:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Tıp Sözlüğü ve Tıbbi Bilgiler
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27
BOYUN AGRILARI


Boyun ağrıları bel ağrıları kadar sık görülmemekle birlikte, her yaş grubunda karşılaşılabilen, yaşam kalitesini düşürüp iş gücü kaybına neden olabilen önemli bir sorun.

Yanlış duruş, psikolojik stres, soğuğa maruz kalmak, yorgunluk gibi etkenler boyun bölgesinde ağrı nedenidir. Uzun süreli bilgisayar - daktilo kullananlar, sürekli tek noktaya odaklaştıkları için boyun kaslarının yeterince hareket etmemesi sonucu ağrı çekerler.

Boyun ağrısı nedenleri 3 temel grupta incelenebilir:

Kas iskelet sistemi kaynaklı mekanik nedenler

Boyun dışı bölgelerin hastalıklarının neden olduğu ağrının boyun bölgesinde hissedilmesi (yansıyan ağrı)

Boyun bölgesini tutan yangısal, enfeksiyöz ve tümöral hastalıklar.

Akut boyun ağrısının en sık nedenleri:

Boyun fıtığına bağlı ağrı atakları

Miyofasiyal ağrı sendromu

Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması (Servikal strain)

Kronik boyun ağrısnın en sık nedenleri:

Boyun kireçlenmesi

Sık görülen bazı iltihaplı romatizmal ağrılar (Ankilozan Spondilit, Romatoid artrit)

Fibromiyalji

Özellikle stres boyun kaslarında kasılmaya neden olur ve boyun ağrısı ve gerilim baş ağrısı ortaya çıkar. Bu şekilde ortaya çıkan ağrılarda kas gevşeticilerin yanı sıra bölgeye yapılan enjeksiyonlar, gevşeme egzersizleri, fizik tedavi yapılması ve antidepresan ilaç verilmesi yoluna gidilir.

BOYUN FITIÄžI

Belde olduğu gibi boyunda da fıtık olabilir. Omurları birbirinden ayıran diskler yarı eklem sayılırlar. Disk ortasında jel kıvamında bir madde ve bunun çevreleyen yastıkçıklardan oluşur. Bu yastıkçıklardan daha dışta olanlar içtekilerine göre serttirler. Yaşın ilerlemesi ve travmaya maruz kalma durumlarında bu yastıkçıklar yıpranmaya başlar. Dıştaki tabaka giderek incelir, ani yapılan ters bir hareket sonrasında yırtılır. İçteki jel kıvamındaki madde bu yırtıklardan dışarı doğru kayarak, omurilikten çıkıp kolumuza giderek o bölgelere hareket emri veren veya o bölgelerin duyusunu algılamanızı sağlayan sinirinize baskı yapar. Böylece boyun-kol ağrısı ve o kolumuzda uyuşma, karıncalanma, bazen de güçsüzlük hissederiz.Böyle durumlarda ilaç tedavisinin yanı sıra öncelikle istirahat, daha sonra fizik tedavi, yetmediği durumda ise son zamanlarda gelişen tekniklerle bölgeye iğne (epidural steroid enjeksiyonu) veya kateter (epidural lizis) adı verilen ince sondalarla girilerek ilaç verilmesi, bu da olmadığı taktirde cerrahi girişim gerekebilir. Hasta düzenli olarak boyun egzersizlerini yaparak ve boyun koruma prensiplerine uyarak ağrının sık tekrarlamasını önleyebilir.

BOYUN KİREÇLENMESİ

Servikal omurgayı meydana getiren yapıların(kemik, bağ, kas) yozlaşması sonucu ortaya çıkan ve buna bağlı sinir ve damarsal bozuklukları da içeren klinik bir tablodur. Nedenlerinin yaşlanma, mikro travmalar, makrotravmalar, duruş bozuklukları ve genetik faktörler olduğu düşünülmektedir. Boyun ağrısı, kola yayılan ağrı, baş ağrısı, boyunda tutukluk, kolda güçsüzlük - hissizlik- yanma- batma, ellerde zayıflık- beceri azalması- uyuşma- karıncalanma, kulak çınlaması, baş dönmesi ve bulanık görme gibi yakınmalara neden olabilir.

Boyun kireçlenmesine bağlı ağrının tedavisinde kullanılan yöntemler:

İstirahat

Boyun korsesi

İlaç tedavisi

Fizik tedavi

Egzersiz

Enjeksiyon yöntemleri

Eğitim

FİBROMİYALJİ

Fibromiyalji; süregen ağrı, tutukluk, yorgunluk ve vücudun bazı noktalarında derin hassasiyet ile tanımlanan bir hastalık grubudur. Sıklıkla 30- 60 yaşları arasında ve kadınlarda görülür. Ağrı, yaygın olmakla birlikte sıklıkla boyun ve bel bölgesinin derin dokularında hissedilir. Omuz, dirsek, diz ve ellerde de ağrı olabilir. Baş ağrısı sıklıkla eşlik edebilir. Hasta, el ve ayaklarının şiş olduğundan yakınabilir. Ancak şişlik sıklıkla saptanamaz. Sabahları dinlenmeden uyandığını ifade eden hasta sayısı oldukça fazladır.

Yakınmalar soğuk ve/ veya nemli hava, yorgunluk, psikolojik gerginlik ve hareketsizlikle artarken sıcak ve kuru havada, masaj ve aktivite ile azalır.

Fibromiyalji genellikle kendisinden ve çevresinden beklentileri fazla olan kişilerde görülür.

