07-08-2007, Saat: 09:36 PM
07-08-2007, Saat: 09:47 PM
melekler rüyalarda fazla kalamaz
07-09-2007, Saat: 07:48 PM
Durgunum bugün.
Sana yazacağım bir mektuba mutluyum diye başlamayı ne çok isterdim.Oysa herşey yalan.
Zamanın ayakseslerini dinliyorum.Ömrümden her düşen bir yaprağa bakarak iç geçiriyorum.Ne gideni geri getirebiliyor nede gelene hoş geldin diyebiliyorum.Yollar uzuyor,yazılar uzuyor,kalemler uzuyor.Duygularım düşüncelerim bir cenderede dökülüyor.Bir firak yaşıyorum ismi hayat denilen.Bin kere ölmekmiş ayrılığın adı.Doğru demişler.
Sana yazacağım bir mektuba mutluyum diye başlamayı ne çok isterdim.Oysa herşey yalan.
Zamanın ayakseslerini dinliyorum.Ömrümden her düşen bir yaprağa bakarak iç geçiriyorum.Ne gideni geri getirebiliyor nede gelene hoş geldin diyebiliyorum.Yollar uzuyor,yazılar uzuyor,kalemler uzuyor.Duygularım düşüncelerim bir cenderede dökülüyor.Bir firak yaşıyorum ismi hayat denilen.Bin kere ölmekmiş ayrılığın adı.Doğru demişler.
07-10-2007, Saat: 08:23 PM
Bakma nemli gözlerime!
Bir iç çekiş görürsün o zaman...
Pişmanlık değil o süzülen yaşlar.
Belki de bir hüzün
Ya da sensizliğin denizinde
Sevgisizliğinin diplerindeki benim işte onlar...
Çağlıyor sensizliğin en acımasız şelalesi.
Düşüyorum o vakit
Parçalanmış hislerimle en derine...
Sonra
Boğuluyorum gözyaşlarımın akıntısında,
Tutunamadan bir dala
Alıp atıyor beni sonsuzluğa...
Sonsuzluk da sen oluyorsun,
Sonra
Dolduramıyor o an göz yaşlarım boşluğu,
Büyüyor giderek yalnızlığım...
Sensizlik yanı başımda kapılmış oluyor akıntıya,
Sürüklüyor o zaman beni
Çaresizliğe çaresizce...
Gözlerim yaşla dolu
Ama boş bakıyor aynı senin gibi.
Hüzünlerim boş bir noktaya dalmış
Seni göremez oluyor aniden...
Ne bir çaresizlik bu ağlama
Ne de bir güçsüzlük bu!
Sensizliğe de ağlamıyorum aslında!
Belki de sadece karşılıksız sevgime.
Bakma o yüzden gözlerime
VE SAKIN AÄžLADIÄžIMI GÖRME....!!!!!!!
Bir iç çekiş görürsün o zaman...
Pişmanlık değil o süzülen yaşlar.
Belki de bir hüzün
Ya da sensizliğin denizinde
Sevgisizliğinin diplerindeki benim işte onlar...
Çağlıyor sensizliğin en acımasız şelalesi.
Düşüyorum o vakit
Parçalanmış hislerimle en derine...
Sonra
Boğuluyorum gözyaşlarımın akıntısında,
Tutunamadan bir dala
Alıp atıyor beni sonsuzluğa...
Sonsuzluk da sen oluyorsun,
Sonra
Dolduramıyor o an göz yaşlarım boşluğu,
Büyüyor giderek yalnızlığım...
Sensizlik yanı başımda kapılmış oluyor akıntıya,
Sürüklüyor o zaman beni
Çaresizliğe çaresizce...
Gözlerim yaşla dolu
Ama boş bakıyor aynı senin gibi.
Hüzünlerim boş bir noktaya dalmış
Seni göremez oluyor aniden...
Ne bir çaresizlik bu ağlama
Ne de bir güçsüzlük bu!
Sensizliğe de ağlamıyorum aslında!
Belki de sadece karşılıksız sevgime.
Bakma o yüzden gözlerime
VE SAKIN AÄžLADIÄžIMI GÖRME....!!!!!!!
07-10-2007, Saat: 08:28 PM
Yagmur sakLadi gözya$Larimi, kopya kaLpLere damLadim...
