Ağlamışsın! Kirpiklerine boncuğu gibi astığın hüzünlerden belli. Çığlıksız yaşayamıyorsun artık. Kudüs'ü mazaret gösterip, sancıdan kıvranan saçlarını esmer tenli çocukların Filistini gözlerinde vuruyorsun. Ne desem sana, ne söylesem bilmiyorum! İncinmişliğimi, tükenmişliğimi kızıl topraklara döküp öyle geldim gözlerine. En biçimsiz yanlarıma Bediri gözlerini sürdüm: Yeşile kestim, aşk oldum sonra... Uhud'un sargılı başındaki çöl rüzgarıyken...
Bir sana ağladım, bin sana düştüm.
Açtım yelkenlerimi gözü doymaz acıya karşı.
Ey Aşk!
Avare cümlelerin tırnak diplerinde mi çiçeklenir senin gülüşlerin?
Kan bulaşığı postalların altından mı toplarsın Necef suretli yüz parçalarımı?
Ne olur! Çekme ellerimden aşka buladığın zülüflerini.
Yoruldum hayatımı ipuçlarına bağlamaktan.
İhtilallerden sağ çıkmayı başaran yüreğimi tufan kılıklı şafaklara gömmekten usandım.
Ne olur!
Fütursuz karnavallardan geriye kalan bu denizi küllendirme, kelamların acziyetini kuşandığı yerde.
Ey Aşk! Gün olur; sende düşersin aşkın ahtapot kollarına.
Yana yana üşürsün kalbindeki buzdağının eteklerinde.
Usta biliyor musun?
''Süsle beni ey aşk!
Geçtiğin yerleri öpüyorum'' deyişinden bu yana hiç üşümemiştim
ayaz çağlar arasında.
Korkmamıştım meydan muharebelerine yalın yürek girmekten.
Ama şimdi, Kızıl Deniz'in ötesinde boğuluyor kabuğuna sığmayan hülyalarım. Yankısızlığımda bir gece ''sus'' oluyor gömülü umutlarıma.
Ey Aşk!
Bugün ne Yusuf'um ne Yakup.
Sadece kendi içini parçalayan gözlerim, Mısır'a vurgun, Kenan'a sevdalı.
Ayaklarımın dibindeki denize yığılan Ramallah'ta kurşuna dizilmiş türkümdür. Zaten hiç beceremedim yaşamayı.
Varsın dolaşsın Azrail'in elleri ensemde! Ölsem ne gam.
Ben Rüzgar'ım, sen Aşk.
Ne yöne essem yüzümü sana çarpıyorum.
Yüzüm iklim iklim sana bulanıyor.
Ey kurbanı olduğum gül! Bu infaz, bu katliam, bu gidiş niye?
İçimde yığınlarca ceset varken nasıl yaşarım ben söyle?
Hani, ''Ay düşünce denize seni hatırlarım'' diye haykırmıştın ya!
Kurumuş dudaklarımı kan dolu kadehlere gömerek, içimin duvarına vuran bu çığlığına yasladım kulaklarımı.
Hadi öp düşlerimi yanıyorken hala buselerinin menekşesi.
Zulmetin iflah olmazlığından esiyorum divaneliğine.
Kanıyorum utangaç karanfilleri basarken sermest yarama.
Ki ben Rüzgar'ım! Seni bulmadan ıslatamam kanatlarımı.
Savuramam ıslığımın damlalarını ıslak yanışlarına.
Gardiyanıyım sakıncalı aşkların!
Tutuklayamam seni tutuklanmadan ben.
Ki sen Aşk'sın!
Göçemezsin Sürgün Kentler'e sesi üç noktalı esişime ölü toprağı serperek. Katillerini vuramazsın üç bölümlük oyun bitmeden, perde kapanmadan.
Ki sen kalbimdeki bıçak sırtısın!
Kıyamazsın güneş saklısı sarı saçlarıma, saçlarım gülüşünü öpmeden ey Aşk!
Seferini bitiremediğim müebbet düşmeleri, çürümüş çatık kaşlarıma mühürlüyorum.
Esişimi astığım mum iplikleri yol-yordam bilmeyen rüyalarıma darağacı oluyor.
Doymasamda kaçışlara, seni geri çekilmeye kıyamıyorum.
Yani beni, yani içimi, yani intiharlarımı...
Bendesin, sendeyim!
Aşıkken ölmeden yaşayabiliceğim bir yürek var mı?
Gülmek istediğimde yüzümü rehin vermemi istemeyen bir gök tanıyor musun? Ey Aşk!
Seni susmak için şiirlerimin bileklerini kesiyorum yirmiüçbin asırdan beri. Sonra bir hastahanede gözümü narkozlara yatırıyorum.
Beyhude ölmüyorsun, susuyorum.
Sana gizli gizli eserken ispiyoncu yüreğim beni ihbar etmiş
sabıkalı mevsimlere.
Şimdi, galeyana getirilen tipilerin sorgularındayım.
