Nefret Doğuran Sevgiler
Anıların defterini sevi, sevgi ve güzellik denilen teranelere nice vurgunlardan, nice yanılgılardan sonra tümden kapatmıştım. Kapağının üzerine kocaman bir yazıyla ''NEFRET DOÄžURAN SEVGİLER'' yazarak.
Ama gördüm ki; hangi ucunda tutarsanız tutunuz güzellik ve çirkinkinlik yaşam denilen bir bütünün iki yanı imiş. Ne hepten çirkinlik, ne hepten güzellik olabiliyormuş. Tıpkı günahla sevap gibi... Ve gördüm ki; kişi hangi durumda, hangi yaşta olursa olsun sevmeye, sevilmeye mutaç bir varlık imiş.
Yaşamın onulmazlıkları, sevilenin pervasızlıkları, binbir yüzlülüğü taşısa da sevgilerin içine... direnerek bunlara, hoşgörerek... kimileyin de nisbetini düşünerek yüreğimin kapılarını hep açık tuttum. Ama, olmadı. Olmuyor!
Sırttan vurulmanın ve yürek vurgunun sayısını anımsamıyorum... Anlaşılması zor şeyler yaşadım biteviye... Çoğu kez '' YAŞASIN ÇİRKİNLİK, ACIMASIZLIK VE KÖTÜLÜK! ! ! '' diye haykırmak geçti içimden. Ama, bunu bile beceremedim. Diyemedim insanların yüzüne karşı. Hoş, içimde de barındıramadım bu duyguyu...''VİCDAN ve ŞEFKAT'' denilen duygu ve davranış var ya... Aşamadım, aşamıyorum bunları bir türlü. Bilemiyorum, kimilerine göre bu olgumla aptal-enayinin birimiyim? Yoksa kişiler erdem ve erdemlilik nedir bilmiyorlar mı, biliyorlar da işlerine mi öyle geliyor? Anlamak gerçekten zor.
Güzellik ve sevgi denilen nesne ve duyguları tek yanlı yaşamak yetmiyor. Bir yanı eksik, kör, topal ve sağır kalıyor. Kişi ne denli çaba içinde olursa olsun, bir yerlerde bir şeyler oluşuyor... ya da oluşturuluyor ve içinizde yaşattığınız güzellikler, sevgiler paramparça ediliyor.
İşte o birileri, bir yerde; görünürde hiç bir neden olmadan o güzelim sevgi, sevda ve güzelliklerin üstüne gölge düşürüyor... Öyleki; dartınma desen değil, bir beş, on yüz değil... Nedenlerini anlamak hiç olanaklı değil... Ve bunlara habire katlanmak, hoşgörmek bunları... Nereye değin?
Sevgi ve sevi, iki efsunlu sözcük. Yaşamı bu denli törpüleyen bir işkenceye dönüşürse, sevmenin, severek yaşamanın anlamı kalır mı? Sevmek yaşamı acımasızca törpülemekse nereye değin? Öyle bir an gelir ki, bir başkaldırıda, bir kopuş ve ayrılıkta bu törpü törpüleyenin elinde kalıverir. Ve kendi yaşamını törpülemeye başlar bu apansızlık karşısında. Açıkçası, kişi ettiğini bulur kendinde, bir başkasında zaman içinde.
Çevremizde kimileyin duyarız, tanığı oluruz; sevenlerin, sevilenlerin yanılgılar, kopuş ve ayrılıklar yaşadığını... Bu denli sorunların yoğunlaştığı bir ortamda sevginin, sevinin ve güzelliklerin erdemlerini anlatmak laf-ı güzaftan öteye gider mi bilemem. Bildiğim o ki, sevinin mayası olan romantizm ve lirizm şiir ve öykülerde birer nostalji olarak yerini almaya başladığıdır. Yani romantizm ölmeye başlamıştır. Lirizm kendini yaşamın dışına atmıştır... Bunlar yaşamla içiçeliğini sürdürmüyorsa hangi sevgi, sevi ve güzellikten söz edilebilir.
Bugün sevgi, sevi, güzellik denilen duygu ve nesnellikler adam harcama makinası gibi kullanılmaktadır. Bu durum uçarıların, uçarılıkların yolunu açmaktadır.
Bıkkınlık, yılgınlık, yorgunluk veren, yanıltan, aldatan sevgi ve seviler nefret doğurmaktan başka bir işlevi varmıdır acaba?