Fibromiyalji hastalığında tedavi oldukça güç ve yavaştır. Hastalık genellikle yıllar boyu devam eder. Çeşitli tedavi programları ile geçici bir rahatlama sağlanabilir. Ancak yakınmaların tamamen kaybolması nadirdir. Tedavide 1. basamak hastaya hastalık hakkında bilgi vermektir. 2. basamağı ise ağrıyı geçirme ve fonksiyonu artırmaya yönelik tedavi girişimleri (ilaç tedavisi, fizik tedavi ve egzersiz) oluşturur.

SERVİKAL STRAİN

(Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması):

Travma ve duruş bozukluğu sonucu gelişen, boyunda tutukluk ve lokal ağrı ile karakterize bir tablodur. Masa başında çalışanlarda olduğu gibi boynu uzun süre aynı pozisyonda tutmak, yatarak televizyon seyretmek, uygun olmayan yastık ve yatakta yatmak gibi nedenler boyunda zorlanmaya yol açabilirler. Kaslarda kasılma gelişeceğinden boyundaki normal olan eğrilik azalır, boyun hareketleri ağrılı ve kısıtlı olur. Boyna yönelik radyolojik tetkiklerin sonucu genellikle normaldir.Tedavi; ilaç, fizik tedavi ve egzersiz yöntemleri ile mümkündür.
BOYUN OMUR HASTALIGI (CERVICAL OSTEOARTHRITIS)


Boyun omur hastalığı (cervical osteoarthritis), boyundaki omurların üstünde kemik çıkıntılarının oluşmasıdır. Bu yavaşça gelişir ve boyun giderek sertleşir. Kemikler giderek periferik sinir sistemine baskı yaparak omuz ve kollarda ağrılara ve diğer duygulanımlara yol açar. Bu çıkıntılar eğer omuriliğe de baskı yapmaya başlarlarsa, bacak kasları ile mesane ve bağırsak kasları da etkilenebilir.

Belirtiler

- Boyunda ağrı veya sertlik;

- Omuz ve kollarda ağrı, uyuşma ve iğne batar gibi;

- Bacak ve kollarda uyuşma veya güçsüzlük;

- Mesane kontrolü sorunları;

- Bacaklarda dengesizlik veya sertlik.

Boyun zedelenmesi yıllar sonra servikal omur hastalığına dönüşebilir. Ancak genellikle bu hastalık yaşlanmayla ilgilidir. Boyun omurlarının diskleri zamanla yıpranıp incelince dışarı fırlarlar.

Bu rahatsızlığın belirtileri genelde hafif seyreder ve bu yüzden de çoğu zaman tıbbi tedaviye gerek yoktur. Duyulan rahatsızlık kronikleşebilir veya belirtiler zaman zaman ortaya çıkabilir. Yanlış bir pozisyonda uyuya kalmak veya başı aniden çevirmek bu tip belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Omurilik veya sinir kökleri üzerinde baskı olursa servikal omur hastalığı sakatlığa neden olabilir.

Tedavi

Bu hastalığın hafif olan türleri için egzersiz, boyun korsesi veya evde yapılacak çekme (traksiyon) önerilir. çekme için özenle seçilmiş ağırlıklar, bir bar halteri ve boyunu traksiyona 15-20 dakika alacak bir makara düzeni gereklidir.

Daha ciddi vakalar için bir veya iki hafta hastanede kalmak gerekebilir. Tam yatak istirahati ve boyun traksiyonu
BRONS VE AKCIGERLERDE ANORMALLIK (YENIDOGAN)


Anormal bronş ve akciğer hastalığı (Bronchopulmonary dysplasia) yüksek konsantrasyonlu oksijen almış olan yada yeni doğumun hemen sonrasında mekanik soluk alma aygıtına gereksinim duyan bebeklerde, bir solunum güçlüğü sendromu komplikasyonu olarak ortaya çıkar.

Hastalığın belirtileri arasında hırlama, öksürme, siyanoz (ki bunun belirtisi olarak dudaklar ve tırnakların altı mavi renk alır) ve solunum güçlüğü sayılabilir.

Anormal bronş ve akciğer hastalığı çoğunlukla solunum bozukluğu sendromu olan bebeklerde gelişir ve bu bebeklerde kolaylıkla geçmez.

Teşhis edilebilmesi için göğüs röntgeninin alınması gerekir.

Belirtiler

-Hızlı soluma;

-Hırlama;

-Öksürme;

-Güçlükle nefes alma;

-Dudakların ve tırnakların mavimsi bir renk alması (siyanoz)

Eğer yeni doğmuş bebeğiniz anormal bronş ve akciğer hastalığı rahatsızlığına sahipse, hastaneye yatırılması ve gözetim altına alınması gerekir.

Çoğu bebek yavaş yavaş iyileşir ve bu aylar alır. Bununla beraber, yine de ciğerleri hassastır ve enfeksiyon oluşmaması için ciğerlerinin soğuk almamasına dikkat sarfedilrnelidir. Bu bebekler, solunumlarını kolaylaştırmak için oksijen desteğine ve theophylline (bronş genişletici) gibi ilaç desteğine gereksinim duyarlar. Ciğerleri kolayca sıvı birikmesine eğilimli olduğundan, su retansiyonuhu önlemek için diüretikler kullanılır. Bu bebekler (sözgelimi, zatürre gibi) enfeksiyonlara karşı daha fazla risk altındadırlar ve yakından gözetilmelidirler. Dolayısıyla doktorunuz bebeğinizi sık sık muayene etmek isteyebilir.
BRONSEKTAZI (BRONS GENISLEMESI)


Bronşların doğuştan ya da sonradan dönüşsüz biçimde genişlemesidir. Kronik bronşit bu gelişmenin başlıca sorumluları arasında yer alır.

