etmesi daha zor.
Orta Doğu'nun yeni bir Marshall Planı'na ya da en azından petrol zenginliğinin kontrollü bir şekilde yeniden dağıtımına ihtiyacı var.
Avrupa'nın yeniden inşada ve demokratikleşmede çok büyük tecrübesi var. Orta Doğu ya değişmeli ya da batmalı.
Orta Doğu petrolü Batılı ekonomilerin can damarı ve Amerika için olduğu kadar Avrupa için de önemli. Avrupalılar açısından ve ABD'nin korumasına tamamiyle bağlı olan Avrupa için hayati bir önem arzediyor.
ABD başarısız olduğu takdirde 11 Eylül'de binlerce Avrupalı ve Amerikalıyı öldürmüş olanlar trajik bir şekilde teşvik edilmiş olacaklar.
Başarısızlığın maliyeti şu. Amerika ve Avrupa, kesin bir şekilde Orta Doğu'nun dışında kalacak. Onların eksikliğinde, istikrar şansı ve Avrupa'nın arka kapısındaki kaos tehlikeli bir şekilde artacak. Bu şartlar altında Avrupa, daha yıkıcı silahlara sahip olması muhtemel olan, daha doymak bilmez ve tehlikeli rejimler ve gruplarla karşı karşıya kalacak.
THE DAILY TELEGRAPH
İNGİLTERE BM GÜCÜNÜ GENİŞLETMEK İSTİYOR
ANKARA, 21/08(BYE)--- İngiltere'de yayımlanan The Daily Telegraph gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında bir haber yer almıştır. İnternetten sağlanan haberin çevirisi şöyledir:
İngiltere; Hindistan, Pakistan ve muhtemelen Türkiye'yi uluslararası askeri koalisyona katılmaya teşvik etmek amacıyla Irak'taki BM görevini genişleten yeni bir Güvenlik Konseyi kararı için destek arıyor.
Dışişleri Bakanı Jack Straw, Bağdat'taki bombalama olayına karşı duyulan uluslararası öfkeyi Irak'taki amaç için daha büyük bir birliğe kanalize etmek umuduyla BM Genel Sekreteri Kofi Annan ve Güvenlik Konseyi üyeleriyle görüşmek üzere bugün New York'a gidiyor.
Straw dün, BM'nin Irak'taki rolünü genişletme fikrine açık olduğunu söyleyen ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile görüştü.
Straw, "Bundan önceki tavrımız ne olursa olsun hepimiz biraraya gelmeliyiz. Güvenliğin artırılmasıyla ilgili olarak BM'nin oynayacağı rol hakkında Güvenlik Konseyi'ndeki ortaklarımızla müzakerelere açığız" dedi.
Hindistan ve Pakistan, Irak'ın yönetimine yabancıların katılımı konusunda daha geniş bir BM kararı ve özellikle de askerlerin kullanımı için BM'nin yetkisi olması halinde asker verebileceklerini söylemişlerdi.
Irak'taki askeri otoritesini tehlikeye atacağına inanan Amerika böyle bir BM kararına karşı. Salı günü meydana gelen bombalama olayı Bush yönetimini tavrını değiştirmeye ikna edebilir.
Türkiye, Irak içinde 12 mil uzunluğunda bir tampon bölge oluşturma umudunun bir parçası olarak Kuzey Irak'a daha fazla asker yerleştirmeye istekli. Böylece bölgedeki Kürt ayrılıkçılara karşı operasyonlarını rahatlıkla yürütebilecek.
Japon askerlerinin teröristler için kolay birer hedef olacağından korkan Japonya'nın da salı günkü bombalama olayı üzerine Irak'a asker göndermeyi ertelemesi bekleniyor.
Japonya başlangıçta ekim kadar erken bir zamanda asker göndermeyi planlamıştı ama muhtemelen gelecek yıla kadar asker gitmeyecek.
LA LIBERTE
TÜRK ORDUSU, SIRTINDAN VURULDU
ANKARA, 21/08(AFP)(BYE)--- İsviçre'de çıkan La Liberte gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında İshan Kurt imzasıyla yer alan haberin çevirisi şöyledir:
Milliyet gazetesi 13 Ağustos'ta attığı manşette, "10 bin askerle Irak'a gireceğiz" diyordu. Bu, heyecandan değil, rahatlamadan ileri geliyordu. Geçen 1 Mart'ta, Türk generaller Irak'a birliklerini göndermeyi ve Türkiye'de Amerikan konuşlanmasını reddetmişlerdi. Washington'un planlarına bu muhalefet, iki müttefik arasında derin bir krize yol açtı. Washington, artık işbirliği yapmayan askerlere baskı yapıyor. Öte yandan, Avrupa Birliği (AB), demokratik reformlara engel olarak orduyu göstermeye devam ediyor.
Türkiye'nin Irak'ın güneyindeki askeri varlığı gerilimi azaltabilir. 1980'deki darbeden bu yana ilk kez, generaller geri adım atıyor. Mart ayında Meclis önergesinin reddedilişi, Washington'un sırtına bir bıçak darbesiydi. Temmuz ayı başında, Amerikan askerleri 11 Türk askerini kuzey Irak'ta yakaladılar ve sorguya çektiler. Onlara terörist muamelesi yaptılar. Türkiye'de, herkes Pentagon'un intikam alma düşüncesinde olduğunun farkına vardı. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, "Bu hükümetten çok memnunuz, ama artık bizimle işbirliği yapmayan askerlerden değil" şeklinde konuşmakta tereddüt etmedi. Bu esnada, Amerikalılar Türk generalleri oldukça sıkıntılı bir duruma düşürdü: Iraklı Kürtlerle ittifaklarını güçlendirdiler, PKK liderleriyle görüştüler ve PKK militanları için genel af talebinde bulundular.
Üstüne üstlük, Washington Irak'ın güneyine Türk birlikleri gönderilmesini istemekle yetinmiyor, aynı zamanda Irak Kürdistanı'ndan onların geri çekilmelerini de istiyor. Arap gazetesi "El-Hayat" 29 Temmuz'daki sayısında, "Eğer Türkiye Kuzey Irak'ı tahliye ederse, bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına ilişkin komploya hizmet etmiş olacağını anlar" şeklinde yazıyordu.
