05-24-2008, Saat: 04:50 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SEKER DUZEYINIZI KENDINIZ OLCUN
Şeker hastalığının tedavisinde kan şekeri düzeyinin kontrol edilmesi oldukça önemlidir. Kendi kendinize kan glikoz düzeyini ölçme, şeker hastalığını kontrol altında tutmak için beslenmenizde, ilaçlarınızda ve egzersizinizde yeni düzenlemeler yapıp yapmamanız gerektiğini belirlemenin bir yoludur.
Glikoz düzeylerinin ölçümü insülin kullananlarda olduğu gibi ağızdan ilaç kullanan hastalarda da önemlidir. Hamile veya kan şekeri dengesiz olan (unstable) şeker hastalarının, günde birkaç kez kan glikoz düzeylerini ölçmeleri uygun olur. Genelde hem idrar hem de kan testleri yemeklerden ve yatmadan önce yapılmalıdır. Bu dönemlerde glikoz düzeyleri normale daha yakındır. Ayrıca doktorunuz son 6-8 haftada kan şekerinizi ne kadar kontrol edebildiğinizi belirlemek için özel bir test (glikolize hemoglobin testi) yaptırabilir.
Her ölçümün sonucunu dikkatle kaydedin: bu sonuçlar doktorunuzun tedavi programının etkili olup olmadığı ve ilaçlar, beslenme ve egzersiz programında değişiklik gerekip gerekmediğini belirlemesinde yardımcı olacaktır. Doktorunuz hangi tip testin (kan veya idrar) sizin için uygun olacağı konusunda önerilerde bulunacak ve testi ne zaman ve nasıl yapacağınızı ve kaç kez yapmanız gerektiğini belirlemede yardımcı olacaktır.
İdrar Testleri
Bu tür testlerin kullanımı oldukça kolay, kullanışlı ve ucuzdur. Bununla birlikte bu testlerin kullanımı insüline bağımlı olmayan şeker hastaları ve kan glikoz düzeyleri çok yüksek ya da çok düşük olmayan hastalarla sınırlıdır.
Piyasada birçok idrar testi bulunmaktadır; glikoz düzeyini belirlemek için bazılarında kimyasal işlem görmüş çubuklar kullanılırken, bazılarında da tabletler kullanılın Her ikisi de idrarla temas ettiğinde renk değiştirir. Renkteki değişikliğin derecesi idrardaki glikoz miktarını gösterir ve kandaki glikoz miktarını da dolaylı olarak yansıtır. İdrardaki aseton ve diğer ketonları ölçen testler de bulunmaktadır.
Kan Testleri
Kan testleri doğrudan ölçüm sağlar, ancak idrar testlerinden daha pahalı ve daha zor kullanılırlar, Bununla birlikte bebeklerde ve ergenlik dönemindeki şeker hastalarında insüline bağımlı şeker hastaları veya böbrek hastalarında ve hamile şeker hastalarında kan testi daha uygundur.
Kan testlerinin çeşitli tipleri vardır. Genellikle hepsinde parmak ucundan alınan bir kan damlası kimyasal işlem görmüş bir çubuğa damlatılır. Bu tür testleri yaparken doktorunuzun ve kullanma kılavuzunun önerilerine uyun.
Egzersiz öncesi ve sonrasında kan glikoz düzeyinin ölçülmesi önemli olabilir. Glikoz düzeyini egzersiz öncesi, egzersiz sırasında ve sonrasında ve ayrıca ilaç ve yiyecek alarak antrenmandan önce ve sonra kaydederek, egzersizin şeker hastalığının seyrine etkisi konusunda daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz
05-24-2008, Saat: 04:51 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SEKER HASTALIGI
Seker Hastaligi Nedir ?|Eger Seker hastasi iseniz, insulin denilen hormondan vucudunuzda ya yeterince yoktur ya da vucudunuz bu hormonu dogru bir Sekilde kullanamiyordur. Bu durumda kaninizda dolaSan Seker vucudunuz tarafindan yeterince kullanilamaz ve kaninizda bulunan bu fazla Seker kalbinize, kan damarlariniza, böbreklerinize, sinirlerinize ve gözlerinize zarar verebilir. Bunun sonucunda da kalp hastaligi, körluk, böbrek yetmezligi, felç, iktidarsizlik oluSabilir. Eger gerekli önlemleri alirsaniz bu rahatsizliklarin oluSmasini engelleyebilirsiniz.|Kan sekerimin Yukselmemesi için Neler Yapmaliyim ?|seker hastaliginizi kontrol edebilmek için kan Sekerinizin yukselmesini engellemeniz gerekir. ideal kan Sekeri kiSiden kiSiye degiSir. Bu yuzden kan Sekerinizin hangi duzeyde olmasi gerektigine doktorunuzla birlikte karar vereceksiniz. Kan Sekerinizin yukselmemesi için aSagidaki önerilerimize uymaniz gerekir: Mumkun oldugu kadar degiSik yiyecekler tuketin, devamli ayni Seyleri yemeyin. Yedikleriniz az yagli olsun. sekerli ve bol enerjili yiyeceklerden uzak durun (hamur iSleri, tatlilar gibi). Eger SiSman iseniz doktorunuzun önerecegi Sekilde kilo verin. 