Dev bir çınar gibi devrildi içimde aşkın. Yavaş yavaş köklerini toprağımdan kopararak tarihe son selamını verdi. Bunca yıldır ne çok direnmişti oysa. Ama her şeyin sonu bir çatırdamayla başlıyor. Bu sevdanın da sonu geldi.
Çünkü sana günahımı çıkarttım yıllar ardından. Bir suyun molekülleri gibi ayrılmışken birbirimizden sana koca bir çölden seslendim o gün. Seni hala seviyorum dedim. Bunca yıldır hala seviyorum içim titreyerek…
Zaman bir eprimiş parşömen . Artık hışırtısını bile yitirmiş. Bitiyor çünkü artık ihanetler yükleniyor ruhuma. Bitiyor çünkü bugün bitmese her şeyi hissettiğinde bir çınarın devrilişinden fazlasını yaşayacak aşkımız.
Bu ihanet bedenlere yüklenen bir ihanet değil. Zaten yıllardır legal eşlerimizle aldatıyoruz birbirimizi sinsice. İçten içe teni törpüleyip duruyoruz. Oysa artık başka ruhları düşünmeye başladı ruhum. Başka rüzgarları başka ormanları başka denizleribaşka mavileri başka kelimeleri ve cümleleri fısıldayan ruhlara meğilleniyor sözlerim. Sonra o sözler acıtıyor içimi. Özlemimi o sana seslendiğim çölde nöbetçi bırakıyorum.
Ama bugün özlem artık bana koruyacağı bir şey kalmadığını söyledi. Boş ve büyük meydanlara kaçan ruhum vermiş ona bu emri. Bırak artık çölleri demiş.
İlk tanıştığımız gün anlamıştım seninle bazı yolları beraber geçeceğimizi. Seninle ilk seviştiğimiz gün saçlarımı usulca kenara çekip kulağıma fısıldadıkların ne kadar doğruymuş. “Kimilerinin bedeni kimilerinin ruhu demiştin hiçbir yerde yaşayamaz. Sende bedeninle başladığın yolculuklarda ruhunla gezmeye başladığında beni bırakacaksın. Zamanını bende bilmiyorum o zamanı sen bulacaksın”
Evet o zaman bu sabah uyandığımda gelmişti. Çok ağır geldi ruhum. Sanki bir mahzen çökmüştü üzerime. Kalktım duş aldım geçmedi. Sahile gittim denize yandım derdimi geçmedi. O anda anladım ki zamanı geldi.
Bunu yapan bensem de benim için de kolay değil elbette. Kalbimin en derinliklerine işlemiş bir çınar ağacını olduğu yerden sökmek ve ağır ağır devirmek kolay değil. Ama anlamanı istiyorum hatta anlayacağını biliyorum. Bu beraber yaşanmış bir evden ayrılırken anahtarı çöpe atıp gitmeye benzemiyor. Bunu yapabilmek içsel bir hesaplaşma uzlaşma ve gönül rahatlığı istiyor.
Biten bir aşk dostça devam edemez bunu ikimizde biliyoruz. El sıkışarak ayrılmak diye bir şey yok aslında hayatta. Bu fünyesi çekilmiş bir yazıher an ellerinde patlayabilir. Umarım birgün ne tenlerimiz nede ruhlarımız karşılaşmaz. Bu ikimizde çok yaralar. Hem de çok.
Şimdi devriliyor ulu çınar.
Dallarını ve yapraklarını gövdesinden ayırarak.
Köklerini topraktan kopararak.
Ağlayarak devriliyor
Ve ne tesadüf ki hava sağanak.
Hiç toz kalkmadan onurluca seriliyor.
Ütopya burada son buluyor.
Enkaz kendisini zamanla kaldıracak
Bunu çınarda biliyor.
Şimdilik içimdeki devasa bir boşlukta fırtınalar esiyor.
Sonra yavaş yavaş küçülecek
Bir tohum isteyecek belki birgün yeniden.