Oysa suskunluğum itiraf edemediklerimden ibaret:
Aşığım, tehlikeliyim, Aşk'a tanığım ve Aşk'tan sanığım.
Ben ki lanetlenmiş Kasırga Kavmi'nin tek varisi,
Rüzgar'ım.
SUSTURUN BENİ!..
Bir sana ağladım, bin sana düştüm.
Açtım yelkenlerimi gözü doymaz acıya karşı.
Ey Aşk!
Avare cümlelerin tırnak diplerinde mi çiçeklenir senin gülüşlerin?
Kan bulaşığı postalların altından mı toplarsın Necef suretli yüz parçalarımı?
Ne olur! Çekme ellerimden aşka buladığın zülüflerini.
Yoruldum hayatımı ipuçlarına bağlamaktan.
İhtilallerden sağ çıkmayı başaran yüreğimi tufan kılıklı şafaklara gömmekten usandım.
Ne olur!
Fütursuz karnavallardan geriye kalan bu denizi küllendirme, kelamların acziyetini kuşandığı yerde.
Ey Aşk! Gün olur; sende düşersin aşkın ahtapot kollarına.
Yana yana üşürsün kalbindeki buzdağının eteklerinde.
Usta biliyor musun?
''Süsle beni ey aşk!
Geçtiğin yerleri öpüyorum'' deyişinden bu yana hiç üşümemiştim
ayaz çağlar arasında.
Korkmamıştım meydan muharebelerine yalın yürek girmekten.
Ama şimdi, Kızıl Deniz'in ötesinde boğuluyor kabuğuna sığmayan hülyalarım. Yankısızlığımda bir gece ''sus'' oluyor gömülü umutlarıma.
Ey Aşk!
Bugün ne Yusuf'um ne Yakup.
Sadece kendi içini parçalayan gözlerim, Mısır'a vurgun, Kenan'a sevdalı.
Ayaklarımın dibindeki denize yığılan Ramallah'ta kurşuna dizilmiş türkümdür. Zaten hiç beceremedim yaşamayı.
Varsın dolaşsın Azrail'in elleri ensemde! Ölsem ne gam.
Ben Rüzgar'ım, sen Aşk.
Ne yöne essem yüzümü sana çarpıyorum.
Yüzüm iklim iklim sana bulanıyor.
Ey kurbanı olduğum gül! Bu infaz, bu katliam, bu gidiş niye?
İçimde yığınlarca ceset varken nasıl yaşarım ben söyle?
Hani, ''Ay düşünce denize seni hatırlarım'' diye haykırmıştın ya!
Kurumuş dudaklarımı kan dolu kadehlere gömerek, içimin duvarına vuran bu çığlığına yasladım kulaklarımı.
Hadi öp düşlerimi yanıyorken hala buselerinin menekşesi.
Zulmetin iflah olmazlığından esiyorum divaneliğine.
Kanıyorum utangaç karanfilleri basarken sermest yarama.
Ki ben Rüzgar'ım! Seni bulmadan ıslatamam kanatlarımı.
Savuramam ıslığımın damlalarını ıslak yanışlarına.
Gardiyanıyım sakıncalı aşkların!
Tutuklayamam seni tutuklanmadan ben.
Ki sen Aşk'sın!
Göçemezsin Sürgün Kentler'e sesi üç noktalı esişime ölü toprağı serperek. Katillerini vuramazsın üç bölümlük oyun bitmeden, perde kapanmadan.
Ki sen kalbimdeki bıçak sırtısın!
Kıyamazsın güneş saklısı sarı saçlarıma, saçlarım gülüşünü öpmeden ey Aşk!
Seferini bitiremediğim müebbet düşmeleri, çürümüş çatık kaşlarıma mühürlüyorum.
Esişimi astığım mum iplikleri yol-yordam bilmeyen rüyalarıma darağacı oluyor.
Doymasamda kaçışlara, seni geri çekilmeye kıyamıyorum.
Yani beni, yani içimi, yani intiharlarımı...
Bendesin, sendeyim!
Aşıkken ölmeden yaşayabiliceğim bir yürek var mı?
Gülmek istediğimde yüzümü rehin vermemi istemeyen bir gök tanıyor musun? Ey Aşk!
Seni susmak için şiirlerimin bileklerini kesiyorum yirmiüçbin asırdan beri. Sonra bir hastahanede gözümü narkozlara yatırıyorum.
Beyhude ölmüyorsun, susuyorum.
Sana gizli gizli eserken ispiyoncu yüreğim beni ihbar etmiş
sabıkalı mevsimlere.
Şimdi, galeyana getirilen tipilerin sorgularındayım.
Oysa suskunluğum itiraf edemediklerimden ibaret:
Aşığım, tehlikeliyim, Aşk'a tanığım ve Aşk'tan sanığım.
Ben ki lanetlenmiş Kasırga Kavmi'nin tek varisi,
Rüzgar'ım.
SUSTURUN BENİ!..