3 buyuk ögun yerine 5-6 kuçuk ögununuz olsun. Duzenli spor yapin. Spor yapamiyorsaniz yuruyuS yapin. Ancak bunlara baSlamadan önce doktorunuza daniSin. Ilaçlarinizi doktorunuzun tavsiye ettigi gibi ve duzenli olarak kullanin. Verilen tedaviyi uygulayamiyorsaniz, bunu doktorunuza iletin. ozellikle insulin kullaniyorsaniz gunde bir kez açlik kan Sekerinizi ölçun veya ölçturun. Açlik kan Sekerinizi her ölçturdugunuzde bu formun arkasinda bulunan takip formuna açlik kan Sekerinizi yazin ve kontrole geldiginizde bunlari doktorunuza gösterin. Yiyeceklerinizi ve yaptiginiz sporu buna göre ayarlayabilirsiniz.|seker Hastaligina Bagli GeliSen Hastaliklari onlemek için BaSka Neler Yapmaliyim ?|oncelikle duzenli olarak doktorunuza kontrole gidin. Bunun diSinda aSagidaki hususlara dikkat edin: DiSlerinizi hergun firçalayip, diS ipi ile temizleyin. Yilda 2 kez diSlerinizi kontrol ettirin. Tansiyonunuzu yilda 5-6 kez kontrol ettirin. Tansiyon durumunuz ile ilgili olarak doktorunuzdan bilgi alin. Kan kolesterolunuz hakkinda doktorunuzdan bilgi alin. Kan kolesterolunuzun yukselmemesi için duSuk kolesterollu yiyecekler tuketin. Sigara içmeyin. Yilda bir kez veya doktorunuzun istedigi siklikta gözlerinizi muayene ettirin.|seker Hastaligimin Ayaklarima Zarar Vermemesi için Nelere Dikkat Etmeliyim ?|Kendiniz hergun ayaklarinizi kontrol edin. Her kontrole gittiginizde doktorunuzdan ayaklarinizi muayene etmesini isteyin. Ayaklarinizda kizariklik, SiSlik, uyuSukluk, uzun suren agri, keçelenme farkederseniz hemen doktorunuza daniSin. Ayakkabinizin içerisinde taS, çivi vs olup olmadigini kontrol etmeden kesinlikle giymeyin. Kesinlikle yalinayak yurumeyin. Yeni ayakabi alirken ayaginiza uygun ve yumuSak ayakkabi alin. Ayakkabi almaya akSam uzeri gidin (bu saatlerde ayaklariniz biraz SiSmiS haldedir). Tabani duz ayakkabi almayin. Beyaz çorap giyin ve çoraplarinizi çikartinca, lekelenme olup olmadigini kontrol edin. Ayaklarinizi hergun yikayin ve tam olarak kurulayin. ozellikle parmak aralarinizin kuru oldugundan emin olun
05-24-2008, Saat: 04:51 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SEKER HASTALIGINA BAGLI BARSAK RAHATSIZLIKLARI
Uzun süren şeker hasta-xxx-lığı, midenin ve barsak siste-xxx-minin geri kalanının kas et-xxx-kinliğini denetleyen sinirlerin fonksiyonunda azalmayla sonuçlanabilir.
Şeker hastalığına bağlı gastroparezi denilen bir du-xxx-rum ortaya çıkar ve midede-ki karıştırma ve itme faaliye-xxx-tini azaltır. Zaman içinde, mi-xxx-de gevşek bir torbaya ben-xxx-zemeye başlar ve giderek genişler. Periyodik olarak büyük miktarlarda sıvı ve bir, hatta iki gün önce yen-xxx-miş, kısmen sindirilmiş ye-xxx-mekleri çıkarabilirsiniz. Yiye-xxx-ceklerin mideden barsaga doğru hareketlerindeki dü-xxx-zensizlik, şeker hastalığının kontrolünü çok güç hale ge-xxx-tirmektedir. Metoklopramid denilen bir ilaç, bu rahatsızlı-xxx-ğın tedavisinde zaman za-xxx-man etkili olmaktadır.
Sinir hasarının esas yeri barsaklar olduğunda, barsa-xxx-ğın itici hareketi zayıflar. ls-xxx-hal geceleri ortaya çıkma eğilimindedir ve anüs çevre-xxx-sindeki kas halkasının his ve işlevinin zayıflaması nede-xxx-niyle uyku sırasında dışkıyı tutamama söz konusu olabi-xxx-lir. Bir miktar emilim bozuk-xxx-luğu görülebilir, ama aynı zamanda ortaya çıkan aşırı bakteri artışının, tropik ol-xxx-mayan sprunun ya da pank-xxx-reas yetmezliğinin de sonu-xxx-cu olabilir.
Bazı durumlarda, periyo-xxx-dik (her ay 1 hafta gibi) anti-xxx-biyotik tedavisi ishali kontrol altına alır. Bu, hareketleri zayıflayan ince barsaktaki aşırı bakteri büyümesinin rahatsızlıktan sorumlu ol-xxx-duğunu düşündürür.
Başka zamanlarda, ishal barsağa giden sinirlerdeki fonksiyon zayıflamasının sonucu olabilir. Zaman zaman, bu durumda klonidin denilen bir ilaç etkili olmak-xxx-tadır.
05-24-2008, Saat: 04:51 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SEKER HASTALIGINDA AYAK BAKIMI
Eğer şeker hastasıysanız, ayaklarınızın bakımı için her gün birkaç dakikanızı ayırmalısınız. Böylece şeker hastalığının ayaklarınızda neden olabileceği sorunları en aza indirebilirsiniz. Aşağıdaki önerileri dikkate alın.
Ayaklarınızı Temiz Tutun
Ayaklarınızı her gün özenle yıkayın. ilik su ve sabun ya da doktorunuzun önereceği bir temizleyici kullanın. İyice temizleyin ve yumuşak ve temiz bir havluyla kurulayın. Deriyi korumak için nemlendirici bir losyon sürün (parmak aralarınıza sürmeyin).
