Dede olarak Hazreti Peygamber (sas)
Çocuk sevmek, bir büyüğün çocuklarına şefkat göstermesi zaaf işareti gibi algılanıyordu. Efendimiz (sas), birçok cahiliye davranışı gibi bu yanlış tavrı da örnek hareketleriyle değiştirdi.
Hz. Peygamber, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin doğduktan sonra onları görmek için daha sık Hz. Fatıma’nın evine gider olmuştu. Onların bakımlarıyla ilgileniyordu, onlarla oyunlar oynuyordu ve sık sık onlara olan sevgisini dile getiriyordu. Hz. Peygamber, Hasan için, “Allah’ım ben, O’nu seviyorum. O’nu sen de sev. O’nu seveni de sev.” diye buyurmuşlardır. (Müslim, Kitab-ı Fedailu’s-Sahabe, 56) Usame bin Zeyd şöyle rivayet etmiştir:
Resûlullah beni alır, dizi üzerine oturturdu. Hasan’ı da öbür dizine oturturdu. Sonra bizi göğsüne bastırır, “Allah’ım bu ikisine rahmet ihsan eyle. Çünkü ben bunlara hayır ve saadet diliyorum.”, derdi. (Buhari, Kitabu’l-Edeb, 22)
Resûlullah, torunu Hasan bin Ali’yi öptü, o sırada yanında Akra bin Habis oturmaktaydı. Akra; “Benim on tane çocuğum vardır, onlardan hiçbirini öpmedim.” dedi. Resûlullah ona doğru baktı, sonra da “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurdu. (Buhari, Kitabu’l-Edeb, 26) Resûlullah, Hz. Hasan ve Hüseyin’in gönüllerini namaz, cami ve manevi ilim meclislerinin aşkıyla daha çok küçük yaşlardan itibaren doldurmuştu. Vereceğimiz şu iki örnek en canlı halleriyle Resûlullah’ın namaz ve cami sevgisini torunlarına hissettirmesini bize anlatır. Bir gün cemaatle namaz esnasında Hz. Peygamber secdeye varır. Secde o kadar uzun sürer ki, arkasında namaz kılanlar ne olduğunu merak ederler. Anormal bir şeylerin olduğunu ya da vahyin geldiğini düşünürler. Namaz bittikten sonra sorarlar. Hz. Peygamber şöyle cevaplar:
“Hüseyin secdeye vardığımda sırtıma çıktı. Evde bu âdeti edindiğinden, onu sırtımdan atamadım ve böylece secde uzun sürdü.” buyurmuştur. (Buhari, Kitabu’s-Salat, 52)
Bir başka örnek de şudur: Resûlullah bize hutbe vermekte iken Hasan ve Hüseyin geldiler. Üstlerinde birer kırmızı gömlek vardı. Yürüyorlar ve arada sürçüyorlardı. Hz. Peygamber minberden indi, onları taşıyarak önüne koydu ve sonra şöyle buyurdu: “Allah’ın, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir sözü, haktır. Şu iki çocuğa baktım. Yürüyorlar ve sürçüyorlar. Sabredemedim ve nihayet konuşmamı keserek onları kaldırdım.” buyurmuştur. (Buhari, Sahih, Fiten, 20)
Çocukluklarından kaynaklanan ufak yaramazlıklarına rağmen Resûlullah, torunları Hasan ve Hüseyin’i camiden, namazdan ve sohbet meclislerinden uzaklaştırmıyordu. Aksine, Hz. Peygamber onların caminin manevi havasından faydalanmalarını sağlayarak onların gönlünde namaz ve sohbet aşkını canlandırıyordu. Caminin feyzi ve namaz aşkıyla yetişen Hz. Hasan ve Hüseyin 7-8 yaşlarındayken hatalı abdest alan bir kişiye hatalı abdest aldığını söyleyemeyecek derecede ahlaki olgunluğa ulaşmışlardı. Onun gönlünü kırmak istemiyorlardı. Hz. Hasan ve Hüseyin’den birisi doğru, diğeri hatalı abdest alarak adama “Hangimiz doğru abdest alıyoruz?” diye sormuşlar. Böylece adamın hatasını anlamasını sağlamışlardı. Aynı Hz. Hasan ve Hüseyin 30 yaşlarına vardıklarında, çocuklarına öğlen ve ikindiyi, akşamla yatsıyı aynı zamanda kıldırarak öğreten bir adamı şikayet eden bir kişiye, “Çocuklara namazı sevdirebiliyor mu? Sen, onu önemse!” diyerek şikayetçi adamı uyardıkları görülmüştür.
Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir başka vakada ise şöyle denilmektedir: Resûlullah’la birlikte günün bir bölümünde sokağa çıktım. O benimle konuşmuyor, ben de onunla konuşmuyordum. Nihayet Beni Kaynuka Pazarı’na geldi. Sonra ayrıldı ve gitti. Ve Fatıma’nın evine gelerek; “Ufaklık burada mı? Ufaklık burada mı?” diye sordu. Anladık ki annesi O’nu tertemiz yıkayıp giydirmek ve boynuna güzel kokulu gerdanlık takmak için alıkoymuş. Çok geçmeden Hasan koşarak geldi. Bunun üzerine Resûlullah, “Allah’ım! Ben, onu seviyorum. onu sen de sev. onu seveni de sev.” diye duada bulundular. (Buhari, Kitabu’l-Buyu, 9).
Hz. Peygamber, torunlarının bakımıyla bizzat kendisi ilgilenir, onların isteklerini önemser, sıkıntılarına çözüm bulurdu. Resûlullah bir gün Hz. Fatıma’nın evine gider ve yanlarında geceler. Hz. Hasan ve Hüseyin bu sırada uyumaktadırlar. Bir ara Hasan ve hemen arkasından Hüseyin su isterler. Hz. Peygamber derhal su kabına koşarak onlara su verir. Bunun üzerine Hz. Fatıma dayanamayarak; “Hasan’ı Hüseyin’den daha çok seviyor gibisin.” deyince, “Hayır, ayrım yapmıyorum. Ancak suyu ilk defa Hasan istedi.” cevabını vermiştir. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/101). Bu örnek bizlere Hz. Peygamber’in, torunlarının isteklerini karşılama ve sıkıntılarına çözüm bulma hususunda son derece adil olduğunu göstermektedir. Nitekim Resûlullah, ilk su isteyen torununa öncelik sırasına göre su vermiştir. Daha da önemlisi Hz. Peygamber, kızı Hz. Fatıma’ya da çocukları arasında ayrım yapmayarak onlara adaletle davranma hususunda hassasiyet kazandırmıştır. Hiç şüphesiz bu hassasiyet nedeniyle Hz. Fatıma; çocuklar arasında ayrım yapılması endişesine binaen “Hasan’ı Hüseyin’den daha çok seviyor gibisin.” cümlesini sarf etmiştir.
Hz. Peygamber’in torunlarına olan eşsiz sevgi ve şefkatini gösteren bir diğer örneği de Ümmü Fadl rivayet ediyor: Bir gün Hüseyin’i, Hz. Peygamber’e götürdüm. Resûlullah’ı görünce üzerine atıldı. O da öptü ve sevdi, sonra kucağına oturttu. Oturunca Resûlullah’ın kucağına tuvaletini biraz akıttı. Resûlullah da “Ey Ümmü Fadl, oğlumu al, üzerime akıttı.” buyurdu. Ben de Resûlullah’ın üzerine akıtıp da O’nu üzdün diyerek canını acıtacak bir şekilde tutup boynuna vurunca ağlamaya başladı. Resûlullah, “Ey Ümmü Fadl! Allah iyiliğini versin. Oğlumun canını acıtıp ağlatmakla beni üzdün.” buyurdu. (İbn Mace, Sünen, Rüya, 10).
