Kitaptan okuyarak Allah tanınmaz. Mesela, alırsın eline kitabı, “Allah’ın Zati sıfatları, Subuti sıfatları nedir? Basar nedir? Kelam nedir? Beka nedir? Semi’ nedir?”
Bunları okursun. Aklını bilgilendirirsin. Allah’ı tanıma, bilme işi akıl işi değildir. Bu okuduklarınla sen, sadece mukayese yoluyla ancak Allah’ın ne olmadığını anlayabilirsin.
Allah’ın ne olduğunu anlaman için maddenin ötesine seni taşıyacak bir gözün olması lazım. Bir kulağın olması lazım. O da ibadettir. Nereyi açıyor ibadet? Kalb gözünü açıyor. Kalb kulağını açıyor. Maddenin ötesine, aklın verasına, fizik ötesine, yani metafizik dediğimiz dünyaya taşınıyorsun. O zaman diyorsun ki hakikaten “sen bir ömre bedelsin.”
Aksi taktirde kulluk sana ne gelir? Bir azap gelir. İtaatten, ibadetten kaçan insan için, hakikaten kulluk bir azaptır. Ama o zevk–i maneviyeyi tadan için ibadet bir sevdadır. Beklersin, “Bir defa gelse de O’nunla bir görüşsek, bir buluşsak” diye.
Bazı kardeşlerimiz her sene hacca gider. Bazı arkadaşlarımız da sanki muhasebe memurudur, başlar hesabını tutmaya. “Şu kadar para verdi” de, “şunu yaptı” da. Onun aldığı manevi hazzı sen hiç tattın mı? Tatmadın. Bir tatsan, değil servetini, canını verirsin. Arafat’ta vakfede Rabb’in sana bir tecelli edecek, bu hazzı bir an olsun yaşayacaksın, sonra da; “niye Hacca gidiyorsun?” diyeceksin. İnsan bu hazzı yaşamak için aleme gelmiş. O tadı bulmak için.
Beytullah’ı tavaf ederken, Arafat’ta, Müzdelife’de vakfe yaparken, Mina’da şeytanı taşlarken... Bu manevî hazzı tadan ne diyor biliyor musun? “Bu çilelere, bu meşakkatlere rağmen her an hac mevsimi olsa da gelsem”...
Bunları okursun. Aklını bilgilendirirsin. Allah’ı tanıma, bilme işi akıl işi değildir. Bu okuduklarınla sen, sadece mukayese yoluyla ancak Allah’ın ne olmadığını anlayabilirsin.
Allah’ın ne olduğunu anlaman için maddenin ötesine seni taşıyacak bir gözün olması lazım. Bir kulağın olması lazım. O da ibadettir. Nereyi açıyor ibadet? Kalb gözünü açıyor. Kalb kulağını açıyor. Maddenin ötesine, aklın verasına, fizik ötesine, yani metafizik dediğimiz dünyaya taşınıyorsun. O zaman diyorsun ki hakikaten “sen bir ömre bedelsin.”
Aksi taktirde kulluk sana ne gelir? Bir azap gelir. İtaatten, ibadetten kaçan insan için, hakikaten kulluk bir azaptır. Ama o zevk–i maneviyeyi tadan için ibadet bir sevdadır. Beklersin, “Bir defa gelse de O’nunla bir görüşsek, bir buluşsak” diye.
Bazı kardeşlerimiz her sene hacca gider. Bazı arkadaşlarımız da sanki muhasebe memurudur, başlar hesabını tutmaya. “Şu kadar para verdi” de, “şunu yaptı” da. Onun aldığı manevi hazzı sen hiç tattın mı? Tatmadın. Bir tatsan, değil servetini, canını verirsin. Arafat’ta vakfede Rabb’in sana bir tecelli edecek, bu hazzı bir an olsun yaşayacaksın, sonra da; “niye Hacca gidiyorsun?” diyeceksin. İnsan bu hazzı yaşamak için aleme gelmiş. O tadı bulmak için.
Beytullah’ı tavaf ederken, Arafat’ta, Müzdelife’de vakfe yaparken, Mina’da şeytanı taşlarken... Bu manevî hazzı tadan ne diyor biliyor musun? “Bu çilelere, bu meşakkatlere rağmen her an hac mevsimi olsa da gelsem”...