Yumuşak, emici ve temiz çoraplar giyin. Çorap ve ayakkabılarınızın kan dolaşımını engelleyecek kadar sıkmaması ya da aşırı terlemeye yol açmamasına dikkat edin. Sentetik maddelerden yapılmış çoraplardan kaçırın, çünkü bunlar ayak derinizdeki nemin buharlaşmasını önler ve ayaklarınızın sürekli ıslak kalmasına neden olurlar.
Ayaklarınızı Her Gün Kontrol Edin
Ayaklarınızı, parmak aralarınızı ve tırnaklarınızı dik-
katlice kontrol edin. Görmekte güçlük çektiğiniz bölgeler için küçük bir ayna kullanabilirsiniz. Nasırlar, çatlaklar, kesikler, çürükler, sıyrıklar ya da şişme ve kızarıklık gibi enfeksiyon belirtileri olup olmadığına bakın. Ayağınızda hassas ya da enfeksiyonlu bir bölge fark ederseniz, doktorunuza danışın. Doktorunuz ayrıca normal kontrollerinizde de ayaklarınızı inceleyecektir.
Tırnaklarınızın Bakımına Dikkat Edin
Tırnak makaslarını kullanmayın; yaralanmaya neden olabilirler. Bir tırnak törpüsüyle, tırnaklarınızı parmağınızın şekline uygun olarak yuvarlak değil düz bir biçimde kısaltın. Tırnaklarınızı çok fazla kısaltmayın; böylelikle şeker hastalarında çok ciddi sorunlar yaratabilecek tırnak batmalarını önleyebilirsiniz.
Yaralanmalardan Kaçının
Egzersiz kan dolaşımını artırarak, ayaklarınızın sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Bununla birlikte, fiziksel etkinliklerinizi seçerken, yaralanma riskini göz önünde bulundurun. Ayaklarınız ya da bacaklarınız yorulduğunda, etkinliğinize devam etmeden önce, birkaç dakika oturun ve ayaklarınızı yukarıya kaldırın.
05-24-2008, Saat: 04:52 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SEKER HASTALIGINDA AYAK SORUNLARI
Eğer şeker hastasıysanız, ayak sorunları yönünden özel risk taşımaktasınız. şeker hastası olmayanlarda nadiren sorun yaratan yaralar, deride su toplanması, nasır ve diğer durumlar, şeker hastalarında hızla ciddi tıbbi sorunların oluşmasına yol açabilir. Sonuçta enfeksiyon ya da kangren gelişebilir ve ağır yakalarda ayak ya da bacağın kesilmesi gerekebilir.
Aşağıda genel hatlarıyla anlatılan muhtemel komplikasyonların belirtileri konusunda uyanık olun ve bunlardan biri ortaya çıkarsa hemen doktorunuza başvurun. Bununla birlikte, insüline bağımlı şeker hastalığının ilk on yılında ayak sorunlarının ortaya çıkma olasılığı düşüktür.
Dolaşım Bozulduğu
Uzun süredir şeker hastası olanlarda sık olarak bacağın küçük kan damarlarında dolaşım sorunları ortaya çıkar. Bu eğilim, 40 yaşın üstündeki şeker hastalarında kangren görülme sıklığının neden normal
nüfustan çok daha fazla olduğunu açıklamaya yardımcı olur.
Dolaşım azalması ayaklarda soğumaya ve mordan koyu kırmızıya kadar değişen bir renk değişikliğine neden olabilir.
Diabetik Nöropati
şeker hastalığındaki dolaşım bozukluğuna, sinir dokusu kaybı ve ayaklarda hassasiyet eşlik edebilir (bazı hastalarda ellerde de). Sonuçta, dokunma duyusunda ve ağrı, sıcak ve soğuğu hissetme yeteneğin-de azalma olur; bacak ve ayaklarınızda duyu kaybı meydana gelebilir.
Bu duyu kaybı kesik, yanık ve diğer yaralanma risklerini de artırır. Özen gösterilmeyen küçük yaralar iltihaplanır ya da ülserleşebilir. Siz farkına varmadan, yanık veya donma olabilir.
Bu tür yaralanmaları önlemek için kol ve bacaklarınızın sıcak ya da soğuğa maruz kalmamasına çalışın.
Charcot Ekiemi
Diyabetik nöropatinin uzun vadede diğer bir ciddi komplikasyonu Charcot eklemidir. Ender görülen bu sorun, sinirlerde zamanla oluşan
harabiyetin sonucudur. Ayak kavsindeki küçük kemiklerin bütünlüğü giderek bozulur ve ayakta hızla şişme ve düztabanlık meydana gelir. Charcot eklemi fazla ağrı yap-masa da, yürüme güçlüğüne neden olur.
Ayak Enfeksiyonları
Araştırmalar henüz şeker hastalarının enfeksiyonlara daha duyarlı olduklarını ortaya koymamıştır, ancak enfeksiyonların şeker hastalarında genellikle daha ağır geçtiği ve tedaviye diğer insanlardan daha yavaş yanıt verdiği bilinmektedir. Belirgin olarak artmış kan şeker düzeyi, muhtemelen enfeksiyon oluşumunu hızlandırmakta ve kötüleştirmektedir; kan şeker düzeyinin normal değerlere yakın sınırlar içinde tutulması, büyük olasılıkla enfeksiyonların kontrolünü olumlu olarak etkileyecektir. En sık rastlanan sorunlar Ayak tabanında, ülserleşmiş doku üzerinde, tırnak çevresinde ve ayak parmakları arasında görülen apselerdir.