07-10-2007, Saat: 09:26 PM
Süper yha çok tşk.ler
07-11-2007, Saat: 07:39 PM
Ben teşekkür ederim Esra sağol...
07-11-2007, Saat: 08:16 PM
Gönlümü teslim aldı hüzün..İçimde senden kalan cam kırıkları..Aynada sensiz yüzüm,Sensiz...Hiç kimse dindiremedi bu hıçkırıkları..!!
07-12-2007, Saat: 09:36 PM
Epey olmuş, not etmişim bir yana... Yıllar önceden kalma bir konuşma. Ne kaldıysa aklımda yazmışım.
Diyor ki notlarım: Aslında bir "yalan" avutacaktı onu. Gerçek umurunda değildi. Kalbinin beklediği tek şey biraz avutulmaktı işte. Sevdiği, onu sevmiyorsa bile seviyorum desin istiyordu. Adam belli ki hiçbir zaman istediği gibi sevmeyecekti onu. Ansızın çalmayacaktı kapısı mesela. Bir sabah çalıştığı masaya bir buket çiçek bırakılmayacaktı. "Bu şarkıyı anımsıyor musun?" diye sormayacaktı telefonun diğer ucundan. Birlikte bir yemek pişirilmeyecekti asla ve domatesler doğranırken haberlere birlikte kederlenilmeyecekti. Şefkatle okşanmayacaktı ateşlenmiş alınlar. Aşk için ertelenmeyecekti hiçbir iş...
Ve... Terk edilmeyecekti hiçbir "alışkanlık"... Sıradışı olmayacaktı bu ilişki. Bütün bunları biliyordu ama birisi ona tersini söylesin istiyordu. Biri ona "özel" olduğunu, her şeyin düzeleceğini, bütün bunların geçici olduğunu söylesin istiyordu.
Sevilmemekten eskimiş kalbi bir yalanla tadilata girsin istiyordu. Razıydı, yeter ki biri kandırsaydı onu. İyi bir şey söylesin birileri, desin ki mesela "Aslında seviyor seni. Ama gösteremiyor sevgisini. Belli edemiyor işte. Öğrenmemiş nasıl sevilir bir insan? Hepsi böyle biliyorsun. Ama ben anladım, çok seviyor seni. Sen görmedin dün, arkan dönüktü ama öyle güzel baktı ki sana... Suskunluğu içine kapanıklığından, sevgisizliğinden değil inan bana."
Böyle desin istiyor birileri.
Kandırıyorum onu.
Duymak istediklerini söylüyorum.
Bir parça teselli bulsa da, o aslında sevdiğinin yalanlarını istiyor...
Eski notlarımı okurken bunu bir yana ayırıyorum. Düşünüyorum da, gittikçe büyüyor kandırılma isteğimiz galiba...
Gerçek olduğundan daha ağır geliyor çünkü artık. Daha dayanılmaz, daha kaldırılmaz oldu... İç karartan, umutsuzluğa alıştıran, bezdiren, hani olmasa daha iyi olur bir hale geldi. İşte bu yüzden artik kimin umurundaki gerçek?
Kimin umurunda yani dayanılmaz sesli bir adamın bir ses yarışmasında ön sıralara çıkması? Kimin umurunda, ciğeri var mı yok mu bilinmez insanların köşe başlarında yol tutması? Kimin umurunda gözümüze baka baka var olanı yok diye gösterenler? Kimin umurunda her akşam yok olanı varmış gibi anlatanlar?
Geçtiğimiz günlerde Pakize Suda "Genç kızlar kandırılmak istiyor" diye yazdı. Nicedir aklımdaydı aşk ve yalan yazmak. Tam da üstüne geldi Pako'nun yazısı.
Üstelik sadece genç kızlar değil kandırılmak isteyenler...
Sıraya girdik hepimiz... "Dertli gönlümüze bir yalan daha söyleyiniz, ömrümüz mutlulukla nihayet bulsun" diye beklemekteyiz.
