Kurgu bir hayatın bilinçaltı paranoyası sahnedeydi
Sabrın yamalı entarisinin iliklenmişti doksan dokuzuncu düğmesi
Alnında ter
Ruhunda gam
İçindeki har uyanıyordu
Kadın
Köpük, köpük dalgaların yüzüne resmettiği kırılmış umutların ıslak porteleri vardı
Duru bir suydu hüzün kendini seyrettiği
Gülümsedi
Ben kimim
Neyim
Nereye hangi vatana
Hangi yuvaya
Hangi gezegene
Hangi yüreğe aidim
Ve niye
Tekim
Dilim lal
Ruhum duymaz görmez hissetmeyi bilmez
Gecelerdeki karanlığa gülümseyen yanım niye siyaha tutkun
Ellerlerim terliyor
İçimde buzdan bir çardak
Tenimi niye yalnızlıgın soluğu kokluyor
Büyük bir yatak
Çamurdan mı ne
Yastığım iğneli
Uykular uzak gözlerime
Duvarlara verilmiş sırlarım
Nesnelerle derin dostluklarım
Etrafa saçılmış kırıntılarım var
Gömüydüm belki de
Hem dokunulacak kadar yakın
Hem hiç bulunamayacak kadar uzak derinde
Ruhumun tenhalarında kaybolan biri vardı içimde
Gözlerine ormanların çisesi sisi sinmiş
Uzak bir ülkenin el değmemiş bir noktasında asılı kalmış bir düş nöbetinde
Kadın kaldırdı ruhundan perdeyi sanki kendi rolünü giyinmişti
Ürkek yabancı özü avuçlarında
Sahne benim diyordu usulca kendi kulağına duyan olmasa da
Sedanur