AB orduya güvenmiyor. Öte yandan, Avrupa Parlamentosu, refomlar Ulusal Meclis'te kabul edildiğinden bu yana, Türk Hükümetinin sırtını sıvazlıyor. Ancak, ordunun, bunların uygulanmasına engel teşkil etmesinden endişe ediyor. Geçen hafta, Washington ve Brüksel'in açık desteğiyle, AKP siyasette askerlerin rolünü azaltan yasaları geçirmeyi başardı. Bununla birlikte, generaller bir yıl daha, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne kendilerinden birini atamayı başardı. Bu değişiklikler, Amerikan medyası tarafından olumlu karşılandı.
Ülkenin çoğunluğu AB'ye üyelikten yana. Ilımlı solcu gazete Radikal'e göre, "dinazorlar" Pantürkist -Avrupa'ya üyeliğe karşı aşırı milliyetçi- bir ittifak kurdu. Bunlar, Batılıların kendileriyle çözümlenecek, tarihten gelen hesapları olduğunu ve Türkiye'yi bölmek istediklerini düşünüyorlar. Bugün Ankara'da, iktidardaki ılımlı İslamcılar AB'den yana, ancak kendileri de geçmişteki darbelerin kurbanı oldu ve ordu ile aleni bir çatışmaya girip girmemekte tereddüt ediyor.
Türkiye'de, İslamcılar-liberaller-işadamları-insan hakları savunucuları hareketine karşı, ordu-sol-aşırı milliyetçi ittifakı bulunuyor. Ya da, sol şu anda muhafazakar, sağ ise ilerici liberal.
3 Ağustos tarihli "Cumhuriyet" gazetesi -Kemalizm'in tarihi gazetesi-, "devrimci subaylara" sesleniyordu. Hükümet "darbeyi" sezdi, ancak darbeler Türk siyasi hayatını düzene soksa bile, bunların yapılmasını sağlayan şartlar (Amerikan sempatisi, komünizm tehlikesi) artık biraraya gelmez.
CORRIERE DELLA SERA
PRODI'NİN CEVABI, TÜRKİYE'NİN ADAYLIĞI VE AŞILMASI GEREKEN ENGEL
ROMA, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 900 bin olan Corriere della Sera gazetesinin 20 Ağustos 2003 tarihli sayısının mektuplar bölümünde, AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi'nin yine Corriere della Sera gazetesinin bir gün önceki sayısında yer alan Angelo Panebianco'nun "İtalya ve Avrupa'da görüş ayrılıkları. Türkiye bölüyor. (ABD'nin yaptığı gibi)" başlıklı makalesine cevaben kaleme aldığı mektubun çevirisi şöyledir:
Sayın Müdür,
Profesör Panebianco'nun Türkiye hakkındaki ilginç ve ayrıntılı makalesinde "Anneciğim, Türkler geliyor!" şeklindeki eski bir ifade ve New York Times'a verdiğim bir mülakata atıfta bulunmam nedeniyle eleştiriliyorum. Bu, Türkiye'yi AB'nin üyesi yapma hedefine ulaşmak istiyorsak aşmamız gereken mevcut büyük zorlukların ve tarihi güvensizliklerin üzerinde düşünülerek yapılan ciddi bir hatırlatmadan ibarettir (Türk televizyonunda yapılan bir tartışmada da zaten bu konulara atıfta bulunmuştum.)
Avrupa Birliği, basit bir gümrük birliği olmayıp, özdeş haklar ve müşterek demokratik temeller üzerinde birleşilmesini ve bunların hayata geçirilmesi için herkesin büyük çaba göstermesini gerektirmektedir. Bu, geçmişte bizleri ayıran engellerin aşılması konusunda özellikle geçerlidir. Bunların mevcudiyetini görmezlikten gelmek, gerçekten affedilmez bir hata olur ve Türkiye'nin Birliğe katılım hedefini gelecekte de tamamen imkansızlaştırır. Pek tabii ki, Türkiye'nin kayıtsız şartsız ve hemen genişlemeye dahil edilmesi, "Avrupa'nın inşası şarabına su katmak" gibi açık bir hedef taşımıyorsa!
Gaf yapma konusunda "eşitlik" sağlamaya çalışmanın eğlenceli olabileceğini anlıyorum, ancak böyle bir çabanın bu konuda boşa çıkacağı kanısındayım.
Romano Prodi Avrupa Komisyonu Başkanı.
LES ECHOS
TÜRK UZAN AİLESİ İMPARATORLUĞUNUN ÇÖKÜŞÜ
PARİS, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 151 bin olan Les Echos gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında yukarıdaki başlık altında yer alan yazının çevirisi şöyledir:
Uzan aile grubu için yıkım, pek uzak değil. Adli sorunlar, 130’dan fazla şirketi yöneten grubu böldükçe, baba Kemal Uzan’ın 47 yılda Türkiye’nin en büyük dördüncü şirketler grubu haline getirmeyi başardığı grup, yavaş yavaş ama kesin biçimde dağılmaya başlıyor.
Son olay, salı gününün tarihini taşıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), ulusal mali sistemin istikrarını tehdit ettiği gerekçesiyle, 1984 yılından beri Uzan ailesinin kontrolünde bulunan İmar Bankası’na el koydu. Daha sonra da bankanın hesaplarında, 2.2 milyar euro civarında bir açık olduğu tespit edildi. BDDK, bildirilen fonlarla bu hizmetlerin gerçekte ortaya koydukları arasında fark içeren bir çift hesap sistemini açığa çıkardı.
BDDK, İmar Bankası fonlarının, sahiplerinin onayı olmadan "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne" aktarılmış olabileceğini düşünüyor. Kurul aynı zamanda, hazine bonosu almak için yatırımcıların ödedikleri paralarla ilgili olarak "belirsizlikler" olduğuna işaret ediyor. Bu bonoların çok azının izinin bulanabileceği belirtiliyor. Pekçok belgenin bankanın yöneticileri tarafından yok edilmiş olması işi daha da zorlaştırıyor.
