[INDENT]Sen ki anlarsın bu hayatı, sen bile eziliyorsan altında… Cümlelerin eksik kalıyorsa, susuyorsan… Bu yarayı kim saracak?[INDENT][INDENT][INDENT][INDENT]
Yürekleri zindanlara koyulmuş, zorlanmış, bastırılmış, kısıtlanmış ruhların oyun alanı burası. Yanlışı yaşamaya kurulu saatler. Kovulduğumuz cennet bahçelerine hasret, doğduğu evler çoktan yıkılmış çocuklarız.
Ne zaman baksam içimi ezer bu cesaret. Bitirdik katlederek aşkı! Tarihe körüz, şimdiye umarsız, geleceğe zaten gönlümüz yok.
Seni, beni geçer aşk isterse; boşuna bu yarış! Ayaklarımız prangalı oysa! Ömrün finalinde anlayacağız, çok önce kovulduğumuzu başka hayatlardan.
Sen şimdi bir cümle söyle bana sevgili! Kalbimin açlığı doysun, aklımın sesi olsun. Sessiz, sedasız yitip gideceğim yoksa; ömrün uğrak yerinde, herkesin gözü önünde…
Eskiden bütün suçları bu büyük şehre atabilirdim. Kaçacak kuytularım vardı, güvenirdim. Devran döndükçe, gün ayı bitirdikçe tükeniyor hepsi. Hangi düşe saklansam, bilmem ki?
Saklar mısın beni bu karanlıktan? Bir dağ başına, bir dam altına koyar mısın? Hep böyle yanlış ve yalnız sabahlara uyanarak geçiyor hayat. Kırkına yaklaşmadan aklına gelmiyormuş insanın ölüm!
Bir günün özeti ömür dediğin! Kısa süren bir sevişme, bir sigara içimi sohbet, dumanı tüten köpüklü bir kahve molası gibi..
Hiç bilmediğim şarkılar söylüyorum bazen, hiç tanımadığım çocukların gözlerine bakıyorum yukarıdan, hiç tanımadığım bir dudağı öpüyorum; gel kaçır beni bu sahte yansımalardan…..
Aşkı yendiğini zanneden bunca düşkünün arasından, hırsın tohum atıp büyüdüğü bahçelerden, bu uğultudan gel kurtar beni!
Vakit dediğin geçiyor bu darağacında sonsuza kadar.. Yahut şairin dediği gibi; insan dediğin hasreti kadar….
[/INDENT]
[/INDENT][/INDENT][/INDENT][/INDENT]Serzeniş….
Yürekleri zindanlara koyulmuş, zorlanmış, bastırılmış, kısıtlanmış ruhların oyun alanı burası. Yanlışı yaşamaya kurulu saatler. Kovulduğumuz cennet bahçelerine hasret, doğduğu evler çoktan yıkılmış çocuklarız.
Ne zaman baksam içimi ezer bu cesaret. Bitirdik katlederek aşkı! Tarihe körüz, şimdiye umarsız, geleceğe zaten gönlümüz yok.
Seni, beni geçer aşk isterse; boşuna bu yarış! Ayaklarımız prangalı oysa! Ömrün finalinde anlayacağız, çok önce kovulduğumuzu başka hayatlardan.
Sen şimdi bir cümle söyle bana sevgili! Kalbimin açlığı doysun, aklımın sesi olsun. Sessiz, sedasız yitip gideceğim yoksa; ömrün uğrak yerinde, herkesin gözü önünde…
Eskiden bütün suçları bu büyük şehre atabilirdim. Kaçacak kuytularım vardı, güvenirdim. Devran döndükçe, gün ayı bitirdikçe tükeniyor hepsi. Hangi düşe saklansam, bilmem ki?
Saklar mısın beni bu karanlıktan? Bir dağ başına, bir dam altına koyar mısın? Hep böyle yanlış ve yalnız sabahlara uyanarak geçiyor hayat. Kırkına yaklaşmadan aklına gelmiyormuş insanın ölüm!
Bir günün özeti ömür dediğin! Kısa süren bir sevişme, bir sigara içimi sohbet, dumanı tüten köpüklü bir kahve molası gibi..
Hiç bilmediğim şarkılar söylüyorum bazen, hiç tanımadığım çocukların gözlerine bakıyorum yukarıdan, hiç tanımadığım bir dudağı öpüyorum; gel kaçır beni bu sahte yansımalardan…..
Aşkı yendiğini zanneden bunca düşkünün arasından, hırsın tohum atıp büyüdüğü bahçelerden, bu uğultudan gel kurtar beni!
Vakit dediğin geçiyor bu darağacında sonsuza kadar.. Yahut şairin dediği gibi; insan dediğin hasreti kadar….
[/INDENT]