mayıstı.. babaların başka kızları vardı)
az önce uyudu küçük kız... düşleri sancıyormuş...
uykudan önce bir masal biçti kendine, yumuldu içine, sözleri nemli .
dilinin kulağını çekmiş babası.en son yorganının eteklerini topluyordu odadan.
sahi,
küçük kızların kaderi miydi diri diri aşklara gömülmek,sebep olanın ellerinde bitmek!
ölüm nedir bil(e)meden , ölüm bilirmiş onları.
Ve babalar bilirmiş, küçük kızların neden hep büyüyünce dediklerini.
büyü(yünce)…
Meğer anneler, ah’larına sütleri karşı koysun diye emzirirmiş kuzucuklarını. büyü’yünce hak konurmuş araya.
‘’annen için ‘’ denirmiş.
annen için ‘sus’ ,
annen için ‘bekle’ ,
annen için ‘eğ başını , özle’!
anneler için için uykular yitirirmiş ömürce, küçük kızlar uyusun diye .uyusun da değmesin gerçeklere...
uyusun da...hep masum kalabilsin öylece.
severmiş küçük kızları babalar da...
‘can parçam’ der, ciğerine basmak istermiş de, iki oda arası mesafelerde vakit yetmezmiş , bir küçük kızın babacığının dizlerinde ki güvene dayanıp , kirpiklerinin güzelliğinin seyrinden şımarmaya.
özlermiş , babalar da...
kanepenin baş köşesinde alnına dökülmüş saçlarını üfleyen yavrucuğuna, değmesin diye ı gözlerini çekermiş.
_ ‘’ babaaa .başında bişey var ...’’
diye ürkekçe saçlarında dolanan , o hiç özünü yitmeyen minik elleri alıp koca avuçlarının içlerine, hep hayata değmekten buz kesmiş hissiyatını ılıtmak istermiş .
ama kimseler bilmezmiş, kendilerinin bile bilmediği kadarını,
uzak mesafelerden çok, neden en yakınlara hasret kalındığını.
Şu araya giren yıllar olmasa...
küçük kız keşke b(s)oylanmasaymış...
işin özünde, o yıllar birikmeden de cevapsız soru işaretlerinin çullanılacağı bir hamal aranırmış.. herkes buluyorsa suçu zamana, elbet bir bilinen varmış.
‘zamanında ‘ diyenler, sahi, o zamanındaların vaktinde , hangi anların mesaisinde kalmıştılar?!
ahhh babalar...elçi olmuştular, küçük kızların boylarından büyük yaşamlar da , kendi(lerini)ni kaybına.
karın tokluğuna bahşedilen hayatlardan kabarmamalıydı koltuk altları!
Bir kolda iki karpuz taşımak da maharetti evet ama,
aslolan ;
yumruk kadar yürek de kalıbından büyük sevgiler yuvalamaktı!
Ne gündeme bomba gibi düşen haberler, ne de durgun derelerin aktığı huzur vadilerine kurtların saldırışı kadar yankı uyandıramadı küçük kız.
o coşkuyla ismi düşecekse(ydi) babacığının diline , ağlara takılan top kadar gecici bir haz olmaya razı olmuştu bilmem kaç kez !
Babalar bil(e)mezdi!
Özeti izlendikçe, vicdanların ne diye siret’te misafir olduğuna yanacakları küçük kızların yoktu tekrar bölümü…
Onlar oynar’dı. nasipliler, an’ı yaşayanlardı!
Aradan yıllar , yollar geçti…
ne gökten üç elma düştü, ne de öpülen kurbağalar döndü prense.
Üşüdü küçük kız hep, beyninin iç şiltelerinden savrulan o cümlenin hararetinde..
’’ Başlangıçların bir sonu vardır..biz henüz..başlamadık..’’
Dondu dili...
yoksa bu cümlenin kaç tekrarına dayanılırdı ki?!
Daldı..
da®lgındı zaten zamana!
Ansızın, düştü düşünde(n)!
Kan gördü çocukluğu ama sağlamdı onun düş(üş)leri! ne bozuldu, ne de acıdı...
Tutsa ellerinden, kaldırsa hüzne sürtünmüş dizlerinden babacığı, biliyordu,o zaman acırdı o hiç bil(e)mediği yanı. kandırırlardı, biliyordu.
Kaç kez ‘’aç gözlerini bak sana ne aldık'' diye silkinmişti uykularından!
alınanların hepsi, hoş görünsün diyeydi ömrü!
Kan’dırmacaydı.
kan’maca...
Biri sesleniyordu yine! Nasılda anımsatıyordu, deniz gözlü melek anneciğinin çehresini yalayan ılık nefesini .
göz ucuyla bakılmıyordu hayata. ama yok,olmaz(dı) .
bu kaçıncı ölüm dönüm ilticasıydı?!
