TESLİMİYET TİMSALİ KADINLAR
Zaman zaman Allahu Teala’ya teslimiyetimizden,inancımızın derinliğinden yada büyüklüğünden bahsederken, tabiri caizse ocakta kül bırakmayız….Bizden inançlısı yok sanacak kadar da ileri gidebiliriz….
Gelin görün ki işler biraz aksayınca tahammül edemez ve şikayetlere başlarız. Neden ben? Nerden buldu beni? Vs. Bu kadar ileri gitmesek de memnuniyetsizliğimiz yüzümüze yansır..mahsunlaşır üzülürüz..Halbuki; Allahu Teala’yı sevdiğimizi söylüyor,O’ndan razı olduğumuzu iddia ediyorduk..
O’ndan gelene amana diyemeyecek kadar sevgimizin az olduğunu anlamak ne acı..!!
Anlayabilmekte bir erdemdir..Gerçekten anlayabiliyorsak ve gerçekten rızasına mahzar olmanın,sözle değil de hal diliyle olduğunun idrakine varabilmek yol almak isteyen için güzel bir adımdır...
Yaşantımızı O’na göre ayarlayabilsek ve söz cambazlığı yerine kalbimizi O’nun zikriyle cilalayarak teslimiyetimizi,samimiyetimizi artırarak rızasına erişebilsek… En azından gayret edip,Karınca misali yol kat edebilsek bize yeterdi..(karıncaları küçümsememek lazım,çünkü onlar yaratılış gayesine göre yaşıyor.)
Sahabeyi Kiramın Allah’a ve Resulüne, sevgisi teslimiyeti ne kadar güzeldi..Onlar her şarta teslim olmuş mübarek insanlardı…İmanları tam ve kamildi… Sevgileri katışıksız tertemizdi..Onların hayatları bize ışık tutmalı ve rehber olmalıdır.Onlar ki; nice sıkıntılara göğüs germiş, nice eziyetlere maruz kalmış olmasına rağmen asla isyan etmemiş ve asla imanlarından dönmemişlerdir..Tam tersine imanları daha da kuvvetlenmiştir..
Sahabe hanımları da aynı ölçüde kamil iman sahibi örnek hanımlardı..Allah hepsinden razı olsun..
Sahabe hanımlarından Hz. Rümeysa’nın oğlunu kaybettiğinde ki tutumu, teslimiyet ölçüsünde bize ders olarak yeter aslında Bu olayı ve Rümeysaların zamanımızda da halen var olduğunu anlatan başka bir hazin olayı da sizlerle paylaşmak istiyorum..
HAZRETİ RÜMEYSA’NIN TESLİMİYETİ:(Ümmü Süleym...)
O, mehri İslâm olan, evliliği iman kurtaran bir sevdalıydı. Ebû Talhâ (r.a.) ile evliliğinden çok azbir zaman geçmişti. İki Cihan Güneşi efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret etmiş, Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.)'ın evine yerleşmişti. Bir hizmetçisi de yoktu. Ashabının her biri sevinçlerinden hediyelerle hoş geldiniz'e gidiyordu. Ümmü Süleym (r.anhâ) da uğrunda bütün sıkıntılara katlandığı biricik oğlu Enes'i hediye etmek istiyordu. Oğlunun Rasûlullah (s.a.)'in hizmetinde bulunmasını ve onun terbiyesinde yetişmesini arzu ediyordu. O sırada Enes on, onbir yaşlarında idi. Ebû Talhâ ile birlikte Enes'in elinden tutup Fahr-i Kâinat (s.a) efendimizin huzuruna geldiler.
Ümmü Süleym (r.anhâ) engin bir muhabbet ve son derece nâzik bir edâ ile:
"Ya Rasûlallah! Enes terbiyeli, zekî bir çocuktur. Sizin hizmetinizde ve terbiyenizde bulunması için getirdim. Bizim hediyemiz olarak lütfen kabul buyurun!.." dedi. Ayrıca onun için duâ etmesini ricâ etti.