Bronşektazi, yani bronş genişlemesi çeşitli biçimlerde ve bronş ağacında değişen yaygınlıkta görülebilir. Doğumsal olduğu kadar, bronşlara yerleşen enfeksiyon etkenlerinden de kaynaklanabilen bir bozukluktur. Hastalık uzun süre belirti vermez. Ama iltihaplanma ilerlediğinde ilk kez iltihaba bağlı belirtilerle fark edilebilir.

NEDENLERİ

Bebekken ortaya çıkan bronş genişlemeleri doğumsaldır. Bronş duvarının esnekliğini ve desteğini sağlayan etkenlerin yetersizliği sonucu, bronşlar doğumdan başlayarak sürekli geniş kalır. Aslında edinilmiş bronşektaziler de aynı yetersizlik sonucu gelişir.

Edinilmiş bronşektazilerde birçok bozukluk birlikte rol oynar. Kronik bronş iltihapları sırasında gelişen olaylar bronşun esnekliğini ve direncini bozarak sağlıklı yapısını kolayca değiştirebilir. İnatçı bir öksürük ya da güçlü soluk verirken karşılaşılan bir engel sonucunda bronş içindeki basıncın artması, bronş duvarının çökmesini kolaylaştırır. Bronş çevresindeki dokularda ya da bağdoku artışıyla birlikte gelişen süreçler de bronş duvarını çevreye doğru çekerek bronşun genişlemesine neden olur.

Bronş genişlemesi salgı birikimini kolaylaştırır. Bu da iltihap yapıcı mikropların barınmasına son derece uygun bir ortam oluşturur. Böylece bronş genişlemesi iltihaplanmaya ve bronş duvarında direncin azalmasına neden olur.

BELİRTİLERİ

Bronş genişlemesi uzun süre klinik belirti vermeden sessizce ilerler. Hastalık başka nedenle çektirilen bir akciğer filminde rastlantı sonucu saptanabilir. Ama genişleme yaygınsa ya da özellikle iltihap varsa erken belirtiler görülür.

Bronş genişlemesinin yaygınlaşmasıyla akciğerin işlevsel dokusunda eksilme olacağından solunum zorlaşır. Başlıca belirtiler öksürük ve balgamdır. Bunlar hemen her zaman birlikte görülür. Öksürüğün kuru olmasına çok seyrek rastlanır. Hasta daha çok sabahları uyanır uyanmaz öksürük nöbetine yakalanır ve bunun sonucunda aşırı miktarlara oluşabilen balgam, çıkarır. Çıkarılan balgam gece boyunca genişlemiş bronşlarda biriken salgılardır. Öksürük nöbetiyle birlikte balgam çıkarma vücudun konum değiştirdiği sırada da görülür. Hasta sonunda bronş ağacını öksürerek temizlemek için en uygun olan duruş biçimini öğrenir.

Yaygın ve büyük bronş genişlemelerinde oldukça fazlalaşan balgam bir cam kaba alındığında üç bölüme ayrıldığı görülür: Üstte mukustan oluşan bir katman, arada seruma benzer bir sıvının bulunduğu orta katman, bunların alanda daha yoğun atık maddelerden oluşan irinli bir çökelti. Aynı durum akciğer apsesinde çıkarılan balgamda da görülebilir. Bronş genişlemesinde balgam kanlı olabilir. Ender durumlarda öksürükle kan gelebilir. Aynca balgamda oksijensiz ortamda üreyen bakterilerin bulunması çok kötü bir kokunun yayılmasına yol açar.

İltihap çok şiddetli ve genişlemiş bronşun boşaltılması bazı engeller nedeniyle güç ise, solunum yollarında salgılar birikmeye başlar. Bu durumda düzensiz, fazla yüksek olmayan ateş ve bazen de irinleşmeyle birlikte yüksek ateş görülebilir, iltihaplanmanın yüksek ateşle birlikte uzun sürmesi, hastanın genel durumunu, beslenmesini ve kan değerlerini önemli ölçüde bozabilir.

Nefes darlığı genellikle öne çıkmaz. Belirgin olması, bronş genişlemesinin yaygınlığına ya da bu durumla birlikte akciğer amfizeminin gelişmesine bağlıdır. Bazen akciğerlerde bronş genişlemesi ortaya çıktığından sağlam bronşlar daralarak nefes darlığı yaratabilir.

Hastalığın ağır ve uzun sürmesi durumunda aşırı beslenme bozukluğuna ve kansızlığa da bağlı olarak hipertrofik pulmoner osteoartropati denen kemik hastalığının ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Bu hastalıkta parmak uçları uzayıp kalınlaşırken tırnaklar da düzleşip saat camını andırır. Bunun nedeni bronşun genişlediği bölgelerde atar ve toplar damarlar arasında ağızlaşmaların yol açtığı kısa devreler sonucunda gelişen dolaşım bozukluğudur.

GİDİŞİ

Bronş genişlemeleri, bronşlarda gelişen geriye dönüşsüz özellikte yapı bozukluklardır. Koşullar aynı biçimde sürerse bu genişleme çok daha yaygınlaşır. Daha önce de açıklandığı gibi belirtiler itihaplanmayla ortaya çıkar. Düzensiz aralıklarla görülen, bu belirtiler her keresinde biraz daha uzayıp sıklaşırken genel durum giderek bozulur. İtihaplanmanın yayılması, bronş ağacında enfeksiyonun ilerlemesine, hastalığın her atağa kalkışında daha geniş bir akciğer doku bölgesinin yıkımına yol açar. Sonuçta solunum işlevleri giderek bozulur ve solunum yetmezliği gelişir.

