:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27
GLOKOM (KARASU)


Göz duvarının iç yüzeyi bir basınç altındadır. Bu durumu, kabaca, gözkapakları kapalıyken gözün üzerine iki parmakla basarak saptamak mümkündür. Göz doktorları özel aygıtlar yardımıyla bu basıncı kesin olarak saptayabilirler. Basıncın sürekli artmasına glokom ya da karasu adı verilir. Genellikle gözlerin ikisi birden bu hasta1ığa yakalanır. Hastalık, görme sinirlerinin zedelenmesine ve görüş açısının daralmasına neden olur. Göz içindeki basıncın artması, başka göz hastalıklarında da görülebilir. Fakat çoğu zaman tamamen sağ1ık1ı gözleri yakalayan bir hastalıktır ve sinirsel etkenler büyük rol oynarlar.

Belirtileri:

İki tür glokom vardır. Basit glokom, krizlere neden olmaz, ama görme güçlükleri hastayı doktora gitmeye zorlar. Ameliyatlar bu durumda etkili olmaz ve çoğu zaman muhtemel bir kör1üğün önüne geçilemez. iltihaplı glokomda geçici göz kararmaları, gözlerin önünde renkli daireler görülmesi, hafif baş ve göz ağrısı gibi belirtilerle ortaya çıkar. Şiddetli ve tek yanlı baş ağrısı, göz. boş1uğunda dayanılmaz basınçlar yapar. Alında, diş1erde, yanaklarda zonklama ve görme güçlükleri glokom krizlerinde ortaya çıkan şikayet1erdir. Göz akları kriz sırasında kanlı ve suludur. Kornea tabakası dumanlı, gözbebekleri büyük ve sabittir.

Seyri:

Glokom krizleri günlerce ya da haftalarca sürebilir. Krizler ne kadar uzun sürer ve ne kadar sık görülürse hasta1ığın iyi1eşme ~ansı da o kadar azalır. Bazen bir tek kriz kör1üğe yol açabilir. Krizler arasında tüm belirtiler sürebilir ya da iltihaplı bir durum olabilir.

Tedavi:

Erken tedavi şarttır. Eğer bir iyi1eşme olmazsa ameliyat gerekebilir. Önemle üzerinde durulması gereken konulardan biri de genel tedavidir. Heyecan ve ruhsal zorlamalardan kaçınmalı, hafif giysiler giymeli, giysinin yakaları boğazı sıkmamalıdır. Yere doğru eği1erek ça1ışma1ardan, ağır kaldırma ve ağır eşya taşımaktan kaçınmalıdır.
GRIBE KARSI HAZIRLIKLI OLUN


Grip mevsimi yaklaşıyor. Özellikle aşı üreticisi firmalar tarafından grip aşısının gerekliliği üzerinde yoğun olarak durulmakla birlikte, risk gruplarına ve iş gücü kaybının büyük sorunlara yol açabileceği mesleklerde çalışanlara aşı yapılmasının faydalı olacağı söylenebilir.

Bazı uzmanlara göre, "öldürücü" bile olabilen gripten korunmanın tek yolu, her yıl aşı olmak. Ancak aşı bir yıl öncesinin en yaygın hastalık yapan 3 grip virüsüne karşı oluşturuluyor bu nedenle tam bir koruma hiç bir zaman gerçekleşemiyor. Aşının yararlı olması için salgın başlamadan önce yapılması gerektiğini, uygun başlangıç zamanının ise Eylül – Ekim ayları olduğunu belirtiyor.

Grip virüslerinin neden olduğu akut bir solunum sistemi hastalığı olan grip, alt ve üst solunum yollarını tutarak, genellikle ateş, baş ağrısı ve halsizlik gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Bu hastalıkla, geçmişte çeşitli yollarla savaşılmasına rağmen gribin henüz tam anlamıyla tedavi edilmediği bilinen bir gerçek. Halen gripten korunma yollarının başında ve en etkili yöntem olarak aşılanma geliyor.

Toplumdaki her yaştan bireyin aşılanabileceğini, ancak risk grubundaki kişilerin, sağlık çalışanlarınının, risk grubu bakıcılarının ve aile yakınlarının aşılanmaları gerektiğine dikkat çeken uzmanlar buna karşın yumurta alerjisi olanlara grip aşısı yapılamayacağı konusunda uyardı.

Aşılama gribe bağlı ölümlerde azalmayı sağlamanın yanısıra işe ve okula devam sürelerindeki kayıpları ve ilaç harcamalarını belirgin şekilde azaltıyor. Son yıllarda grip aşısı yaptıranların sayısında hızlı bir artış gözleniyor. 1989 yılında dünyada grip aşısı yaptıranların oranının yüzde 33’den 1997’de 65.5’e yükselmesi dikkat çekiyor.

GRİP NEDİR?

Grip, Influenza denilen virüsün, solunum yoluyla insan vücuduna girerek özellikle sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başında salgınlara neden olduğu bir infeksiyon hastalığıdır.

Grip enfeksiyonu toplumun yüzde 1’ini etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Toplumun yüzde 10’undan fazlasını etkilemesi ise bir grip salgını anlamına geliyor. Grip, tüm dünyada, işe devamsızlığın yüzde 10’undan sorumlu enfeksiyondur.

Grip, daha önceden de bilinmesine rağmen aslında 1918 yılında yol açtığı büyük salgınla gündeme oturmuş bir hastalıktır. İspanyol gribi nedeniyle 1918 yılında yaklaşık 20 milyon kişi öldü. Daha sonra da daha ufak çapta salgınlar görüldü. Örneğin, 1957 yılında Asya gribi diye bilinen, 1968 yılında Hong Kong gribi diye bilinen grip salgınları oldukça büyük sayıda insan topluluklarını etkiledi.