Bal gibi fakındayız oysa. Yazının başında anlatılan sevdalı gibi... Olmayacak bir iş ama birisi "olur" desin diye bekliyoruz... Bir yalanla avunacak kalbimiz... Hepsi bu
Diyor ki notlarım: Aslında bir "yalan" avutacaktı onu. Gerçek umurunda değildi. Kalbinin beklediği tek şey biraz avutulmaktı işte. Sevdiği, onu sevmiyorsa bile seviyorum desin istiyordu. Adam belli ki hiçbir zaman istediği gibi sevmeyecekti onu. Ansızın çalmayacaktı kapısı mesela. Bir sabah çalıştığı masaya bir buket çiçek bırakılmayacaktı. "Bu şarkıyı anımsıyor musun?" diye sormayacaktı telefonun diğer ucundan. Birlikte bir yemek pişirilmeyecekti asla ve domatesler doğranırken haberlere birlikte kederlenilmeyecekti. Şefkatle okşanmayacaktı ateşlenmiş alınlar. Aşk için ertelenmeyecekti hiçbir iş...
Ve... Terk edilmeyecekti hiçbir "alışkanlık"... Sıradışı olmayacaktı bu ilişki. Bütün bunları biliyordu ama birisi ona tersini söylesin istiyordu. Biri ona "özel" olduğunu, her şeyin düzeleceğini, bütün bunların geçici olduğunu söylesin istiyordu.
Sevilmemekten eskimiş kalbi bir yalanla tadilata girsin istiyordu. Razıydı, yeter ki biri kandırsaydı onu. İyi bir şey söylesin birileri, desin ki mesela "Aslında seviyor seni. Ama gösteremiyor sevgisini. Belli edemiyor işte. Öğrenmemiş nasıl sevilir bir insan? Hepsi böyle biliyorsun. Ama ben anladım, çok seviyor seni. Sen görmedin dün, arkan dönüktü ama öyle güzel baktı ki sana... Suskunluğu içine kapanıklığından, sevgisizliğinden değil inan bana."
Böyle desin istiyor birileri.
Kandırıyorum onu.
Duymak istediklerini söylüyorum.
Bir parça teselli bulsa da, o aslında sevdiğinin yalanlarını istiyor...
Eski notlarımı okurken bunu bir yana ayırıyorum. Düşünüyorum da, gittikçe büyüyor kandırılma isteğimiz galiba...
Gerçek olduğundan daha ağır geliyor çünkü artık. Daha dayanılmaz, daha kaldırılmaz oldu... İç karartan, umutsuzluğa alıştıran, bezdiren, hani olmasa daha iyi olur bir hale geldi. İşte bu yüzden artik kimin umurundaki gerçek?
Kimin umurunda yani dayanılmaz sesli bir adamın bir ses yarışmasında ön sıralara çıkması? Kimin umurunda, ciğeri var mı yok mu bilinmez insanların köşe başlarında yol tutması? Kimin umurunda gözümüze baka baka var olanı yok diye gösterenler? Kimin umurunda her akşam yok olanı varmış gibi anlatanlar?
Geçtiğimiz günlerde Pakize Suda "Genç kızlar kandırılmak istiyor" diye yazdı. Nicedir aklımdaydı aşk ve yalan yazmak. Tam da üstüne geldi Pako'nun yazısı.
Üstelik sadece genç kızlar değil kandırılmak isteyenler...
Sıraya girdik hepimiz... "Dertli gönlümüze bir yalan daha söyleyiniz, ömrümüz mutlulukla nihayet bulsun" diye beklemekteyiz.
Bal gibi fakındayız oysa. Yazının başında anlatılan sevdalı gibi... Olmayacak bir iş ama birisi "olur" desin diye bekliyoruz... Bir yalanla avunacak kalbimiz... Hepsi bu
07-12-2007, Saat: 09:51 PM
Son sözümdü, bir aLacakaranLık vakti söyLenen.
DinLemedin, dinLeyemedin!
Sen de Ben de tükenmiştik... Tıkamıştık kuLakLarımızı, ne duyabiLirdik ki?
Hiç… Koca bir hiç!
UmutLar, umutLarımız vardı bizim. OnLar bir pencereden qirip öbür pencereden kaçamak yapıyordu, yakaLayamadık umutLarımızın cereyanını...
Sen izin vermedin...
YaLvarmıştım sana, hatırLar mısın?
Hadi hatırLa !
Tut, tut onLarı, hadi sevqiLim!
Tutamadın! Bıraktın, üsteLik tam da yakaLamıştın ensesinden..
Uçtum! Uçurdun!
KanatLarım benden habersizdi, çırptı, çırpıLdı.. Hem de kara kışı biLe umursamadı. ÖyLe qüçLüydü, öyLe qururLuydu ki ve bir o kadar üzqündü.