TANI

Küçük bir bölgeyle sınırlı kalan iltihaplanmamış bronş genişlemelerinin tanısı yalnız radyolojik incelemeyle konabilir. Burada kullanılan başlıca radyolojik inceleme yöntemi bronkografîdir. Bronş genişlemesine iltihaplanma eklenirse tanı kolaylaşır. Balgamın bol olması, özellikleri ve en kolay atıldığı duruş biçimleri ya da iltihabın akciğer filmlerinde değişmeden hep aynı bölgede kalması tanıyı yönlendirir.

Ama kesin tanıya bronkografiyle varılır. Bu yöntemde, bronş ağacını röntgen ışınları altında görünür kılan kontrast bir madde verilir. Bu kontrast maddeyle dolarak genişlemiş bronşlar röntgende muz hevengi ya da tespih tanesine benzeyen tipik görüntüler verir. Bronş genişlemesinin büyük dallara da yayılma durumunda, tanıya varmak için bronkoskopiden de yararlanılır.

BEKLENEN GİDİŞİ (PROGNOZ)

Bronş genişlemeleri daha önce de belirtildiği gibi yapısal olarak geriye dönüşsüz bozukluklardır. Bu durumun belli bir bölgeyle sınırlı kaldığı olgular cerrahi girişimle tedavi edilebilir. Cerrahi girişim yapılamıyorsa hastalığın ilerleyici özelliği ve komşu dokuları da yıkıma uğratabileceği dikkate alınarak düzenli ilaç tedavisi uygulanır, îlaç tedavisinde amaç hastalığın ilerlemesini durdurmak ve sağlıklı dokuları korumaktır. Bu tedavi biçimiyle hastalık belirtilerinde uzun süreli gerilemeler sağlanabilir.

TEDAVİ

Bronş genişlemesi dar bir alanda ya da akciğerin bir lobunda ise bu bölge cerrahi girişimle alınabilir. Cerrahi girişim dışında salgıların boşaltılması ve enfeksiyon odaklarının antibiyotikle kurutulması yoluna gidilir. Dolan bronşları boşaltmak için önce akciğer filminde hangi bronşların genişlediği saptanır. Daha sonra hastaya bu bölgeyi en rahat boşaltacak duruş biçimi verilir. Aynca balgam söktürücü ve balgam yumuşatıcı ilaçlar da kullanılır. İçilerek kullanılanların yanı sıra aerosol biçiminde püskürtülerek ya da bir sonda aracılığıyla doğrudan bronşlara gönderilen antibiyotikler enfeksiyon odaklarına karşı yaygın biçimde kullanılmaktadır. Uzun süre kullanılması gereken antibiyotiklerin, gerekli balgam incelemesi yapılıp varılacak sonuçlara göre seçilmesi daha doğrudur.
BRUSELLA (BRUSELLOZIS)


Uzun süreli ancak dalgalı ateşle karekterize bir enfeksiyon hastalığıdır. 8-10 günlük ateşli dönemler arasında 4-5 günlük ateşsiz veya hafif ateşli dönemler mevcuttur. Ateşin çıkış ve inişi yavaş yavaş olur.

İnsanda brusella yapan mikroplar arasınd aen sık karşılaşılanı Brucella melitensis dir. Mikrobu taşıyan hayvanların salgılarından, pastörize edilmemiş veya kaynatılmamış sütlerden (özellikle keçi sütü), ve böyle sütlerle hazırlanmış süt ürünlerinden (peynir, krema gibi) insanlara bulaşabilir. Hasta insandan sağlam insana geçiş nadirdir. Hayvancılıkla ve hayvan ürünleri ile uğraşanlarda daha sık olarak görülebilir.

Mikrobun kuluçka dönemi ortalama 2 haftadır (5 gün - bir kaç ay).

Uzun süre ateşin yüksek olmasına rağmen genel durum iyidir. İştah normaldir. Baş ağrısı, eklem ve kas ağrıları görülür. Bol terleme vardır. Ateş aralıklı olarak aylarca sürebilir. Sık görülen durum; hafif yüksek ateş, akşama doğru artan halsizlik ve bol gece terlemeleridir.Karaciğer ve dalak büyümesi hastaların yarısına yakınında görülür. Lenf düğümlerinde de büyüe olabilir. Belirli organların tutulumu olabilir (diz ve ayak bileği artriti, testis iltihabı gibi).

Wright testi adı verilen test ile ilk haftadan sonra tanı konulabilir. Vücuttaki çeşitli sıvılardan kültür yapılarak mikrop tespit edilebilir. Yine ilk haftanın sonundan itibaren tanı koymak için Combs testi kullanılabilir.

Korunmak için pastörize ve kaynatılmış sütlerin içilmesi ve salamurada bekletilmiş peynirlerin yenmesi en iyi önlemdir. Hayvancılıkla uğraşanların eldiven, gözlük kullanmaları ve hastalık tespit edilen hayvanların derhal ortamdan uzaklaştırılması gereklidir.

Tedavide tetrasiklin, streptomisin ve prednisone kullanılabilir. Şiddetli eklem ağrısı durumunda kodein kullanmak gerekebilir. Ateş yükselmelerinde yatak istirahati önerilmektedir. Yine aniden ortaya çıkan krizlerde istirahat etmelidir.
BURUN TIKANIKLIGI


Burun tıkanıklığı, nefes almada zorluk çekme insanlığın en eski şikayetlerinden biridir. Bazıları için bu çok önemli olmasa bile kimileri bu şikayetlerden dolayı çok zorluk çeker.


