Gece beyaza bürünmeye başladı yine..
Başına buyruk gecelerime doğmayan güneş doğmak üzere...
Yağmurlar ağlamıyor, gecelerim gündüz olmuyor...
İçimde kanayan yaram acı vermekten başka bir halta yaramıyor...
Yüreğimde, acıdan hıçkırıklara boğulan bir kız çocuğu var...
İçimdeki avaz avaz haykırışları kulaklarımı sağır edercesine yankılanıyor..
[SIZE=6]Ah İstanbul...
[/SIZE]
İmkansızlığın başkenti...
Hasretin ülkesi...
Zamanla bende sana benzedim be...
Kimi zaman kararlı, dimdik ayakta duran ve büyüleyen...
Kimi zaman kararsız, başı yerde, boynu bükük ve acınılası...
Gemileri alabora ettiğim de oldu, sahilleri sularımla boğduğum da...
Sende olup bende olmayan tek şey vardı..
Güzelliğin, büyüleyici ışıkların.. Görkemli manzaraların...
Ben avucumun içindeki kısacık bir hayat çizgisi içinde ne çok şey öğrenmişim senden...
Senin şehrin göç alır durmadan, oysa ben hep senin şehrine göç veririm..
Çok farklıyız aslında..
Sende gelenin vazgeçemediği, sihirli bir şey var sanki..
Benden ise daha gözü gözüme değmeden vazgeçenler var...
Burası [SIZE=6]İstanbul...[/SIZE]
Kavgalarımın..
Asiliğimin...
Savaşımın şehri...
Senden gidemeyeceğim kadar sıcaksın, dönemeyeceğim kadar soğuksun aslında...
Kimi zaman sahilinde bir bardak çay bir simit martı çığlıkların iç yakan senfonisi ile birlikte..
Gözlerimde ufukta görünecek gemiler...
Nerden gelir, nereye giderler ki..
Benim iskelemden kalkan hiçbir gemi geri dönmemişti ki bana..
O yüzden hiç bilemedim İstanbul...
Kimi, en çaresiz zamanımda meçhule yol aldı..
Bazısı bu yolda alabora oldu..
Zamanla sen de beni de götürür müsün İstanbul, kayıp gemilerin ülkesine...
Bugün yine terk-i diyar günüdür biliyorum...
Yine nereye baksam [SIZE=5]ellerinsin...[/SIZE]
Ben var olacakken yanında, paslı bir geçmişi tercih edensin...
Bu gece ben yine sokaklarda isyanımı savurur, kan kusarım..
Ellerim kırılasıya duvarları yumruklar, sensizlikten parçalanırım...
Bu gece bende değilsin sevdiğim..
Bu gece istemediğim yerde, ellerin yüreğindesin...
İnadının şehrinde yokum ben...
Geride kalan meçhulleri, alaboralarını düşünür müsün sende...
Bekler misin simit ile çay sefamı, anar mısın?
Her martı çığlığında yüreğimin sana avaz avaz haykırdığını duyar mısın?
Yok et beni İstanbul..
Yak..
Sevdam görsün uzaktan dumanımı...
Yak ki küllerim savrulsun mavi sularına...
Yarime kavuştursunlar..
Anar mısın bilmem o zaman adımı, imkansızlığın başkenti...
Yazılacak nice nefretim varken sana susmak gerek artık...
Susarak anlatmak...
Yüreğimde[SIZE=7] y’as var bu gece...[/SIZE]
Susuyorum İstanbul..
acemhe
Dört-Şubat-İkibinonbir
Yirmiüç:otuz