Çıktığım her yolun mevsimi,
Güze düşer…
Senli düşüncelerden kurtaramam kendimi…
Umutsuz bir bahçe rengi,
Yüreğim izbe düşer…
Soğur sokaklarım/ Düştür…
Bir yıldız gibi aşkım,
Sebepsiz kayar düşer…
Gül düşer dillerinden…
Her sözünde gülüş diye,
Keder düşer…
Mahrem bakışlarında gözlerimin,
Ümide gölge düşer…
Ben susayım… İçimde ki yanar dağları anla, anlayabilirsen… Çözümsüzlüklerimde çırpınışlarımın temel taşlarını eşele… Gücün yeter mi? Her aklımdan geçen cümlenin kaynağını aktarayım sana… Her attığımın adımın nasıl boşlukta kaldığını? Her tutmak isteyip de tutamadığım elin, nasıl havaya asıldığını… Nelerin… Nelerin muhasebeleriyle canımı yaktığımı… Ben susayım…
Ben susayım… Feryat figan çalan şarkılara nasıl eşlik ettiğimi dinle… İçmişimdir muhakkak… Bi dolu düşünce devinimlerinde bulmuşumdur kendimi… Oturtmuşumdur çıkamadığım çemberin içine yüreğimi, Tepiniyorumdur… Buz kesmiştir ortalık… Ve alabildiğine sakin… Bir başıma ve sarhoşumdur, sığındığım bir kayanın kovuğunda… Haa o yaşayan rüzgârda yoktur, benim gibi kimsesiz o denizin kenarında… Sızmışımdır… Ben susayım…
Ben susayım… Al gel elinde biriktirdiğin hayâllerini… Göm toprağıma… Ve susuz bırak… Güneşe emanet et, hem de hiç batmamacasına… Gücün yeter mi? Var mısın, yok musun oynayalım mı seninle? Aç kutuyu öyle ise… Ama bal mumu kırıntılarını atma yerlere… Süpürmeye mecalim yok… Ben susayım…
Ben susayım… Bütün ölülerin yakarışlarını dinle içimde… Mezara girmemek için çırpınışlarını… Bir ayağın altında ezilmiş, bir sonbahar yaprağının hışırtılarını… O yaprağın altında ezilmiş, bir sebepsiz böceğin, canhıraş yalvarışlarını… Ve bir cenaze namazına muhatap olamayışlarını… Pisipisine… Sebepsiz… Ben susayım…
Beni bilirsin işte… Yani, az çok bilirsin… Ya da çok az… Aşk dolu sevişlere hürmet eder şiirlerim… Kölesidir susmamacasına, şu tükenmez kalemim… Beni bilirsin… Yani az çok ya da çok az bilirsin… Sustuğum zaman sevişir seninle hislerim… Elini tuttuğım ve dudakların niyetine içtiğim parmak uçlarında ki şarabın sarhoşluğudur, kelimelerim… Yani ben susayım… Ben susayım / Sen beni dinle…
Ben,
Su rengi bir gülüş olacaktım,
Dudaklarında…
Ve güneş rengi bir sıcaklık,
Sol yanında…
Uzanıp bir martıya sığındığında,
Boşlukları(nı) dolduran,
Bir çığlık olacaktım,
Sana aç bir martının,
Kanatlarında…
O zaman,
Ben susayım, sen beni dinle…
-Kenan Ocak-
Güze düşer…
Senli düşüncelerden kurtaramam kendimi…
Umutsuz bir bahçe rengi,
Yüreğim izbe düşer…
Soğur sokaklarım/ Düştür…
Bir yıldız gibi aşkım,
Sebepsiz kayar düşer…
Gül düşer dillerinden…
Her sözünde gülüş diye,
Keder düşer…
Mahrem bakışlarında gözlerimin,
Ümide gölge düşer…
Ben susayım… İçimde ki yanar dağları anla, anlayabilirsen… Çözümsüzlüklerimde çırpınışlarımın temel taşlarını eşele… Gücün yeter mi? Her aklımdan geçen cümlenin kaynağını aktarayım sana… Her attığımın adımın nasıl boşlukta kaldığını? Her tutmak isteyip de tutamadığım elin, nasıl havaya asıldığını… Nelerin… Nelerin muhasebeleriyle canımı yaktığımı… Ben susayım…
Ben susayım… Feryat figan çalan şarkılara nasıl eşlik ettiğimi dinle… İçmişimdir muhakkak… Bi dolu düşünce devinimlerinde bulmuşumdur kendimi… Oturtmuşumdur çıkamadığım çemberin içine yüreğimi, Tepiniyorumdur… Buz kesmiştir ortalık… Ve alabildiğine sakin… Bir başıma ve sarhoşumdur, sığındığım bir kayanın kovuğunda… Haa o yaşayan rüzgârda yoktur, benim gibi kimsesiz o denizin kenarında… Sızmışımdır… Ben susayım…
Ben susayım… Al gel elinde biriktirdiğin hayâllerini… Göm toprağıma… Ve susuz bırak… Güneşe emanet et, hem de hiç batmamacasına… Gücün yeter mi? Var mısın, yok musun oynayalım mı seninle? Aç kutuyu öyle ise… Ama bal mumu kırıntılarını atma yerlere… Süpürmeye mecalim yok… Ben susayım…
Ben susayım… Bütün ölülerin yakarışlarını dinle içimde… Mezara girmemek için çırpınışlarını… Bir ayağın altında ezilmiş, bir sonbahar yaprağının hışırtılarını… O yaprağın altında ezilmiş, bir sebepsiz böceğin, canhıraş yalvarışlarını… Ve bir cenaze namazına muhatap olamayışlarını… Pisipisine… Sebepsiz… Ben susayım…
Beni bilirsin işte… Yani, az çok bilirsin… Ya da çok az… Aşk dolu sevişlere hürmet eder şiirlerim… Kölesidir susmamacasına, şu tükenmez kalemim… Beni bilirsin… Yani az çok ya da çok az bilirsin… Sustuğum zaman sevişir seninle hislerim… Elini tuttuğım ve dudakların niyetine içtiğim parmak uçlarında ki şarabın sarhoşluğudur, kelimelerim… Yani ben susayım… Ben susayım / Sen beni dinle…
Ben,
Su rengi bir gülüş olacaktım,
Dudaklarında…
Ve güneş rengi bir sıcaklık,
Sol yanında…
Uzanıp bir martıya sığındığında,
Boşlukları(nı) dolduran,
Bir çığlık olacaktım,
Sana aç bir martının,
Kanatlarında…
O zaman,
Ben susayım, sen beni dinle…
-Kenan Ocak-