Ümmü Süleym (r.anâ)'ın bu nezâketinden pek memnun kalan Sevgili Peygamberimiz Enes'i yanına aldı ve ona şöyle duâ etti: "Allahümmerzukhü mâlen ve veleden = Ey Allahım! Ona mal ve evlâd ihsan et." buyurdu.
Hz. Enes (r.a) duâlar bereketiyle 103 sene gibi uzun bir hayat yaşadı. Çok sayıda mal ve evlâda sâhip oldu. Rasûlullah (s.a) efendimizin nurundan, ilminden, feyzinden kana kana istifade etti. En çok hadis rivayet eden sahâbîlerin üçüncüsü oldu.
Ümmü Süleym (r.anhâ) ile Ebû Talhâ (r.a) birlikte mesut bir hayat yaşıyorlardı. Evliliklerinin üzerinden bir yıl geçtiğinde bir oğulları dünyaya geldi. Adını Ebû Umeyr koydular. Çocuk evin neşe ve sevinç kaynağı oldu. Gün geçtikçe büyüyordu. İki Cihan Güneşi efendimiz bu âileyi sık sık ziyarete gelirdi. Bir defasında Ebu Umeyr'i neşesiz gördü. Annesine: "Ey Ümmü Süleym! Oğlunuzu neşesiz görmemin sebebi nedir?" dedi. O da: "Ya Rasûlallah! Onun oynamakta olduğu bir kuşu vardı. O öldüğü için üzüntülüdür." dedi. Bu cevap üzerine Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a) çocuğun yanına vardı. Başını okşayarak onu teselli etmek üzere: "Ey Ebû Umeyr! Ne oldu senin nügayr?"diyerek latîfe yaptı.
Ebû Talhâ (r.a) da eve her gelişinde ilk defa Ebû Umeyr'i sorardı. Onu kucağına alır, sever ve şakalaşırdı. Birgün bu hayat dolu çocuk hastalandı. Anne ve babası ne kadar uğraştıysa da derdine şifa bulamadılar. Babasının evde olmadığı bir sırada çocuğun hastalığı tehlikeli bir hal aldı. Şiddetli ateşler içerisinde ruhunu teslim etti.
Ümmü Süleym (r.anhâ) metânet sâhibi bir hanımdı. Engin bir sabır içerisinde telâşa kapılmadan, sâkin, mütevekkil ve kadere râzı bir halde, feryad ü figan etmeden çocuğu yıkayıp, kefenledi. Kokular sürerek üstünü örttü. Evdekilere de; Ebû Talhâ'ya ben haber verinceye kadar siz bir şey söylemeyin diye tenbihatta bulundu. Bir müddet sonra Ebû Talhâ eve geldi. Oğlunun durumunu öğrenmek istedi. Ümmü Süleym (r.anhâ): "Biraz rahatlamış olacak, eskisinden daha sâkin..." dedi. Ölüm haberini birden vermek istemedi. Hemen kalkıp daha önce hazırladığı yemeği beyinin önüne getirdi. Ebû Talhâ (r.a.) hanımının telaşsız halinden çocuğun iyileştiğini zannetti. Birlikte yemek yediler, sohbet ettiler.
Ümmü Süleym (r.anhâ) beyine karşı sâkin ve güleryüzlü görünerek onun istirahatini ve gecesinin neşe ile geçmesini sağladı. Sabah namazı mescide gitmek üzere hazırlanan kocasına: "Ya Ebâ Talhâ! Şu komşumuzun yaptığına bak! Kullanmak üzere benden emanet aldıkları malı geri almak için gittiğimde vermek istemediler. Ağırlarına gitmiş!..." diyerek dikkat çekti. Ebû Talhâ (r.a) da: "Olur mu öyle şey!. Hiç iyi etmemişler." dedi. Kocasını bu şekilde hazırlayan Ümmü Süleym (r.anhâ): "Ya Ebâ Talhâ! Oğlun senin yanında Allah'ın bir emaneti idi. Onu geri aldı." dedi. Ebû Talhâ (r.a) birden bire şaşırdı. Söyleyecek bir şey bulamadı ve: "İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn = Biz Allah'dan geldik Allah'a döneceğiz." âyetini okuyarak teslimiyet gösterdi.
