Yanacaksa bu ateş, önce rüyalarını anlatacaksın bana
Gönlünün uzanacağı en kolay yer sevdadır, uzansana
Yüreğin iyi bildiğim bir cennet, diğerini sakın anlatma
Bu acılar ırmağında yağmurlu bir orman var atlasımda.
Düşlerini ve arzularını üzerine örttüğün bembeyaz bir yorgan altındaydım seninle dün gece. Karanlığıma çivilenen bakışlarınla beni seyrettin sessizce. Dudakların titrek, ellerin korkak, bedenin hoyrattı. Dereler seni taşıdı sonra sabırsız inleyişlerle. Saatlerce sevişmiş, günlerce yılların hüznünü çıkarmıştık birbirimizden. Şafak kaç kez sökmüştü, saatler kaç kez dönmüştü bakmadık. Biz, birbirimizi okşarken, hiç ama, hiç ağlamadık.
Avuçlarının üşümüşlüğünü dudaklarıma sürüp yıldızlara yükselmek dilediğim tek şölendir tanrıdan. Kıvır kıvır saçlarının bütün dehlizlerinde teninin öldüren kokusunu ruhuma dolayarak sallanmaktır ay süzmesi gözlerinde yitmek. Biliyoruz ki su damlası, bu mevsim göçü buluşturdu bizi sonsuz bir menzilde. Ruhumuzdaki müziklerle buluşuruz bir gün sevdanın aşk mahzeninde. İçkimiz hasret, azığımız tutkuyla sararız birbirimizi günün en kırmızı yansıdığı bir saatinde.
Sözcüklerin yaşama yüklendiği anlarda gülücüklerin çaldı kapımı. Vazgeçilmez saatlerimin en uçarı anlarında ruhuma doladığın halatlarla çekerim şimdi aşkın bu pembe gemisini. Sen ruhumun sonbaharında yüreğime konup gelen nurlu kuşum. Sen ay'sız ve karanlık gecelerime şırıl şırıl akan su damlam, sen aklımın ve yüreğimin kutsal kardeleni, sen ömrümün nazlı ütopyası, sen kelimelerime yeniden can veren sözcük tarlam, sen fırtınalarımı dindiren yosun bakışlım, hoş geldin yoksul dünyama.
Hasretin günlerin alacasına asılıp, anılarımdan kirpiklerini sağdığı seni düşünüş gecelerimde bir yumak gibi sarılır yüreğime gözlerin. Kilometreler erir o an adımlarımda. Sen aklımı işgallere bürünür, ruhumu ateşlerle kavurursun. Yankın düşer gönlüme, şavkın düşer şiirlerime. Sözcüklerim göğsünde soluklanır, içimde kırmızı bir alev harlanır. Sen gözlerime gülünce sönen ışığım bir volkan ağzından yeniden canlanır.
Yüreğimizdeki kuşların kanatlarına tutunup sadece gecenin ışıklarının yandığı bir koyda dertleşmek isterdim sevdayla. Yakamozların yaşanmışlığı sunduğu birkaç dakikalık bir slayttan sonra gözlerinin yataklarında, yüreğinin parklarında ve ruhunun çağlayanlarında yuvarlanmayı dilerdim. Adının nur tepelerinde koşmak, avuçlarının alevinde donmak, bedeninin yağmur ormanlarında seninle ayine durarak rüyaların en ölümsüzünü yaşamak isterdim su damlası.
Biliyoruz ki, zaman dişlilerinin bizi her gün hızla öğüttüğü bu yaşam değirmeninde saçımıza üşüşen aklarla, yüreğimizi kemiren hasret şarkılarıyla sevginin sıcacık koynuna hep üşümüş ellerimizle atılmayı bekleyeceğiz. Kilerimizdeki tahılımız baharı gözlerken, biz yangın yüreklerimizi sevdanın ay tepelerinde söndürmeleri düşleyeceğiz. Terimizi denizler paklayınca, tenimizi yağmurlar yıkayınca, tutkunun salıncağında çocuklar gibi sallanmaları özleyeceğiz.
Bu çivileri gevşemiş düşler ormanında mavi bir bulut üstünde korkak tutkuların bulutlarına geceleri de yükleriz şimdi. Gülmeyi ve ağlamayı avuç içlerimize sürüp yabancı bir gezegende yaşamayı biz seçmedik. Belki erken indik, ya da geç düştük yaşamın acılar tarlasına. Üzerimize seçtiğimiz sevda gömleğinin yakaları kirlendikçe ve söküldükçe bütün dikişleri birer birer, sevişmeleri özledik bir menzilde. Bir zambak görkemiyle soyduk düşlerimizi ve uzandık sarı denizlerin üstünde.
Yüreğimizdeki zorlu yollara sürünce terimizi, iki masum sözcükle yükleyince şiirlere imgelerimizi, önce kendi yokuşlarımızı aşarız hüzünlerimizin. Gizlice büyüyen bir sevda gülünün göçebe yolculuklarında kentler görülür, aşklar bir masalcının heybesinde büyür. Dalıp dalıp gidilen ve gidildikçe yalnızlığı büyüten, kimi de içinde ihaneti barındıran bu sevda şöleninde kadehlere sarılır sonunda seven.
Bu denizler ülkesinde nicedir yoktun içimde, üşüyordum yalnızlığın kurumuş ırmak başlarında. Tuhaf bir tutsaklık kaplıyordu seni düşündükçe bedenimi. Bütün yıldızları fırlatıp attığım, bütün şiirlerime ayrılığı nakşettiğim, menekşelerime dualar okuttuğum bu gönül mabedimde içimdeki kapalı geçitlerin kapıları bir bir açılıyor sana. Adımlarınla geçmeye çalıştığın bu ezik gül bahçesinin dikenlerine rağmen koşup gelmeni istiyorum bana. Yaşamdır beni böyle yapan, gözleri şiir, yüreği ömür, varlığı gönül sevgili, gel de atıl kollarıma.
Selahattin Yetgin