Basının kötülediği ve iş çevrelerinin de yalnız bıraktığı aile, suçsuz olduğunu söylüyor ve "Türk yetkililerin, sürekli olarak hukuk devleti prensiplerini ihlal etmelerini engellemek için her türlü yasal yolun kullanılacağını" vurguluyor. Bu arada polis, baba Kemal Uzan’ı, eşini, kardeşini ve küçük oğlu Hakan Uzan’ı arıyor. Ayrıca şirket ve Uzan ailesi ile bağlantısı olan 119 kişi için tedbir kararı alındı. Bu özellikle, rakipleri tarafından mitinglerde popülist eleştiriler yapmakla suçlanan, ailenin büyük oğlu ve Genç Parti’nin Başkanı Cem Uzan için geçerli.
Grubun bir bölümünü oluşturan Telsim şirketinin hikayesi, diğerlerinden farklı değil. Türk telefon piyasasına girmek isteyen Nokia ve Motorola, lisans ve altyapı satın alımı için 800 milyon ile 2.3 milyar dolarlık ödeme yapmışlardı. Bu ödemeler, yat, helikopter ve ev koleksiyonlarını genişletmeleri için Uzan ailesine imkan sağlamış gibi gözüküyor.
Telsim’i 4.2 milyar dolar ödemeye mahkum eden New York’taki dava süresince yargıç, kendi kendine "ailenin inişli çıkışlı hikayesi nedeniyle", iki telefon şirketinin tedbirsizce Uzan grubu ile iş yapmalarını sorguluyordu. Türk grubu, Motorola hissedarlarını, kovuşturmayı durdurmaya çağırmak için Amerikan gazetelerinden tam sayfa ilanlar satın alıyordu. Bugün, "bu şekilde dolandırılmalarına izin verdikleri için aptal olduklarını" kabul eden davacılar, alacaklarını tahsil edebilmeyi umuyorlar. Fakat, bunu yapmaları zor görünüyor.
Uzan’ları başka adli sorunlar da bekliyor. Avrupa ve ABD’de devam eden 100 kadar soruşturma mevcut. Bu yaz, devlet iki enerji şirketine el koydu ve aileye ait beş televizyon kanalının yayınlarına da ara verdi. O zamandan beri saldırılar, politik bir boyut kazandı. Anketlerde önde gözüken Cem Uzan, İslamcı parti Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidarda olduğu hükümete doğrudan saldırıda bulunmaktan çekinmiyor. Zaten her türlü yolsuzlukla suçlanmış olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çok öfkelenmiş durumda. Erdoğan, Uzan ailesini, Türkiye’nin siyasi ve ekonomi sahnesinden silmeye kararlı gibi görünüyor.
TO VIMA
BARTHOLOMEOS: KÖKLERİMİZİ TERKETMEYECEĞİZ
ATİNA, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 52.167 olan To Vima gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, Alkis Kourkoulas imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan İstanbul çıkışlı yorumun çevirisi şöyledir:
Ekümenik Patrik Bartholomeos bir kez daha, "Buradayız -İstanbul'da- ve yerimizi terketmeyeceğiz." dedi. Türkiye'nin en büyük gazetelerinden biri olan ve mülakata tam sayfa yer veren Sabah gazetesine, "Başka yerlere gitmek için köklerimizi ve toplumumuzu bırakmayız. Köklerimiz, kilisemiz, atalarımızın mezarları burada. Neden gidelim?" şeklinde demeç veren Patrik Bartholomeos, böylece Patrikliğin İstanbul'da kalması yönündeki kararlılığını ve ısrarını belirtti.
"Başkaları gibi ben de İstanbul'un eski kozmopolit karakterini arıyorum" diyen Patrik Bartolomeos, bu kentte 17 asırdan bu yana ışık saçan Patrikliğin, özellikle milliyetçilik asrında birtakım zorluklara katlanmasından sonra bu aşamada, gelişmelerin, İstanbul'un eski kültürel kimliğine yönelik olduğunu ima etti.
Patrik, 17 asırdan bu yana dünya medeniyetine katkısı olan Patrikhane'nin merkezine bağlılığını ve -Türk devleti çerçevesinde- azınlık ile Ekümenik Patrikliğin haklarını koruma yönündeki kararlılığını ortaya koydu.
"Azınlık mensupları, ikinci kategori vatandaş olarak karşılanmamalı" şeklinde konuşan Patrik, azınlığa ait vakıflardan söz ederek, "Anayasa'da öngörüldüğü şekilde yasaların eşit uygulandığını görmek istiyoruz" dedi.
Ekümenik Patrikliğin sorunlarından söz eden Patrik Bartholomeos, Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması konusuna da değindi. "Okulun yeniden açılmasının engellenmesi nedenlerinin yabancılar tarafından anlaşılmadığını" ileri sürerek sözlerine şöyle devam etti: "Okul açılmazsa, Türkiye, insan haklarına saygı göstermeyen bir ülke olduğu izlenimini verecek."
Patrik Bartholomeos, Tük Hükümeti'nin uluslararası yönde devamlı olarak yaptığı girişimlerle, İstanbul'da azınlığın ve Patrikliğin haklarının yeterince korumadığını vurguluyor. Kısa bir süre önce, bu konu bağlamında, Ankara'da, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ile birer görüşme yaptı. 8 ve 12 Ağustos'ta yapılan bu görüşmeler sırasında, Rum azınlığın ve Patrikliğin kaygıları, şikayetleri ve karşılaştığı zorluklar ayrıntılı olarak görüşüldü.
VREMYA NOVOSTEY
TATNEFT TÜPRAŞ'I SATIN ALMAK İÇİN ORTAK ARIYOR
MOSKOVA, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 51 bin olan liberal Vremya Novostey gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, Aleksandr Davidov imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir:
Tataristan'ın Tatneft petrol şirketi Genel Müdürü Şafaat Tahautdinov, herhangi bir petrol şirketiyle ortaklaşa olarak Türkiye'nin TÜPRAŞ hisselerinin yüzde 60'ını satın almaya niyetli olduklarını bir kez daha açıkladı. Şafaat Tahautdinov, Türkiye'ye her ay teslim ettikleri 400 bin ton petrole ilaveten 80 bin ton daha petrol sevkedeceklerini bildirdi.
TÜPRAŞ, Türkiye'nin petrol işletmelerinin yaklaşık yüzde 90'ına sahip. İzmir, İzmit, Kırıkkale ve Batman rafinerileri ve petro kimya fabrikası bunlar arasındadır.