1957-1985 yılları arasında ortaya çıkan 16 salgının her birinde ABD’de 10 bin-40 bin arasında ölüm vakası kaydedilmiştir.

NASIL BULAŞIR?

Grip de nezle gibi, hasta kişilerin bulunduğu ortamlarda, hapşırma ve öksürme yoluyla ve virüs bulaşmış ellerle temas (örn.tokalaşma) sonrasında kolaylıkla bulaşır.

Enfekte olanlar enfeksiyon başlamadan 2 gün öncesinden başlayarak semptomlar başladıktan 7 gün sonrasında kadar virüs yayarlar. Bu süre içinde duyarlı kişiler için enfekte olma riski yüksektir. Dünya nüfusunun tahmini olarak yüzde 10’u ila yüzde 20’si her yıl gribe yakalanmaktadır.

RİSK GRUPLARI

Küçük çocuklar ve 65 yaşından büyük olan kişiler en önemli risk grubunu oluşturmaktadır.

Bunların dışında uzmanlar özellikle;

*Şeker hastaları

*Astım ve kronik akciğer hastalığı olanlar

*Transplantasyonlu organ nakli yapılmış hastalar

*Böbrek hastaları

*Bakımevlerinde ve huzurevlerinde kalanlar

*Bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavi gören kişiler

*Anne adayları (gebeliğin 3. ayından sonra)

*6 aylık veya daha büyük bebeklere de grip aşısı yaptırılması gerektiğini kaydediyorlar.

Yapılan analizler sonucunda Türkiye’de bu gruptaki hasta sayısının 10 milyon olduğu belirlenmiştir.

GRİP HASTALIÄžININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

*Ateş

*Titreme

*Baş, sırt, kol ve bacaklarda ağrı

*Boğaz ağrısı ve kuru öksürük

*Halsizlik

*İştah kaybı

*Kas ve eklem ağrısı

*Bulantı

*Gözlerde yanma

*Burun aktıntısı

Grip, solunum hastalığı veya diğer kronik rahatsızlığı olanlarda çok ciddi durumlara yol açabilir.

GRİP, BAŞKA HASTALIKLARA NEDEN OLABİLİR Mİ?

Bütün üst solunum yollarında infeksiyonlara neden olan virüsler gibi, influenza, yani grip etkeni olan virüsler, sadece gribal infeksiyon tablosuyla sınırlı kalmaz;

*Farenjit

*Larenjit

*Sinüzit

*Orta kulak iltihabı da yapabilir.

Sağlıklı insanlarda grip, 1 hafta içerisinde kendiliğinden iyileşir. Ancak bazı kişilerde, örneğin kronik hasatalık nedeniyle vücut direnci zayıf durumda olanlarda, kalp-akciğer hastalığı olanlarda, yaşlılarda, şeker hastalarında, pnömoni (zatürre), meningoensefalit (beyin iltihabı), miyokardit (kalp kası iltihabı) gibi ciddi ve ağır seyredip ölümle sonuçlanabilecek hastalıklar görülebilir.

GRİBİN EKONOMİK VE SOYAL SONUÇLARI

*Üretkenliğin kaybedilmesi ile ortaya çıkan işgücü kaybı

*Küçük çocukların anne ve babalarından çocuklara geçebilecek enfeksiyon riski

*Çalışanların işlerine gidememelerinden kaynaklanan ekonomik maliyetler

*Yalnız yaşayan çocuklu kadınların hem işlerinden kalmaları, hem de çocuklarının karşı karşıya kaldıkları riskler

KORUNMA YOLLARI

Gripten korunmanın en başta gelen yöntemi grip aşılarıdır. Grip aşısı, özellikle hastalığa yakalanma ve sonrasında oluşabilecek hastalıklar yönünden risk taşıyan Yüksek Risk Grubu dediğimiz kişilere faydalıdır.

Her yıl Eylül sonu - Ekim aylarında tek doz şeklinde yapılmalıdır. Aşı ile koruyuculuk sağlıklı kişilerde %80 lere varmaktadır; yaş ilerledikçe koruyuculuk %50 - 60 lara inmekle birlikte hastalığın hafif geçirilmesi sağlanmaktadır.

Aşı uygulaması, erişkinlerde omuz kası içine veya cilt altına, 2 yaşın altındaki çocuklarda uyluğun ön-yan kısmına bir sağlık görevlisi tarafından yapılmalıdır. Her sene aşı içeriği değiştiğinden kişi o sene üretilen aşı ile aşılanmalıdır. Bu şekilde yapılan aşı, 1 yıl kadar gripten koruma sağlar. Aşı, embriyonlu yumurta kesesinden elde edilmektedir; bu nedenle yumurta allerjisi olanlar kullanmamalıdır.
GRIP ve NEZLE


