İçimde derin sesiz dipsiz bir kuyu var, gün geceye teslim olduğunda yere hüzün çöktügünde , Mutluluk alıp başını gittiğinde soruyorum kendime Hayattaki değerin ne diye?
Kapanınca gözlerim yürüdüğüm yolun zorluğu ve yalnızlığım geliyor aklıma...yalnızlık önce korkutuyor sonra tenimi sonbaharın o ılık damlaları sarıyor her damla ayrı bir dost oluyor, Yağmurla birlikte üşüyorum...
Hayat bana benim ona verdiklerimi sunuyor şimdi, bana değer veriyor öyle olmasa yanımda olmazdi öyle olmasa bana gülümsediğini hissetmezdim....
An geliyor öyle bir fırtına esiyorki yüreğimde hayat bile dindiremiyor, sonra o yaprak dökümü baş gösteriyor içimde.. Gönlüm yine sonbaharını yasşıyor, değer verdiğim yapraklar savrulup gidiyor bilmezlikler denizine doğru, Artık içimdeki ağacın yaprakları yeşeremez çünkü orda artık dipsiz bir kuyu var, ben ise başkalarının içindeki ağaçlardan dökülen sarı yaprağım.....
Dilerim ki
Allahımdan
mezarın gönlüm olsun....
her şeyimi adadım sevgilim senin için
ben kendimi adadım sevgilim senin için
ölmeyede razıyım sevgilim senin için
Başkasını seversen günahım senin olsun
kim ihanet ederse dilerim beter olsun
her şeyimi adadım sevgilim senin için
ben kendimi adadım sevgilim senin için
ölmeyede razıyım sevgilim senin için
bir aşk bu kadar gerçek özetlenir.....
Bir gülüşüne kaç yalan sığardı? Bir ihanete kaç kurban? Bir cinnet kaç canı avuçlarında barındırıncasına mutlu hissederdi kendini? Soru işaretlerinde yitip giderken kız, derin bir nefes çekti içine. Hiç’sizliğinde kaybolmak istedi. Kimse görmesin istedi günahlarını. Yapamadı. Eksilmek dedi. Acımak, acıtmak sonra. Birileri için bir şeyle yapmak. Neden?
Diye geçirdi içinden. Yorulmuştu. Her sabah gözünü açıp , “Bugün beni mutlu edebilecek ne var” diye düşünüp cevap bulamamaktan yorulmuştu… Sesler vardı. Görüntüler… Kalabalıklar… Boş ve anlamsız suratlar… Gelmeyen kışa yükledi iç sıkıntısını kız…
Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Isınıyordu dünya. Üstelik kimsede aldırış etmiyordu. Yeşiller azalıyordu.Yeşiller azaldıkça siyahlar artıyor, siyahlar arttıkça, insanlar kirleniyordu. Seni seviyorum’ lar harcanıyordu bozuk para yerine. Hiçbir gerçekliği kalmıyordu aşkın. Nasıl bir yerdi burası? Bu pislikte ne anlamı vardı renklerin? On sekizine gelen herkesin can alıcı intihar senaryoları varsa, kim üstüne alınmalıydı Azrail’ le olan bu yakınlığı diye düşündü kız. Doğru yer-doğru zaman dedikleri nasıl bir kavramdı. Ya doğru insan. Nasıl ayırt edilebilirdi diğerlerinden. İmkanı var mıydı? Farklı kalmanın. Etraf bu kadar yabancıyken, zaman sadece şaçma bir takipten ibaretken nasıl gerçekleşsindi ki bu kavram . Soru işaretlerinde gibi oldu. Git gide uzaklaşıyordu düşlerinden. İnsanları anlamaya ne aklı ne de kalbi yetiyordu. Yoruldum, dedi kız tekrar. Bu anlamsızlıkta bu kargaşada bu neye ya da kime olduğunu bilmediği yolda istemeye istemeye yürümekten yoruldum. Nerede unutmuştu kendisini? Neredeydi gülüşleri? Kim kirletmişti gülüşlerini. Uyku yatıya kalmayan bir misafir olsa da kpadı gözlerini kız… ve Ahmet Telli’ yi hatırlamadan uyuyamadı. Ne demişti o çok sevdiği adam: BÜYÜLENDİM AMA BÜYÜMEDİM. AKLIM ERMEDİ OYUNLARA VE SUYA. YÜZÜNÜ GÖSTERİP KALBİNİ NEDEN SAKLADIKLARINI ÖÄžRENEMEDİM. ŞAŞKINIM, CAHİLİM BEN BU DÜN YADA…
Olurda birgün ölürsem
Şunu bil
Tabutun içinde ben
Bedenimin üstünde kefen
Benim içimde de sen olacaksın NEFESİM
Seninle beraberiz gibi hala hala beraber ıslanıyormuşuz gibi..
Yanlız bir ağaç gibiyim uçurumun kenarında..
Sus geldi dilime. Bu karmasalikta, bu hesaplasmalarda. Konusmak nafile,
hayat kendi carkinda sana danismiyor. Hic bir sey icin izin almiyor.
Geliyor, devrini tamamlayip gidiyor bu akis icerisinde.Dile sus geliyor da,
ya yurege. O hic susmuyor maalesef, surekli yeni umutlarla beklentilerle
gune merhaba diyor.
Hic susmasin yureklerin sesi. Onlar susarsa hayat susar. Yureklere bir kere
sus geldi mi bir daha ses vermezde dunya susar, yasam biter...
.. kanLa kaRışıK yağMuRLarLa
üstüMüze özGürLük yağıyoR gökyüzüNden
öLmeyi öğreNdim bEn !!
daHa yürüMeyi öğreNmeden ...
Tüketmek için bunca acele ettiğiniz takvim yapraklarına onca hızla çevirdiğiniz akreplere yelkovanlara ,içine gönüllü daldığınız o insafsız rutin çarkına şöyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz? "Ne kadarı benim hayatım" diye soruyor musunuz? Ne adarını başkaları yaşamış benim yerime.... Ya da ben başkalarının?.. "Aynadakinin ne kadarı ben'im, ne kadarı oynadıklarım? Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine.... Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen.. Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllarından geriye... Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan ötesi yalan......
Teşekkürler Hilal Yüreğine ve okuyan gözlerine sağlık....