Uygun bir ayak bakımı ile bu sorunların büyük çoğunluğu önlenebilir ya da komplikasyonlar en aza indirilebilir.
05-24-2008, Saat: 04:52 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SEKER HASTASININ DIYETI
Kilonun sağlık için önemli bir faktör olduğu giderek açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Aşırı kilo, şeker hastaları sözkonusu olduğunda özellikle önemlidir. Şişmanlık en yaygın şeker hastalığı türüyle (insüline bağımlı olmayan şeker hastalığı) ilişkilidir. Açıktır ki, şişmanlık, genetik olarak duyarlı insanlarda şeker hastalığının gelişmesine yol açan bir tetikçi olarak etki göstermektedir.
Pankreas tarafından üretilen insülin miktarı normal kiloda bir kişi için yeterli olabileceği halde, aşırı kilolu insanlarda insülin talebi daha büyüktür. Şeker hastalığı olan şişman insanlarda, pankreas talebi karşılayamaz.
Bu nedenle, kilo kontrolü, insüline bağlı olmayan şeker hastalıklarının önlenmesinde ve tedavisinde çok önemlidir. ABD de yaklaşık 10 milyon insanda,hastalığın bu biçimi mevcuttur; yüzde 80 i fazla kiloludur. Bu insanların yarısı durumunun farkında değildir.
Diyette tavsiye edilen, karmaşık karbonhidratların alınması ve yağların azaltılmasıdır.
Şekeriniz varsa ve kilo kaybetmeniz gerekiyorsa, bir diyet uzmanından alınacak tavsiye-ler yararlı olabileceği gibi, genel diyet kurallarını izlemeniz de yeterli olabilir. Şeker hastası olanlar ve olmayanlar, aşağıdaki diyet kurallarını uygulayarak kilo verebilirler.
Kaloriler
Başarılı bir rejim için besleyici açıdan dengeli bir diyet temel alınmalıdır. Hafif bir kalori azaltımı günlük ihtiyacın yaklaşık 500 kalori altına sürekli kilo kaybı için çok uygun görünmektedir. İstediğiniz kiloya eriştikten sonra, kalori miktarını hafifçe arttırabilirsiniz, ama yeni kilonuzu korumaya dikkat edin.
Yağlar ve Karbonhidratlar
Yağ tüketiminizi, günlük kalori tüketiminizin yüzde 30 unun altına düşürün. Doymuş yağları (hayvansal yağlar) toplam kalorinizin yüzde 10una düşürün. Yediklerinizin yaklaşık yüzde 50 si, az işlenmiş tahıllı ekmek, hububat ve diğer tahıllar, patates, pirinç ve makarna gibi karmaşık karbonhidratlar açısından zengin olmalıdır.
Lif
Bazı araştırmalar, karbonhidratların kalori tüketiminin yüzde 50sini oluşturması durumunda, bazı lif biçimlerinin, kandaki glikozun ve kolesterolün kontrolüne yardımcı olabileceğini göstermektedir. Ancak, sonuçlar kesin değildir.
Taze meyva ve sebzeler, tahıllar ve hububatlar dahil olmak üzere, karmaşık karbonhidratlar açısından zengin bir diyette, kalori oranı görece düşük, lif oranı yüksektir.
Basit karbonhidratlar ve şeker açısından zengin gıdaların (tatlılar ve şekerli çörek, tart, kek ve bisküvi gibi fırınlanmış gıdalar dahil olmak üzere) tüketimini azaltın. Bu gıdaların birçoğu büyük miktarda yağ içerir.
Protein
Proteinin kalorilerinizin yüzde 12 ile 20 sini sağlaması gerektiği şeklindeki standart tavsiye, şeker hastası olsun olmasın herkes için geçerlidir (İstisna: böbrek ya da karaciğer sorunlarınız varsa, protein yıkımı sonucu ortaya çıkan atık ürünleri yok edemeyebilirsiniz. Bu nedenle daha az protein tüketmeniz gerekir. Tavsiye için doktorunuza danışın.).
Diğer Yaşam Tarzı Faktörleri
Şeker hastalığınızı denetlemeyi öğrenin; onun sizi denetlemesine izin vermeyin. Kilo denetiminin yanısıra, şeker hastalığı yönetiminin iki diğer elemanı da önemlidir:
İlaçlar
Tek başına diyet şeker hastalığınızı denetleyemiyorsa, ağızdan alınan ilaçların ya da insülin iğnelerinin kullanımı gerekli olabilir. Yediklerinizin zamanlaması ve miktarındaki tutarlılık, şeker hastalığı için ilaç alıyorsanız özellikle önemlidir.
Egzersiz
Egzersiz kilonuzun denetlenmesine yardımcı olmanın yanısıra, kan şekeri düzeyinizin de düşürülmesine de yardımcı olabilir.Yapmanız gereken düzenli bir hafif egzersizdir.Genel bir tıbbi muayeneden geçin, yavaş yavaş başlayın ve doktorunuzun talimatlarını dikkatle uygulayın. Şeker hastalarının özel sorunları vardır. Bazılarında dolaşım bozukluğu ya da bacaklarda zayıflamış sinirler söz konusu olabilir. Doktorunuz kişisel ihtiyaçlarınıza uygun bir egzersiz programının hazırlanmasında yardımcı olabilir.
05-24-2008, Saat: 04:52 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SES ALETLERI
Larenjektomi (ses tellerinin olduğu gırtlak bölümünün de çıkarıldığı ameliyat) ameliyatı yapılmış kişiler gırtlaklarının yardımı olmadan tekrar konuşmayı öğrenmek zorundadır. Ses tellerinizin olmaması bir daha konuşamayacağınız anlamına gelmemektedir,ancak yeni konuşmanız daha öncekinden farklı olacaktır.