Nicedir , annesinin suretine bürünmüş kırmızı elma tüccarlarına aralanmıştı kirpik uçları.. binlerce pişmandı yaşa(yama)dığına…
Ahh.. nasılda süheylaca a®dına serzenişti bu... seslenen kimdi?
Kardeşinin henüz bebekken , tırnaklarıyla çenesini tırmalayışı kadar ağlamaklıydı.
kimseler bilmesindi.
Tüm bilgiçliğiyle mırın mırındı ,
'' babalar da severmiş..kızlarını''
bin acıyla hemhal olmuştu ten oysa , ama can hiç bu denli yanmamıştı.
sızım sızım... ılıkça alevlenen bir sancıyıştı bu.
Yoksa... dün müydü bu an!
Parmak uçlarına basarak ,babacığının askıya asılmış ceketine ulaşmanın gayretindeyken bacakları, derin cep yoklamalarında minik avuçlarında sürpsizlenecek jelibonlar varsa, anlardı hangi vaktin kızı olduğunu
…
Bir an’durdu.
yapışmıştı gözkapakları birbirine,tüm gücüyle yokluyordu . yırtılacak kadardı,olmadı.
al kesilmişti içinin aynasına yansıyan yanakları.. ayakları yeni gelin terliği giyinmişcesine utangaç. perçemleri dağılmıştı alnına.
yoruldu…
zaman zaman içinde sırken, biraz daha yüklendi sonra..
o da ne! Pamuk helva kıvamında yumuşamıştı göz kapakları, aheste aheste aralandı. işte görmüştü onları!
Tanıdıklarından çok,tanınmayanları.
soğuk yemekten şişen bademciklerinden daha büyüktü şimdi kursağına çömelen hıçkırıkları...
oysa bir gönül fethi kadar bile olmamıştı!
daha en soluna düşen sancıları vardı henüz çıldırtmadan acıtan!
Babalarda kızlarını severdi biliyordu, bak işte , başuncundaydı !
irileşmiş göz bebekleri yaşlı. yaslı…
‘’aç gözünü yavrum..
ilk gözağrım ! kızımm ! ‘’
ve ...
gecenin yanağına bir damla yaş düştü..izsizce…
ölüler ...
sessiz ağlar (dı)…
ölüler sessiz ağlar…
(düşümü dürten babanın ceket iç cebine dipnot düşüldü yazgım)
züleyha ÇAY
az önce uyudu küçük kız... düşleri sancıyormuş...
uykudan önce bir masal biçti kendine, yumuldu içine, sözleri nemli .
dilinin kulağını çekmiş babası.en son yorganının eteklerini topluyordu odadan.
sahi,
küçük kızların kaderi miydi diri diri aşklara gömülmek,sebep olanın ellerinde bitmek!
ölüm nedir bil(e)meden , ölüm bilirmiş onları.
Ve babalar bilirmiş, küçük kızların neden hep büyüyünce dediklerini.
büyü(yünce)…
Meğer anneler, ah’larına sütleri karşı koysun diye emzirirmiş kuzucuklarını. büyü’yünce hak konurmuş araya.
‘’annen için ‘’ denirmiş.
annen için ‘sus’ ,
annen için ‘bekle’ ,
annen için ‘eğ başını , özle’!
anneler için için uykular yitirirmiş ömürce, küçük kızlar uyusun diye .uyusun da değmesin gerçeklere...
uyusun da...hep masum kalabilsin öylece.
severmiş küçük kızları babalar da...
‘can parçam’ der, ciğerine basmak istermiş de, iki oda arası mesafelerde vakit yetmezmiş , bir küçük kızın babacığının dizlerinde ki güvene dayanıp , kirpiklerinin güzelliğinin seyrinden şımarmaya.
özlermiş , babalar da...
kanepenin baş köşesinde alnına dökülmüş saçlarını üfleyen yavrucuğuna, değmesin diye ı gözlerini çekermiş.
_ ‘’ babaaa .başında bişey var ...’’
diye ürkekçe saçlarında dolanan , o hiç özünü yitmeyen minik elleri alıp koca avuçlarının içlerine, hep hayata değmekten buz kesmiş hissiyatını ılıtmak istermiş .
ama kimseler bilmezmiş, kendilerinin bile bilmediği kadarını,
uzak mesafelerden çok, neden en yakınlara hasret kalındığını.
Şu araya giren yıllar olmasa...
küçük kız keşke b(s)oylanmasaymış...
işin özünde, o yıllar birikmeden de cevapsız soru işaretlerinin çullanılacağı bir hamal aranırmış.. herkes buluyorsa suçu zamana, elbet bir bilinen varmış.