Doktorlar burun tıkanıklarının nedenlerini dört bölümde inceler ve bunlar arasında bazen benzer noktalarda olabilmektedir. Özellikle şikayetlerine birden fazla şeyin neden olduğu hastalarda bu ortak noktalar artmaktadır.


YAPISAL NEDENLER


Bu sınıf içinde burnun ve ince bir kıkırdaktan oluşan ve burnu iki ayrı bölüme ayıran burun septumunun bozuklukları incelenir. Bu bozukluklar genellikle insanın hayatında geçirdiği herhangi bir kaza sonucu oluşmaktadır. Kaza çocukluk çağında olmuş olabileceği gibi unutulmuş bile olabilir. Yeni doğan bebeklerin yüzde yedisinde doğum esnasında burun zedelenmesi olabilmektedir. Şu bir gerçektir ki insan, hayatı boyunca en az bir kere burnunu bir yere çarpar. Bu nedenlerden dolayı burun deformiteleri ve septum deviasyonları çok sık görülen nedenlerdir. Eğer bunlar soluk almayı güçleştirirse cerrahi olarak düzeltilebilir.


Çocuklarda en sık rastlanan burun tıkanıklığı nedeni geniz etinin büyümesidir. Bu bademciğe benzeyen ve damağın gerisinde burnun arkasında yer alan bir dokudur. Bu problemi olan çocuklar geceleri sesli nefes alırlar, hatta horlarlar. Bunun yanı sıra bu çocuklar sürekli olarak ağızlarından nefes alırlar, yüzlerinde bir mutsuzluk ifadesi vardır. Hatta dişlerinde de bozukluklar söz konusu olabilir. Geniz etini almaya yönelik cerrahi girişimler önerilebilir.


Bu kategori içinde yer alan başka nedenler arasında burun tümörleri ve yabancı cisimler de vardır. Çocuklar küçük parçacıkları burunlarına sokma eğilimindedir. Bunlar düğme, çengelli iğne, oyuncak parçaları, bezelye ve nohut olabilir. Tek taraflı kötü kokulu akıntı hissettiğinizde dikkatli olun. Çünkü bu yabancı cisim tarafından tıkalı bir burnun uyarısı olabilir. Bu durumda muhakkak bir doktora başvurulmalıdır.


ENFEKSİYON


Normal bir insan yılda ortalama bir iki kez soğuk algınlığı geçirebilir. Bu gençlerde daha fazla, bağışıklık sistemi gelişmiş yaşlı kişilerde ise daha azdır. Soğuk algınlığı virüsler tarafından oluşturulan bir hastalıktır. Bazı virüsler hava yoluyla geçerken çoğunlukla el burun yoluyla bulaşır. Virüs bir kere buruna yerleşince vücutta bulunan histamin adında bir kimyasal maddenin salgılanmasına neden olur. Bu madde sonucunda buruna giden kan miktarında belirgin bir artış gözlenir. Sonuç olarak burun zarları şişer. Diğer taraftan burun zarlarından sıvı salgılanması da artar. Antihistaminikler ve dekonjestanlar bu şikayetlerin azaltılması için kullanılabilir. Fakat soğuk algınlığı zaman içinde kendi kendine geçer.


Virüs enfeksiyonları sırasında burnun ve sinüslerin bakteri enfeksiyonlarına olan direnci azalır. Bu da soğuk algınlığı sırasında neden sıklıkla burun ve sinüs enfeksiyonu görüldüğünü açıklar. Burun akıntısı berrak görünümünden sarı veya yeşile dönerse bu bakteriyel enfeksiyonu gösterir ve muhakkak doktora başvurulmalıdır.


Ani sinüs enfeksiyonlarında burunda tıkanıklık, Koyu bir akıntı, hangi sinüsün etkilendiğine bağlı olarak yanaklarda ve üst dişlerde, gözler arasında ve gerisinde veya üzerinde ağrı ve hassasiyet bulunur.


Kronik sinüs enfeksiyonları ağrı yapabilirde yapmayabilir de. Fakat burun tıkanıklığı ve burun akıntısı sürekli vardır. Bazı hastalarda sinüslerden polip denilen yapılar gelişir. Hastalık aşağı hava yollarına da yayılarak kronik öksürük, bronşit ve astıma neden olabilir. Akut sinüzit genellikle antibiyotik tedavisine cevap verir, kronik sinüzit için ise genellikle cerrahi tedavi önerilir.


ALLERJİ


Saman nezlesi allerjik rinite verilen isimdir. Allerji ; yabancı bir cisim, polen, ev tozu akarı, hayvan atıkları veya ev tozundaki bazı parçacıklara karşı oluşan aşırı enflamasyon yanıtıdır. Bazen besinler de rol oynamaktadır. Polenler ilkbaharda veya sonbahar da sorun yaratırlar. Bunun yanında ev tozu bütün bir yıl boyunca rahatsız edebilir. Bunun ideal tedavisi şikayetlere neden olan şeylerden uzak durmaktır. Ancak çoğu zaman bu pratik değildir. Allerjik hastalarda, soğuk algınlığında olduğu gibi, vücutta histamin salgılanmasına neden olan parçacıklar sonucunca burun tıkanıklığı ve akıntısı oluşur. Antihistaminik ilaçlar histaminin etkisini önleyerek şikayetleri ortadan kaldırılabilir. Dekonjestanlar genişlemiş kan damarlarnı büzerek burnun açılmasını sağlarlar. Antihistaminiklerin büyük çoğunluğu uykuya meyli artırırken dekonjestanlar ( Burun damlalari ,Sudafed gibi ilaclar) tam bunun aksi olarak uyarıcı etki gösterir. Bu nedenle bu ilaçları bir arada kullanmak en doğru seçim olacaktır.