Yemek Borusu Yoluyla Konuşma
Larenjektomi ameliyatı yapılan birçok kişi yemek borusu yoluyla konuşma denen bir teknikle tekrar konuşmayı öğrenmektedir. Önce, daha sonra yemek borusundan çıkarılmak üzere hava yutulur. Sonra dil ağız tavanına dayanarak hava dışarı verilir. Bu sırada yemek borusu ve ağız titreşerek geğirmeye benzeyen bir ses çıkar. Bu ses dil,
damak, dudaklar ve dişler kullanılarak kelimeye dönüştürülür. Bir konuşma bozuklukları uzmanının yardımı ve uygulama ile larenjektomi ameliyatı geçiren birçok kişi bu yöntemle konuşmayı öğrenmektedir.
Yapay ses Aletleri
Larenjektomi ameliyatı yapılanlar için yemek borusu yoluyla konuşma sesli iletişim kurmanın tek yolu değildir. Bu yöntemle konuşmayı öğrenemeyen ya da anlaşılabilecek kadar yüksek ses çıkaramayan kişiler yapay ses aletleri kullanabilirler. Bu aletler ses yolundan geçebilen sesler üretirler. Çoğu kez yemek borusu yoluyla konuşma yöntemi ile birlikte kullanılabilirler.
Bu aletlerin başlıca iki tipi vardır: Boyun tipi ve ağız içi tipi. Boyun tipi olanlar elde taşınan, pilli ve elektronik titreşimler yaratan aletlerdir. Aletin baş tarafı boyuna dayanır; titreşimler boyun dokularına geçer ve dil,dişler,dudaklar ve damak tarafından konuşmaya çevrilecekleri gırtlak, ağız ve buruna yayılırlar. Bu aletlerin çoğu yalnızca akciğerlerden gelen havayı kullanırlar.
Diğer tipte ses oluşturan bir cihaz esnek bir tüp aracılığıyla sesi ağız içine verir. Bu ses daha sonra dil,dudaklar, dişler ve damak tarafından konuşmaya çevrilir. Boyun tipi konuşma aletleri çoğu kez ağız içi konuşma için de uyarlanabilir.
Sesli iletişim kurma için üçüncü bir yöntem ses protezleridir. Temel olarak bu araçlar nefes ve yemek borusu arasında bir köprü oluştururlar. cerrah nefes borusunun arka duvarına ve yemek borusunun ön duvarına küçük delikler açar. Yemek borusuna hava geçmesini sağlamak, açıklığın kapanmasını engellemek ve nefes boru-suna yiyecek ve içeceklerin kaçmasını engellemek için buraya küçük bir tüp yerleştirilir. Bazen tüpün ağzına açılır kapanır bir kapak yerleştirilebilir; bu kapak kapanarak alete ve yemek borusuna hava geçişini engellediğinde yemek borusu yoluyla ağızdan konuşmaya olanak da sağlar.
05-24-2008, Saat: 04:52 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SES TELLERI SORUNLARI
Gırtlağın iki yanında bulunan ses telleri titreşerek sesin oluşmasını sağlarlar. Gırtlak kasları ses tellerinin uzunluğunu ve gerginliğini kontrol ederek titreşimi ayarlarlar. Ses telleri ayrıca yutkunma sırasında yiyecek ve içeceklerin akciğerlere kaçmasını önlemede de yardımcı olurlar.
Ses telleri konuşmada ve şarkı söylemede en önemli öğelerdir. Eğer yanlış ya da kötü kullanılırlarsa çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Bu tür sorunlar arasında polipler, nodüller ve ülserler bulunmaktadır.
POLİPLER
Polipler, ses tellerinin üstünü örten ince zarda ortaya çıkan şişliklerdir. Bunlar büyüdükçe yuvarlak bir şekil alırlar; tüm ses teli boyunca yayılabilir ya da bir bölümünde sınırlı kalabilirler.
Uzun süre ya da tekrar tekrar çığlık attığınızda, bağırdığınızda veya doğal olmayan çok düşük bir tonda konuştuğunuzda ses tellerinizde bir nödül gelişebilir. Kronik bir alerji sonucunda veya sigara dumanı ya da endüstriyel dumanlar gibi tahriş edici dumanları soluduğunuzda da polip gelişebilir.
Polipler sesinizin fısıltı halinde çıkmasına ya da kısılmasına neden olabilirler. Bunlar bazen larengoskopi denen özel bir muayene sırasında çıkarılabilirler. Kanser olmadığından emin olmak için polip biyopsisi de yapılabilir. Polip çıkarıldıktan sonra altta yatan nedeni düzeltmek için ses terapisi yapılmalıdır.
ŞARKICI NODÜLÜ
Profesyonel şarkıcılar, öğretmenler, seyyar satıcılar ve din adamları gibi sesini çok fazla kullananların ses tellerinde nodül oluşma riski vardır. Polipler gibi nodüllerde sesin aşırı kullanımı sonucu gelişir.
Bu tür nodüller sesin kısılmasına ya da fısıltı halinde çıkmasına neden olabilirler. Nodülün polipten farkı, ses tellerini örten ince zardan değil, bu zarın üstünü kaplayan hücre tabakasından(epitel) köken almasıdır. Deri yüzeyini de benzer hücreler örtüğü için yapısal olarak nasıra benzerler.