Hz. Peygamber, kendisiyle torunları arasına bir hiyerarşi ve engel koymamıştır. Çocuk psikolojisinden çok iyi anlayan Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz, onların güzel vakit geçirmeleri için onlarla beraber oyun oynardı. Bir gün Hz. Peygamber otururken, Hasan ve Hüseyin güreşmeye başladı. Hz. Peygamber gülerek, “Ha gayret Hasan göreyim seni, Hüseyin’i yakala!” diyerek Hz. Hasan’ı kayırdı. Hz. Ali ise, “Ya Resûlallah, sen Hüseyin’i kayırmalı değil miydin? O daha küçüktü.” diye sordu. Hz. Peygamber de “Baksana Cebrail de ha gayret Hüseyin seni göreyim diyor.” buyurdu. (Zehebi, Şemseddin Muhammed, Tarihu’l-İslam, 3/9). Hz. Peygamber dilini çıkarır, torunu Hasan’a doğru uzatırdı. Çocuk dilin kızıllığını görünce neşe ile dolardı. (Suyuti, Tarihu’l-Halife, 189).
Rivayet edildiğine göre Resûlullah, Hasan ve Hüseyin’i sırtına almış ve ellerini yere koyup yürürken, “Ne güzel, ne güzel! Sizler ne güzel süvari, deveniz de ne güzel.” dediği defalarca görülmüştür. (Tevfik, Ebu İlm, Fatıma, s. 57. ) Bütün bu örnekler çocukla çocuk büyükle büyük olan Allah Rasülü’nün (sas) harika ahlakından birkaç ışıltıdır. Mutlu olmak ve mutlu etmek istiyorsak her alanda olduğu gibi aile içinde de O’nu kendimize örnek almalıyız. Bu şekilde yeni nesiller olan çocukların gönlünü daha ilk baştan fethedebiliriz. Gönül insanı olmamız temennisiyle!
Çocuk sevmek, bir büyüğün çocuklarına şefkat göstermesi zaaf işareti gibi algılanıyordu. Efendimiz (sas), birçok cahiliye davranışı gibi bu yanlış tavrı da örnek hareketleriyle değiştirdi.
Hz. Peygamber, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin doğduktan sonra onları görmek için daha sık Hz. Fatıma’nın evine gider olmuştu. Onların bakımlarıyla ilgileniyordu, onlarla oyunlar oynuyordu ve sık sık onlara olan sevgisini dile getiriyordu. Hz. Peygamber, Hasan için, “Allah’ım ben, O’nu seviyorum. O’nu sen de sev. O’nu seveni de sev.” diye buyurmuşlardır. (Müslim, Kitab-ı Fedailu’s-Sahabe, 56) Usame bin Zeyd şöyle rivayet etmiştir:
Resûlullah beni alır, dizi üzerine oturturdu. Hasan’ı da öbür dizine oturturdu. Sonra bizi göğsüne bastırır, “Allah’ım bu ikisine rahmet ihsan eyle. Çünkü ben bunlara hayır ve saadet diliyorum.”, derdi. (Buhari, Kitabu’l-Edeb, 22)
Bu konuyla ilgili vereceğimiz diğer örnek de şudur:
Resûlullah, torunu Hasan bin Ali’yi öptü, o sırada yanında Akra bin Habis oturmaktaydı. Akra; “Benim on tane çocuğum vardır, onlardan hiçbirini öpmedim.” dedi. Resûlullah ona doğru baktı, sonra da “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurdu. (Buhari, Kitabu’l-Edeb, 26) Resûlullah, Hz. Hasan ve Hüseyin’in gönüllerini namaz, cami ve manevi ilim meclislerinin aşkıyla daha çok küçük yaşlardan itibaren doldurmuştu. Vereceğimiz şu iki örnek en canlı halleriyle Resûlullah’ın namaz ve cami sevgisini torunlarına hissettirmesini bize anlatır. Bir gün cemaatle namaz esnasında Hz. Peygamber secdeye varır. Secde o kadar uzun sürer ki, arkasında namaz kılanlar ne olduğunu merak ederler. Anormal bir şeylerin olduğunu ya da vahyin geldiğini düşünürler. Namaz bittikten sonra sorarlar. Hz. Peygamber şöyle cevaplar:
“Hüseyin secdeye vardığımda sırtıma çıktı. Evde bu âdeti edindiğinden, onu sırtımdan atamadım ve böylece secde uzun sürdü.” buyurmuştur. (Buhari, Kitabu’s-Salat, 52)
Bir başka örnek de şudur: Resûlullah bize hutbe vermekte iken Hasan ve Hüseyin geldiler. Üstlerinde birer kırmızı gömlek vardı. Yürüyorlar ve arada sürçüyorlardı. Hz. Peygamber minberden indi, onları taşıyarak önüne koydu ve sonra şöyle buyurdu: “Allah’ın, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir sözü, haktır. Şu iki çocuğa baktım. Yürüyorlar ve sürçüyorlar. Sabredemedim ve nihayet konuşmamı keserek onları kaldırdım.” buyurmuştur. (Buhari, Sahih, Fiten, 20)
Çocukluklarından kaynaklanan ufak yaramazlıklarına rağmen Resûlullah, torunları Hasan ve Hüseyin’i camiden, namazdan ve sohbet meclislerinden uzaklaştırmıyordu. Aksine, Hz. Peygamber onların caminin manevi havasından faydalanmalarını sağlayarak onların gönlünde namaz ve sohbet aşkını canlandırıyordu. Caminin feyzi ve namaz aşkıyla yetişen Hz. Hasan ve Hüseyin 7-8 yaşlarındayken hatalı abdest alan bir kişiye hatalı abdest aldığını söyleyemeyecek derecede ahlaki olgunluğa ulaşmışlardı. Onun gönlünü kırmak istemiyorlardı. Hz. Hasan ve Hüseyin’den birisi doğru, diğeri hatalı abdest alarak adama “Hangimiz doğru abdest alıyoruz?” diye sormuşlar. Böylece adamın hatasını anlamasını sağlamışlardı. Aynı Hz. Hasan ve Hüseyin 30 yaşlarına vardıklarında, çocuklarına öğlen ve ikindiyi, akşamla yatsıyı aynı zamanda kıldırarak öğreten bir adamı şikayet eden bir kişiye, “Çocuklara namazı sevdirebiliyor mu? Sen, onu önemse!” diyerek şikayetçi adamı uyardıkları görülmüştür.
Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir başka vakada ise şöyle denilmektedir: Resûlullah’la birlikte günün bir bölümünde sokağa çıktım. O benimle konuşmuyor, ben de onunla konuşmuyordum. Nihayet Beni Kaynuka Pazarı’na geldi. Sonra ayrıldı ve gitti. Ve Fatıma’nın evine gelerek; “Ufaklık burada mı? Ufaklık burada mı?” diye sordu. Anladık ki annesi O’nu tertemiz yıkayıp giydirmek ve boynuna güzel kokulu gerdanlık takmak için alıkoymuş. Çok geçmeden Hasan koşarak geldi. Bunun üzerine Resûlullah, “Allah’ım! Ben, onu seviyorum. onu sen de sev. onu seveni de sev.” diye duada bulundular. (Buhari, Kitabu’l-Buyu, 9).
