ALLAHü teâlânın sıfatlarından biri Settârdır yani günâhları örtücüdür. Müslümânın da din kardeşinin ayıbını kusûrunu örtmesi lâzımdır. ALLAHü teâlâ kullarının günâhlarını affedicidir. Müslümânlar da birbirlerinin kusûrlarını kabâhatlerini affetmelidir. ALLAHü teâlâ kerîmdir rahîmdir yani lutfü ihsânı boldur ve merhameti çoktur. Müslümânın da cömert ve merhametli olması lâzımdır. Bütün güzel ahlâk da böyledir.
İbn-i Atâ hazretleri buyuruyor ki:
“Ahlâk iyi olmadıktan sonra kılınan namazın tutulan orucun çok olmasının önemi yoktur. Hattâ sadaka ve mücâhede yani nefsini yenmeye çalışmak bile hiçtir. Bu yolda yükselenler ne namazla ne de oruçla yükseldiler. Ne sadaka ile ne de mücâhede ile üstün dereceler buldular. Yükselen ancak iyi huyla yükseldi. Çünkü Peygamber efendimiz; (Kıyâmet günü bana en yakın olanınız huy ve ahlâk bakımından en güzel olanınızdır) buyurdu.”
ÃŽmânının kâmil olgun parlak olmasını isteyen bir kimse kendini Müslümânlardan yüksek görmemelidir. Zira Peygamber efendimiz; (Bir kişi îmânının kemâlini isterse kendine insâf versin yani tevâzu üzere hareket eylesin ve fakîr olduğu hâlde sadaka versin! Bu iki huy îmânı kâmil derecesine yükseltir) buyurmuşlardır.
Ebû Hafs Haddâd hazretlerine;
- Güzel ahlâk sâhibi olmak nasıl olur? diye sorulunca cevabında;
- Evliyânın haklarına riâyet etmek dostlar ile iyi geçinmek küçüklere nasîhat vermek dünyâ için kimseye düşmanlık etmemek başkalarını kendi nefsine tercih etmek dünyâ malı yığmaktan kaçınmak kendi yollarında olmayanla sohbeti terk etmek din ve dünyâ işinde yardımlaşmak buyurmuşlardır.
Ebû Midyen Mağribî hazretleri buyuruyor ki:
“İnsanlarla birlikte bulunmakta güzel ahlâk onlarla iyi geçinmektir. Âlimler ile berâber olmakta güzel ahlâk onlara ihtiyâcı olduğunu bilmek ve onları edebe uygun olarak dinlemekle olur. Mârifet ehli ile bulunmakta güzel ahlâk sükûn üzere ümitli ve sabırlı olarak beklemekle olur. Yüksek velî ile berâber olmakta güzel ahlâk kırıklık hâlinde bulunmakla olur.”
Netice olarak Müslümânlık iyi güzel ahlâk demektir. Müslümânın da güzel ahlâklı ve fazîlet sahibi olması lâzımdır. Müslümân son derece mütevâzı alçak gönüllü kendisine başvuran herkesi dinleyen imkân buldukça onlara yardım eden ve hiç kimseyi incitmeyen bir kimse demektir.
Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Müslümân demek Müslümânlara eli ile dili ile zarâr vermeyen kimse demektir.)
İbn-i Atâ hazretleri buyuruyor ki:
“Ahlâk iyi olmadıktan sonra kılınan namazın tutulan orucun çok olmasının önemi yoktur. Hattâ sadaka ve mücâhede yani nefsini yenmeye çalışmak bile hiçtir. Bu yolda yükselenler ne namazla ne de oruçla yükseldiler. Ne sadaka ile ne de mücâhede ile üstün dereceler buldular. Yükselen ancak iyi huyla yükseldi. Çünkü Peygamber efendimiz; (Kıyâmet günü bana en yakın olanınız huy ve ahlâk bakımından en güzel olanınızdır) buyurdu.”
ÃŽmânının kâmil olgun parlak olmasını isteyen bir kimse kendini Müslümânlardan yüksek görmemelidir. Zira Peygamber efendimiz; (Bir kişi îmânının kemâlini isterse kendine insâf versin yani tevâzu üzere hareket eylesin ve fakîr olduğu hâlde sadaka versin! Bu iki huy îmânı kâmil derecesine yükseltir) buyurmuşlardır.
Ebû Hafs Haddâd hazretlerine;
- Güzel ahlâk sâhibi olmak nasıl olur? diye sorulunca cevabında;
- Evliyânın haklarına riâyet etmek dostlar ile iyi geçinmek küçüklere nasîhat vermek dünyâ için kimseye düşmanlık etmemek başkalarını kendi nefsine tercih etmek dünyâ malı yığmaktan kaçınmak kendi yollarında olmayanla sohbeti terk etmek din ve dünyâ işinde yardımlaşmak buyurmuşlardır.
Ebû Midyen Mağribî hazretleri buyuruyor ki:
“İnsanlarla birlikte bulunmakta güzel ahlâk onlarla iyi geçinmektir. Âlimler ile berâber olmakta güzel ahlâk onlara ihtiyâcı olduğunu bilmek ve onları edebe uygun olarak dinlemekle olur. Mârifet ehli ile bulunmakta güzel ahlâk sükûn üzere ümitli ve sabırlı olarak beklemekle olur. Yüksek velî ile berâber olmakta güzel ahlâk kırıklık hâlinde bulunmakla olur.”
Netice olarak Müslümânlık iyi güzel ahlâk demektir. Müslümânın da güzel ahlâklı ve fazîlet sahibi olması lâzımdır. Müslümân son derece mütevâzı alçak gönüllü kendisine başvuran herkesi dinleyen imkân buldukça onlara yardım eden ve hiç kimseyi incitmeyen bir kimse demektir.
Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Müslümân demek Müslümânlara eli ile dili ile zarâr vermeyen kimse demektir.)