Birkaç hafta hiç konuşmayarak ya da çok az konuşarak ses tellerinin dinlendirilmesi nodüllerin küçülmesini sağlayabilir. Bazen biyopsi yapılması ve poliplerin ameliyat-la çıkarılması gerekebilir. Nodül oluşmasına yol açan sesin kötü kullanımını ortadan kaldırmak için ses terapisi oldukça önemlidir. Ara sıra çocuklarda sürekli bağırma sonucu ortaya çıkan nodüller sadece ses terapisi ile tedavi edilebilirler.
TEMAS ÜLSERLERİ
Ses tellerinde temas ülseri denen yaralar da görülebilir. Bu durum genellikle sesin uygun olmayan biçimlerde kullanılması sonucu oluşur. Mide sıvısının ağıza gelmesi ya da ameliyat sırasında anestezi için boğaza tüp takılması diğer sık görülen ses teli hasarlanma nedenleridir.
Temas ülserleri ses tellerinin birbirlerine dokundukları yerde bulunan kıkırdak parçalarında oluşur. Belirtileri arasında konuşurken ya da yutkunurken hafif ağrı ve ses kısıklığı bulunmaktadır.
Doktorunuz gırtlağınızı nasıl kullandığınızı ve yemek alışkanlıklarınızı belirlemek için bazı sorular soracaktır.
Ayrıca kanser olmadığından emin olmak için ülserleşmiş yaradan laboratuvar testleri yapılmak üzere örnek de alacaktır.
Temas ülserlerinin ilk tedavisi yaranın iyileşmesine olanak sağlamak için en az 6 hafta sesin dinlendirilmesidir. Ülserlerin tekrarlamasını önlemek için bu süreyi uzatmak da gerekebilir. Eğer ülserin nedeni mideden ağıza gelen sıvılarsa ülserin tekrarlamasını önlemek için birkaç yöntem bulunmaktadır. Doktorunuz antasit bir ilaç, yatmadan en az 2-4 saat önce yemek yemeyi ve yatarken başı 10-15 cm yükseltmeyi önerebilir.
LÖKOPLAKİ
Latince deki beyaz (leuko) ve yama (plakia) sözcüklerinin biraraya gelmesinden oluşan lökoplaki ses tellerinin birinde ya da her ikisinde oluşabilir. Bu durum kanserle ilişkili olabilir. Lökoplaki ortaya çıktığında laboratuvar incelemesi için çıkarılabilir. Çoğu kez oluşma nedeni sigara dumanıdır.
ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE GÖRÜLEN PAPİLLOMLAR
Birçok çocukta virüslerin neden olduğuna inanılan ve selim bir doku büyümesi olan siğiller ortaya çıkar.
Az sayıda çocukta, özellikle erkek çocuklarda, bunlar ses telleri üzerinde gelişir(çocukluk döneminde görülen papillomlar).
Bu oluşumlar habis değildir ve çoğu kez ergenlikte ortadan kaybolur. Bununla birlikte, bu siğiller ergenlikten önce sorun yaratabilirler; kümeler halinde büyüyerek, gırtlağa zarar vermeden çıkarılamayacak bir duruma gelirler. Nadir olarak çok hızlı büyüyerek çoğalırlar ve nefes almayı zorlaştırabilirler. Bu durum ortaya çıktığında, solunum yolu tamamen tıkanmadan hemen tedavi yapılmalıdır.
Ameliyatla çıkarmaktan daha etkili ve daha az zarar verici olduğu için lazer tedavisi tercih edilen bir yöntemdir. Çocukluk döneminde görülen papillomlar sık sık tekrar ettikleri için tedavinin tekrarlanması gerekebilir.
05-24-2008, Saat: 04:52 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SINDIRIM PROBLEMLERI
Sindirim süreci düzgün giderse besinler parçalanıp moleküllere bölünerek kan damarlarınıza geçebilir hale gelir. Zaman zaman bazı nedenlerle bu parçalanma doğru gerçekleşmez ve sindirim ve özümleme işlemleri tamamlanamaz. Bu durumda vücudunuza yarayacak besinlerin çoğu sindirilemez ve büyük abdest çıkar. Bu sindirim bozukluğu sonucu bozuk ve eksik beslenme ortaya çıkar.
Belirtiler
- Kilo kaybı,
- İshal,
- Karın ağrısı, gaz ve şişkinlik,
- Genel halsizlik,
- Kötü kokulu ve gri-siyah büyük abdest.
Sindirim bozukluğunun nedenleri çok farklı olabilir. Pankreasta bir hastalık varsa, sindirim için gereken enzimler eksik olabilir. Buna bozuk sindirim diyoruz. Sindirimin büyük bir kısmı ince bağırsakta olduğu için, buradaki bir hastalık önemli besinlerin sindirilmeden dışarı atılmasına neden olur. Bu durumda büyük abdest yağlı görünümlüdür. Gri veya solgun renkte ve normalden fazladır. Kötü kokuludur ve köpüklüdür. Büyük abdestle yağ ve protein kaybı olur. Besinlerin sindirilememesi A, Bi 2, D, E ve K vitaminleriyle folik asit kaybına neden olur. Kanda B12 ve folik asit düşüklüğü besinlerin sindirilemediğinin başlıca göstergesidir. Sürekli yağ kaybıyla birlikte kalsiyum da vücuttan atılır ve istenmeyen sorunlar doğar:
Böbrek taşları (kalsiyum oksitli) ve kemiklerde osteomalacia adı verilen kemik erimesi denilen hastalık ortaya çıkar.
