Senden önce griydi her şey, İstanbul siyah beyaz. Hayat anlamsız ve bomboş. Sabah uyanmayı istemeyen bir ben vardı ve gece yatağıma yatarken sonsuz bir uykuya dalmak için dua ederdim. Gözyaşlarım kuruyalı çok olmuştu. Gözlerimden kan damlardı yaş yerine...
Uzun zamandır acılarla örülmüş bu yüreğe sen bir tek sen ilaç olabildin. Neymiş sevda derken ve dalga geçerken aşkla sen bütün kurallarımı alt üst eden, sen bütün sınırlarımı aşıp bana ulaşan değil misin? Yüreğimin sevdaya açılan bütün kapılarını kilitlenmişti senden önce, anahtarını da bi yere saklamıştım işte. Ben bile unutmuştum nerede olduğunu. Senin elindeymiş yüreğimin anahtarı. Kimseye söylemeden girdin işte içeri. Hoşgeldin...
O anlamsız hayatıma birden ışık olan sensin. Sensin tam düşerken yakaladığım tek dalım. Sensin artık benim dünüm, bugünüm, yarınım.
Hoş geldin alınyazım.
Sevdanın ne demek olduğunu bana öğretensin sen. Seni seviyorum kelimesinin benim lügatimde yanlış bildiğim anlamını düzeltensin sen. Gerçek sevdanın acı çekmek değil, beraberce acıların üstesinden gelmek olduğunu, hayatın dikenli, taşlı, zorlu yollarında el ele yürümek gerektiğini ve insanların mutluluktan ağlayabileceğini öğretensin sen...
Senin benim için ne ifade ettiğini anlatmaya hiçbir kelime yetmeyecek biliyorum ve biliyorum ki sana sevdamı anlatmaya kalksam yeni bir dil bulmam gerekecek kelimelerimin bittiği yerde başlayansın çünkü sen.
Hoş geldin son sevdam.
Senden gelecekse ölümün başımın üstünde yeri var.
SENİ SEVİYORUM