İki sigara arası zamanın gittikçe azalan arsızlığında,
dolana dolana tutunuyorum uçurumlarına…
Oysa ben aldırmadan duvarların karasına.
Ah yüreğim ! ne diye öykündün sanki Yusuf’a..
bak hayıra yorulmadı düşlerin…
Kimse anlamaz duvara çizdiğin resimleri,
kendini ören yosundan başka…
Soğuk yağmurlarda sensiz sığınıyorum saçaklara..
Her yanım yapış yapış…
Uzun ağrılı yürüyüşlerle geçiyorum içimin kanlı yollarını…
Tırnaklarımla kanatıyorum kırılgan tümcelerimi
sensizliğin duvarlarına…
Ve mutlak bir sesle söylüyorum:
“BENİM BU KANLA SULANMIŞ ,
İHANETLERLE BESLENMİŞ.
SAHTE GÜLÜŞLÜ TOPRAKLARDA MEZARIM YOK”
İHANETLERLE BESLENMİŞ.
SAHTE GÜLÜŞLÜ TOPRAKLARDA MEZARIM YOK”
En çokta sırtıma saplanan hançerli gidişlerin
öyküsüne büründüm..
Duvar dibine sıkıştırılmış hayatımın çığlıklarına ,
müstehzi bakışlı yalan ağlamalar yordu yüreğimi..
İçeriye havasızlık sızıyor…Nefes almayı dene ömrüm …
Boğulursun ihanetin uzağında…
öyküsüne büründüm..
Duvar dibine sıkıştırılmış hayatımın çığlıklarına ,
müstehzi bakışlı yalan ağlamalar yordu yüreğimi..
İçeriye havasızlık sızıyor…Nefes almayı dene ömrüm …
Boğulursun ihanetin uzağında…
Bilirim geçmişimdendir sanıklığım..
(s)aklayamazsın suçlarımı…
Bu yüzden ne yazsam “BEN” keserim…
Bu menfur cinayeti sen işledin..
sonrada intihar süsü verdin..
Ama her cinayet bir el bulur kendine ve her ölü bir mezar…
İşte bu yüzden mutlak bir sesle yine söylüyorum…
(s)aklayamazsın suçlarımı…
Bu yüzden ne yazsam “BEN” keserim…
Bu menfur cinayeti sen işledin..
sonrada intihar süsü verdin..
Ama her cinayet bir el bulur kendine ve her ölü bir mezar…
İşte bu yüzden mutlak bir sesle yine söylüyorum…