İki damla gözyaşı, tövbenin süsüdür. İki damla gözyaşı tövbesinin belgesidir. Gecenin koyu karanlığı içinde açılan avuca damlayan iki damla gözyaşı, duanın kanadıdır.
Duayla çiçek açan tövbenin, vicdanın, kalbin, aklın, kısacası bütün vücudumuzun dile gelip:
“Affeyle Allah’ım, sen bildirdin; ben bilemedim!
Affeyle Allah’ım, sen öğrettin; ben unuttum!” demesidir.
Beşer olmanın, insanlığın, insanın; insanı düşürdüğü yerde insanın kendini görmesinin adıdır tövbe.
Avuçlarımıza yanağımızı yaka yaka damlayan gözyaşı kalbimizi, vicdanımızı, ruhumuzu yakıp da kazanmıştır sıcaklığını.
Onun için yakıcıdır gözyaşı.
Hele tövbe için dökülen gözyaşı, daha bir yakıcıdır.
Pişmanlık vadisini boydan boya geçmiş, tövbe vadisine gelip Rabb’ine el açmıştır kul.
Yanmış, yakılmış, pişmiş ve “olmuş”tur.
İnsan tövbe vadisine geldiği zaman, şeytanın iplerinden kurtulmuş melek kanatlarının gölgesine sığınmıştır.
İnsan, yüce dergâha üzerindeki kirli kaftanı atıp beyazlara bürünmek için gelmiştir.
Peygamber Efendimiz (sas), “Günahtan tövbe eden, bir günah işlememiş gibidir.” buyurmuş.
“Kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tövbe ederse, Allah Teâlâ tövbesini kabul ve affeder.” buyurarak tövbe ve af kapının sonuna kadar açık olduğunu söylüyor Peygamber Efendimiz (sas) bir başka hadisinde.
Ne büyük bir müjdedir bu, günaha batmış olana!
Ne büyük bir çıkıştır bu, günaha dalmış olana!
Ne büyük bir haberdir bu, günaha boğuldum diyene!
Ne güzel bir dindir bu!
Ne güzel bir kapıdır tövbe!
Ne güzel bir arınma vadisidir tövbe!
Günah vadisinden, hata dağından, tövbe kapısından geçerek bizlere arınma imkanı sunan Rabb’imize şükrederiz.
Şükrederiz, daha nice nimetleri bizlere veren Rabb’imize.
Şükrederiz Rabb’imize, tövbe ederken bize iki damla gözyaşı verdiği için.
Şükrederiz, günahtan sıyrılıp tövbeye sığınacak bir kalbe sahip olduğumuz için.
Duayla çiçek açan tövbenin, vicdanın, kalbin, aklın, kısacası bütün vücudumuzun dile gelip:
“Affeyle Allah’ım, sen bildirdin; ben bilemedim!
Affeyle Allah’ım, sen öğrettin; ben unuttum!” demesidir.
Beşer olmanın, insanlığın, insanın; insanı düşürdüğü yerde insanın kendini görmesinin adıdır tövbe.
Avuçlarımıza yanağımızı yaka yaka damlayan gözyaşı kalbimizi, vicdanımızı, ruhumuzu yakıp da kazanmıştır sıcaklığını.
Onun için yakıcıdır gözyaşı.
Hele tövbe için dökülen gözyaşı, daha bir yakıcıdır.
Pişmanlık vadisini boydan boya geçmiş, tövbe vadisine gelip Rabb’ine el açmıştır kul.
Yanmış, yakılmış, pişmiş ve “olmuş”tur.
İnsan tövbe vadisine geldiği zaman, şeytanın iplerinden kurtulmuş melek kanatlarının gölgesine sığınmıştır.
İnsan, yüce dergâha üzerindeki kirli kaftanı atıp beyazlara bürünmek için gelmiştir.
Peygamber Efendimiz (sas), “Günahtan tövbe eden, bir günah işlememiş gibidir.” buyurmuş.
“Kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tövbe ederse, Allah Teâlâ tövbesini kabul ve affeder.” buyurarak tövbe ve af kapının sonuna kadar açık olduğunu söylüyor Peygamber Efendimiz (sas) bir başka hadisinde.
Ne büyük bir müjdedir bu, günaha batmış olana!
Ne büyük bir çıkıştır bu, günaha dalmış olana!
Ne büyük bir haberdir bu, günaha boğuldum diyene!
Ne güzel bir dindir bu!
Ne güzel bir kapıdır tövbe!
Ne güzel bir arınma vadisidir tövbe!
Günah vadisinden, hata dağından, tövbe kapısından geçerek bizlere arınma imkanı sunan Rabb’imize şükrederiz.
Şükrederiz, daha nice nimetleri bizlere veren Rabb’imize.
Şükrederiz Rabb’imize, tövbe ederken bize iki damla gözyaşı verdiği için.
Şükrederiz, günahtan sıyrılıp tövbeye sığınacak bir kalbe sahip olduğumuz için.