Grip mi yoksa nezle mi oldugunuzu nasil anlarsiniz ?|iki hastalik arasindaki farklar ve korunma yollari aSagida belirtilmiStir:|Grip:|Grip ve nezle ayni yollardan kiSiden kiSiye geçer. Hastalarin öksurup aksirmasindan havaya mikroplu su damlaciklari dagilir ve bunlar diger kiSilere solunum yoluyla geçer. Ancak grip, nezleden daha yaygindir. Bazi kiSilerde, özellikle 65 yaSin ustunde olanlarda zaturree gibi ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp hastalarinda ölume neden olabilir.|Belirtileri:|Grip ateS, titreme, kaslarda agri, agizda ve bogazda kuruluk, baS agrisi, öksuruk ve yataktan kalkamayacak derecede bitkinlik ve uyuma hissi ile kendini gösterebilir. Bazi kiSilerde kusma görulebilir. Genellikle 7-10 gun surer.|Korunma Yollari:|Grip bir çogumuzu ciddi olarak etkilemese bile bazi kiSiler için hastalik tehlikelidir ve bu kiSilerin her yil gribe karSi aSi olmalari gerekir. Bunlar arasinda: - 65 yaSin uzerinde olan kiSiler - Astim dahil kronik akciger hastalari - Kalp ve böbrek hastalari ve - BagiSiklik sistemini zayiflatan ilaçlari kullanan hastalari sayabiliriz. Her zaman kendinizi saglikli hissetseniz bile eger risk grubu içinde iseniz, doktorunuzdan size aSi yapmasini rica etmelisiniz. ASi, size grip mevsimi baSlamadan önce bagiSiklik sisteminizi takviye etmeniz için olanak verecektir. Grip aSisi, yaSli kiSilerle veya bagiSiklik sistemi zayiflamiS kiSilerle ilgilenen saglik görevlileri için de tavsiye edilir. Grip aSisi, gebe kadinlar ve yumurtaya alerjisi olan kiSiler için uygun degildir. Gribi önlemenin diger yolari arasinda gripli kiSilerden uzak durmak, öksurenlerin ve aksiranlarin bulundugu kalabalik yerlere gitmemek ve bulunmamaktir. Bazen mikroplar vucudumuza ellerimizden geçtiginden, ellerimizi sik sik yikamak faydali olabilir. Olabildiginiz kadar saglikli olmaya çaliSin, sigara içmeyin (sigara içenler nezle ve gribe daha çok yakalanirlar), yeterince dinlenin ve bol bol sebze meyve yiyin.|Grip Olunca:|AteSiniz normal duzeyine inip bu seviyede yaklaSik 48 saat kalincaya kadar yataktan çikmayin. Yatak istirahati vucudunuzun virusle savaSmasina yardimci olur. Bol bol sivi Seyler için. AteS için aspirin veya parol gibi ilaçlar kullanilabilir, ancak çocuklarda aspirin kullanmayin. Belirtiler kötuleSirse, (örnegin nefes almakta guçluk, öksururken sarimsi veya yeSilimsi balgam, Siddetli baS agrisi, aSiri su kaybi gibi) veya riskli grupta iseniz mutlaka doktora gidin.|Nezle|cocuklar yilda ortalama 10 defa, buyukler ise 2-3 defa nezleye yakalanirlar. Hastaligin en kötu belirtileri 2-3 gun surer. Belirtiler arasinda hafif ateS, baS agrisi, burun akmasi ve aksirma sayilabilir. onlem ve tedavi gripte oldugu gibidir. Ancak nezlenin aSisi yoktur ve genelde hastalara yatak istirahati gerekmez. Gripte oldugu gibi, nezleye tutuldugunuz zaman da baSkalarindan uzak kalarak hastaligin onlara bulaSmasini engellemelisiniz.
GRIPTEN KORUNMANIN YOLLARI


Kış, insanların en çok gribe yakalandığı mevsimdir. Belirtiler tanıdıktır, ilk olarak boğazda bir karıncalanma, ardından hapşırık gelir; nihayet burun akmaya başlar. Bunlara bir de baş, eklem ve boğaz ağrıları, öksürük eklenir ve ateş çıkar. Teşhis: grip. Çoğu zaman buna yol açan zayıf bir bağışıklık sistemidir. Soğuk algınlığına neden olan yaklaşık 200 çeşit virüse karşı bağışıklık sistemini güçlendirmek gerekir.

Soğuk duş

Her sabah soğuk bir duş, özellikle burun - gırtlak bölümünde kan dolaşımını düzenler ve saldırgan virüslere karşı iyi bir savunma oluşturur.

Sauna

Saunada terledikten sonra soğuk suyla dolu bir küvete girmek çok önemli. Soğuk suyun uyarıcılığı damarları hareketlendirir, metabolizmayı düzenler ve bedenin serbest radikallere karşı savunma gücünü çoğaltır.

Ayaklara dönüşümlü sıcak - soğuk su banyosu

Her iki ayağınızı yaklaşık 12 derece soğukluktaki suya daldırın, bir kaç dakika sonra 40 derece sıcaklıktaki suya sokun. Bir kaç defa tekrar edin. Burada dikkat edeceğiniz nokta, daima soğuk suyla bitirmeniz. Bu uygulama, ağız ve gırtlak bölümündeki mukozanın sıcaklığının bir derece yükselmesini sağlar. Bu bir derecelik fark ise, hastalığa yol açan virüsleri anında öldürür.

Dayanıklılığı arttırıcı egzersizler

Bisiklete binmek veya yürüyüşe çıkmak (en azından haftada iki defa), vejetatif sinir sisteminin düzenleme yeteneğini artırır. Ayrıca vücudun serbest radikallerden korunma mekanizmasını güçlendirir.

Doğru beslenme

Sağlıklı ve vitamin açısından zengin besinler yemelisiniz. A vitamini (süt, balık), C (narenciye), ve E (bitkisel yağlar, bakliyat) antioksidan özelliklere sahip besinlerdir. Soğan ve sarımsak, grip virüslerini öldüren bitkisel yağları içerir.

Diş etini fırçalamak

Dişlerinizle beraber, diş etinizi, damak ve dilinizi de fırçalamayı unutmayın. Bu işlem, mukozanın virüslere karşı dayanıklılığını artırır. Bağışıklık sistemini güçlendiren bir diğer etmen de, soğuk suyla yapılan gargara.

Doğru giysiler

Bir tek kalın giysi yerine, bir kaç tane ince giysiyi üstüste giymek daha iyidir. Ayakların üşümesini engellemek için saf yün çoraplar ve sağlam, kalın ayakkabılar kullanılmalı.

Oda sıcaklığı

Odayı aşırı ısıtmayıp devamlı havalandırın. En iyisi, bir kaç damla bitki özlü yağ (ör.nane yağı) damlatılmış nemli bezleri ısıtma cihazınızın üzerine serin.