ÇÖLYAK (TROPİK OLMAYAN) SPRU
Çölyak (tropik olmayan) spru, emilim bozukluğunun yaygın bir nedenidir. Bu hastalığa, buğday, çavdar, yulaf ve arpada bulunan bir protein olan glütene karşı duyarlılık yol açar. Glütene tahammülsüzlük, barsağın içini döşeyen tabakanın besinlerin emilmesini sağlayan ince kıvrımlarını (vilüsler) yitirmesine neden olur. Ayrıca, barsak enzimleri yeterli miktarda üretilmemeye başlar. Sık görülen belirtiler, kötü kokulu ishal, şişkin karın ve anemidir.
Çölyak spru çocuklarda sık sık görülür. Bu çocuklarda, en çarpıcı belirtiler kilo kaybı ve büyüyememedir. Çocuklarda raşitizmin kemik değişiklikleri görülebilir; yetişkinlerde kemik ağrısı ve aşırı hassasiyetiyle birlikte osteomalasi ortaya çıkabilir.
Aşırı miktarlarda yağ ve protein içerip içermedlgini anlamak için dışkınızı incelemenin yanısıra, doktorunuz çölyak spru hastalığından kuşkulanırsa, ince barsağın baryumlu röntgenini (bkz. Yemek Borusu, Mide ve Barsağın Baryumlu Röntgeni) isteyebilir. Ağızdan sokulan bir aletle incebarsağın iç yüzeyinden biyopsi de alınır. Numune tropik olmayan spruya özgü değişiklikler açısından mikroskop altında incelenir.
Çölyak hastalığı, genellikle yemeklerden glüten içeren gıdaların kaldırılmasıyla tedavi edilir. Bazı besin eksikliklerini karşılamak için, başlangıçta vitamin ve mineral ilaveleri verilebilir. Doktorunuz ya da diet uzmanınız, uygun bir glütensiz diyet konusunda size yol gösterecektir.
Glütensiz bir diyet dikkatli bir şekilde uygulanırsa, birkaç aylık bir dönem içinde ince barsağın vilüsleri normal biçimlerine ve emme kabiliyetlerine ulaşırlar. Dışkınız normale döner ve kilo kaybı sona erer. Glütensiz diyet hayat boyu izlenmelidir, yoksa belirtiler tekrar ortaya çıkar.
TROPİK SPRU
Bu, emilim bozukluğuna neden olan başka bir hastalıktır. Dünyanın tropik bölgelerine giden ziyaretçileri etkiler. Belirtiler tropik bölgeden dönüldükten aylar, hatta yıllar sonra ortaya çıkabilir. Bu hastalığın nedeni belirsizdir, ama bulaşıcı bir mikroorganizma olabilir.
Tropik sprusu olan kişiler ishal, kilo kaybı, anemi ve kilo alamama sorunlarıyla karşılaşırlar. Teşhis testleri temel olarak çölyak sprunun testleriyle aynıdır.
Tropik sprunun tedavisi genellikle bir folik asit ve vitamin ilavesi ile tetrasiklin gibi bir antibiyotikten oluşur. Genellikle, özel bir diyet gerekmez. Hastalığın şiddetine bağlı olarak, 6 ay kadar antibiyotik kullanmanız gerekebilir.
AŞIRI BAKTERİ ARTMASI
Normal olarak,bakterilerin ince barsakta aşırı artması bir sorun değildir, çünkü barsağın sürekli hareketi (peristaltizm) bakterileri dışarı atar. Ancak, bazı koşullar altında, barsak bakterileri emilim bozukluğuna yol açacak bir düzeye kadar artabilirler. Bu durum, barsağın da tutulduğu şeker hastalarında ishale katkıda bulunan bir faktör olabilir.
Bakterilerin aşırı artmasının nedeni genellikle peristaltizmin (barsağın kas hareketi) zayıflamasıdır, bu da bakterilerin birikmesine olanak sağlar. Bakterilerin aşırı artması, ince barsağın bazı kısımlarına uygulanan baypas ameliyatlarından sonra da görülür. Teşhis ince barsaktan kültür için alınan örneklerle ya da bazen kan ya da idrar alınmasını içeren dolaylı testlerle yapılır. Tedavi, her ay 1 hafta gibi periyodik biçimde verilen antibiyotiklerle yapılır.
SKLERODERMA
Skleroderma barsağı etkilediğinde, kas duvarlarının incelmesine yol açar, bu da hem besinlerin emilimini hem de barsağın hareketini zayıflatır. Skleroderma yemek borusunun kas tabakasını da da etkileyebilir ve mide yanmasına neden olabilir.
Hastalık ilerlediği ve başka organlara yayılabileceği için, klinik olarak ilerleyici sistemik skleroz (F SS) olarak bilinir. Bu kronik hastalığın nedeni bilinmemektedir. Bakterilerin aşırı büyümesinin yol açtığı şiddetli ishalle ilişkili olabilir. Periyodik olarak (her ay bir hafta gibi) verilen antibiyotikler yararlı olabilir.
AİDS
Emilim bozukluğu sorunları yaratan başka bir hastalık kazanılmış bağışıklık yetmezliği sendromudur (AIDS). Başlıca belirtiler olan ishal ve kilo kaybının AIDS hastalarında ince barsak ve kolondaki enfeksiyonların sonucu olduğu düşünülmektedir.
WHİPPLE HASTALIÄžI
Bu emilim bozukluğu hastalığı esas olarak 45 yaşın üzerindeki erkekleri etkilemektedir. Hastalığa henüz kesin olarak tanımlanamamış bir enfeksiyon etkeninin yol açtığı düşünülmektedir. lshal, karın ağrısı, ilerleyen kilo kaybı ve derinin koyulaşması gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Bakteri enfeksiyonu da düşük dereceli ateşe yol açabilir. Teşhis ince barsaktan alınan bir biyopsiyle yapılır.