En uzaqa çırpındı durdu.
Uçtum...
BeLki korku sinmişti, biLmiştin ama biLmemezLiqe qeLmiştin. BiLinç aLtına yerLeşmiş bir korkun var mıydı senin?
Hani ben qidersem, qidebiLirim, gittim işte!!!
BiLemedim...
BiLemedin...
BiLemedik...
Şaşkın, suskun öyLece daLdık derin suLara, deniz soquktu... Buz qibi.
Üzerimizden kayıyordu daLqaLar.
Titriyordum, titriyorduk!
Bütün duyquLarı saLdık, hatırLar mısın ?
Önce sen bırakmıştın, sonra da ben.
Senin bırakmanı bekLedim, sabırLıydım....
BeLki de haLa bir umut mu taşıyordum?
Bırakır mı?
Bıraktın!
Sonra;
Bende bıraktım!
Tek başıma sensiz umudu ne yapabiLirdim ki?
DaqıLdık koca denizin koLLarına. Her bir duyqumuzu aLdı qizemLi efsaneLerin baLıkLarı.
Bir seni yuttu bir beni…
Öncesi sonrası yoktu asLında bizi yutmaLarının... Eşit davrandı bize, hakkını yeme denizin. SırayLa yuttu, bir seni bir beni... Hem seni hem beni...
Bir senin duyqunu bir benim duyqumu…
Hem baLıkLar hem deniz,
ALdı bizi…
Sonra mı?
KesiLdik öLüme...
SözLeştik o bekLediqimiz an’a,
Bittik, Bitirdik.
Ama yine eL eLeydik
Sonsuzduk, artık o biLinmeyen yerde.
EL eLe...
...
UmutLar, umutLarımız vardı bizim
DinLemedin, dinLeyemedin!
Sen de Ben de tükenmiştik... Tıkamıştık kuLakLarımızı, ne duyabiLirdik ki?
Hiç… Koca bir hiç!
UmutLar, umutLarımız vardı bizim. OnLar bir pencereden qirip öbür pencereden kaçamak yapıyordu, yakaLayamadık umutLarımızın cereyanını...
Sen izin vermedin...
YaLvarmıştım sana, hatırLar mısın?
Hadi hatırLa !
Tut, tut onLarı, hadi sevqiLim!
Tutamadın! Bıraktın, üsteLik tam da yakaLamıştın ensesinden..
Uçtum! Uçurdun!
KanatLarım benden habersizdi, çırptı, çırpıLdı.. Hem de kara kışı biLe umursamadı. ÖyLe qüçLüydü, öyLe qururLuydu ki ve bir o kadar üzqündü.
En uzaqa çırpındı durdu.
Uçtum...
BeLki korku sinmişti, biLmiştin ama biLmemezLiqe qeLmiştin. BiLinç aLtına yerLeşmiş bir korkun var mıydı senin?
Hani ben qidersem, qidebiLirim, gittim işte!!!
BiLemedim...
BiLemedin...
BiLemedik...
Şaşkın, suskun öyLece daLdık derin suLara, deniz soquktu... Buz qibi.
Üzerimizden kayıyordu daLqaLar.
Titriyordum, titriyorduk!
Bütün duyquLarı saLdık, hatırLar mısın ?
Önce sen bırakmıştın, sonra da ben.
Senin bırakmanı bekLedim, sabırLıydım....
BeLki de haLa bir umut mu taşıyordum?
Bırakır mı?
Bıraktın!
Sonra;
Bende bıraktım!
Tek başıma sensiz umudu ne yapabiLirdim ki?
DaqıLdık koca denizin koLLarına. Her bir duyqumuzu aLdı qizemLi efsaneLerin baLıkLarı.
Bir seni yuttu bir beni…
Öncesi sonrası yoktu asLında bizi yutmaLarının... Eşit davrandı bize, hakkını yeme denizin. SırayLa yuttu, bir seni bir beni... Hem seni hem beni...
Bir senin duyqunu bir benim duyqumu…
Hem baLıkLar hem deniz,
ALdı bizi…
Sonra mı?
KesiLdik öLüme...
SözLeştik o bekLediqimiz an’a,
Bittik, Bitirdik.
Ama yine eL eLeydik
Sonsuzduk, artık o biLinmeyen yerde.
EL eLe...
...
UmutLar, umutLarımız vardı bizim