Sabah namazı için mescide gitti. Namazdan sonra İki Cihan Güneşi efendimize o geceki durumlarını arzetti. Efendimiz de: "Allah bu gecenizi hakkınızda mübarek kılsın" diye duâ etti.
Ümmü Süleym (r.anhâ) böylesine sabır ve metânet sâhibi, kocasına hizmetli, kadere teslimiyetli, zekî bir hanımefendi idi. Allah Teâlâ onun sabır ve teslimiyetine karşı yıl dolmadan başka bir oğlan evlâdı ihsan etti. Çocuğu Enes'in kucağına vererek İki Cihan Güneşi efendimize ismini koymak üzere gönderdi. Efendimiz çocuğa Abdullah adını verdi. Mübarek ağızlarında hurma çiğneyerek damağına sürdü. Çocuk dili ile yalamaya başlayınca Fahrî Kâinat (s.a) efendimiz: "Medineliler hurmayı sever." buyurarak latîfe yaptı. Ona bereketli ömür niyazında bulundu. Bu duâ bereketiyle Abdullah'ın yedi veya dokuz oğlu olduğu ve hepsinin ilim ehli, Kurra hâfız oldukları rivayet edilmektedir.
Ümmü Süleym (r.anhâ) bir iman fedâisiydi. Rasûlullah (s.a) sevgisiyle dolu bir gönle sâhibti. Bu sevgi uğrunda canını fedâ etmekten çekinmezdi. Savaş meydanlarında hizmet için koştururdu. Hz. Âişe (r.anhâ) annemizle Uhud'da ashâba kırbalarla su taşımış, yaralılara yardımcı olmuşlardır.
O gün Sevgili Peygamberimiz Ümmü Süleym (r.anhâ)'yı elindeki hançeri ile görünce: "Ey Ümmü Süleym bu hançer ile ne yapacaksın?" buyurdu. O da: "Ya Rasûlallah! Onu bugünler için hazırlamıştım. Yanıma aldım ki, müşriklerden birisi yaklaşacak olsa karnını yaracağım." dedi. Sonra: "Yâ Rasûlallah! Etrafınızdan dağılıp kaçanları da öldüreyim mi?" dedi. İki Cihan Güneşi Efendimiz tebessüm etti ve: "Ey Ümmü Süleym! Allah Teâlâ'nın yardımı bize yetişti ve zafer ihsan etti." buyurdu.
Ümmü Süleym (r.anhâ) sevgi dolu idi. Çok cömertti. Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz hânesine sık sık ziyarete giderdi. Evine teşrif ettiklerinde bir şeyler ikram edebilmek için can atardı. Bazan günlerce biriktirdiği yağ ve benzeri yiyeceği bazen, evinde pişirdiği yemeği, bazen de, turfanda çıkmış meyveden, yaş hurmadan bir zenbile doldurur oğlu Enes ile hâne-i seâdetlerine gönderirdi. Sevgi ve hürmetinden dolayı Rasûlullah (s.a) efendimizin üzerine oturduğu minderi, namaz kıldığı eşyayı başkasına çıkarmaz, hâtıra olarak saklardı.
Birgün Fahr-i Kâinat (s.a) efendimiz evine geldi. Biraz sohbet ettikten sonra asılı duran deriden yapılmış su kabını alarak su içti. Ümmü Süleym (r.anhâ) o su kırbasına Rasûlullah(s.a)'ın ağzı değdi diyerek teberrük niyetine hâtıra olarak sakladı.
Yine birgün ziyarete geldiğinde öğle kaylûlesi için iki Cihan Güneşi efendimiz sağ yanına uzanmıştı. Mübarek alınlarında tomurcuk tomurcuk ter damlaları birikmişti. Ümmü Süleym (r.anhâ) bunu fırsat bilip inci daneciği terleri toplamaya başladı. Temiz bir bez parçası ile alnını siliyor ve bir kaba sıkıyordu. Efendimiz uyandı ve: "Ümmü Süleym ne yapıyorsun?" buyurdu. Cevaben: "Ya Rasûlallah! Bereket için alnınızda biriken ter damlalarını topluyorum." dedi. Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz tebessüm buyurdu.