TORUNLARIYLA BİZZAT İLGİLENİRDİ
Hz. Peygamber, torunlarının bakımıyla bizzat kendisi ilgilenir, onların isteklerini önemser, sıkıntılarına çözüm bulurdu. Resûlullah bir gün Hz. Fatıma’nın evine gider ve yanlarında geceler. Hz. Hasan ve Hüseyin bu sırada uyumaktadırlar. Bir ara Hasan ve hemen arkasından Hüseyin su isterler. Hz. Peygamber derhal su kabına koşarak onlara su verir. Bunun üzerine Hz. Fatıma dayanamayarak; “Hasan’ı Hüseyin’den daha çok seviyor gibisin.” deyince, “Hayır, ayrım yapmıyorum. Ancak suyu ilk defa Hasan istedi.” cevabını vermiştir. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/101). Bu örnek bizlere Hz. Peygamber’in, torunlarının isteklerini karşılama ve sıkıntılarına çözüm bulma hususunda son derece adil olduğunu göstermektedir. Nitekim Resûlullah, ilk su isteyen torununa öncelik sırasına göre su vermiştir. Daha da önemlisi Hz. Peygamber, kızı Hz. Fatıma’ya da çocukları arasında ayrım yapmayarak onlara adaletle davranma hususunda hassasiyet kazandırmıştır. Hiç şüphesiz bu hassasiyet nedeniyle Hz. Fatıma; çocuklar arasında ayrım yapılması endişesine binaen “Hasan’ı Hüseyin’den daha çok seviyor gibisin.” cümlesini sarf etmiştir.
OÄžLUMU ÜZMEKLE BENİ ÜZDÜN!
Hz. Peygamber’in torunlarına olan eşsiz sevgi ve şefkatini gösteren bir diğer örneği de Ümmü Fadl rivayet ediyor: Bir gün Hüseyin’i, Hz. Peygamber’e götürdüm. Resûlullah’ı görünce üzerine atıldı. O da öptü ve sevdi, sonra kucağına oturttu. Oturunca Resûlullah’ın kucağına tuvaletini biraz akıttı. Resûlullah da “Ey Ümmü Fadl, oğlumu al, üzerime akıttı.” buyurdu. Ben de Resûlullah’ın üzerine akıtıp da O’nu üzdün diyerek canını acıtacak bir şekilde tutup boynuna vurunca ağlamaya başladı. Resûlullah, “Ey Ümmü Fadl! Allah iyiliğini versin. Oğlumun canını acıtıp ağlatmakla beni üzdün.” buyurdu. (İbn Mace, Sünen, Rüya, 10).
Hz. Peygamber, kendisiyle torunları arasına bir hiyerarşi ve engel koymamıştır. Çocuk psikolojisinden çok iyi anlayan Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz, onların güzel vakit geçirmeleri için onlarla beraber oyun oynardı. Bir gün Hz. Peygamber otururken, Hasan ve Hüseyin güreşmeye başladı. Hz. Peygamber gülerek, “Ha gayret Hasan göreyim seni, Hüseyin’i yakala!” diyerek Hz. Hasan’ı kayırdı. Hz. Ali ise, “Ya Resûlallah, sen Hüseyin’i kayırmalı değil miydin? O daha küçüktü.” diye sordu. Hz. Peygamber de “Baksana Cebrail de ha gayret Hüseyin seni göreyim diyor.” buyurdu. (Zehebi, Şemseddin Muhammed, Tarihu’l-İslam, 3/9). Hz. Peygamber dilini çıkarır, torunu Hasan’a doğru uzatırdı. Çocuk dilin kızıllığını görünce neşe ile dolardı. (Suyuti, Tarihu’l-Halife, 189).
Rivayet edildiğine göre Resûlullah, Hasan ve Hüseyin’i sırtına almış ve ellerini yere koyup yürürken, “Ne güzel, ne güzel! Sizler ne güzel süvari, deveniz de ne güzel.” dediği defalarca görülmüştür. (Tevfik, Ebu İlm, Fatıma, s. 57. ) Bütün bu örnekler çocukla çocuk büyükle büyük olan Allah Rasülü’nün (sas) harika ahlakından birkaç ışıltıdır. Mutlu olmak ve mutlu etmek istiyorsak her alanda olduğu gibi aile içinde de O’nu kendimize örnek almalıyız. Bu şekilde yeni nesiller olan çocukların gönlünü daha ilk baştan fethedebiliriz. Gönül insanı olmamız temennisiyle!
ESMA SAYIN EKERİM