Uzun dönemli antibiyotik kullanımı, tipik olarak Whipple hastalığına bağlı emilim bozukluğunu düzeltmekte etkilidir.
AMİLOİDOZ
Nişastaya benzer özellikleri olan amiloid denilen bir proteinin varlığı bu hastalığı ortaya çıkarır.
Bu proteinin istenmeyen birikimlerinin vücudun neresinde görüldüğüne bağlı olarak, sonuçlar önemsiz ya da ciddi olabilir. Örneğin, amiloidin ince barsakta birikmesi içini döşeyen tabakayı lastiksi, sert ve yapışkan hale getirir ve sonuç olarak ciddi bir emilim bozukluğu ortaya çıkar. Bu durumun teşhisi ince barsak biyopsisiyle yapılır.
Amiloid birikintilerinin oluşmasını önlemenin bilinen bir yöntemi yoktur. Tedavi, belirtileri azaltmaya ya da amiloidozdan sorumlu olabilecek temeldeki bir hastalığı tedavi etmeye yöneliktir. Bu tür hastalıklar tüberküloz, Hodgkm hastalığı ve romatizmaya bağlı eklem iltihabıdır.
LAKTOZ TAHAMMÜLSÜZLÜÄžÜ
İnek sütündeki başlıca şeker olan ve yalnızca sütte ve süt ürünlerinde bulunan laktozun sindirilmesi için laktaz enzimi gereklidir. Laktoz tahammülsüzlüğü, ince barsak duvarlarının iç tabakası bu enzimi normal miktarlarda üretmediği zaman ortaya çıkar.
Laktoz tahammülsüzlüğü, belirli bir miktarın üzerinde süt alındığında, karın kramplarına, şişkinliğe, ishale ve aşırı gaza yol açar. Az miktarda süt genellikle belirtilere yol açmaz. ince barsağın içini döşeyen tabakadaki düşük bir laktaz düzeyi ya da laktaz eksikliği, etkilenen kişilerin yüzde 70 kadarında sorun yaratmayabilir.
Kuzey ve Batı Avrupalı beyazlarda ve onların Amerika Birleşik Devletleri ndeki torunlarında, düşük laktaz düzeyi görece az görülür. Bu nedenle, laktoz tahammülsüzlüğüne bu insanlarda çok sık rastlanmaz. Düşük laktoz düzeyleri , Akdeniz, Afrika ya da Asya kökenli insanlarda daha sık olarak görülmektedir.
Düşük laktoz düzeyleri, tropik olmayan ya da tropik spru, ince barsaktaki virüs ya da bakteri enfeksiyonu ve kistik fibroz gibi başka emilim bozukluğu rahatsızlıklarında ortaya çıkabilir.
Laktoz tahammülsüzlüğü varsa, süt ürünlerini diyetinizden tamamen çıkarmanız gerekmez.
Sadece süt ürünleri tüketiminizi azaltın, sütü yalnızca yemek sırasında için ve kalsiyumu, laktozun süte göre düşük olduğu süt ürünleri olan peynir ve yoğurttan almaya çalışın. Başka bir seçenek, sütünüze karıştırabileceğiniz ticari bir laktaz preparatı almaktır. Bu preparatlar laktozu kolayca sindirilebilen basit şekerlere dönüştürür.
KISA-BARSAK SENDROMU
Barsağın büyükçe bir kısmının ameliyatla alınmasından sonra, bazı insanlarda emilim bozukluğu sorunları ortaya çıkabilir. Bu duruma kısa-barsak sendromu adı verilir. ince barsağın farklı bölgelerinde farklı besinler emildiği için, cerrahi müdahalenin besin emilimi üzerindeki etkisi, barsağın ne kadar büyük bir parçasının ve hangi parçasının alındığına bağlıdır. Barsağın önemli bir kısmı alınmadıkça, kalan kısım genellikle daha fazla emilime uyum sağlamakta ve böylelikle besinlerin emilim yetersizliğini önlemektedir.
05-24-2008, Saat: 04:53 AM <
Yeni Üye
Çevrimdışı
-
Yorumları:
24,960
-
Konuları:
3,597
-
Kayıt Tarihi:
Nov 2006
-
Rep Puanı:
SINUZIT
1. AKUT SİNÜZİT
Genellikle gribal bir enfeksiyonla veya takiben gelişir. Bazen ani sıcaklık düşmeleri sonucu bir bölgedeki birçok insanı etkileyebilir. Yüzme sırasında derine dalma da sinüzit gelişimine neden olabilir.
Etken genellikle gram pozitif kok adı verilen bakterilerdir (streptokok, satafilokok, pnömokok gibi). Hemofilus influenza adı verilen mikroba bağlı gelişen sinüzitlerde ciddi problemler gelişebilir.
Burun tıkanıklığı, etkilenen sinüs bölgesinde basınç hissi (dolgunluk, ağrı), halsizlik, ateş ve baş ağrısı görülebilir. Burundan kanlı veya kansız akıntı, geniz akıntısı olabilir.
Tedavi
Sistemik antibiyotik, antihistaminik, lokal burun damlası kullanılır. Antibiyotik tedavisi en az iki hafta süreyle devam etmelidir. Ağrı fazla ise ağrı kesici kullanılabilir. İlaçla tedavi mümkün olmaz ise bir KBB uzmanı tarafından sinüslerin temizlenmesi (sinüs lavajı) veya cerrahi tedavi gerekebilir.
|