Birgün hacca hazırlık yaparken Efendimiz (s.a) ona: “Ey Ümmü Süleym! Bu yıl bizimle hacca gelir misin?" buyurdu. O da: "Ya Rasûlallah! Kocamın iki binek hayvanı var. Birine kendi binip hacca gidecek, diğeri de hurma bahçesini sulamakta kullanılacak." dedi. Fahr-i Kâinat (s.a) efendimiz onun gönlünü hoş tutmak üzere: "O halde Ramazan'da bir umre yap. Bu ayda yapılacak umre, benimle birlikte yapılan bir hac karşılığındadır." buyurdular. Bir rivâyete göre de Ümmü Süleym (r.anhâ)'yı annelerimizle birlikte Hacca götürdüler.
Ümmü Süleym (r.anhâ)'nın fazîletlerî, üstün ahlâkî meziyetleri çoktur. Onun Rasûlullah (s.a)'in sevgisiyle yanıp tutuşan bir gönlü vardı. Efendimize bütün varlığıyle, derin sevgi ve hürmetiyle hizmet etti. Onun uhrevî derecesi büyüktü. İki Cihan Güneşi Efendimiz onun hakkında: "Rüyamda cennete girdim. Önümde bir hışırtı işittim. Bir de baktım ki, Milhan kızı Rumeysâ orada." buyurarak Allah ve Resulü katındaki sevgi ve mertebesine işaret buyurdu.
Cenâb-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz..... Amin... İşte bir hanım sahabenin Allah ve Resulünün sevgisi böyleydi..Zamanımızda az rastlanan bu inanç ve teslimiyete gıpta ile bakmamak mümkün değil.. Ama yokta değil..Allah’a çok şükür böyle kamil iman sahibi müminler mevcut.. Eğer onlar olmasaydı dünyanın ne hükmü kalırdı,nede varlığı…İyi ki varlar..Allah onlardan razı olsun..Şefaatlerine nail eylesin…
Dua ile vesselam...
Zaman zaman Allahu Teala’ya teslimiyetimizden,inancımızın derinliğinden yada büyüklüğünden bahsederken, tabiri caizse ocakta kül bırakmayız….Bizden inançlısı yok sanacak kadar da ileri gidebiliriz….
Gelin görün ki işler biraz aksayınca tahammül edemez ve şikayetlere başlarız. Neden ben? Nerden buldu beni? Vs. Bu kadar ileri gitmesek de memnuniyetsizliğimiz yüzümüze yansır..mahsunlaşır üzülürüz..Halbuki; Allahu Teala’yı sevdiğimizi söylüyor,O’ndan razı olduğumuzu iddia ediyorduk..
O’ndan gelene amana diyemeyecek kadar sevgimizin az olduğunu anlamak ne acı..!!
Anlayabilmekte bir erdemdir..Gerçekten anlayabiliyorsak ve gerçekten rızasına mahzar olmanın,sözle değil de hal diliyle olduğunun idrakine varabilmek yol almak isteyen için güzel bir adımdır...
Yaşantımızı O’na göre ayarlayabilsek ve söz cambazlığı yerine kalbimizi O’nun zikriyle cilalayarak teslimiyetimizi,samimiyetimizi artırarak rızasına erişebilsek… En azından gayret edip,Karınca misali yol kat edebilsek bize yeterdi..(karıncaları küçümsememek lazım,çünkü onlar yaratılış gayesine göre yaşıyor.)
Sahabeyi Kiramın Allah’a ve Resulüne, sevgisi teslimiyeti ne kadar güzeldi..Onlar her şarta teslim olmuş mübarek insanlardı…İmanları tam ve kamildi… Sevgileri katışıksız tertemizdi..Onların hayatları bize ışık tutmalı ve rehber olmalıdır.Onlar ki; nice sıkıntılara göğüs germiş, nice eziyetlere maruz kalmış olmasına rağmen asla isyan etmemiş ve asla imanlarından dönmemişlerdir..Tam tersine imanları daha da kuvvetlenmiştir..