2002 yılında TÜPRAŞ'a ait fabrikalar 23.4 milyon ton petrol işlediler. Bu yıl şirket 24 milyon ton petrol işlemeyi planlıyor. Oysa TÜPRAŞ'ın tesislerinin yıllık kapasitesi 27.6 milyon ton. TÜPRAŞ'ın işletmelerine petrol daha ziyade Orta Doğu ülkelerindeki şirketlerden gelmektedir. Geçen yıldan itibaren bunlara Tatneft de katıldı. Tatneft'in 2.4 milyon ton petrol teslim etmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Fakat bu mayıs ayında, 2004'ten başlayarak Türk petrol rafinerilerine teslim edilen Tatar petrolünün miktarının 3.4 milyon tona çıkarılması karara bağlandı.
Türkiye'nin özelleştirme idaresi, TÜPRAŞ'ın hisselerinin yüzde 65.76'sına sahip. İlgili ihale, 2003 yılında ilkbahar sonunda yapılması gerekirken, Türkiye, hisselerinin ne kadarının satışa çıkarılacağını açıklamadı bile. Büyük ihtimalle hisselerin tümü satılacak. Rusya'nın Birleşik Finans Grubu uzmanı Pavel Kuşnir, söz konusu hisse paketinin toplam değerinin bir milyar 500 milyon dolar olduğunu ifade etti. Tatneft bu paraları ancak diğer bir şirketle ortaklaşa ödeyebilecek.
Gerçi bu yıl başında Tümen Petrol Şirketi (TNK) TÜPRAŞ'a ciddi olarak ilgi göstermişti. TNK Yönetim Kurulu Başkanı ve şirketin sahiplerinden Viktor Vekselberg, TNK'nın "Türk petrol rafinerilerinin özelleştirilmesine" katılma konularını görüşmek amacıyla Ankara'da bulundu. Fakat ondan kısa bir süre sonra, TNK'nın BP ile birleşmesi gündeme geldi ve Türkiye'deki ihale de yapılmadı. Buna rağmen, Vremya Novostey muhabirinin TNK'nın Basın Dairesi yetkililerinden birinden edindiği bilgiye göre, Rus şirketinin TÜPRAŞ'ın aktiflerine ilgisi hala devam ediyor. TNK özelleştirmenin kesin şartlarının açıklanmasını bekliyor. Kaynak, hisselerin satın alınması konusunda Tatneft'le ittifak kurulması imkanını yorumlamak istemedi.
SORUYORUZ TURKIYEYE VE DUNYAYA....P.S////NE DEGISTI TARIH 2006?
THE WALL STREET JOURNAL: AVRUPA'NIN, ABD'NİN IRAK'TA BAŞARILI OLMASINA İHTİYACI VAR
THE DAILY TELEGRAPH: İNGİLTERE BM GÜCÜNÜ GENİŞLETMEK İSTİYOR
LA LIBERTE: TÜRK ORDUSU, SIRTINDAN VURULDU
CORRIERE DELLA SERA: PRODI'NİN CEVABI, TÜRKİYE'NİN ADAYLIĞI VE AŞILMASI GEREKEN ENGEL
LES ECHOS: TÜRK UZAN AİLESİ İMPARATORLUĞUNUN ÇÖKÜŞÜ
TO VIMA: BARTHOLOMEOS: KÖKLERİMİZİ TERKETMEYECEĞİZ
VREMYA NOVOSTEY: TATNEFT TÜPRAŞ'I SATIN ALMAK İÇİN ORTAK ARIYOR
LOS ANGELES TIMES
ABD, IRAK'TA PEK ÇOK ÜLKENİN ORDUSUNU GÖRMEK İSTİYOR
ANKARA, 21/08(BYE)--- Los Angeles Times gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, Paul Richter ve Maggie Farley imzalarıyla ve yukarıdaki başlık altında Washington çıkışlı bir makale yer almıştır. İnternetten sağlanan makalenin özet çevirisi şöyledir:
Bush Yönetimi'nin, Birleşmiş Milletler'den, Irak'ta daha fazla yardım arayışına girme kararı, bu riskli ve kitleler tarafından hoş görülmeyen görevi üstlenme konusunda müttefik bulmakta beş aydır yaşadığı zorluğa işaret ediyor.
Yönetim gururla, Irak'taki 146.000 Amerikan askerine ilave olacak 27 ülkenin sağlayacağı 21.700 askeri gösteriyor. Ancak, 11.000 İngiliz askeri bir kenara koyulduğunda, diğer ülkelerin her biri ortalama 400 asker göndermiş olacak.
ABD yetkilileri, müttefiklerin, şu anda Amerikalıların üstlendiği insan gücünün yüzde 13'ünden fazlasını alacağına dair taahhütte bulunamıyorlar.
ABD yetkilileri son günlerde, hepsi de büyük orduya sahip Türkiye, Hindistan ve Pakistan'dan askeri katkıda bulunacaklarına dair sözler almak için yoğun bir şekilde çalışıyor. Fakat ABD öncülüğündeki Irak savaşı, bu ülkelerde tepkiyle karşılanıyor ve hükümetleri de konuya ihtiyatla yaklaşıyor.
Türkiye haziran ayında, 10.000 asker gönderme teklifinde bulundu. Fakat ABD ve Türk hükümetleri, koşullar üzerinde anlaşmaya varmaya çalışıyor. Irak'a asker sevkiyatı ise, Türk Meclisi'nin onayıyla mümkün olabilir. Türk Meclisi'nin mart ayında, ABD askerlerinin Türk topraklarında konuşlanmasına izin vermemesi, Türk-Amerikan ilişkilerinde gerginliğe sebep olmuştu.
Türkler, başka bir müttefik ordusunda hizmet etmektense kendi güçlerine kendileri komuta etmek istiyorlar.
Amerikalı komutanların, Kürtlerle potansiyel çatışmaları önlemek amacıyla Türk askerlerinin güneyde bulunmaları konusunda ısrar etmelerine rağmen Türkler, Kuzey Irak'ta bulunmayı tercih ediyorlar.
Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Senatör Richard Lugar ile yaptığı toplantının ardından muhabirlere yaptığı açıklamada, salı günü BM Merkezi'ne yapılan terörist saldırının asker sevkiyatından "bağımsız bir konu" olduğunu söyledi.
Washington'daki Türkiye Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi uzmanı Bülent Alirıza, ABD yetkililerinin bu hafta yapılan toplantılarda Türk yetkililere, iki ülke arasında böyle bir katkının koşulları tartışılmadan önce, Meclis'in asker sevkiyatını onaylamasını istediklerini söylediklerini belirtti.
Bush Yönetimi geçtiğimiz aylarda, diğer Avrupalı müttefiklerden daha fazla yardım almaya teşvik edildi. Örneğin Almanya, Fransa ve Rusya eğitimli ve iyi donanımlı ordulara sahip. Fakat Rus ve Alman hükümetleri, BM kararı dahi olsa, asker göndermeyeceklerini açık bir şekilde ifade ettiler.
BM'de, savaşa muhalif bir Avrupa ülkesi diplomatı, BM binasına yapılan saldırının, BM Güvenlik Konseyi üyelerini, sadece BM misyonunu desteklemek üzere ve ABD öncülüğündeki kuvvetlerin komutası olmaması halinde katkıda bulunmaya zorlayacağını söyledi.
Bir diğer Güvenlik Konseyi diplomatı da savaşa ve Irak'ın ABD liderliğinde yeniden yapılandırılmasına karşı olan ülkelerdeki düşüncelerin değişebileceğini söyledi.
Diplomat, savaştan önce sorunun "Koalisyonla birlikte misiniz yoksa ona karşı mısınız? şeklinde olduğunu, BM'ye yönelik saldırının ise bu soruyu, "BM ve Irak halkını desteklemek için ne yapılabilir" şekline dönüştürebileceğini söyledi. Diplomat bu durumun koalisyon tarafı için de, "hangi koşullarda bu desteği kabul edecekleri" sorusunu gündeme getireceğini söyledi.
THE WALL STREET JOURNAL
AVRUPA'NIN, ABD'NİN IRAK'TA BAŞARILI OLMASINA İHTİYACI VAR
NEW YORK, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 2 milyon olan The Wall Street Journal’ın 21 Agustos 2003 tarihli sayısında, Julian Lindley-French imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir:
Salı günü Bağdat'taki Birleşmiş Milletler merkezine düzenlenen terörist saldırısındaki trajik kayıplar Avrupa'ya açık bir mesaj gönderiyor: Başarısızlığın Avrupa'nın çıkarına olduğu hatasına düşülmemesi gerektiği. Bunun altı nedeni var.
Barışa giden yol haritası ABD'nin bölgede güçlü varlığı olmadan hiçbir yere varmayacak. Gerçekten de Amerika'nın varlığı, Araplarla İsrailliler arasında uzun zamandır süregelen bir uzlaşma arayışında belirleyici bir anı temsil ediyor.
ABD'nin Irak'taki varlığı, bölgede Batı ile ikili oynayanları uyarıyor. Suriye, şimdi kesin bir şekilde, batıdan İsrail, kuzeyden Türkiye ve doğudan ABD eğilimli Irak tarafından kuşatılmış durumda. İran şimdi batıdan ve doğudan; Bağdat ve Kabil'deki ABD eğilimli yönetimler, kuzeyden Türkiye tarafından çevrili. Bunun için Tahran'ın ve Şam'ın Hamas'ı, Hizbullah'ı ve İslami Cihad'ı desteklemesi ve İran'ın tehlikeli olan nükleer programına devam etmesi daha zor.
Orta Doğu'nun yeni bir Marshall Planı'na ya da en azından petrol zenginliğinin kontrollü bir şekilde yeniden dağıtımına ihtiyacı var.
Avrupa'nın yeniden inşada ve demokratikleşmede çok büyük tecrübesi var. Orta Doğu ya değişmeli ya da batmalı.
Orta Doğu petrolü Batılı ekonomilerin can damarı ve Amerika için olduğu kadar Avrupa için de önemli. Avrupalılar açısından ve ABD'nin korumasına tamamiyle bağlı olan Avrupa için hayati bir önem arzediyor.
ABD başarısız olduğu takdirde 11 Eylül'de binlerce Avrupalı ve Amerikalıyı öldürmüş olanlar trajik bir şekilde teşvik edilmiş olacaklar.
Başarısızlığın maliyeti şu. Amerika ve Avrupa, kesin bir şekilde Orta Doğu'nun dışında kalacak. Onların eksikliğinde, istikrar şansı ve Avrupa'nın arka kapısındaki kaos tehlikeli bir şekilde artacak. Bu şartlar altında Avrupa, daha yıkıcı silahlara sahip olması muhtemel olan, daha doymak bilmez ve tehlikeli rejimler ve gruplarla karşı karşıya kalacak.
THE DAILY TELEGRAPH
İNGİLTERE BM GÜCÜNÜ GENİŞLETMEK İSTİYOR
ANKARA, 21/08(BYE)--- İngiltere'de yayımlanan The Daily Telegraph gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında bir haber yer almıştır. İnternetten sağlanan haberin çevirisi şöyledir:
İngiltere; Hindistan, Pakistan ve muhtemelen Türkiye'yi uluslararası askeri koalisyona katılmaya teşvik etmek amacıyla Irak'taki BM görevini genişleten yeni bir Güvenlik Konseyi kararı için destek arıyor.
Dışişleri Bakanı Jack Straw, Bağdat'taki bombalama olayına karşı duyulan uluslararası öfkeyi Irak'taki amaç için daha büyük bir birliğe kanalize etmek umuduyla BM Genel Sekreteri Kofi Annan ve Güvenlik Konseyi üyeleriyle görüşmek üzere bugün New York'a gidiyor.
Straw dün, BM'nin Irak'taki rolünü genişletme fikrine açık olduğunu söyleyen ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile görüştü.
Straw, "Bundan önceki tavrımız ne olursa olsun hepimiz biraraya gelmeliyiz. Güvenliğin artırılmasıyla ilgili olarak BM'nin oynayacağı rol hakkında Güvenlik Konseyi'ndeki ortaklarımızla müzakerelere açığız" dedi.
