Elveda bile demeden geçmiş günlerin hatırına, çekip gidiyordun arkana bile bakmadan hayasızca. Gitmeler kolaydı gönül borcunu ödemeden, oysa, dönmeler zordu, riyayı, yalanı kokuşturan küflü vefayı ödemek zordu. Halbuki sendin bedenimi sırılsıklam eden, sendin yüreğimi ikiye bölen, sendin sevgi yumağını boynuma dolayan, sendin ruhunu hapseden ve yine sen oldun bir sözcükle kahreden ve dilimi kelepçeleyen. Şimdi hacze geliyorsun utanmadan, dağılan son zerreciklerimi de istiyorsun benden, bıraktığın ateş gecelerden başka ne kaldı ki tuzsuz bedenimden? Vurgunum sana, düşkünüm, tutkuluyum, anlamıyor musun halimden?
Kuru yapraklara tütün sarıyorum, sigara dumanını hayal ediyorum soluduğun nikotinde ve kırılası ellerim uzanıyor beyaz küllüklere. Dudağının değdiği bir izmarit çöpe hasret kalıyorum şafak sökmeyen gecelerde. Geçmişi aralıyorum sonu gelmez düşlerimde ve dört duvar sağır, aklım pencerede. Ey koca çınar! Dalların almış başını gidiyor, yoksa sen de benim gibi düş mü görüyorsun maziye uzanan el ele?
Yapayalnızım şu koca çınarın öksüz dallarında, altından sular akan kaldırım taşları sürüklerken bedenimi, yol alıyorum adı ‘’hasret’’ olan sokaklarda. Kışım yok, baharım yok, her zerren kuru bir yaprak oluyor uğursuz hazanlarda.
Karşılıksız ümitlerimi diliyorum şimdi dört yapraklı yoncadan, saçı akça bir falcı kadından ve kaderimden ürküten tarot falından.
Yok artık umutlardan bana fayda. Bir ibrik suya kattım senden kalan son hatırayı da. İçeyim zehir olsun, mezar olsun bu yürek bana, sensiz umutlarım da bir hiç olsun ettiğim son duayla.....
Alıntı...