Anlatsan da anlayamıyorum ki...
Seni düşünüyorum şu anda ve belki de sana söyleyemediklerimi burda anlatabilirim... Diyorum ya hep kelimenin insafı diye bu defa kelimelerin tamamı insafsız. İzin vermiyorlar hiç anlatmak istiyorum yetiremiyorum. Kalbimden geçenler dilime hele parmaklarıma ulaşmıyor.
İnsafsız olan diğer bir şeyde şu an boğazımdaki düğüm. Ne öldürüyor beni ne de nefes aldırıyor. Hani olur ya bazen kocaman bir yumruk gibi orada bekler seni,ağlasan geçecekmiş gibidir. Ama geçmez... Ama geçmiyor ki... Canım acıyor ama anlatamıyorum bile ve biliyorum ki ilk akan yaş hep çok güzeldir... Ya sonrakiler? Onlarsa biraz özentili ve biraz daha ıslak...
Sana kırgınım bambaşka bu defa geçmiyor bir türlü... Anlatsan da anlamıyorum ya hepsi kırgınlığımdan...
Artık gözyaşlarımdan ekranı göremiyorum. anlatsan da anlamıyorum ya , hepsinde kalbimi yeniden toplamaya çalışıyordum da ondandır...
MorciveT Adlı Kullanıcıdan Alıntı:Teşekkürler Dostum, Zengin bir arşiv....
Kendinde yazsana, daha da güzel olur bence
Kendi ŞiirLerimde Var Onlarıda Yazarım Buraya TesekkürLer ....
Seninle Olmak
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?Elin elime değmeden
avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.Seninle olmanın en
kötü yanı ne biliyor musun?''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu
ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz
etmek.Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?Aynı şeyleri
seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.Ve buradayken bile seni
çılgınca özlemek...Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?Seni hiç
tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak.Senin yanında olan, seninle
konuşan herkesi çocukça kıskanmak.Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor
musun?Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan
yana...Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır
çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.Seninle
olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?Sensiz gecelerde sana
söyleyemediklerimi yıldızlara ay'a anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında
dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni
bulmak.Seninle
olmanın en zor yanı ne biliyor musun?Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk
kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir
sandala hapsetmek... Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın
ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı
basmak yüreğime.Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?Nereden
bileceksin?Sen benimle hiç olmadın ki.Olsaydın avuçlarım
terlemezdi...Isırmazdım dilimin ucunu...Özlemezdim seni
yanımdayken...Kıskanmazdım.Korkmazdım yollarda yürümekten.Islanmazdım
yağmurlarda...Yıldızlara ay'a dert yanmaz,böyle her şarkıda sarhoş
olmazdım.Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım
sandaldan denize...Ve her kulaçta haykırırdım seni..Ama sen hiç benimle
olmadın ki...Ya akLıN ba$Ka yErLerDeyDi Ya YüreğiN...
SessizLik Cinayettir !
Sessizlik cinayettir bazen!
Belki ellerine kan bulaşmaz; belki gözlerini yumar, kulaklarını tıkarsın; çığlıklar parçalanır duvarlarında...
Kafanı çevirirsin yardim nidalarına ya da elvedalara...
Hiçbir şey değişsin istemezsin; yolunu tutmuş, yükünü almışsındır; paylaşmayı bilmezsin....
Kimsenin yerine koyamazsın kendini; ne anlamaya, ne anlamlandırmaya çalışmazsın bir şeyleri...
Sevgiden, aşktan, dostluktan dem vurup, ortak olmazsın sorunlarıma...
Her adım atışında çekersin kendini geri; “konuş!” derim, susarsın...
Ya düşüncelerin yoktur kendine ait, ya korkarsın düşündüklerini söylemekten...
Gerçekten var mısın, ihtiyacım olduğunda ortalıkta görünmezken...
Nasıl inanırım sana; haklıya “haklı”, haksıza “haksız” diyemezken...
Sessizlikte boğulurken sesim; ancak fısıldayarak söyleyebiliyorum: “sessizlik cinayettir!”