Antihistaminik kullanırken uykuya meyili olanların otomobil kullanmaları veya tehlikeli işlerde çalışmaları çok sakıncalıdır. Dekonjestanlar kalp hızını ve kan basıncını artırdıkları için yüksek tansiyonu, kalbin ritim bozukluğu, glokomu ve idrara çıkmada zorluğu olan hastalarda kullanılmamalıdır. Hamileler alacakları herhangi bir ilaç için mutlaka doktorlarına başvurmalıdırlar.


Kortikosteroidler (Kortizon) birçok allerjik hastada belirgin bir şekilde etkindir ancak bilinen yan etkilerinden dolayı muhakkak doktor kontrolunda kullanılmalıdır. Bunun yanında bu ilaçlar burun spreyi olarak kullanıldıklarında da etkilidirler ve bu kullanım şekli daha güvenlidir.


Allerji iğneleri en spesifik tedavi yöntemidir ve yüksek düzeyde başarıya sahiptir. Bazan hastanın hangi maddelere karlı allerjik oluşunu anlamak için kan ve deri testleri yapılır. Doktor tedavinin başlangıç şemasını belirleyecektir. Bunlar genelde enjeksiyonlar şeklinde olacaktır.


Bu tedavi insandaki antikorları bloke ederek allerjik reaksiyonun önlenmesi yoluyla etki gösterir. Birçok hasta ilaçların yan etkilerinden dolayı enjeksiyonu tercih eder.


Allerjisi olan hastaların sinüs enfeksiyonu olma eğilimleri daha da artmışdır.


VAZOMOTOR RİNİT


Rinit burunun ve burun zarlarının enflamasyonu demektir. Vazomotor kan damarları ile ilgili demektir. Burun zarları çok miktarda genişleme ve daralma yeteneğine sahip atar damar, toplar damar ve kılcal damarlara sahiptir. Normalde bu damarların yarısı açık yarısı kapalıdır. Fakat kişi ağır egzersiz yapıyorsa uyarıcı etkili hormonların (adrenalin) salgılanması artar. Adrenalin damarların büzülmesine neden olur. Bunun sonucunda zarlar büzülür, hava yolu açılır ve kişi daha rahat nefes alır.


Bunun tam tersi allerjik atakta veya kişi soğuğa maruz kalınca gelişir. Kan damarları genişler ve burun tıkanır. Allerji ve enfeksiyonlara ek olarak bazı başka nedenler de burun damarlarının genişlemesine sebep olarak vazomotor rinite yol açar. Bunlar arasında stres, tiroid foksiyonlarında yetersizlik, hamilelik, bazı tansiyon ilaçları, doğum kontrol hapları ve dekonjestan ilaçların aşırı veya uzun kullanılması sayılabilir.


Bütün bu nedenlerin başlangıcında burun tıkanıklığı geçici ve geri dönebilir niteliktedir. Yani neden ortadan kaldırılırsa hastalık düzelecektir. Bunun yanında eğer yeterince uzun sürerse bu sefer de kan damarları elastikiyetini kaybedecek ve olay geri dönülmez bir duruma dönüşür. Varisleşmiş damarlara benzerler. Hasta sırt üstü yattığında veya bir tarafına döndüğünde aşağı kısımları kanla dolar
CICEK HASTALIGI (SMALLPOX)


Çiçek hastalığı uygulanan aşılama programları sayesinde 1977 yılında tüm dünyadan kaldırılmıştır. Çiçek hastalığı, Variola virüsü tarafından meydana getirilmektedir.

Hastalığın kuluçka süresi, virüs alındıktan sonra ortalama olarak 12 gündür, ancak bu süre 7-17 gün arasında değişebilir.

Hastalığın başlangıcında görülen şikayetler ve bulgular yüksek ateş, halsizlik, baş ve sırt ağrısıdır. Hastalarda tipik olarak kırmızı döküntüler görülür: Döküntüler en çok yüz, kollar ve bacaklarda ortaya çıkar. Döküntüler düz (kabarık olmayan) ve kırmızı lekeler şeklinde başlar ve genelde tüm hepsi aynı zamanda başlar. İkinci haftada bu düz-kırmızı lekelerin içi püy (cerahat) ile dolmaya ve kabuk bağlamaya başlar. Üç dört haftanın sonunda da döküntüler kabuk bağlar, ayrılır ve düşmeye başlar. Hastaların çoğunda tamamen iyileşme görülmesine rağmen, %30 kadar hastalık ölümle sonuçlanabilir.

Hastalığın kişiden kişiye geçişi, hastalıklı kişiden çıkan virüs içeren tükrük parçacıkları ile olur. Çiçek hastalığı olan kişilerde bulaştırıcılık hastalığın ilk haftasında en yüksek düzeydedir: çünkü bu ilk hafta içerisinde tükrükte çok miktarda virüs bulunmaktadır. Ancak bulaşıcılık döküntüler tamamen dökülüp ortadan kalkana kadar da devam edebilir.

Çiçek hatalığına karşı uygulanan rutin aşılama programları 1972 yılında sona erdi. 1972 yılından önce veya 1972 yılında çiçek aşısı yapılmış olan kişilerin, şu an bu hastalığa karşı dayanıklılıkları (bağışık olup olmadıkları) tam olarak bilinmemektedir yani belirsizdir. Dolayısı ile şu an herkesin çiçek hastalığına karşı duyarlı olduğu kabul edilmektedir.

Çiçek hastalığına karşı toplumun aşılanması şu an için önerilmediğinden, çiçek aşısı üretimi yapılmamaktadır.