Ama şimdi dinlenme zamanı.
Şimdi dinleme zamanı kopmuş köklerin sesini
Dinleme zamanı.
Çünkü sana günahımı çıkarttım yıllar ardından. Bir suyun molekülleri gibi ayrılmışken birbirimizden sana koca bir çölden seslendim o gün. Seni hala seviyorum dedim. Bunca yıldır hala seviyorum içim titreyerek…
Zaman bir eprimiş parşömen . Artık hışırtısını bile yitirmiş. Bitiyor çünkü artık ihanetler yükleniyor ruhuma. Bitiyor çünkü bugün bitmese her şeyi hissettiğinde bir çınarın devrilişinden fazlasını yaşayacak aşkımız.
Bu ihanet bedenlere yüklenen bir ihanet değil. Zaten yıllardır legal eşlerimizle aldatıyoruz birbirimizi sinsice. İçten içe teni törpüleyip duruyoruz. Oysa artık başka ruhları düşünmeye başladı ruhum. Başka rüzgarları başka ormanları başka denizleribaşka mavileri başka kelimeleri ve cümleleri fısıldayan ruhlara meğilleniyor sözlerim. Sonra o sözler acıtıyor içimi. Özlemimi o sana seslendiğim çölde nöbetçi bırakıyorum.
Ama bugün özlem artık bana koruyacağı bir şey kalmadığını söyledi. Boş ve büyük meydanlara kaçan ruhum vermiş ona bu emri. Bırak artık çölleri demiş.
İlk tanıştığımız gün anlamıştım seninle bazı yolları beraber geçeceğimizi. Seninle ilk seviştiğimiz gün saçlarımı usulca kenara çekip kulağıma fısıldadıkların ne kadar doğruymuş. “Kimilerinin bedeni kimilerinin ruhu demiştin hiçbir yerde yaşayamaz. Sende bedeninle başladığın yolculuklarda ruhunla gezmeye başladığında beni bırakacaksın. Zamanını bende bilmiyorum o zamanı sen bulacaksın”
Evet o zaman bu sabah uyandığımda gelmişti. Çok ağır geldi ruhum. Sanki bir mahzen çökmüştü üzerime. Kalktım duş aldım geçmedi. Sahile gittim denize yandım derdimi geçmedi. O anda anladım ki zamanı geldi.
Bunu yapan bensem de benim için de kolay değil elbette. Kalbimin en derinliklerine işlemiş bir çınar ağacını olduğu yerden sökmek ve ağır ağır devirmek kolay değil. Ama anlamanı istiyorum hatta anlayacağını biliyorum. Bu beraber yaşanmış bir evden ayrılırken anahtarı çöpe atıp gitmeye benzemiyor. Bunu yapabilmek içsel bir hesaplaşma uzlaşma ve gönül rahatlığı istiyor.
Biten bir aşk dostça devam edemez bunu ikimizde biliyoruz. El sıkışarak ayrılmak diye bir şey yok aslında hayatta. Bu fünyesi çekilmiş bir yazıher an ellerinde patlayabilir. Umarım birgün ne tenlerimiz nede ruhlarımız karşılaşmaz. Bu ikimizde çok yaralar. Hem de çok.
Şimdi devriliyor ulu çınar.
Dallarını ve yapraklarını gövdesinden ayırarak.
Köklerini topraktan kopararak.
Ağlayarak devriliyor
Ve ne tesadüf ki hava sağanak.
Hiç toz kalkmadan onurluca seriliyor.
Ütopya burada son buluyor.
Enkaz kendisini zamanla kaldıracak
Bunu çınarda biliyor.
Şimdilik içimdeki devasa bir boşlukta fırtınalar esiyor.
Sonra yavaş yavaş küçülecek
Bir tohum isteyecek belki birgün yeniden.
Ama şimdi dinlenme zamanı.
Şimdi dinleme zamanı kopmuş köklerin sesini
Dinleme zamanı.