Gidene “gitme” diyemeyenin, gelene “hoş geldin”’i ne kadar anlamlıdır bilemiyorum.
Benim gibi konuşmayıp, benim gibi yazmayandan uzak durursam; nereye götürür beni bu tekdüzelik!
Arada bir “saçmala!” desin biri, ölçüp biçeyim, düşüneyim üstünde; onun kadar sert, onun kadar umursamaz olmayayım; içim rahat olsun “yanılıyorsun” derken ve gülümseyeyim.
Dikkatli oldugumdan dikkat isterim doğru; kaçınırim kötü söz söylemekten; anlamadan itham etmek istemem; tahammül gösteremem yargısız infazlara; her duyguma bir cümle bağlayabilirim istersem; ama öfkelenmeden yazamam, yazamam yazmasına da sövemem de kimseye...
Sessizlik izin verir karşındakine, seni dilediğince yorumlaması için...
Ve bazen, en fazla bağıranla, hiç sesi çıkmayanı ayıramam birbirinden...
Ve merak ederim: “Ne saklıyorlar benden?”
Belki gözlem yapıyorlar, belki veri topluyorlar; herkes bağırırken susmak, erdem sayılır belki; ya sessiz çoğunluğun bir parçası olmak?
Ben ağlarken gülüyorsan anlayış gösterebilirim; ben ağlarken ağlıyorsan “dostum” diyebilirim, ben kalırken gidiyorsan “korkak” sanabilirim; ben severken itiyorsan, vazgeçebilirim senden ve ben sorarken susuyorsan, katlim vaciptir demektir; ölebilirim!
Sessizlik cinayet işler bazen; ne bir tanık, ne bir kanıt bırakmaz arkasında; bazen bizim gibi sessiz, bazen tırnaklarını toprağa geçirerek, hayatımızdan çıkıp gider insanlar; bazen anlamamanın, bazen anlaşılmamanın acısını duyarlar.
Ve fark etseler de, etmeseler de, kimse güvende değildir artık; oysa, güvende olmak için tercih edilir susmak!
Ve vicdanımızın tek düşü olur; deliksiz uyumak!
Bir Tek Dogru CumLesi Vardi !
Senden geriye kocaman bir yürek yarası kaldı.ne aşkın var artık ne yüzün hepsi silinip gitti hayatımdan.Bundan sonra adın bile geçmeyecek hiçbir sohbette.Kimse seni konuşmayacak,kimse sana dair bir şey anlatmayacak ‘yok’ hükmünde olacaksın,yaşamamış sayılacaksın.Hele hele aşkla hiç anılmayacaksın.
Bugünden itibaren kendimi yeni bir hayata başlamış olarak görüyorum,ve gerçeği görmemi sağlayan tüm tesadüflere teşekkür ediyorum.Onlar olmasaydı hala senin acını çekiyor olurdum ve hala kendimi suçluyor olurdum
İçim içimi yerdi,beynim kilitlenirdi,yüreğim delinirdi ve aşka küskünlüğüm devam ederdi.Ben, hayata döndüren mucize evde kendimi acının koynuna bırakmış bir vaziyette ,hiçbir şey yapmadan,hiçbir şeye elimi sürmeden öylece zamanın geçmesini beklerken buldu beni Kapı çaldığında istemeyerek açtım ama iyi ki açtım.O karşımda duruyordu hani senini hiç sevmiyorum görüşmenizi istemiyorum dediğin benimse sırf sen üzülmeyesin diye kalbini kırdığım can arkadaşım.
‘Anlatacağım şeyleri inanmayabilirsin ama ben anlatmak zorundayım’ diyerek söze başladı ve sana aşıkken gözümü kapayan o perde aralandı.
Sahi ne kadar sürmüştü seninle ilişkimiz?sen bunun ne kadarında sevdin beni?
Ah yanlış sordum soruyu ,sahi sen hiç sevdin mi beni ?hiç aşık oldun mu bana? Seni suçlamıyorum aslında aldatanın her zaman bir bahanesi vardır.sen kim bilir hangi bahaneyle aldattın beni………………..