Hindistan ve Pakistan, Irak'ın yönetimine yabancıların katılımı konusunda daha geniş bir BM kararı ve özellikle de askerlerin kullanımı için BM'nin yetkisi olması halinde asker verebileceklerini söylemişlerdi.
Irak'taki askeri otoritesini tehlikeye atacağına inanan Amerika böyle bir BM kararına karşı. Salı günü meydana gelen bombalama olayı Bush yönetimini tavrını değiştirmeye ikna edebilir.
Türkiye, Irak içinde 12 mil uzunluğunda bir tampon bölge oluşturma umudunun bir parçası olarak Kuzey Irak'a daha fazla asker yerleştirmeye istekli. Böylece bölgedeki Kürt ayrılıkçılara karşı operasyonlarını rahatlıkla yürütebilecek.
Japon askerlerinin teröristler için kolay birer hedef olacağından korkan Japonya'nın da salı günkü bombalama olayı üzerine Irak'a asker göndermeyi ertelemesi bekleniyor.
Japonya başlangıçta ekim kadar erken bir zamanda asker göndermeyi planlamıştı ama muhtemelen gelecek yıla kadar asker gitmeyecek.
LA LIBERTE
TÜRK ORDUSU, SIRTINDAN VURULDU
ANKARA, 21/08(AFP)(BYE)--- İsviçre'de çıkan La Liberte gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, yukarıdaki başlık altında İshan Kurt imzasıyla yer alan haberin çevirisi şöyledir:
Milliyet gazetesi 13 Ağustos'ta attığı manşette, "10 bin askerle Irak'a gireceğiz" diyordu. Bu, heyecandan değil, rahatlamadan ileri geliyordu. Geçen 1 Mart'ta, Türk generaller Irak'a birliklerini göndermeyi ve Türkiye'de Amerikan konuşlanmasını reddetmişlerdi. Washington'un planlarına bu muhalefet, iki müttefik arasında derin bir krize yol açtı. Washington, artık işbirliği yapmayan askerlere baskı yapıyor. Öte yandan, Avrupa Birliği (AB), demokratik reformlara engel olarak orduyu göstermeye devam ediyor.
Türkiye'nin Irak'ın güneyindeki askeri varlığı gerilimi azaltabilir. 1980'deki darbeden bu yana ilk kez, generaller geri adım atıyor. Mart ayında Meclis önergesinin reddedilişi, Washington'un sırtına bir bıçak darbesiydi. Temmuz ayı başında, Amerikan askerleri 11 Türk askerini kuzey Irak'ta yakaladılar ve sorguya çektiler. Onlara terörist muamelesi yaptılar. Türkiye'de, herkes Pentagon'un intikam alma düşüncesinde olduğunun farkına vardı. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, "Bu hükümetten çok memnunuz, ama artık bizimle işbirliği yapmayan askerlerden değil" şeklinde konuşmakta tereddüt etmedi. Bu esnada, Amerikalılar Türk generalleri oldukça sıkıntılı bir duruma düşürdü: Iraklı Kürtlerle ittifaklarını güçlendirdiler, PKK liderleriyle görüştüler ve PKK militanları için genel af talebinde bulundular.
Üstüne üstlük, Washington Irak'ın güneyine Türk birlikleri gönderilmesini istemekle yetinmiyor, aynı zamanda Irak Kürdistanı'ndan onların geri çekilmelerini de istiyor. Arap gazetesi "El-Hayat" 29 Temmuz'daki sayısında, "Eğer Türkiye Kuzey Irak'ı tahliye ederse, bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına ilişkin komploya hizmet etmiş olacağını anlar" şeklinde yazıyordu.
AB orduya güvenmiyor. Öte yandan, Avrupa Parlamentosu, refomlar Ulusal Meclis'te kabul edildiğinden bu yana, Türk Hükümetinin sırtını sıvazlıyor. Ancak, ordunun, bunların uygulanmasına engel teşkil etmesinden endişe ediyor. Geçen hafta, Washington ve Brüksel'in açık desteğiyle, AKP siyasette askerlerin rolünü azaltan yasaları geçirmeyi başardı. Bununla birlikte, generaller bir yıl daha, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne kendilerinden birini atamayı başardı. Bu değişiklikler, Amerikan medyası tarafından olumlu karşılandı.
Ülkenin çoğunluğu AB'ye üyelikten yana. Ilımlı solcu gazete Radikal'e göre, "dinazorlar" Pantürkist -Avrupa'ya üyeliğe karşı aşırı milliyetçi- bir ittifak kurdu. Bunlar, Batılıların kendileriyle çözümlenecek, tarihten gelen hesapları olduğunu ve Türkiye'yi bölmek istediklerini düşünüyorlar. Bugün Ankara'da, iktidardaki ılımlı İslamcılar AB'den yana, ancak kendileri de geçmişteki darbelerin kurbanı oldu ve ordu ile aleni bir çatışmaya girip girmemekte tereddüt ediyor.
Türkiye'de, İslamcılar-liberaller-işadamları-insan hakları savunucuları hareketine karşı, ordu-sol-aşırı milliyetçi ittifakı bulunuyor. Ya da, sol şu anda muhafazakar, sağ ise ilerici liberal.
3 Ağustos tarihli "Cumhuriyet" gazetesi -Kemalizm'in tarihi gazetesi-, "devrimci subaylara" sesleniyordu. Hükümet "darbeyi" sezdi, ancak darbeler Türk siyasi hayatını düzene soksa bile, bunların yapılmasını sağlayan şartlar (Amerikan sempatisi, komünizm tehlikesi) artık biraraya gelmez.
CORRIERE DELLA SERA
PRODI'NİN CEVABI, TÜRKİYE'NİN ADAYLIĞI VE AŞILMASI GEREKEN ENGEL
ROMA, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 900 bin olan Corriere della Sera gazetesinin 20 Ağustos 2003 tarihli sayısının mektuplar bölümünde, AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi'nin yine Corriere della Sera gazetesinin bir gün önceki sayısında yer alan Angelo Panebianco'nun "İtalya ve Avrupa'da görüş ayrılıkları. Türkiye bölüyor. (ABD'nin yaptığı gibi)" başlıklı makalesine cevaben kaleme aldığı mektubun çevirisi şöyledir:
Sayın Müdür,
Profesör Panebianco'nun Türkiye hakkındaki ilginç ve ayrıntılı makalesinde "Anneciğim, Türkler geliyor!" şeklindeki eski bir ifade ve New York Times'a verdiğim bir mülakata atıfta bulunmam nedeniyle eleştiriliyorum. Bu, Türkiye'yi AB'nin üyesi yapma hedefine ulaşmak istiyorsak aşmamız gereken mevcut büyük zorlukların ve tarihi güvensizliklerin üzerinde düşünülerek yapılan ciddi bir hatırlatmadan ibarettir (Türk televizyonunda yapılan bir tartışmada da zaten bu konulara atıfta bulunmuştum.)
