Yükseköğretim Kurulu Başkanı (YÖK) Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan “Ülkemizde yetiştirilen domates ve buğdayın tohumlarının büyük bir kısmı Amerika ve İsrail'den geliyor. Bir Türk aydını olarak bazen gerçekten kendimi çok küçük hissediyorum” dedi.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan Nevşehir Üniversitesinin akademik yılı açılışı dolayısıyla Nevşehir Kültür ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen törende yaptığı konuşmada üniversitelerden çok daha fazla yayın patent yenilik çevreyle ülkenin ekonomik sorunlarıyla ilgili yenilikler beklediklerini söyledi.
Bir üniversitenin içinde bulunduğu toplumun ihtiyaçlarından soyutlanamayacağını vurgulayan Prof. Dr. Özcan YÖK olarak üniversiteleri değerlendirirken etrafına ne kadar faydalı oluşuna da bakacaklarını kaydetti.
Türkiye'de zaman zaman çeşitli adlarla grip salgını görüldüğünü her seferinde büyük paralar sarf edilerek aşı ithal edildiğini anlatan Özcan şöyle konuştu:
“Son olayda da gördünüz aşıların büyük bölümü kullanılmadı geri gitti ama biz büyük paraları yurt dışına transfer ettik. Bu arada hiçbir üniversiteden şöyle bir talep gelmiyor: Madem bu kadar acil bir sorun var insanlarımız ölüyor her 6 ayda bir değişik şekilde karşımıza çıkıyor acaba kendimiz bu aşıyı elde edemez miyiz? Bir-iki üniversite çıksın Başbakanımıza gitsin 'Biz bu işi çalıştık bu aşıyı ürettik desteğe ihtiyacımız var' desin. 25 milyon lirayla böyle bir projeye başlamak mümkün oluyor. Bunu talep etsinler isterdim ama hiçbir üniversiteden ses çıkmadı. Ses çıkmıyor dışarıdan büyük miktarda ilaç alıyoruz büyük miktarda serum alıyoruz orada da ses çıkmıyor. Tıbbi cihazların hemen hepsi dışarıdan alınıyor. 'Bunlar burada üretilemez mi?' diyen bir üniversite yok. Sağlık sektöründe çok büyük ilerlemeler oldu ama bağımlılıkta bir azalma yok. Bence sağlıkta ve diğer sektörlerde bağımlılığı azaltacak olan üniversitelerdir.”
“TÜRK AYDINI OLARAK BAZEN KENDİMİ ÇOK KÜÇÜK HİSSEDİYORUM”
Türkiye'ye ABD ve İsrail'den domates ve buğday tohumu ithal edildiğini anımsatan Özcan şunları söyledi:
“Ülkemizde yetiştirilen domates ve buğdayın tohumlarının büyük bir kısmı yerli tohumumuz olmadığı için Amerika ve İsrail'den geliyor. Bir Türk aydını olarak bazen gerçekten kendimi çok küçük hissediyorum. Yani biz ihtiyacımız olan domates tohumunu bu ülkede üretemez miyiz? Evvelden atalarımız bu tohumları kendileri üretip yıllarca bu üretimin devamını sağlamışlar. Biz niye yapmıyoruz? Tohumculukla ilgili bir araştırma enstitümüz olsa buna birkaç üniversitemiz öncülük etse fena mı olur? Sonunun ne olacağı da belli değil. Bu domates tohumunu alıyorsunuz artık genetik programlama diye bir şey var içine bir genetik mekanizma yerleştirirler. Hiç bilmediğimiz hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle zamanla bir milleti yok edebilirsiniz. Öyle bir şeyler yerleştirirler ki 20 yıl içerisinde o tohumdan yiyen insanlar ölür. Öyle tehlikeler de var. Sadece 'aman paramız dışarı gidiyor' endişesiyle söylemiyorum. Üniversitelerimizin bu konularda bize yardım etmesini istiyoruz.”
ÜNİVERSİTELERİN BAŞARISI
Türkiye'de iki üniversitenin dünyadaki ilk 500 üniversite arasında yer aldığını belirten Özcan şöyle devam etti:
“Üniversiteleri ölçmek için dünyada kullanılan sıralamalar var. Times'ın yükseköğretim dünya üniversiteleri sıralaması var. Geçen hafta çıkan bir yayında iki üniversitemizin çok büyük başarı elde ettiği ortaya çıktı. Bir üniversitemiz 112'nci bir başka üniversitemiz de 183. oldu. Türk üniversitelerinin ilk 500'de yer almadığı eleştiriliyordu. İlk 200'de yer almaya başladı. Böyle büyük başarılar istiyorsanız büyük finansal kaynakları yükseköğretime ve eğitime vereceksiniz. Dünyada ekonomide 17. sıradayız yabancı dergilerde yayımladığımız makaleler sıralamasında da 17. sıradayız. Ekonomiyle bir paralellik var. Ne kadar koyarsanız o kadar alıyorsunuz.”
Avrupa'daki üniversitelerin belirli standarda ulaşmak için birbirleriyle yarıştıklarını anlatan Özcan “Okul dışında alınan kredilerin bir şekilde okul kredisi haline çevrilmesiyle ilgili bir sistem uyguluyorlar. Örneğin siz çalışıyorsunuz ama üniversiteye gidip birkaç ders alabiliyorsunuz. O dersleri artırıp lisans diploması almaya yetecek kadar kredi toplayabilirseniz o üniversite size lisans diploması veriyor. Biz de dışarıdaki iş tecrübelerini akademik kredilere çeviremiyoruz. Bu yönde bir eksiğimiz var. Onun dışında diğer Avrupa ülkelerindeki üniversiteler gibi elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. İyi bir yerdeyiz ve bu yerimizi koruyoruz” diye konuştu.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan Nevşehir Üniversitesinin akademik yılı açılışı dolayısıyla Nevşehir Kültür ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen törende yaptığı konuşmada üniversitelerden çok daha fazla yayın patent yenilik çevreyle ülkenin ekonomik sorunlarıyla ilgili yenilikler beklediklerini söyledi.