Sahabe hanımları da aynı ölçüde kamil iman sahibi örnek hanımlardı..Allah hepsinden razı olsun..
Sahabe hanımlarından Hz. Rümeysa’nın oğlunu kaybettiğinde ki tutumu, teslimiyet ölçüsünde bize ders olarak yeter aslında Bu olayı ve Rümeysaların zamanımızda da halen var olduğunu anlatan başka bir hazin olayı da sizlerle paylaşmak istiyorum..
HAZRETİ RÜMEYSA’NIN TESLİMİYETİ:(Ümmü Süleym...)
O, mehri İslâm olan, evliliği iman kurtaran bir sevdalıydı. Ebû Talhâ (r.a.) ile evliliğinden çok azbir zaman geçmişti. İki Cihan Güneşi efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret etmiş, Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.)'ın evine yerleşmişti. Bir hizmetçisi de yoktu. Ashabının her biri sevinçlerinden hediyelerle hoş geldiniz'e gidiyordu. Ümmü Süleym (r.anhâ) da uğrunda bütün sıkıntılara katlandığı biricik oğlu Enes'i hediye etmek istiyordu. Oğlunun Rasûlullah (s.a.)'in hizmetinde bulunmasını ve onun terbiyesinde yetişmesini arzu ediyordu. O sırada Enes on, onbir yaşlarında idi. Ebû Talhâ ile birlikte Enes'in elinden tutup Fahr-i Kâinat (s.a) efendimizin huzuruna geldiler.
Ümmü Süleym (r.anhâ) engin bir muhabbet ve son derece nâzik bir edâ ile:
"Ya Rasûlallah! Enes terbiyeli, zekî bir çocuktur. Sizin hizmetinizde ve terbiyenizde bulunması için getirdim. Bizim hediyemiz olarak lütfen kabul buyurun!.." dedi. Ayrıca onun için duâ etmesini ricâ etti.
Ümmü Süleym (r.anâ)'ın bu nezâketinden pek memnun kalan Sevgili Peygamberimiz Enes'i yanına aldı ve ona şöyle duâ etti: "Allahümmerzukhü mâlen ve veleden = Ey Allahım! Ona mal ve evlâd ihsan et." buyurdu.
Hz. Enes (r.a) duâlar bereketiyle 103 sene gibi uzun bir hayat yaşadı. Çok sayıda mal ve evlâda sâhip oldu. Rasûlullah (s.a) efendimizin nurundan, ilminden, feyzinden kana kana istifade etti. En çok hadis rivayet eden sahâbîlerin üçüncüsü oldu.
Ümmü Süleym (r.anhâ) ile Ebû Talhâ (r.a) birlikte mesut bir hayat yaşıyorlardı. Evliliklerinin üzerinden bir yıl geçtiğinde bir oğulları dünyaya geldi. Adını Ebû Umeyr koydular. Çocuk evin neşe ve sevinç kaynağı oldu. Gün geçtikçe büyüyordu. İki Cihan Güneşi efendimiz bu âileyi sık sık ziyarete gelirdi. Bir defasında Ebu Umeyr'i neşesiz gördü. Annesine: "Ey Ümmü Süleym! Oğlunuzu neşesiz görmemin sebebi nedir?" dedi. O da: "Ya Rasûlallah! Onun oynamakta olduğu bir kuşu vardı. O öldüğü için üzüntülüdür." dedi. Bu cevap üzerine Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a) çocuğun yanına vardı. Başını okşayarak onu teselli etmek üzere: "Ey Ebû Umeyr! Ne oldu senin nügayr?"diyerek latîfe yaptı.
Ebû Talhâ (r.a) da eve her gelişinde ilk defa Ebû Umeyr'i sorardı. Onu kucağına alır, sever ve şakalaşırdı. Birgün bu hayat dolu çocuk hastalandı. Anne ve babası ne kadar uğraştıysa da derdine şifa bulamadılar. Babasının evde olmadığı bir sırada çocuğun hastalığı tehlikeli bir hal aldı. Şiddetli ateşler içerisinde ruhunu teslim etti.