SEVGİLER VE SEVİLER GÜVEN VERMİYOR ARTIK. Mehmet Akif'in deyişiyle yazı ve söz kalabalığı ile sadece '' maskaralıklarımızı, maskara ediyoruz''
KÖMEN
Anıların defterini sevi, sevgi ve güzellik denilen teranelere nice vurgunlardan, nice yanılgılardan sonra tümden kapatmıştım. Kapağının üzerine kocaman bir yazıyla ''NEFRET DOÄžURAN SEVGİLER'' yazarak.
Ama gördüm ki; hangi ucunda tutarsanız tutunuz güzellik ve çirkinkinlik yaşam denilen bir bütünün iki yanı imiş. Ne hepten çirkinlik, ne hepten güzellik olabiliyormuş. Tıpkı günahla sevap gibi... Ve gördüm ki; kişi hangi durumda, hangi yaşta olursa olsun sevmeye, sevilmeye mutaç bir varlık imiş.
Yaşamın onulmazlıkları, sevilenin pervasızlıkları, binbir yüzlülüğü taşısa da sevgilerin içine... direnerek bunlara, hoşgörerek... kimileyin de nisbetini düşünerek yüreğimin kapılarını hep açık tuttum. Ama, olmadı. Olmuyor!
Sırttan vurulmanın ve yürek vurgunun sayısını anımsamıyorum... Anlaşılması zor şeyler yaşadım biteviye... Çoğu kez '' YAŞASIN ÇİRKİNLİK, ACIMASIZLIK VE KÖTÜLÜK! ! ! '' diye haykırmak geçti içimden. Ama, bunu bile beceremedim. Diyemedim insanların yüzüne karşı. Hoş, içimde de barındıramadım bu duyguyu...''VİCDAN ve ŞEFKAT'' denilen duygu ve davranış var ya... Aşamadım, aşamıyorum bunları bir türlü. Bilemiyorum, kimilerine göre bu olgumla aptal-enayinin birimiyim? Yoksa kişiler erdem ve erdemlilik nedir bilmiyorlar mı, biliyorlar da işlerine mi öyle geliyor? Anlamak gerçekten zor.
Güzellik ve sevgi denilen nesne ve duyguları tek yanlı yaşamak yetmiyor. Bir yanı eksik, kör, topal ve sağır kalıyor. Kişi ne denli çaba içinde olursa olsun, bir yerlerde bir şeyler oluşuyor... ya da oluşturuluyor ve içinizde yaşattığınız güzellikler, sevgiler paramparça ediliyor.
İşte o birileri, bir yerde; görünürde hiç bir neden olmadan o güzelim sevgi, sevda ve güzelliklerin üstüne gölge düşürüyor... Öyleki; dartınma desen değil, bir beş, on yüz değil... Nedenlerini anlamak hiç olanaklı değil... Ve bunlara habire katlanmak, hoşgörmek bunları... Nereye değin?
Sevgi ve sevi, iki efsunlu sözcük. Yaşamı bu denli törpüleyen bir işkenceye dönüşürse, sevmenin, severek yaşamanın anlamı kalır mı? Sevmek yaşamı acımasızca törpülemekse nereye değin? Öyle bir an gelir ki, bir başkaldırıda, bir kopuş ve ayrılıkta bu törpü törpüleyenin elinde kalıverir. Ve kendi yaşamını törpülemeye başlar bu apansızlık karşısında. Açıkçası, kişi ettiğini bulur kendinde, bir başkasında zaman içinde.
Çevremizde kimileyin duyarız, tanığı oluruz; sevenlerin, sevilenlerin yanılgılar, kopuş ve ayrılıklar yaşadığını... Bu denli sorunların yoğunlaştığı bir ortamda sevginin, sevinin ve güzelliklerin erdemlerini anlatmak laf-ı güzaftan öteye gider mi bilemem. Bildiğim o ki, sevinin mayası olan romantizm ve lirizm şiir ve öykülerde birer nostalji olarak yerini almaya başladığıdır. Yani romantizm ölmeye başlamıştır. Lirizm kendini yaşamın dışına atmıştır... Bunlar yaşamla içiçeliğini sürdürmüyorsa hangi sevgi, sevi ve güzellikten söz edilebilir.
Bugün sevgi, sevi, güzellik denilen duygu ve nesnellikler adam harcama makinası gibi kullanılmaktadır. Bu durum uçarıların, uçarılıkların yolunu açmaktadır.
Bıkkınlık, yılgınlık, yorgunluk veren, yanıltan, aldatan sevgi ve seviler nefret doğurmaktan başka bir işlevi varmıdır acaba?
SEVGİLER VE SEVİLER GÜVEN VERMİYOR ARTIK. Mehmet Akif'in deyişiyle yazı ve söz kalabalığı ile sadece '' maskaralıklarımızı, maskara ediyoruz''
KÖMEN