kimsesizim …
ve düşünce /siz…

ve düşünce /siz…

Üşüten bir mum alevi gece…
Daha sabaha kaç karanlık eklemeli ey adı yar olan ?
Afedersiniz... Adınız aşk diye sevmiştim.
Düşüşümü bilin diye gözlerinizin önünde yığıldım
- ‘topla kendini
kan görmeden aşk olmaz ’ – dediniz.
Peki tutup yüreğimin mahrem köşelerinden
kalkmayı öğretecek yar değil miydi isminiz?
Afedersiniz
ne de düşüncesizim
çünkü düşünce/sizdim…
Dört duvar derisi kavlamış dehlizlere (s)açılan rutubetli hüznün kapı ardında küçük kız…
Islayıp serçe parmağını topluyorken içlenmelerini
örüklü dilinin kurdelaları hiç boylanamayacağım paltonuzun iç cebinde mi gizli?
Lütfen pişirin içimde çöreklenen bu çare/sizliği
sizi taşıyorum!
Ağzı gevşemiş bir mahfi keseyken yürek
susuşunuz kadar çığırtkan
yalnızlık boyu hafakan
söz gümüşü lutledin gözlerime inen geceye.
Kördüm… Ve gördüm.
Ağlak mevsimlerin ısladığı eğreti taşlık manastırın kıyısına çıkartıp asmışsınız içinizden arta kalanları.
Kendimi t/uzağınızda buldum.
Uzansam edebi uykulu bir düş(üş) ardınız.
Ardıma yürütsem hıçkırıkları
size sırt çevirmek her adımda çift çelme.
Hem ne çok sakarım bilirsiniz
sizi de yanlışlıkla sevmiştim!
kör/ebeyim suçüstü yumdum gözümü…
Size yazmak mecazi fıtratların asil debdebesiydi
üzgünüm
özendim.
Uzun zamandı…
Yol iz yoktu. O zamanlar aşındı gönlümün felahının eşiği.
Gözlerinizin önüne döktüm tüm sağırlığınızı.
Kanım akmazdı
uğultum kesse nefesimin şakağını.
Özledim de… Gel(me)diniz.
Peki ya
saçımdan topuğuma yoklayan ölüm siz değil miydiniz ?
Afedersiniz…
Ben sizi üşüyorum. Elleriniz cebinizde ya hani
merakındayım
siz
rüzgarın yari misiniz?
Gözlerimi bağladı ne çok tebdil-i suretiniz.
Evvel solumdan geçmişsiniz
el yordamıyla seçilmiyor ki aşk
bilesiniz..
Gittiniz sonra… Ve lakin '‘özleyerek dönmek için’’ dediniz.
G/özlediniz ne çok
gel(e)mediniz..
Siz en çok (t)uzaktan (g)özlemeyi mi bilirsiniz?
Yine aşka bağlanmak üzre dilimi çözün!
Heveslerimden tutun kaldırın beni
nasıl olsa düşünce/sizim…
Düşümce siz.
Ah efendim bir bilseniz
içimde ne çok değer/sizsiniz!
Yağmur bahane
melekler sizin nazarınıza malik olmaya iniyor kente.
Üsküdar’ın endamı kime sanıyorsunuz?
Baksanıza
aşkın çekincesinden peçesini iğneliyor Beykoz
denizdeki aynalara göz süzerken siz.
Sözlerimi dize getirin
dergahınızda daim aşka talibim.
Defettim bariz isyanlarımı
dilimi üfledim de eşiğinize geldim.
Ben ki na-reften sürülen pejmurde bir derviş
aşk adına yolu geceye vurdum.
Gece ki öz aşkın döşeğinde inzivada...
Tesbih tesbih çekiliyoruz aşk/la
otuzüç boncukta bir eksiksiniz!
Yan/sızım…
Heybemde kaybedeceğim hiç birşey’sizliğimle
çıplak ayak dolanıyorum mikâtınızda.
Ele verdim kendimi
ele vermeyin beni!
Gidecek yanım çok ancak
gözlerime Yusuf ‘un rayihasıyla gömlek sürenim yok!
Yok mu ensar bir yürek?
Hayli kalabalık çaresizliğim
oysa bilin ki ezelinden mahzun bir muhacir(d)im.
sağım..
solum..
önüm..
ardım.. aşk!
Yaradan’a işittirdim
kapıyı açın!
Aşkın vahyinde hicretinize geldim…
Daha sabaha kaç karanlık eklemeli ey adı yar olan ?
Afedersiniz... Adınız aşk diye sevmiştim.
Düşüşümü bilin diye gözlerinizin önünde yığıldım

- ‘topla kendini

Peki tutup yüreğimin mahrem köşelerinden

Afedersiniz


Dört duvar derisi kavlamış dehlizlere (s)açılan rutubetli hüznün kapı ardında küçük kız…
Islayıp serçe parmağını topluyorken içlenmelerini

örüklü dilinin kurdelaları hiç boylanamayacağım paltonuzun iç cebinde mi gizli?
Lütfen pişirin içimde çöreklenen bu çare/sizliği

Ağzı gevşemiş bir mahfi keseyken yürek



söz gümüşü lutledin gözlerime inen geceye.
Kördüm… Ve gördüm.
Ağlak mevsimlerin ısladığı eğreti taşlık manastırın kıyısına çıkartıp asmışsınız içinizden arta kalanları.
Kendimi t/uzağınızda buldum.
Uzansam edebi uykulu bir düş(üş) ardınız.
Ardıma yürütsem hıçkırıkları

Hem ne çok sakarım bilirsiniz

kör/ebeyim suçüstü yumdum gözümü…
Size yazmak mecazi fıtratların asil debdebesiydi


Uzun zamandı…
Yol iz yoktu. O zamanlar aşındı gönlümün felahının eşiği.
Gözlerinizin önüne döktüm tüm sağırlığınızı.
Kanım akmazdı

Özledim de… Gel(me)diniz.
Peki ya

Afedersiniz…
Ben sizi üşüyorum. Elleriniz cebinizde ya hani



Gözlerimi bağladı ne çok tebdil-i suretiniz.
Evvel solumdan geçmişsiniz


Gittiniz sonra… Ve lakin '‘özleyerek dönmek için’’ dediniz.
G/özlediniz ne çok

Siz en çok (t)uzaktan (g)özlemeyi mi bilirsiniz?
Yine aşka bağlanmak üzre dilimi çözün!
Heveslerimden tutun kaldırın beni

Düşümce siz.
Ah efendim bir bilseniz

Yağmur bahane

Üsküdar’ın endamı kime sanıyorsunuz?
Baksanıza


denizdeki aynalara göz süzerken siz.
Sözlerimi dize getirin

Defettim bariz isyanlarımı

Ben ki na-reften sürülen pejmurde bir derviş

Gece ki öz aşkın döşeğinde inzivada...
Tesbih tesbih çekiliyoruz aşk/la

Yan/sızım…
Heybemde kaybedeceğim hiç birşey’sizliğimle

Ele verdim kendimi

Gidecek yanım çok ancak

Yok mu ensar bir yürek?
Hayli kalabalık çaresizliğim

sağım..
solum..
önüm..
ardım.. aşk!
Yaradan’a işittirdim

Aşkın vahyinde hicretinize geldim…