Kış uykusu

Soğuk mevsimlerde, vücudun enerji ihtiyacı artar. Bu nedenle daha uzun süre dinlenmek gerekir. Yani yeterince uyumak çok önemlidir.

Güneşe çıkın

Fırsatını buldukça güneşe çıkın. Doğal ultraviyole ışınları, bedenin savunma mekanizmasını uyarır. Böylece, kemik oluşumu ve kalsiyum dolaşımı için önemli olan D vitamini üretimi artar. Güneş ışığı ayrıca kış depresyonlarına yol açan "üzüntü" hormonu, Melatonin in üretimini azaltır
GUATR


Latince boğaz anlamında olan guttur kelimesinden gelen guatr terimi, çeşitli birçok durumu belirtmek için kullanılır. Aslında guatr sadece tiroid bezinin büyümesini belirtir. Bu büyüme az. küçük, lokalize bir şişkinlik şeklinde, veya her iki lobun daha genel bir şişkinliği şeklinde olabilir.

Büyüyen tiroid bezi hormonunu, normal, normalin altında veya aşırı ölçüde salgılayabilir. Nadir durumlarda büyüme nefes borusunun çevresini sararak nefes borusunun daralmasına yol açar. Bu büyüme yutkunmayı zorlaştırabilir. şaşırtıcı olan şey, genelde guatrların fazla rahatsızlık vermemesidir. Kişinin boğazında bir basınç veya şişkinlik hissi duyulduğu çoğu vakalarda rahatsızlık duygusal gerginlikten kaynaklanmaktadır.

Geçmişte guatrın en sık görülen nedeni, toprağın iyot yönünden yetersiz olduğu bölgelerde beslenmedeki iyot eksikliğiydi. İyotlu tuz piyasaya çıktıktan sonra, guatr çok daha nadir görülür oldu, hem de şimdi yiyeceklerimiz öyledir ki insan iyotlu tuz kullanmasa bile iyot eksikliği olma ihtimali pek yoktur. Dünyanın başka yerlerinde eksiklikleri pek de az rastlanan bir durum olmasa da Amerika Birleşik Devletleri nde iyot takviyesi almak gereksiz ve dolayısıyla arzu edilmeyen bir şeydir.

Basit Guatr

Basit guatrın özelliği, tiroid bezinin yumuşak ve yaygın şekilde büyümesidir. En yaygın olduğu dönemler hamilelik ve buluğ çağıdır şayet basit guatr estetik problemi yaratacak kadar büyükse, küçültmek için tiroid hormonu verilebilir

Graves Hastalığı

Graves hastalığı, genellikle tiroid bezinde hafif, fakat genel bir şişme meydana getirir. Bu, tiroid bezinin 1 aşırı derecede uyarılmasının sonucudur. Bazen bezin kendisi de büyüyebilir.

Adenomlu Guatr

Adenomlar, kendilerini bezin geri kalan kısmından bir duvar gibi ayıran az çok normal tiroid dokusu büyümeleridir. çok sık rastlanmayan bir durum olarak, bir veya daha fazla adenom aşırı miktarlarda tiroid hormonu üretir ve bunun sonucunda hipertiroidizm ortaya çıkar. Bazen de ender olarak bir adenom nefes borusunu kısmen tıkar ve bu durum yüzeysel olarak astımı andıran bir nefes alma zorluğu doğurabilir

Tiroid Kanseri

Çoğu tiroid kanserleri yavaş gelişir. Bunlar, boyundan radyasyon tedavisi görmüş olan kimselerde bir ölçüde daha sık görülme eğilimi gösterirler. Sık görülen tipleri papiler ve folüküler tiplerdir. Papiler tipi boyundaki lenf bezlerine yayılma (sıçrama) eğilimi gösterir. Folüküler tipi akciğerlere ve vücudun daha uzak yerlerine atlayabilir.

Tiroid kanseri gelişirken, başlangıçta tiroid bezinde küçük bir şişkinliktir ve bir adenomdan kolayca ayırt edilemeyebilir.

Kanserli olduğundan şüphelenilen şişkinlikten iğneyle doku alınıp mikroskop altında incelenir. Bu test her zaman şişkinliği kanserli olup olmadığı konusunda net bir cevap sağlamazsa da alınan sonuç şişkinliği cerrahi olarak çıkartılmasında yol göstermeye yeterli olur.

Ameliyatta şişkinliğin habis olduğu ortaya çıkarsa. (patalog, cerraha çıkartılan şişkinliğin habis olup olmadığını birkaç dakika içinde söyleyebilir), cerrah tiroid bezinin büyük bölümünü çıkartacaktır. Belirli şartlar altında ameliyattan sonra cerrahi tedaviyi desteklemek için radyoaktif iyot verilebilir ilaç olarak tiroid hormonu vermenin de geri kalan kanser hücrelerinin büyümesini geciktirdiği düşünülmektedir.

Tiroid Bezinin Medüler Kanseri

Bu az görülen bir tiroid kanseri çeşididir. Bu kanserin hücreleri Kalsitonin denen bir hormon salgılar ve kanserin ilerlemesi kandaki Kalsitonin konsantrasyonunu ölçülmesi yoluyla izlenebilir. Medüler karsinom sıklıkla aynı ailenin üyeleri arasında ortaya çıkar ve buna tutulan kişide aynı zamanda feokroma sitoma da bulunabilir.

Lenfositik Tiroidit

Bu tip guatra bazen Hashimoto hastalığı denir; bu isim hastalığı tarif eden Japon pataloğun adıdır. Bu durumda anormal bir antikor, tiroidin normal fonksiyonunu kaybetmesine neden olur. Bu etki hipotiroidizme yol açar. Genelde bez orta derecede büyümüştür ve doku olarak oldukça esnek lastik gibidir.