Avrupa Birliği, basit bir gümrük birliği olmayıp, özdeş haklar ve müşterek demokratik temeller üzerinde birleşilmesini ve bunların hayata geçirilmesi için herkesin büyük çaba göstermesini gerektirmektedir. Bu, geçmişte bizleri ayıran engellerin aşılması konusunda özellikle geçerlidir. Bunların mevcudiyetini görmezlikten gelmek, gerçekten affedilmez bir hata olur ve Türkiye'nin Birliğe katılım hedefini gelecekte de tamamen imkansızlaştırır. Pek tabii ki, Türkiye'nin kayıtsız şartsız ve hemen genişlemeye dahil edilmesi, "Avrupa'nın inşası şarabına su katmak" gibi açık bir hedef taşımıyorsa!
Gaf yapma konusunda "eşitlik" sağlamaya çalışmanın eğlenceli olabileceğini anlıyorum, ancak böyle bir çabanın bu konuda boşa çıkacağı kanısındayım.
Romano Prodi Avrupa Komisyonu Başkanı.
LES ECHOS
TÜRK UZAN AİLESİ İMPARATORLUĞUNUN ÇÖKÜŞÜ
PARİS, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 151 bin olan Les Echos gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında yukarıdaki başlık altında yer alan yazının çevirisi şöyledir:
Uzan aile grubu için yıkım, pek uzak değil. Adli sorunlar, 130’dan fazla şirketi yöneten grubu böldükçe, baba Kemal Uzan’ın 47 yılda Türkiye’nin en büyük dördüncü şirketler grubu haline getirmeyi başardığı grup, yavaş yavaş ama kesin biçimde dağılmaya başlıyor.
Son olay, salı gününün tarihini taşıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), ulusal mali sistemin istikrarını tehdit ettiği gerekçesiyle, 1984 yılından beri Uzan ailesinin kontrolünde bulunan İmar Bankası’na el koydu. Daha sonra da bankanın hesaplarında, 2.2 milyar euro civarında bir açık olduğu tespit edildi. BDDK, bildirilen fonlarla bu hizmetlerin gerçekte ortaya koydukları arasında fark içeren bir çift hesap sistemini açığa çıkardı.
BDDK, İmar Bankası fonlarının, sahiplerinin onayı olmadan "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne" aktarılmış olabileceğini düşünüyor. Kurul aynı zamanda, hazine bonosu almak için yatırımcıların ödedikleri paralarla ilgili olarak "belirsizlikler" olduğuna işaret ediyor. Bu bonoların çok azının izinin bulanabileceği belirtiliyor. Pekçok belgenin bankanın yöneticileri tarafından yok edilmiş olması işi daha da zorlaştırıyor.
Basının kötülediği ve iş çevrelerinin de yalnız bıraktığı aile, suçsuz olduğunu söylüyor ve "Türk yetkililerin, sürekli olarak hukuk devleti prensiplerini ihlal etmelerini engellemek için her türlü yasal yolun kullanılacağını" vurguluyor. Bu arada polis, baba Kemal Uzan’ı, eşini, kardeşini ve küçük oğlu Hakan Uzan’ı arıyor. Ayrıca şirket ve Uzan ailesi ile bağlantısı olan 119 kişi için tedbir kararı alındı. Bu özellikle, rakipleri tarafından mitinglerde popülist eleştiriler yapmakla suçlanan, ailenin büyük oğlu ve Genç Parti’nin Başkanı Cem Uzan için geçerli.
Grubun bir bölümünü oluşturan Telsim şirketinin hikayesi, diğerlerinden farklı değil. Türk telefon piyasasına girmek isteyen Nokia ve Motorola, lisans ve altyapı satın alımı için 800 milyon ile 2.3 milyar dolarlık ödeme yapmışlardı. Bu ödemeler, yat, helikopter ve ev koleksiyonlarını genişletmeleri için Uzan ailesine imkan sağlamış gibi gözüküyor.
Telsim’i 4.2 milyar dolar ödemeye mahkum eden New York’taki dava süresince yargıç, kendi kendine "ailenin inişli çıkışlı hikayesi nedeniyle", iki telefon şirketinin tedbirsizce Uzan grubu ile iş yapmalarını sorguluyordu. Türk grubu, Motorola hissedarlarını, kovuşturmayı durdurmaya çağırmak için Amerikan gazetelerinden tam sayfa ilanlar satın alıyordu. Bugün, "bu şekilde dolandırılmalarına izin verdikleri için aptal olduklarını" kabul eden davacılar, alacaklarını tahsil edebilmeyi umuyorlar. Fakat, bunu yapmaları zor görünüyor.
Uzan’ları başka adli sorunlar da bekliyor. Avrupa ve ABD’de devam eden 100 kadar soruşturma mevcut. Bu yaz, devlet iki enerji şirketine el koydu ve aileye ait beş televizyon kanalının yayınlarına da ara verdi. O zamandan beri saldırılar, politik bir boyut kazandı. Anketlerde önde gözüken Cem Uzan, İslamcı parti Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidarda olduğu hükümete doğrudan saldırıda bulunmaktan çekinmiyor. Zaten her türlü yolsuzlukla suçlanmış olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çok öfkelenmiş durumda. Erdoğan, Uzan ailesini, Türkiye’nin siyasi ve ekonomi sahnesinden silmeye kararlı gibi görünüyor.
