Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor:
"Ben Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimizin yanlarında bulunduğum müddet içinde kendisinden bir şey isteyenlere hiçbir zaman hayır/yok dediklerine şÃ¢hid olmadım/duymadım..."
Müslüman kardeşim! Müslüman olarak bize düşen Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)'e benzemektir. Hayat tarzımız O'nun (s.a.v.) tarzıyla örtüşmelidir. Var olduğu hâlde istenilen şeyi "yok" yalanıyla isteyeni geri çevirmek var olan şeyin bereketini yok eder. Ecdadımız olmayan şey için bile yok dememiş "mevcudu kalmadı" "Şu anda mevcud değil" gibi ifadelerle istenilen şeyin olmadığını ifade ederlermiş. Elbette bu Peygamberimiz Efendimiz'in tarzının Müslüman üzerindeki yansımasıdır.
Bazıları şöyle bir itirazda bulunabilirler. Derler ki:
- Verdiklerimiz belirlenen süre içinde (vereceğim dedikleri vakitte) aldıklarını iade etmiyorlar. Beş misli zaman geçiyor verdiğimizi alamıyoruz. Üstüne üstlük sonunda kavga-dövüş zor alabiliyoruz. Böyle olunca vermeyelim ki bâri dostluklarımız bozulmasın... Sonunda dostluğumuz biteceğine vermeyelim daha iyi.
Böyle bir gerekçeyi yok farzedemeyiz. İtimat ve güveni kaybetmiş toplumlar belâsını bulmuş toplumlardır. Böyleleri helâki çoktan haketmişlerdir. Musibetlik helâkin kapısını ardına kadar açar.
Böylesi bir toplumda yaşayan her mü'min toplumun düzelmesi için üzerine düşen görevi ifa etmekle mükelleftir. Bu görevini savsaklayanların gerekçe gösterdikleri kılıfları ancak cehennem ateşine körük olur. Olumsuzlukları mü'minlerin eliyle düzeltmesi diliyle düzeltmesi bunlarla beceremediklerine de buğz yönüyle tavır koyması Rasûlüllah (s.a.v.)'in direktifidir. Müslüman düzeltici olmalıdır; bozuculuk ve bozgunculuk küfrün borazanlığını yapmak olur.
Tıyneti bozuklar bozar. Böyleleri bir şey istediklerinde onlara "yok" demek yerine vermeme gerekçesini ifade ederek vermemelidir. Onların düzgünlüğünün sağlanması da ancak bu tarz ile mümkün olabilir.
• Hz. Halid (r.a.)'in oğulları Habbe ve Sev (Radiyallahu anhüm) şahidi oldukları bir meseleyi şöyle anlatıyorlar:
Rasul-i Kibriya (s.a.v.) birşey tâmir etmekte iken yanına girdik. Yaptığı işte kendisine yardımda bulunduk. Efendimiz (s.a.v.) bize şöylebuyurdu:
"- Başlarınız kımıldadığı müddetçe (yani yaşadığınız sürece) rızık hususunda yeise düşmeyin... Zira insanı annesi kıpkızıl üzerinde hiç bir şey olmadığı halde doğurur sonra Aziz ve Celil olan Allah onu her çeşit rızıkla rızıklandırır..."
Müslüman kardeşim! Günümüzde insanın en büyük problemi aç kalmak endişesidir. "Aç kalırım" endişesiyle insanlar işlemedik günah bırakmıyorlar. Haramlar bu sebeple günümüzde revaçtadır. Peygamberimiz (s.a.v.): "Yalan rızkı azaltır" buyurmuştur. Günahların rızkı daralttığına bereketi kaldırdığına "şükrederseniz nimetimi artırırım" ayeti delildir.
Günahlardan uzak durmak kaydıyla sebeplerine de sarılmak şartıyla:
Yer demir
Gök bakır
Evin de tamtakır olsa;
Ülkenin çocukları da senin olsa
Rızık endişesi çekme...