Çiçek virüsüne maruz kalan kişilerde; eğer aşılama 4 (dört) gün içerisinde yapılırsa hastalığın şiddeti azalabilir veya hastalık hiç görülmeyebilir. Çiçek aşısı, vaccinia adı verilen ve variola dan farklı canlı virüs içeren bir aşıdır. AŞI VARİOLA (ÇİÇEK) VİRÜSÜ İÇERMEMEKTEDİR.

Çiçek hastalığının tedavisi bulunmamaktadır, ancak şu an için aşı üretimi faaliyetleri ve tedavi edici ajanların geliştirilmesine yönelik çalışmalar bulunmaktadır.

Çiçek hastalığına yakalanan kişilere destekleyici tedaviler önerilmelidir (serum takılması, ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaç verilmesi gibi). Çiçek hastalığının üzerine bakteriyel bir enfeksiyon gelişmememesi için antibiyotik kullanılabilir
CILTTE PIGMENT DEGISIMLERI


Cildimizin rengini, deri hücrelerince üretilen "melanin" pigmenti belirler. Bazen bu renklendirme mekanizmasına bir şey olur ve cildin bir bölgesi çok fazla melanin üreterek rengi koyulur (chloasma).

Bunun tersi de olur; cildin bir bölümünde hiç melanin üretilmeyince orası beyazlaşır. Beyaz bir leke periyodik olarak geliştiğinde "vitiligio" denen hastalığınız var demek olabilir.

Belirtiler

-Deride yavaş yavaş büyüyen beyaz lekeler,

-Deride koyu kahverengi lekeler.

Chloasma lekeleri en sık yüzde görülür ve pek uzaklara yayıldığı nadirdir. Bunlar en çok hamilelikle veya doğum kontrol hapı kullanmakla bağlantılıdır. Fakat hem kadınlar, hem erkekler, görünüşte hiçbir neden yokken rahatsızlığa tutulabilir.

Vitiligo en fazla 2 ile 30 yaşlarında ilk olarak ortaya çıkarsa da, herhangi bir yaşta başlayabilir. Yüzünüzde, gözlerin yukarısında, veya boyunda, koltuk altı, kasık, el veya dizlerde başlayabilir. Bunlar, çoğunlukla simetriktir ve bütün vücuda yayılabilir. Kalıtım faktörü sıklık-la söz konusudur.

Neden, melanin üreten hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından tahrip edilmesi olabilir; bazı durumlarda tiroid sorunları veya pernisiyöz anemi gibi bağlantılı hastalıklar vardır.

Vitiligo da chloasma da hayatı tehdit etmez. Lekeleri gizlemek için kozmetikler veya cilt boyaları kullanılır. Vitiligo lekeleri güneşte kolayca yandığı için güneş yağı kullanmak gerekir.

Tedavi

Cildin düzenli rengini geri getirmek için repigmantasyon ve depigmantasyon tedavileri yapılır. Vitiligo lekelerinin repigmantasyonu, o bölgeyi lokal veya ağızdan alınan ilaçlarla (psoralen) duyarlı hale getirdikten sonra güneşe veya ultraviyole ışınına tutmakla yapılır. Bu 2 ile 3 yıl süreyle haftada 2-3 kere kullanıldığında 10 kişiden 6 sında işe yarayabilir. Ancak, yan etkileri olabilir.

Depigmantaspyon, chloasma lekelerinin rengini açan veya eğer vitilogonuz varsa geriye kalan cildin rengini açan losyonlar (benoquine veya hydroquinone) kullanarak yapılır.
CROHN HASTALIGI


İltihaplı barsak hastalığı terimi genelde nedeni bulunamamış (gastro entestenial bölgeyle ilgili) iki hastalığın tarifinde kullanılır. Bu hastalıklar Crohn hastalığı ve ülserleşmiş kolittir. Sık sık ileitis veya bölgesel enteritis diye de geçen crohn hastalığı barsağın kronik iltihaplanmasıdır. Daha çok bağırsağın alt kısmında (ileumda) görülür. Fakat kolonunuzu veya hazım yolları-nın diğer bir bölümünü de etkileyebilir. Sık sık iltihap bağırsak duvarının tüm kalınlığını sarabilir. Crohn hastalığı oldukça seyrek görülür. Aşağı yukarı her 50.000 insandan birinde ortaya çıkar. Tipik hasta beyaz ırktandır ve 15 ila 30 yaşları arasındadır.

Belirtiler

- Uzun süreli ishal,

- Düşük tansiyon,

- Yorgunluk,

- Kilo kaybı,

- Karın ağrıları ve göğsün etrafında veya karnın sağ tarafında ağrılar,

- Kas ağrıları,

- Deri lezyonları.

Baryumlu radyografik tetkik Crohn hastalığını belirler.