Genellikle tiroid hormonu tedavisi bezin küçülmesini sağlar; öyle ki ameliyata gerek kalmaz. Bu, bütün tiroid bozuklukları içinde en çok görülebilir. Antikoru tespit etmek için yapılan kan testi teşhise yardımcı olur ve yapılacak tiroid iğne biyopsisi genellikle bunu teyid edecektir.

Subakut Tiroidit

Bu, yutkunma ile artan bir tiroid ağrısına yol açan, az görülen bir durumdur. Tiroid bezi hafifçe büyümüş olup çok hassastır. Sedimantasyon hızı testi denen özel bir test yapılabilir. Subakut tiroidit durumunda sedimantasyon hızı çok yüksek, tiroid hormonu değerleri düşük veya yüksek olabilir.

Tiroid genellikle birkaç ay içinde normale döner. Çoğu zaman aspirin, belirtiler düzeltebilir, yalnız doktorunuz, eğer belirtileri daha belirgin hale gelirse kortikostiroid ilaçlar verebilir.
GUILLAIN-BARRE SENDROMU


Guillain Barre sendromu akut bir sendrom olup periferik sinirlerin tümü ya da bir bölümü üzerinde ciddi hasara yol açar. Hastalık, sinir liflerini kaplayan miyelin tabakasının iltihaplanması ve tahrip olmasından kaynaklanır.

Belirtiler

- Ayak veya el parmaklarına yayılan uyuşmalar ve karıncalanma;

- Kas zafiyeti

- Yaygın karıncalanma ve uyuşma;

- Solunum zorlukları.

Guillain-Barre sendromunun nedeni belli değildir ancak vakaların üçte ikisinde viral bir enfeksiyondan sonra ortaya çıktığı görülür. Bu viral enfeksiyon, Epstein-Barr virüsünde olduğu gibi bir tür herpes olabileceği gibi, grip, nezle veya diğer basit enfeksiyonlardan sonra da ortaya çıkabilir. Bu sendrom ayrıca Hodgkin hastalığı gibi diğer rahatsızlıklarla da beraber görülebilir.

Tüm vakaların yüzde beş ile onu bir ameliyat sonrası ortaya çıkmaktadır. Kısa bir süre için, Guillain-Barre sendromuna bir aşının neden olduğu düşünülmüştü. 1976-1977 yıllarında yaygın bir grip aşısı kampanyasından sonra bu kanıya varılmıştı. Ancak yürütülen araştırmalar bunun doğru olmadığını ortaya koymuştu. Belirtiler, neden olan iltihaplanmadan birkaç gün ile bir-iki hafta, veya bir ameliyattan bir veya dört hafta sonra görülebilir. El ve ayak parmaklarında karıncalanmanın ardından genel bir kas zafiyeti oluşabilir. Bu zafiyet hissi giderek bacaklardan kollara ve yüze yayılır. ciddi vakalarda zafiyet felce dönüşebilir ve solunum kasları etkilenebilir. Göz, yüz, konuşma, çiğneme ve yutkunma ile ilgili kaslara da yayılabilir.

En ağır şeklinde, Guillain-Barre sendromu acil tıbbi müdahale ve hastanenin yoğun bakım servisine kaldırılmayı gerektirebilir. Bu rahatsızlığı olan kişilerin bazıları hastalığın bir aşamasında solunum yardımına gereksinim duyarlar.

Genelde, iyileşme birkaç ay süren bir devre sonrasında gelir. Ciddi şekilde etkilenmişseniz, uzun süren rehabilitasyon dönemine gereksinim vardır. Tüm vakaların yaklaşık yüzde onunda geçmeyen bir sakatlık kalır. Ölüm oranı yüzde üç ile dört arasında değişir.
GUT HASTALIGI


Hastalığın diğer isimleri: podagra, damla hastalığı, nikris.

Pürin adı verilen ve bir madde ile ilgili meydana gelen sorunlar nedeni ile gelişen bir hastalıktır.

Metabolik ve renal adı verilen iki tip gut hastalığı vardır. Metabolik olarak adlandırılanda; pürinli maddelerin fazla yapımı, renal tipinde ise pürinli maddelerin böbreklerden yetersiz düzeyde atılması söz konusudur.

Her iki durumda da vücutta artan pürin maddesi sonunda ürik asite (ürat) dönüşür ve vücutta ürat miktarı artar. Kanda artan ürat eklemlerde, deride, eklem kılıflarında ve kulak kepçesinde birikir. Bunlara tofus adı verilir.

Hastaların %90 ından fazlası erkektir. Ayrıca yaş ilerledikçe kandaki ürik asit miktarı artar.

Zamanla beyin ve böbrek damarlarında sertleşme ve darlık meydana gelebilir. Gut hastalarında böbrek taşı gelişimi sıktır.

Gut hastalığının tanısının konulabilmesi için; dokularda ürat kristalleri birikmeli ve en az bir eklemde artrit meydana gelmesi gerekir. Yani kanda ürik asit miktarının artması tek başına gut hastalığı tanısı koydurmaz. Hastalık akut ataklarla seyreder.

Ailevi bir durum söz konusudur. Aşırı beslenme ve alkol bu hastalığın gelişmesine katkıda bulunur.

İlk ortaya çıkışı ve ilk gut atağı genelde ayak başparmağının ilk ekleminde ortaya çıkar. Eklem şiş, üzerindeki deri kırmızı-leylak rengi karışımı ve son derece ağrılıdır.

Atakların tedavisi

Hasta yatak istirahatine alınır ve kolşisin, antiinflamatuvar, kortikosteroid grubu ilaçlar kullanılır.

