Bir mevsim ağlıyor
sararmış yapraklarında kızıl gözyaşları....

Yılların keyfi
gelip çattı karanlığıma.Ayaküstü sohbetlerden bıkmış
yaralı bir kalp oturdu; yalnızlığımın sofrasına. Şarap tadında
demli bir çay keyiflendık.Keyif bizim keyifimiz; güldük
ağladık
sustuk
bakıştık. Bir mevsimin son günüydü.Karanlığın en hırçın rüzgarında savrulan
sararmış bir yaprak usulca düştü soframıza. Kızıl gözyaşlarımızla seyrederken birbirimizi:Yalnızlık eğilip kulağıma
adını fısıldadı.Adın ki; deprem gibi çınladı
sel gibi çağladı; kurşundu
hançerdi
şuracığıma saplandı.Yalandın
düşmandın
cehennemdin.Sana az geldim
yetmedim
sindiremedin...















Gitme dedim.Yüzüne katıp yüreğimin yüzünü; yapma dedim.Gururumun ve onurumun adı bile yoktu yanında. Sözlerin
ah o yılanın dilinde bile olmayan
zemheri zehir sözlerin; giderayak bir intihar gibi asıldı boynuma. Evet
yalan değil; ufka battı yüzüm
kırıldı çatal yürek.Yüzümde
yüzde yüz yabancı bir yüz
yüreğim bir martının kalbi kadar ürkek.Ayrılıktı bu
acıttı; ayrılıktı bu
kanattı.Sen gittin:Ben ağladım
bir mevsim ağladı.Sararmış yapraklarında kızıl gözyaşları...









Küçüldüm mü? Asla! Daha da bir devleştim
bir büyüdüm ki sorma.Bütün isyanlarımı yağdırdım ardından
bütün pembesini sildim umutlarımın.


Sen kayboldun
ben gözümü yumdum.Önüm
arkam
sağım
solum cehennem.Celladımı buldum.




Sobe!
Sobe!
Sobe!
Bir daha saklambaç oynamak mı?
Tövbe...