Hesap sormayacağım yargılamayacağım herkes kendi tercihini yaşar benimki de böyle işte.
Beni bırakıp giderken ‘aşk sana benden daha çok yakışıyor ‘demiştin ya…
Sanırım tüm ilişkimiz boyunca söylediğin tek cümle buydu…
Aşk bana yakışmaya ve benimle yaşamaya devam edecek bundan sonra da….
En sonunda bitti.. Bittiğine üzülmüyorum ve seni özlemiyorum..
İlk defa ayrılığı seviyorum.. Senin söylediğin gibi.. En azından içindeki ben kirlenmeyecek.. İşte bu yüzden bu ayrılığı seviyorum.. Bu yüzden akşamları yastığıma sarılıp ağlamıyorum.. Bu yüzden sabahları uyanınca gözlerim gözlerini aramıyor!!!! Bu yüzden senden vazgeçmek daha kolay.. İçindeki yani hayalindeki ben gerçek ben ile kirlenmeyecek....
Bazen kendime nasıl bu hale geldik diye soruyorum; ilişkide neden nasıl gibi soruların sorulmaması gerektiğini bilmeme rağmen.. İlişkinin muhasebesi yapılır mı? Ben ilk defa yaptım.. Ne verdim ne aldım diye düşündüm.. Çok şey almışım ama hiçbirşey verememişim.. Bu da benim eksikliğim.. Gerçek benin eksikliği.. Senin hayal ettiğin olduğunu düşündüğün insanın değil.. Benim eksikliğim..
Gece ilerliyor.. Diğer eksikliklerim aklıma geliyor.. Sevdiğimin hayatındaki sorunlara ortak dahi olamayan beni düşünüyorum.. Bak gördün mü bu bile sendeki benden farklı.. Ama diyorum ya ben buyum, ben böyleyim.. Beni tanı..
Neredeyse sabah oluyor.. Bu seferde en büyük eksikliğim aklıma geliyor.. Seni düşünüyorum..
Şimdi git.. İçindeki ben daha fazla kirlenmesin..
BenimLesin iSte !
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların.
Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın...
Yani öylesine, o kadar bensin ki...Ah nasıl anlatsam...
Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım.
Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var.
Yalnızca hissediyor insan,yaşıyor.
Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de...
Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan?
Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken?
Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı?
Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde.
Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar.
Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni.
En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine...
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım.
Paylaşamadım Yanlış yaptım.
Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar.
Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim
duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam.
Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor.
Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor.
Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime.
Küfleniyorum, yaşlanıyorum.
Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan,
pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme.
Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu.
Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı.
Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var.
Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin.
Her şeyin başında, içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor.
Öyle içimsin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.
Çok mutluydum... Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp,
nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım.
Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.
“Yine zamansız yağmurlar” dedim, “Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları” dedim, “Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?” dedim. Çok uzun bir mektup oldu Başından sonuna kadar okudum da.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını.
Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.
Bu kadar içimsin işte.
Eğer ;
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe,
kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar,
güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...
her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez
özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor,
dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde,
her çalan telefona O diye atlıyor,
vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken
"keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni
aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi
taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,
vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü
suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek
konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece
ilgilendirmiyorsa,
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize
siz bile akıl erdiremiyorsanız
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk,
gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz
kendinize rağmen dönüyorsanız,
sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
Topraklara bakamaz oldum
Basamaz oldum toprak yollara,
Yürüyemez oldum, koşamaz oldum...
Çiçeklerimi verdim hep koluya, komşuya...
Suda yaşayanlar duruyor da
Toprakla sarmaş dolaşlara
Su bile veremez oldum.
Evinizin önünden geçemez oldum
Camlarınıza bakamaz
Annene selam veremez oldum.
Gülümsüyor yüzüme
Gülümsüyorum...
Sonra ağlıyor omuzumda
Ağlıyorum...
O hep susuyor
Ben hep susuyorum.
Birlikte oluk oluk kanıyoruz.
Birlikte çığlık çığlığa susuyoruz.