Ümmü Süleym (r.anhâ) metânet sâhibi bir hanımdı. Engin bir sabır içerisinde telâşa kapılmadan, sâkin, mütevekkil ve kadere râzı bir halde, feryad ü figan etmeden çocuğu yıkayıp, kefenledi. Kokular sürerek üstünü örttü. Evdekilere de; Ebû Talhâ'ya ben haber verinceye kadar siz bir şey söylemeyin diye tenbihatta bulundu. Bir müddet sonra Ebû Talhâ eve geldi. Oğlunun durumunu öğrenmek istedi. Ümmü Süleym (r.anhâ): "Biraz rahatlamış olacak, eskisinden daha sâkin..." dedi. Ölüm haberini birden vermek istemedi. Hemen kalkıp daha önce hazırladığı yemeği beyinin önüne getirdi. Ebû Talhâ (r.a.) hanımının telaşsız halinden çocuğun iyileştiğini zannetti. Birlikte yemek yediler, sohbet ettiler.
Ümmü Süleym (r.anhâ) beyine karşı sâkin ve güleryüzlü görünerek onun istirahatini ve gecesinin neşe ile geçmesini sağladı. Sabah namazı mescide gitmek üzere hazırlanan kocasına: "Ya Ebâ Talhâ! Şu komşumuzun yaptığına bak! Kullanmak üzere benden emanet aldıkları malı geri almak için gittiğimde vermek istemediler. Ağırlarına gitmiş!..." diyerek dikkat çekti. Ebû Talhâ (r.a) da: "Olur mu öyle şey!. Hiç iyi etmemişler." dedi. Kocasını bu şekilde hazırlayan Ümmü Süleym (r.anhâ): "Ya Ebâ Talhâ! Oğlun senin yanında Allah'ın bir emaneti idi. Onu geri aldı." dedi. Ebû Talhâ (r.a) birden bire şaşırdı. Söyleyecek bir şey bulamadı ve: "İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn = Biz Allah'dan geldik Allah'a döneceğiz." âyetini okuyarak teslimiyet gösterdi.
Sabah namazı için mescide gitti. Namazdan sonra İki Cihan Güneşi efendimize o geceki durumlarını arzetti. Efendimiz de: "Allah bu gecenizi hakkınızda mübarek kılsın" diye duâ etti.
Ümmü Süleym (r.anhâ) böylesine sabır ve metânet sâhibi, kocasına hizmetli, kadere teslimiyetli, zekî bir hanımefendi idi. Allah Teâlâ onun sabır ve teslimiyetine karşı yıl dolmadan başka bir oğlan evlâdı ihsan etti. Çocuğu Enes'in kucağına vererek İki Cihan Güneşi efendimize ismini koymak üzere gönderdi. Efendimiz çocuğa Abdullah adını verdi. Mübarek ağızlarında hurma çiğneyerek damağına sürdü. Çocuk dili ile yalamaya başlayınca Fahrî Kâinat (s.a) efendimiz: "Medineliler hurmayı sever." buyurarak latîfe yaptı. Ona bereketli ömür niyazında bulundu. Bu duâ bereketiyle Abdullah'ın yedi veya dokuz oğlu olduğu ve hepsinin ilim ehli, Kurra hâfız oldukları rivayet edilmektedir.
Ümmü Süleym (r.anhâ) bir iman fedâisiydi. Rasûlullah (s.a) sevgisiyle dolu bir gönle sâhibti. Bu sevgi uğrunda canını fedâ etmekten çekinmezdi. Savaş meydanlarında hizmet için koştururdu. Hz. Âişe (r.anhâ) annemizle Uhud'da ashâba kırbalarla su taşımış, yaralılara yardımcı olmuşlardır.
O gün Sevgili Peygamberimiz Ümmü Süleym (r.anhâ)'yı elindeki hançeri ile görünce: "Ey Ümmü Süleym bu hançer ile ne yapacaksın?" buyurdu. O da: "Ya Rasûlallah! Onu bugünler için hazırlamıştım. Yanıma aldım ki, müşriklerden birisi yaklaşacak olsa karnını yaracağım." dedi. Sonra: "Yâ Rasûlallah! Etrafınızdan dağılıp kaçanları da öldüreyim mi?" dedi. İki Cihan Güneşi Efendimiz tebessüm etti ve: "Ey Ümmü Süleym! Allah Teâlâ'nın yardımı bize yetişti ve zafer ihsan etti." buyurdu.