TO VIMA
BARTHOLOMEOS: KÖKLERİMİZİ TERKETMEYECEĞİZ
ATİNA, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 52.167 olan To Vima gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, Alkis Kourkoulas imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan İstanbul çıkışlı yorumun çevirisi şöyledir:
Ekümenik Patrik Bartholomeos bir kez daha, "Buradayız -İstanbul'da- ve yerimizi terketmeyeceğiz." dedi. Türkiye'nin en büyük gazetelerinden biri olan ve mülakata tam sayfa yer veren Sabah gazetesine, "Başka yerlere gitmek için köklerimizi ve toplumumuzu bırakmayız. Köklerimiz, kilisemiz, atalarımızın mezarları burada. Neden gidelim?" şeklinde demeç veren Patrik Bartholomeos, böylece Patrikliğin İstanbul'da kalması yönündeki kararlılığını ve ısrarını belirtti.
"Başkaları gibi ben de İstanbul'un eski kozmopolit karakterini arıyorum" diyen Patrik Bartolomeos, bu kentte 17 asırdan bu yana ışık saçan Patrikliğin, özellikle milliyetçilik asrında birtakım zorluklara katlanmasından sonra bu aşamada, gelişmelerin, İstanbul'un eski kültürel kimliğine yönelik olduğunu ima etti.
Patrik, 17 asırdan bu yana dünya medeniyetine katkısı olan Patrikhane'nin merkezine bağlılığını ve -Türk devleti çerçevesinde- azınlık ile Ekümenik Patrikliğin haklarını koruma yönündeki kararlılığını ortaya koydu.
"Azınlık mensupları, ikinci kategori vatandaş olarak karşılanmamalı" şeklinde konuşan Patrik, azınlığa ait vakıflardan söz ederek, "Anayasa'da öngörüldüğü şekilde yasaların eşit uygulandığını görmek istiyoruz" dedi.
Ekümenik Patrikliğin sorunlarından söz eden Patrik Bartholomeos, Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması konusuna da değindi. "Okulun yeniden açılmasının engellenmesi nedenlerinin yabancılar tarafından anlaşılmadığını" ileri sürerek sözlerine şöyle devam etti: "Okul açılmazsa, Türkiye, insan haklarına saygı göstermeyen bir ülke olduğu izlenimini verecek."
Patrik Bartholomeos, Tük Hükümeti'nin uluslararası yönde devamlı olarak yaptığı girişimlerle, İstanbul'da azınlığın ve Patrikliğin haklarının yeterince korumadığını vurguluyor. Kısa bir süre önce, bu konu bağlamında, Ankara'da, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ile birer görüşme yaptı. 8 ve 12 Ağustos'ta yapılan bu görüşmeler sırasında, Rum azınlığın ve Patrikliğin kaygıları, şikayetleri ve karşılaştığı zorluklar ayrıntılı olarak görüşüldü.
VREMYA NOVOSTEY
TATNEFT TÜPRAŞ'I SATIN ALMAK İÇİN ORTAK ARIYOR
MOSKOVA, 21/08(BYE)--- Tirajı günde 51 bin olan liberal Vremya Novostey gazetesinin 21 Ağustos 2003 tarihli sayısında, Aleksandr Davidov imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir:
Tataristan'ın Tatneft petrol şirketi Genel Müdürü Şafaat Tahautdinov, herhangi bir petrol şirketiyle ortaklaşa olarak Türkiye'nin TÜPRAŞ hisselerinin yüzde 60'ını satın almaya niyetli olduklarını bir kez daha açıkladı. Şafaat Tahautdinov, Türkiye'ye her ay teslim ettikleri 400 bin ton petrole ilaveten 80 bin ton daha petrol sevkedeceklerini bildirdi.
TÜPRAŞ, Türkiye'nin petrol işletmelerinin yaklaşık yüzde 90'ına sahip. İzmir, İzmit, Kırıkkale ve Batman rafinerileri ve petro kimya fabrikası bunlar arasındadır.
2002 yılında TÜPRAŞ'a ait fabrikalar 23.4 milyon ton petrol işlediler. Bu yıl şirket 24 milyon ton petrol işlemeyi planlıyor. Oysa TÜPRAŞ'ın tesislerinin yıllık kapasitesi 27.6 milyon ton. TÜPRAŞ'ın işletmelerine petrol daha ziyade Orta Doğu ülkelerindeki şirketlerden gelmektedir. Geçen yıldan itibaren bunlara Tatneft de katıldı. Tatneft'in 2.4 milyon ton petrol teslim etmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Fakat bu mayıs ayında, 2004'ten başlayarak Türk petrol rafinerilerine teslim edilen Tatar petrolünün miktarının 3.4 milyon tona çıkarılması karara bağlandı.
Türkiye'nin özelleştirme idaresi, TÜPRAŞ'ın hisselerinin yüzde 65.76'sına sahip. İlgili ihale, 2003 yılında ilkbahar sonunda yapılması gerekirken, Türkiye, hisselerinin ne kadarının satışa çıkarılacağını açıklamadı bile. Büyük ihtimalle hisselerin tümü satılacak. Rusya'nın Birleşik Finans Grubu uzmanı Pavel Kuşnir, söz konusu hisse paketinin toplam değerinin bir milyar 500 milyon dolar olduğunu ifade etti. Tatneft bu paraları ancak diğer bir şirketle ortaklaşa ödeyebilecek.
Gerçi bu yıl başında Tümen Petrol Şirketi (TNK) TÜPRAŞ'a ciddi olarak ilgi göstermişti. TNK Yönetim Kurulu Başkanı ve şirketin sahiplerinden Viktor Vekselberg, TNK'nın "Türk petrol rafinerilerinin özelleştirilmesine" katılma konularını görüşmek amacıyla Ankara'da bulundu. Fakat ondan kısa bir süre sonra, TNK'nın BP ile birleşmesi gündeme geldi ve Türkiye'deki ihale de yapılmadı. Buna rağmen, Vremya Novostey muhabirinin TNK'nın Basın Dairesi yetkililerinden birinden edindiği bilgiye göre, Rus şirketinin TÜPRAŞ'ın aktiflerine ilgisi hala devam ediyor. TNK özelleştirmenin kesin şartlarının açıklanmasını bekliyor. Kaynak, hisselerin satın alınması konusunda Tatneft'le ittifak kurulması imkanını yorumlamak istemedi.
SORUYORUZ TURKIYEYE VE DUNYAYA....P.S////NE DEGISTI TARIH 2006?