Karanlık bir güne merhaba dedi İstanbul bu sabah.
Geceden kalma bir ürperti tenimizde
üşür gibi adeta.
Mevsim normallerine dönen hava sıcaklıkları yine mevsimsel bir randevuya hazırlıyordu bizi.
Usul usul güze geliyordu takvimler
baharın sonuna.
Yazın ılıklığı yerini serin bir yele bırakırken akıllara kazınan ayrılıkların hesapları yapılıyordu zihinlerde.
Malum
hesaplar şaşıyordu yine..
Ve aşk
ayrılıklara bölünüyordu kalansız bir şekilde.
Abaküsümde sağa topluyorum ayrılıklarımı.
Sıralıyorum hepsini;
Bir mavi
bir kırmızı..
İster parmak hesabı olsun ister eline al kalemi kağıdı.
Sonuç
aynı..!
Ayrılık
aşkın bölünemeyen tekil elemanı.
İşte bu yüzden.
Geçerken şehrimin üzerinden.
Ayrılıklarımı çıkardım ceplerimden.
Eylül'ün ilk haftasına denk geliyordu bu yazı.
Üzerimde uzun zamandır elime almadığım kalemin kağıdın acemiliği
fonda öylesine bir şarkı.
Cam kenarında ıslanan sardunyalarımı saymazsak eğer yok aslında bugünün dünden bir farkı.
Mavi yerini griye
aşk ayrılığa bırakıyordu o kadar.
Öyle ya..!
Bu mevsim ayrılığın zamanıdır..
Zamanı bilmeden düşmüştüm aslında ağına.
Saatin
günün
gecenin bir önemi yoktu nasıl olsa..
Gözlerimi kapattığımda yüzünü görebiliyor
adını andığımda tadını alabiliyordum.
Varlığının damağımda bıraktığı tad zamansızlığımın ispatı oluyordu.
Aşkın son halinin tarifini yapıyordum öncekilere inat..
Bini bir para olanlara binbirinciyi bedelsiz veriyordum.
Sekizlerim yan yatmış sonsuzluğa uzanıyordu..
Biliyordum;
Aşk
iliklerime işliyordu.
Bugünün grisi dünün mavisine dönüşüyordu.
İstanbul
büyüttüğüm sevdamın meskeni oluyordu.
Sonsuz değilmiş
anladım.
Sekizlerim kalktı düştükleri yerlerden.
S/aklımdaydın ama yoktun..
Adımın anlamına küstüm
ne ümidim var bundan sonra ne de mecalim.
İki kere iki dört oldu bu kez.
Başardın
tebrik ederim.
İstanbul'a mahçubum artık
mavinin adını bile anamıyorum.
Gün
karanlıkların hükümranlığında sanki asırlardır.
Firari bir kürek mahkumu gibiyim.
Yorgun
bitkin.
Kaçak ama kaçacak yeri olmayan.
Yenildim
yakayı ele verdim..
Mevsimler güzü gösteriyordu
aylardan Eylül..
Günlerden neydi hatırlamıyorum
önemi de yok zaten..
Zor değildi halbuki..
Olan dört işlemden biriydi..
Aşkın payıydın sen
ben ayrılığın paydası.
Sadeleştik..
Ama bölünemedik..
Merak etme
okuduğun bu yazı sana yazılmadı.
Islak bir İstanbul gününde firari günlerim düştü aklıma.
Sana bakıp kendimi yazdım mısra mısra..
Ve bir son gerekiyorsa eğer bu yazıya.
Peki
o da olsun..
* Hiçbir ölüm aşk kadar acı değil..
Ve hiçbir aşk ölümden kolay değil..
Geceden kalma bir ürperti tenimizde

Mevsim normallerine dönen hava sıcaklıkları yine mevsimsel bir randevuya hazırlıyordu bizi.
Usul usul güze geliyordu takvimler

Yazın ılıklığı yerini serin bir yele bırakırken akıllara kazınan ayrılıkların hesapları yapılıyordu zihinlerde.
Malum

Ve aşk

Abaküsümde sağa topluyorum ayrılıklarımı.
Sıralıyorum hepsini;
Bir mavi

İster parmak hesabı olsun ister eline al kalemi kağıdı.
Sonuç

Ayrılık

İşte bu yüzden.
Geçerken şehrimin üzerinden.
Ayrılıklarımı çıkardım ceplerimden.
Eylül'ün ilk haftasına denk geliyordu bu yazı.
Üzerimde uzun zamandır elime almadığım kalemin kağıdın acemiliği

Cam kenarında ıslanan sardunyalarımı saymazsak eğer yok aslında bugünün dünden bir farkı.
Mavi yerini griye

Öyle ya..!
Bu mevsim ayrılığın zamanıdır..
Zamanı bilmeden düşmüştüm aslında ağına.
Saatin


Gözlerimi kapattığımda yüzünü görebiliyor

Varlığının damağımda bıraktığı tad zamansızlığımın ispatı oluyordu.
Aşkın son halinin tarifini yapıyordum öncekilere inat..
Bini bir para olanlara binbirinciyi bedelsiz veriyordum.
Sekizlerim yan yatmış sonsuzluğa uzanıyordu..
Biliyordum;
Aşk

Bugünün grisi dünün mavisine dönüşüyordu.
İstanbul

Sonsuz değilmiş

Sekizlerim kalktı düştükleri yerlerden.
S/aklımdaydın ama yoktun..
Adımın anlamına küstüm

İki kere iki dört oldu bu kez.
Başardın

İstanbul'a mahçubum artık

Gün

Firari bir kürek mahkumu gibiyim.
Yorgun

Kaçak ama kaçacak yeri olmayan.
Yenildim

Mevsimler güzü gösteriyordu

Günlerden neydi hatırlamıyorum

Zor değildi halbuki..
Olan dört işlemden biriydi..
Aşkın payıydın sen

Sadeleştik..
Ama bölünemedik..
Merak etme

Islak bir İstanbul gününde firari günlerim düştü aklıma.
Sana bakıp kendimi yazdım mısra mısra..
Ve bir son gerekiyorsa eğer bu yazıya.
Peki

* Hiçbir ölüm aşk kadar acı değil..
Ve hiçbir aşk ölümden kolay değil..