Ataklar arasında yapılacak tedavi

Gut krizi tedavi edildikten sonra; soğuk ve rutubetten korunulur, günde 2-3 litre su içilir ve kilo vermeye çalışılır.

Diyet: Bol miktarda pürin içeren sakatatlar, konserve balıklar ve diğer deniz ürünleri, et suları alınmamalıdır. Diğer beyaz etler ve sığır eti az miktarda alınabilir.Alkol kesinlike zararlıdır. Çay, kahve ve kakaoda az miktarda pürin bulunur, bunlar az miktarda alınabilir. Baklagiller de bol miktarda pürin içerir, bu nedenle alınmaz. Pirinç alınabilir, tereyağında pürin yoktur.

Ürik asit yapımını azaltan ilaçlar kullanılır: allopürinol.

Ürik asit atılımını arttıran ilaçlar kullanılır: probenesid, sulfinpirazon.

Ürik asit normal değerleri:

Erkeklerde : 2.5 - 8.0 mg / dL

Kadınlarda : 1.5 - 6.0 mg / dL
HALLUKS VALGUS


Ayak başparmağı diğer parmağın üstüne bindiğinde bunyon oluşur. Bu durum, halluks valgus (Latincede çarpık anlamına gelen valgus ve ayak başparmağı anlamına gelen halluks sözcüklerinden gelir) denilen kalıtımsal bir özelliğin sonucudur ve ayakta şekil bozukluğu-na neden olur. Ayak başparmağının ayağa birleştiği bölüm, ayağın normal profilinin dışına taşarak, bunyon denilen çıkıntıyı yapar. Bunyon sürekli sürtünmeye maruz kaldığı için, bu bölgedeki deri zamanla kalınlaşır.

Belirtiler

- Ayak başparmağının ayağa birleştiği bölümde kemiksi bir çıkıntı

- Ağrı ve hareket kısıtlılığı da olaya eşlik eder

Bu hafif ancak yaygın sorun kadınlarda daha sık görülür. Bazı kişiler genetik olarak bunyona eğilimli olsa da, daha çok yüksek topuklu ve sivri burunlu dar ayakkabıların giyilmesi sonucu oluşur.

Teşhis

Doktorunuz teşhisi doğrulamak için birkaç açıdan röntgen çektirebilir.

Bunyon genellikle hafif bir rahatsızlığa neden olur. Bununla birlikte, bunyona bursit ya da osteoartrit eşlik ederse ağrı ve eklemde katılık oluşabilir. Bunyon ayağınıza uygun ayakkabı bulmanızı zorlaştırabilir ve uygun ayakkabıların dış görünüşü de hoşunuza gitmeyebilir. Eğer ağrınız olursa, doktorunuza başvurun.

Tedavi

Ayağınıza iyi uyan ayakkabıların kullanımı çoğu kez en iyi çaredir ve bunyonun yarattığı rahatsızlığı önleyebilir. Eğer bursit gelişirse, eski bir ayakkabının bunyonun üstüne gelen bölümünde açılacak bir delik rahatlama sağlayacaktır.

Bunyonun üstüne konacak yumuşak bir yastıkçık yararlı olabilir. Bazı nadir durumlarda fazla kemik dokusunu çıkartmak ve kemiğe eski biçimini vermek için ameliyat yapılabilir.
HAREKETSIZLIGIN BEDENSEL ETKILERI


Hareketsizliğin insan organizması üzerinde olumsuz etkiler meydana getirdiği, çok eski dönemlerden beri bilinmektedir. Beden hareketliliğini azaltan bir hastalık, yaralanma veya belirli bir neden olmadan insanların sedanter yaşam tarzını seçmeleri sonucunda, organizmanın pek çok fonksiyonunda gerilemeler ortaya çıkmaktadır. 1960 lı yıllarda başlayan uzay hekimliği çalışmaları çerçevesinde, uzun süreli uzay yolculukları sırasında insanların karşılaşacakları yerçekimsiz ve hareketsiz yaşam koşullarında organizmada oluşan değişiklikler ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu çalışmaların paralelinde, tüm dünyada hareket azlığının kardiovasküler risk faktörlerinden biri olarak kabul edilmesiyle birlikte konuya ilgi artmış ve çalışmalar hızlandırılmıştır.

Hareketsizliğin olumsuz yöndeki etkileri başlıca 4 grup insan üzerinde incelenmiştir:

1.Hastalık ya da yaralanma sonucu uzun süre yatak istirahati yapan kişiler,

2.Çeşitli paralitik (felç) durumlar nedeniyle nöromüsküler (sinir-kas iletimi) aktivitesi önemli ölçüde kısıtlanan hastalar,

3.Yerçekimi etkisini azaltan, oturma, yatma gibi değişik pozisyonlarda uzun süre kalan kişiler,

4.Uzay yolculuklarında ve uzun süreli su altı çalışmalarında yer çekimsiz ortamda bulunanlar.

Sayılan bu inaktivite tiplerinin her biri, kısa süre içinde, gizli fizyolojik değişikliklere yol açabilmektedir.

Ortostatizm gibi belirgin klinik tablolar 5-7 gün içinde ortaya çıkabildikleri halde, ankiloz veya böbrek taşı gibi komplikasyonlar, ancak bir kaç ay sonra görülebilirler.

Hareketsizliğin mekanizmasının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla, fizik kapasiteyle ilgili bazı kavramları hatırlatmakta yarar var:

1.Fonksiyonel kapasite : Zorlu bir çaba sırasında varılan maksimum metabolik değeri ifade eder.

2.Fizyolojik maksimum potansiyel : Aynı kişinin sistemli bir antreman programından sonra varabildiği maksimum metabolik değerdir.

3.Fonksiyonel rezerv : Fonksiyonel kapasite ile fizyolojik maksimum potansiyonel arasındaki farktır.