Ümmü Süleym (r.anhâ) sevgi dolu idi. Çok cömertti. Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz hânesine sık sık ziyarete giderdi. Evine teşrif ettiklerinde bir şeyler ikram edebilmek için can atardı. Bazan günlerce biriktirdiği yağ ve benzeri yiyeceği bazen, evinde pişirdiği yemeği, bazen de, turfanda çıkmış meyveden, yaş hurmadan bir zenbile doldurur oğlu Enes ile hâne-i seâdetlerine gönderirdi. Sevgi ve hürmetinden dolayı Rasûlullah (s.a) efendimizin üzerine oturduğu minderi, namaz kıldığı eşyayı başkasına çıkarmaz, hâtıra olarak saklardı.
Birgün Fahr-i Kâinat (s.a) efendimiz evine geldi. Biraz sohbet ettikten sonra asılı duran deriden yapılmış su kabını alarak su içti. Ümmü Süleym (r.anhâ) o su kırbasına Rasûlullah(s.a)'ın ağzı değdi diyerek teberrük niyetine hâtıra olarak sakladı.
Yine birgün ziyarete geldiğinde öğle kaylûlesi için iki Cihan Güneşi efendimiz sağ yanına uzanmıştı. Mübarek alınlarında tomurcuk tomurcuk ter damlaları birikmişti. Ümmü Süleym (r.anhâ) bunu fırsat bilip inci daneciği terleri toplamaya başladı. Temiz bir bez parçası ile alnını siliyor ve bir kaba sıkıyordu. Efendimiz uyandı ve: "Ümmü Süleym ne yapıyorsun?" buyurdu. Cevaben: "Ya Rasûlallah! Bereket için alnınızda biriken ter damlalarını topluyorum." dedi. Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz tebessüm buyurdu.
Birgün hacca hazırlık yaparken Efendimiz (s.a) ona: “Ey Ümmü Süleym! Bu yıl bizimle hacca gelir misin?" buyurdu. O da: "Ya Rasûlallah! Kocamın iki binek hayvanı var. Birine kendi binip hacca gidecek, diğeri de hurma bahçesini sulamakta kullanılacak." dedi. Fahr-i Kâinat (s.a) efendimiz onun gönlünü hoş tutmak üzere: "O halde Ramazan'da bir umre yap. Bu ayda yapılacak umre, benimle birlikte yapılan bir hac karşılığındadır." buyurdular. Bir rivâyete göre de Ümmü Süleym (r.anhâ)'yı annelerimizle birlikte Hacca götürdüler.
Ümmü Süleym (r.anhâ)'nın fazîletlerî, üstün ahlâkî meziyetleri çoktur. Onun Rasûlullah (s.a)'in sevgisiyle yanıp tutuşan bir gönlü vardı. Efendimize bütün varlığıyle, derin sevgi ve hürmetiyle hizmet etti. Onun uhrevî derecesi büyüktü. İki Cihan Güneşi Efendimiz onun hakkında: "Rüyamda cennete girdim. Önümde bir hışırtı işittim. Bir de baktım ki, Milhan kızı Rumeysâ orada." buyurarak Allah ve Resulü katındaki sevgi ve mertebesine işaret buyurdu.
Cenâb-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz..... Amin... İşte bir hanım sahabenin Allah ve Resulünün sevgisi böyleydi..Zamanımızda az rastlanan bu inanç ve teslimiyete gıpta ile bakmamak mümkün değil.. Ama yokta değil..Allah’a çok şükür böyle kamil iman sahibi müminler mevcut.. Eğer onlar olmasaydı dünyanın ne hükmü kalırdı,nede varlığı…İyi ki varlar..Allah onlardan razı olsun..Şefaatlerine nail eylesin…
Dua ile vesselam...