‘zamanında ‘ diyenler, sahi, o zamanındaların vaktinde , hangi anların mesaisinde kalmıştılar?!
ahhh babalar...elçi olmuştular, küçük kızların boylarından büyük yaşamlar da , kendi(lerini)ni kaybına.
karın tokluğuna bahşedilen hayatlardan kabarmamalıydı koltuk altları!
Bir kolda iki karpuz taşımak da maharetti evet ama,
aslolan ;
yumruk kadar yürek de kalıbından büyük sevgiler yuvalamaktı!
Ne gündeme bomba gibi düşen haberler, ne de durgun derelerin aktığı huzur vadilerine kurtların saldırışı kadar yankı uyandıramadı küçük kız.
o coşkuyla ismi düşecekse(ydi) babacığının diline , ağlara takılan top kadar gecici bir haz olmaya razı olmuştu bilmem kaç kez !
Babalar bil(e)mezdi!
Özeti izlendikçe, vicdanların ne diye siret’te misafir olduğuna yanacakları küçük kızların yoktu tekrar bölümü…
Onlar oynar’dı. nasipliler, an’ı yaşayanlardı!
Aradan yıllar , yollar geçti…
ne gökten üç elma düştü, ne de öpülen kurbağalar döndü prense.
Üşüdü küçük kız hep, beyninin iç şiltelerinden savrulan o cümlenin hararetinde..
’’ Başlangıçların bir sonu vardır..biz henüz..başlamadık..’’
Dondu dili...
yoksa bu cümlenin kaç tekrarına dayanılırdı ki?!
Daldı..
da®lgındı zaten zamana!
Ansızın, düştü düşünde(n)!
Kan gördü çocukluğu ama sağlamdı onun düş(üş)leri! ne bozuldu, ne de acıdı...
Tutsa ellerinden, kaldırsa hüzne sürtünmüş dizlerinden babacığı, biliyordu,o zaman acırdı o hiç bil(e)mediği yanı. kandırırlardı, biliyordu.
Kaç kez ‘’aç gözlerini bak sana ne aldık'' diye silkinmişti uykularından!
alınanların hepsi, hoş görünsün diyeydi ömrü!
Kan’dırmacaydı.
kan’maca...
Biri sesleniyordu yine! Nasılda anımsatıyordu, deniz gözlü melek anneciğinin çehresini yalayan ılık nefesini .
göz ucuyla bakılmıyordu hayata. ama yok,olmaz(dı) .
bu kaçıncı ölüm dönüm ilticasıydı?!
Nicedir , annesinin suretine bürünmüş kırmızı elma tüccarlarına aralanmıştı kirpik uçları.. binlerce pişmandı yaşa(yama)dığına…
Ahh.. nasılda süheylaca a®dına serzenişti bu... seslenen kimdi?
Kardeşinin henüz bebekken , tırnaklarıyla çenesini tırmalayışı kadar ağlamaklıydı.
kimseler bilmesindi.
Tüm bilgiçliğiyle mırın mırındı ,
'' babalar da severmiş..kızlarını''
bin acıyla hemhal olmuştu ten oysa , ama can hiç bu denli yanmamıştı.
sızım sızım... ılıkça alevlenen bir sancıyıştı bu.
Yoksa... dün müydü bu an!
Parmak uçlarına basarak ,babacığının askıya asılmış ceketine ulaşmanın gayretindeyken bacakları, derin cep yoklamalarında minik avuçlarında sürpsizlenecek jelibonlar varsa, anlardı hangi vaktin kızı olduğunu
…
Bir an’durdu.
yapışmıştı gözkapakları birbirine,tüm gücüyle yokluyordu . yırtılacak kadardı,olmadı.
al kesilmişti içinin aynasına yansıyan yanakları.. ayakları yeni gelin terliği giyinmişcesine utangaç. perçemleri dağılmıştı alnına.
yoruldu…
zaman zaman içinde sırken, biraz daha yüklendi sonra..
o da ne! Pamuk helva kıvamında yumuşamıştı göz kapakları, aheste aheste aralandı. işte görmüştü onları!
Tanıdıklarından çok,tanınmayanları.
soğuk yemekten şişen bademciklerinden daha büyüktü şimdi kursağına çömelen hıçkırıkları...
oysa bir gönül fethi kadar bile olmamıştı!
daha en soluna düşen sancıları vardı henüz çıldırtmadan acıtan!
Babalarda kızlarını severdi biliyordu, bak işte , başuncundaydı !
irileşmiş göz bebekleri yaşlı. yaslı…
‘’aç gözünü yavrum..
ilk gözağrım ! kızımm ! ‘’
ve ...
gecenin yanağına bir damla yaş düştü..izsizce…
ölüler ...
sessiz ağlar (dı)…
ölüler sessiz ağlar…
(düşümü dürten babanın ceket iç cebine dipnot düşüldü yazgım)
züleyha ÇAY