Hareketin daha da azalması, örneğin kesin yatak istirahati halinde, fonksiyonel kapasite iyice azalır. Daha sonraki dönemde bu durumdaki bir kişiye birden bire aşırı fizik aktivite programı verilirse, fonksiyonel kapasitede iyileşme sağlanamaz. Kişinin önceki fonksiyonel kapasitesi ve rezervi dikkate alınarak yavaş yavaş artan yoğunlukta bir egzersiz programı verilerek durumu düzeltilmeye çalışılır.

Düzenli fizik egzersizler yapan kişinin fonksiyonel kapasiteleri, fizyolojik maksimum potansiyel düzeyine çok yakın olduğu halde sedanter kişilerde fonksiyonel kapasite düşüklüğü çok belirgindir. Fonksiyonel rezerv önemli ölçüde azalmıştır.

Uzun süreli hareketsizliğin sistemler üzerindeki etkilerini şu şekilde özetleyebiliriz Merkez Sinir Sistemi Duygusal algılamada azalma olması nedeniyle bazı duyu bozuklukları gelişebilir, p****tezi ve ağrı eşiğinde düşmeler görülür.

İstirahat sırasında kaslarda kasılmalar yapılmadığı taktirde, motor verimlilikte azalmalar belirir. Özellikle felçli hastalar durumun çok belirgin örneğidir.

Sedanter kişilerde otonom sinir sistemi oldukça dengesizdir. Düşük veya aşırı aktivite şeklinde fonksiyonel bozukluklar saptanabilir. Bu dengesizlik kardiovasküler sistemin çalışmasını da olumsuz yönde etkiler.

Aktivite azlığı, kişilerde anksiyete ve depresyon gibi ruhsal sorunların gelişmesine de zemin hazırlar.

- Hareket Sistemi: Hareket azlığının uzun zaman sürecinde en belirgin etkileri hareket sistemini oluşturan elamanlardan ortaya çıkar.

En önemli belirtiler kas ve kemik dokularında görülen değişikliklerdir.

Hareket azlığıyla birlikte kas gücü azalmaya başlar. Örneğin hiç bir fiziksel rahatsızlığı olmayan bir kişinin bir haftalık kesin yatak istirahatinden sonra eldeki kavrama gücü % 20 oranında azalır. Kas gücündeki bu azalmaya parelel olarak, kişinin dayanıklılığında da azalma olur. Diğer taraftan hareketsiz kaslarda, kısa süre içinde atrofi (kas kaybı) gelişir. Atrofinin derecesi, hareketsizliğin süresine bağlıdır.

Atrofi, güç kaybı ve duyarlılığın azalması sonucu, hareketlerin koordinasyonunda yetersizlik ortaya çıkar. Bu durum hem alt, hem de üst uzuvlarda görülür ve günlük yaşamda beceri isteyen aktivitelerin yapılmasında veya sportif aktivitelerin yapılışı sırasında eksiklik ortaya çıkar.

- İskelet Sistemi: Hareketsizliğin en olumsuz etkilerinden biri, kemik dokusunda ortaya çıkan osteoporozdur. Bilindiği gibi kemik yapımının düzenli olabilmesi ve kemik kitlesinin yenilenebilmesi için, tendonların (bağlar) çekme fonksiyonu ile oluşan gerilmelere ve ayak ta durma sırasındaki yer çekimi kuvvetine gereksinim vardır. Hareket azaldığı durumlarda ise kemiğin organik ve inorganik elemanlarındaki kayıplar sonucunda, kemik kitlesi azalmaya başlar, kemikteki kalsiyumun mobilize olmasıyla geçici bir hiperkalsemi (kan kalsiyum seviyesinin artışı) ve yumuşak doku içinde ektopik kalsifikasyonlar (kemikleşmeler) gelişebilir. Sonuçta kemiklerin kırılganlığı artar ve kendiliğinden yada minör travmalarla kırılma olasılığı ortaya çıkar.

Kemik dokusunun yanı sıra eklemlerde aktif ve pasif hareketlerin azlığına bağlı sertlikler gelişir ve eklem hareket açıklığı azalmaya başlar. Başlangıçta geri dönüşebilir nitelikte olan sertleşme, hareketsizliğin uzun sürmesi halinde kemiksel nitelik kazanır ve geri dönüşümü mümkün olmayan eklem hasarları ortaya çıkar.

- Kardiovasküler Sistem: Uzun süre hareketsizlik sonucunda kardiovasküler sistem büyük zarar görür ve bazal koşulların üzerindeki metabolik gereksinimleri karşılayamaz duruma gelir.

Kardiovasküler sistemdeki gerilemenin en belirgin göstergesi, maksimum oksijen tüketiminin (Max V02) azalmasıdır.

10 günlük yatak istirahatından sonra tamamen sağlıklı ve genç kişilerde dahi Max V02 nin % 20 oranında, kalp atım hacminin ise % 10 oranında azaldığı gösterilmiştir. Bir kaç günlük istirahatten sonra dahi, aynı şiddetteki egzersize verilen nabız yanıtında artma olmaktadır.

Kardiovasküler sistemle ilgili bir diğer olumsuz gelişme kan basıncıyla ilgilidir. Uzun süre istirahatlarden sonra ortostatizm denilen durum gelişmekte ve kan basıncı dengesi bozulmakta ve kişi ayağa kalktığında ani tansiyon düşüklüğü olmaktadır.

Toplar damarlar üzerindeki kasların pompalayıcı etkilerinin azalması sonucu venöz yatakta birikmeler olmakta ve tromboflebit gelişebilmektedir.

Pıhtılaşma mekanizmasındaki değişiklikler, trombosit kümeleşmesindeki artış, tromboflebit gelişmesine yardımcı olmaktadır.