Bir üniversitenin içinde bulunduğu toplumun ihtiyaçlarından soyutlanamayacağını vurgulayan Prof. Dr. Özcan YÖK olarak üniversiteleri değerlendirirken etrafına ne kadar faydalı oluşuna da bakacaklarını kaydetti.
Türkiye'de zaman zaman çeşitli adlarla grip salgını görüldüğünü her seferinde büyük paralar sarf edilerek aşı ithal edildiğini anlatan Özcan şöyle konuştu:
“Son olayda da gördünüz aşıların büyük bölümü kullanılmadı geri gitti ama biz büyük paraları yurt dışına transfer ettik. Bu arada hiçbir üniversiteden şöyle bir talep gelmiyor: Madem bu kadar acil bir sorun var insanlarımız ölüyor her 6 ayda bir değişik şekilde karşımıza çıkıyor acaba kendimiz bu aşıyı elde edemez miyiz? Bir-iki üniversite çıksın Başbakanımıza gitsin 'Biz bu işi çalıştık bu aşıyı ürettik desteğe ihtiyacımız var' desin. 25 milyon lirayla böyle bir projeye başlamak mümkün oluyor. Bunu talep etsinler isterdim ama hiçbir üniversiteden ses çıkmadı. Ses çıkmıyor dışarıdan büyük miktarda ilaç alıyoruz büyük miktarda serum alıyoruz orada da ses çıkmıyor. Tıbbi cihazların hemen hepsi dışarıdan alınıyor. 'Bunlar burada üretilemez mi?' diyen bir üniversite yok. Sağlık sektöründe çok büyük ilerlemeler oldu ama bağımlılıkta bir azalma yok. Bence sağlıkta ve diğer sektörlerde bağımlılığı azaltacak olan üniversitelerdir.”
“TÜRK AYDINI OLARAK BAZEN KENDİMİ ÇOK KÜÇÜK HİSSEDİYORUM”
Türkiye'ye ABD ve İsrail'den domates ve buğday tohumu ithal edildiğini anımsatan Özcan şunları söyledi:
“Ülkemizde yetiştirilen domates ve buğdayın tohumlarının büyük bir kısmı yerli tohumumuz olmadığı için Amerika ve İsrail'den geliyor. Bir Türk aydını olarak bazen gerçekten kendimi çok küçük hissediyorum. Yani biz ihtiyacımız olan domates tohumunu bu ülkede üretemez miyiz? Evvelden atalarımız bu tohumları kendileri üretip yıllarca bu üretimin devamını sağlamışlar. Biz niye yapmıyoruz? Tohumculukla ilgili bir araştırma enstitümüz olsa buna birkaç üniversitemiz öncülük etse fena mı olur? Sonunun ne olacağı da belli değil. Bu domates tohumunu alıyorsunuz artık genetik programlama diye bir şey var içine bir genetik mekanizma yerleştirirler. Hiç bilmediğimiz hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle zamanla bir milleti yok edebilirsiniz. Öyle bir şeyler yerleştirirler ki 20 yıl içerisinde o tohumdan yiyen insanlar ölür. Öyle tehlikeler de var. Sadece 'aman paramız dışarı gidiyor' endişesiyle söylemiyorum. Üniversitelerimizin bu konularda bize yardım etmesini istiyoruz.”
ÜNİVERSİTELERİN BAŞARISI
Türkiye'de iki üniversitenin dünyadaki ilk 500 üniversite arasında yer aldığını belirten Özcan şöyle devam etti:
“Üniversiteleri ölçmek için dünyada kullanılan sıralamalar var. Times'ın yükseköğretim dünya üniversiteleri sıralaması var. Geçen hafta çıkan bir yayında iki üniversitemizin çok büyük başarı elde ettiği ortaya çıktı. Bir üniversitemiz 112'nci bir başka üniversitemiz de 183. oldu. Türk üniversitelerinin ilk 500'de yer almadığı eleştiriliyordu. İlk 200'de yer almaya başladı. Böyle büyük başarılar istiyorsanız büyük finansal kaynakları yükseköğretime ve eğitime vereceksiniz. Dünyada ekonomide 17. sıradayız yabancı dergilerde yayımladığımız makaleler sıralamasında da 17. sıradayız. Ekonomiyle bir paralellik var. Ne kadar koyarsanız o kadar alıyorsunuz.”
Avrupa'daki üniversitelerin belirli standarda ulaşmak için birbirleriyle yarıştıklarını anlatan Özcan “Okul dışında alınan kredilerin bir şekilde okul kredisi haline çevrilmesiyle ilgili bir sistem uyguluyorlar. Örneğin siz çalışıyorsunuz ama üniversiteye gidip birkaç ders alabiliyorsunuz. O dersleri artırıp lisans diploması almaya yetecek kadar kredi toplayabilirseniz o üniversite size lisans diploması veriyor. Biz de dışarıdaki iş tecrübelerini akademik kredilere çeviremiyoruz. Bu yönde bir eksiğimiz var. Onun dışında diğer Avrupa ülkelerindeki üniversiteler gibi elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. İyi bir yerdeyiz ve bu yerimizi koruyoruz” diye konuştu.