"El"olman daha mı çok acıtırdı içimi, bilmem ki?
"El olmak" ya da...
Yani, sevdalanman bir başkasına...
Yani ardın sıra sürüklendiğimi göre göre,
Kanata kanata içimin yaralarını,
Bir başka ak duvak ardınca
Koşaradım çekip gitmen...
Yani;
Fırlatıp atman, umursamaman, boşvermen
Terketmen, kovman, dövmen, sövmen...
Daha mı acı olurdu?!
"Daha zor" diyorlar
İnanmıyorum.
Anlıyorlar.
Susuyorlar.
İçimi acıtan o şey...
Yani gidişin...
Yani dönmeyeceğin...
Yani dönemeyeceğin...
"Zamanla azalır, acılar sabit değildir"
Diyenlere inat,
Zamanla çoğalıyor.
Bilmiyorlar... Ben biliyorum!
Yiyemiyorum, uyuyamıyorum,
Gülemiyorum, yaşamıyorum...
Varsa eğer birbirimizden farkımız,
Ben hala nefes alıyorum.
Hani;
"Dudak bükme sevdama, küçümseme sakın!
Bazıları bir kez sever
Ya da birkez sevmek için yaşar."
demiştin...
"Ve... önemi yoktur ömrünün
Kaç yıla endeksli olduğunun,
Kaç yıl sevda çekeceğinin...
Yirmibeş?!... Elli?!...
Benimkisi kısa sürecek belli.
Zaten elli yıl bu sevdaya
Yürek de dayanmazdı be sevgili.
Bir kez im, son kez im, sabit sayım, sevdiğim...
Üzülme, ağlama...
Zaten ben sevmekten ölecektim!"
Yanıldın...
Yanıltdın...
Kandırdın...
Sevmekten ölünmüyor !
Severek ölünüyor!
Ve;
Ölüler de sevebiliyor
Ben öğrendim...
[b]Hayat
Peşini bırakmayacağım...
Laf çıktı bir kere ağzımdan peşini bırakmayacağım.
Yıldıramayacaksın beni.
Sen beni zorladıkça ben seni zorlayacağım.
Sen benim canımı yaktıkça
ben seni daha çok seveceğim.
Sen pes ettirmeye çalışsan da yılmayıp uğraşacağım.
Bırakıp gitmek istedikçe ardından geleceğim.
Pes etmeyeceğim...
Önce düzenimi mahvettin.
Herkesin sahip olmak istediği bir düzenim vardı.
Zamanı geldi, durdun ve darmadağın ettin.
Yılmadım. Seni yine sevdim.
En değerli varlığımı benden uzaklaştırdın
pes etmedim sana daha çokbağlandım.
O giderken ardından ağladım
ama sana da dayandım bir yandan.
Canımın yarısı, kardeşimi de üzdün
canını acıttın yine de kopamadım senden.
İşimi seviyordum yine durmadın.
Huzurumu kaçırdın. Yılmadım...
Zor işleri bana bıraktın kolayları alıp gittin.
Hepsini tamamladım.
Zaman zaman direnemedim sana.
Bazen bende bırakmak istedim seni.
Çok yordun.Çok uğraştın.
Tamam dedim. Şimdi senden vazgeçtim.
Yapamadım?
Zaman geldi imkansızı çıkardın karşıma.
Ulaşılamazı istettin bana.
Ulaşamayacağımı anladım acı çektim
ama senden yine de vazgeçmedim.
Geçemedim.
Yılmayacağım.
Sen benimle uğraştıkça ben sana bağlanacağım.
Son nefesimi verene kadar seni seveceğim.
Biliyorum durmayacaksın.
Mutluluğun en güzeli tattırırken
bir yandan acıtacaksın.
Aşkın en güzelini verirken tattıracaksın ayrılığı.
Bazen sevindirip bazen üzeceksin.
Genellikle de uğraşacaksın benimle.
Ama... Beni asla yıldıramayacaksın.
Durmayacağım.
Her sabah uyandığımda haykıracağım.
Seni seviyorum hayat...
Seni seviyorum....
[/b]