Ben böyle olmamalıydım.!
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma,
İçime bir ateş düşmeliydi,
Ayaklarımın feri kesilmeliydi,
Kendimden geçmeliydim sonra,
Adını sayıklamalıydım adımı unuttuğumda,
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni mahşere kadar saklamalıydım…
Ben böyle olmamalıydım.!
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur,
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa,
Çalan her kapıya, “sensin” diye koşmalıydım…
Gece yıldızlarını serpince göğe, seni görmek için uyumalıydım.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan, ben hep sana yormalıydım.
Şarkılar kime söylenirse söylensin, sana diye dinlemeliydim.
Türküler dolmalıydı odama.
“Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım” deyince bir ses, “selvi boylu yar” sen olmalıydın.
“Kömür gözlüm, ateşine düşeli” senin için söylenmiş söz olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamalıydım..
Böyle olmamalıydım.!
Kelimeler Taif’i taşıyınca kulaklarıma, daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde.
Uhud anılırken, dişlerime sızı düşmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti, kem gözler çevrilince sana,
Ve vefasız eller uzanınca yakana,
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi.
Sen ötelere hazırlanırken, öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi kapanmalıydı gözlerim.
Sonra içime doğru gerilip, seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
“Allah ”(cc) deyip, düşmeliydim yere.
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Ve mahşer günü, uzaktan seni seyretsem, sana yakın olmak için can atsam,
Beni engelleseler, “sen kim, yakınlık kim” deseler,
Ben ağlamaktan konuşamasam, gözlerini çevirsen bana,
Benim cennetim bana bakan gözlerindir ve tebessüm etsen
Ama bunu kimse görmese, seni ebede kadar saklasam...
Ümit yaşar oğuzcan
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma,
İçime bir ateş düşmeliydi,
Ayaklarımın feri kesilmeliydi,
Kendimden geçmeliydim sonra,
Adını sayıklamalıydım adımı unuttuğumda,
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni mahşere kadar saklamalıydım…
Ben böyle olmamalıydım.!
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur,
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa,
Çalan her kapıya, “sensin” diye koşmalıydım…
Gece yıldızlarını serpince göğe, seni görmek için uyumalıydım.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan, ben hep sana yormalıydım.
Şarkılar kime söylenirse söylensin, sana diye dinlemeliydim.
Türküler dolmalıydı odama.
“Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım” deyince bir ses, “selvi boylu yar” sen olmalıydın.
“Kömür gözlüm, ateşine düşeli” senin için söylenmiş söz olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamalıydım..
Böyle olmamalıydım.!
Kelimeler Taif’i taşıyınca kulaklarıma, daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde.
Uhud anılırken, dişlerime sızı düşmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti, kem gözler çevrilince sana,
Ve vefasız eller uzanınca yakana,
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi.
Sen ötelere hazırlanırken, öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi kapanmalıydı gözlerim.
Sonra içime doğru gerilip, seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
“Allah ”(cc) deyip, düşmeliydim yere.
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Ve mahşer günü, uzaktan seni seyretsem, sana yakın olmak için can atsam,
Beni engelleseler, “sen kim, yakınlık kim” deseler,
Ben ağlamaktan konuşamasam, gözlerini çevirsen bana,
Benim cennetim bana bakan gözlerindir ve tebessüm etsen
Ama bunu kimse görmese, seni ebede kadar saklasam...
Ümit yaşar oğuzcan