Sebeplerine sarılmak suretiyle "... şüphesiz ki Allah hesapsız bir şekilde rızıklandırır." (Âl-i İmran sûresi Âyet: 37)
"Ben Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimizin yanlarında bulunduğum müddet içinde kendisinden bir şey isteyenlere hiçbir zaman hayır/yok dediklerine şÃ¢hid olmadım/duymadım..."
Müslüman kardeşim! Müslüman olarak bize düşen Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)'e benzemektir. Hayat tarzımız O'nun (s.a.v.) tarzıyla örtüşmelidir. Var olduğu hâlde istenilen şeyi "yok" yalanıyla isteyeni geri çevirmek var olan şeyin bereketini yok eder. Ecdadımız olmayan şey için bile yok dememiş "mevcudu kalmadı" "Şu anda mevcud değil" gibi ifadelerle istenilen şeyin olmadığını ifade ederlermiş. Elbette bu Peygamberimiz Efendimiz'in tarzının Müslüman üzerindeki yansımasıdır.
Bazıları şöyle bir itirazda bulunabilirler. Derler ki:
- Verdiklerimiz belirlenen süre içinde (vereceğim dedikleri vakitte) aldıklarını iade etmiyorlar. Beş misli zaman geçiyor verdiğimizi alamıyoruz. Üstüne üstlük sonunda kavga-dövüş zor alabiliyoruz. Böyle olunca vermeyelim ki bâri dostluklarımız bozulmasın... Sonunda dostluğumuz biteceğine vermeyelim daha iyi.
Böyle bir gerekçeyi yok farzedemeyiz. İtimat ve güveni kaybetmiş toplumlar belâsını bulmuş toplumlardır. Böyleleri helâki çoktan haketmişlerdir. Musibetlik helâkin kapısını ardına kadar açar.
Böylesi bir toplumda yaşayan her mü'min toplumun düzelmesi için üzerine düşen görevi ifa etmekle mükelleftir. Bu görevini savsaklayanların gerekçe gösterdikleri kılıfları ancak cehennem ateşine körük olur. Olumsuzlukları mü'minlerin eliyle düzeltmesi diliyle düzeltmesi bunlarla beceremediklerine de buğz yönüyle tavır koyması Rasûlüllah (s.a.v.)'in direktifidir. Müslüman düzeltici olmalıdır; bozuculuk ve bozgunculuk küfrün borazanlığını yapmak olur.
Tıyneti bozuklar bozar. Böyleleri bir şey istediklerinde onlara "yok" demek yerine vermeme gerekçesini ifade ederek vermemelidir. Onların düzgünlüğünün sağlanması da ancak bu tarz ile mümkün olabilir.
• Hz. Halid (r.a.)'in oğulları Habbe ve Sev (Radiyallahu anhüm) şahidi oldukları bir meseleyi şöyle anlatıyorlar:
Rasul-i Kibriya (s.a.v.) birşey tâmir etmekte iken yanına girdik. Yaptığı işte kendisine yardımda bulunduk. Efendimiz (s.a.v.) bize şöylebuyurdu:
"- Başlarınız kımıldadığı müddetçe (yani yaşadığınız sürece) rızık hususunda yeise düşmeyin... Zira insanı annesi kıpkızıl üzerinde hiç bir şey olmadığı halde doğurur sonra Aziz ve Celil olan Allah onu her çeşit rızıkla rızıklandırır..."
Müslüman kardeşim! Günümüzde insanın en büyük problemi aç kalmak endişesidir. "Aç kalırım" endişesiyle insanlar işlemedik günah bırakmıyorlar. Haramlar bu sebeple günümüzde revaçtadır. Peygamberimiz (s.a.v.): "Yalan rızkı azaltır" buyurmuştur. Günahların rızkı daralttığına bereketi kaldırdığına "şükrederseniz nimetimi artırırım" ayeti delildir.
Günahlardan uzak durmak kaydıyla sebeplerine de sarılmak şartıyla:
Yer demir
Gök bakır
Evin de tamtakır olsa;
Ülkenin çocukları da senin olsa
Rızık endişesi çekme...
Sebeplerine sarılmak suretiyle "... şüphesiz ki Allah hesapsız bir şekilde rızıklandırır." (Âl-i İmran sûresi Âyet: 37)