- Solunum Sistemi: Hareketsizliğe bağlı olarak solunum sistemi ile ilgili hemen tüm parametrelerde gerileme olur ve sonunda kısıtlayıcı tip solunum bozukluğu tablosu ortaya çıkar.

Sağlıklı kişilerde solunum parametrelerinde önemli bir düşme görülmemesine karşın istirahat süresinin uzaması durumunda, örneğin felçli hastalarda, solunum kapasitesi ve fonksiyonel solunum kapasitesinde % 25-50 oranında azalmalar olur. Sınırlayıcı tarzdaki gelişmeler ve yatay pozisyonun akciğer dolaşımı üzerindeki etkisi sonucu solunum-kanlanma oranında önemli bozukluklar ortaya çıkar.

Ayrıca mukus temizleme fonksiyonlardaki azalmaya bağlı olarak, solunum sisteminde mukus birikmeye başlar. Bu koşullar altında öksürük mekanizması bozulur. Karın kaslarındaki zayıflık durumu daha da kötüleştirir ve basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunda ciddi akciğer rahatsızlıkları gelişir.

- Sindirim Sistemi: Hareket azlığı, sindirim sistemindeki aktivitelerin azalmasına yol açar. Bu azalma, hem içeriğin ilerletilmesinde hem de salgılama fonksiyonlarında olur. Sonuçta bir taraftan iştah kaybı gelişirken, diğer taraftan bağırsak hareketlerindeki azalma nedeniyle kabızlık görülür.

- Endokrin (hormonlar) ve Böbrek (renal) Sistemler: Endokrin sistemin diğer sistemlerle karşılıklı etkileşmesi sonucu, önemli metabolik ve renal değişiklikler görülür.

Vücudun uzun süre yatay pozisyonda kalması nedeniyle hücre dışındaki sıvılar, kılcal damar yatağının venöz (toplar damar) kısmına geçer ve kirli kanın kalbe dönüşünde artma olur. Sonuç olarak, sağ atriumun (kalp kulakçığı) hacim sensörlerinde bir uyarılmayla birlikte antidiüretik hormonda azalma ortaya çıkar ve idrar çıkışı artar.

Hareketsizliğin etkisiyle sodyum ve kalsiyum atılımı da artar.

İdrarla fazla kalsiyum atımı, üriner yolda tıkanma ve enfeksiyon faktörlerinin etkisiyle, hareketsiz kişilerde idrar yollarında taşlar oluşmaya başlar.

- Deri: Uzun süreli hareketsizlik, deri ve deri üzerindeki oluşumları da olumsuz yönde etkilenir.

Deri altındaki yağ dokusundaki incelme ve deri gerginliğinin bozulması nedeniyle basınç yaraları gelişebilir. Aynı vücut bölgelerin sürekli olarak basınç altında kalmaları ve bu bölgedeki basıncın kılcal damar basıncın üzerine çıkması, yara oluşumunu kolaylaştıran dış etkenlerin başında gelir.

Saydığımız tüm bu olumsuz gelişmeler, hareketsizliğe bağlı problemlerin yalnızca bir kısmıdır.

Hareketsizliğin uzun sürdüğü durumlarda, olumsuz gelişmelerden etkilenen doku ve sistemler durmadan artar ve bir noktada yaşamı tehdit eder duruma gelebilir.
HEMOROİDDEN NASIL KORUNULUR ?


Hemoroid oldukça yaygın olarak görülen bir hastalıktır. Makat bölgesinde 3 ana toplardamar ağı mevcuttur. Biri solda, ikisi sağdadır. Bunlara toplardamar yastıkları denir. Kabızlık nedeni ile bunlar genişler ve iç hemoroidleri oluşturur. Zamanla bunlar makat dışına sürüklenir ve dışkılama esnasında dışarı sarkarlar.


Kanama, ağrı, akıntı gibi şikayete sebep olan hemoroid hastalığı erken evrede ise ameliyata gerek kalmadan lazer, bant ligasyon ve ilaç enjeksiyonu ile tedavi edilir. İleri evredeki hastalar için tek tedavi seçeneği ameliyattır. Hemoroid hastalığı sıklıkla kabızlık, şişmanlık ve gebelik gibi karın içi basıncının arttığı durumlarda ortaya çıkar. Kansere dönüşmez, ancak hemoroid hastalığından korunmak için yapılan uygulamalar kabızlığı ortadan kaldırdığı için fissür ve bağırsak kanseri riskini de azaltır.


11 Altın kural


Kişisel tuvalet temizliğine dikkat edilmeli, mümkünse tuvalet kağıdı yerine daha yumuşak olan ıslak mendil veya havlu kullanılmalı.


Fazla kilo almaktan, sigara, alkol, acı biber ve baharatlı yiyeceklerden sakınılmalı.


Düzenli olarak egzersiz yapılmalı.


Lif yönünden zengin besinlerle (meyve, sebze, kepekli ekmek) dengeli beslenilmeli, öğün atlamamalı ve mutlaka kahvaltı yapılmalı.


Bol su içilmeli (gün içinde 8 bardak).


Oturarak çalışılıyorsa her saat başı en az 10 dakika ayağa kalkmalı, ayakta çalışılıyorsa 10 dakika oturulmalı.


Günde en az bir defa ve düzenli olarak tuvalete gitmeli (örneğin kahvaltıdan 10-15 dakika sonra).


Uzun süre dışkı yumuşatıcı (laksatif) kullanmaktan kaçınılmalı.


Tuvalette fazla ıkınmaktan ve zorlanmaktan kaçınılmalı, gazete, dergi okuyacak kadar kalınmamalı, gün içinde tuvalet ihtiyacı geçiştirilmemeli.


Sıcak yerlerden (sauna, hamam) kaçınılmalı.


Dar giysiler giymekten kaçınılmalı.
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27