Crohn hastalığının seyri bir insandan diğerine farklılık gösterir. Crohn hastalığına yakalanmış birçok hasta da başlangıç safhasında çıkan bir iki hadiseden sonra hiçbir belirti görülmez. (asemptomatik, Semptomsuz) Fakat diğer bir çoğunda tekrar tekrar karın ağrısı, ishal ve düşük tansiyon olayı yaşanır. ishal o derece sulu olur ve gitgide artan bağırsak tıkanmasının getirdiği karın ağrıları o kadar şiddetlenebilir ki yemek yememeye başlayabilirsiniz. Crohn hastalığının komplikasyonları çok ve çeşitlidir. Gitgide artan özellikle ince bağırsakta görülen bağırsak tıkanması Crohn hastalığında cerrahi müdahalenin en sık rastlanan nedenidir. Tıkanma belirtileri uzun zaman içinde gelişir. Anal ve rektal (anüs ve rektumla ilgili) bölgelerin içinde ve çevresinde sık sık fistül ve fısür görülür. Fistül, bağırsağın iki bölümü veya bağırsak-la deri arasında oluşan anormal geçittir. Bir anal fisur anüsde veya etrafındaki deride olan çatlak veya yarıktır. (Anal Fisürler ve Fistüller). Fistüller oluştuğunda yemek buradan, olduğu gibi, gerekli özümleme yapılamadan geçer. Crohn hastalığında kanama da olabilir. Ancak çok miktarlarda kanama görülmez. Ekseriyetle, artan tıkanma, iltihaplı doku veya fistül ilaçla tedaviye cevap vermez ve cerrahi müdahale gerekebilir. Crohn hastalığında, bağırsakla ilgisiz belirtiler ve işaretler de olabilir. Artrit, özellikle büyük mafsallarda veya gözün veya cildin iltihaplanması ve nadiren de safra kanalındaki iltihaplanma crohn hastalığı ile ilgili olabilir. Ayrıca böbrek taşları oluşmasına da sık rastlanır. Crohn hastalığı ilerleyen bir rahatsızlıktır.

Tedavi

İlaç Tedavisi. Crohn hastalığı belirtisiz ya da hafifleme dönemindeyse, tedavi gereksiz olabilir. Belirtiler hafifse, örneğin günde birkaç kez gevşek dışkı söz konusuysa, doktorunuz ishale karşı bir hap ya da bitkisel lifler içeren bir katılaştırıcı yazabilir.

Hastalığınız daha aktifse, doktorunuz sulfasalazine ve kortikosteroidler gibi iltihaba karşı ilaçlar vermeyi düşünebilir. Kolon da rahatsızlığa dahilse, sulfasalazine özellikle etkilidir.

İltihap rektumla sınırlıysa, bir kortikosteroid lavmanı, iltihabın kontrol altına alınması ve belirtilerin hafiflemesi için yararlı olabilir. Son yıllarda rektumdaki iltihabı kontrol altına almak için aspirine benzer ilaçlar içeren yeni lavman preparatları, kullanılmaktadır. Bunlar yararlı görünmektedirler.

Kortikosteroidler, hastalığın daha önemli alevlenmelerine saklanır. Hastalığa kolonun ve ince barsağın dahil olduğu durumda etkilidirler. Bazı doktorlar, azathioprine gibi antikor oluşmasını önleyen bir ilaçla tedavi önerebilirler. Genellikle, bu ilaçların etkili olması aylar sürmektedir.

Özellikle anüs bölgesinde fistüller ya da çatlaklar varsa, metronidazol etkili olabilir. Genellikle bu ilacın yalnızca fistül ya da çatlak iyileşene kadar değil, tekrarlamayı önlemek için sürekli alınması gerekir. Bazen, kolondaki Crohn hastalığı için metronidazol kullanılır. Metronidazol, uzun bir süre kullanılırsa bacak-ta uyuşmaya ve yanmaya yol açabilir. Böyle bir şey olursa, doktorunuzla görüşün.

Bu ilaçlardan hiçbiri Crohn hastalığını tedavi etmez. Bu ilaçlar, belirtilerin azalmasını sağlamak için iltihaba karşı maddeler olarak kullanılırlar.

Bugün, araştırmacılar, ağızdan verilebilen ve ince barsak tarafından emilmeyen aspirine benzer bileşiklerin kullanımı üzerinde çalışmaktalar. Böylelikle, bu bileşiklerin iltihaba karşı özellikleri doğrudan iltihap bölgesinde etkili olabilir. Başka ilaçlar da araştırılmaya başlanmıştır.

Beslenme

Yeterli besin özümseme kabiliyeti, özellikle hastalık ince barsağın büyük bir kısmını etkiliyorsa ya da ince barsağın büyük bir kısmı ameliyatla alınmışsa, Crohn hastalığı olan insanlarda sınırlıdır.

Doktorunuz, yetersizlik kanıtları varsa, bazı vitaminler ya da mineraller önerebilir. Crohn hastalığı olan kişilerde, ince barsağın alt kısmında (ileum) emilen B12 vitamini eksikliği seyrek görülen bir durum değildir. Böyle bir durum varsa, B12 vitamini deriden aylık enjeksiyonlarla kolayca verilebilir.

Safra tuzları da ince barsağın alt kısmında emilir. Bu emilim zayıflarsa, doktorunuz düşük yağlı özel bir diyet önerebilir. Safra asitleri ince barsakta emilmezse, kolonda su emilimine müdahale ederek ishale neden olabilirler. Bazen, kolestiramin gibi safra asidi bağlayanbir ilacın kullanımı, dışkı miktarını azaltmakta etkili olabilir.

Bazı doktorlar, özellikle aktif Crohn hastalığı için, basit şekerler, amino asitler ve mineraller içeren sıvı preparatlardan oluşan temel besinlerin kullanımını savunmaktadırlar. Bu beslenme biçiminin etkililiğine ilişkin uzun dönemli kanıtlar olmadığı halde, bazen besinlerin daha fazla emilmesini sağlamak üzere barsaktaki iltihabı azaltabilmektedir. Hastalıktan etkilenen bazı kişilerin, Crohn hastalığının şiddetli nöbetleri sırasında, haftalar, hatta aylar boyu damardan beslenmesi gerekmektedir. Ağızdan gıda almaktan kaçınılması, barsağa dinlenme olanağı sağlamaktadır.

Ameliyat

Crohn hastalığı olanların yaklaşık yüzde 70i, hiç değilse bir kez ameliyata ihtiyaç duyarlar. Bu ameliyatlar genellikle tıkanma, abse ya da delinme gibi komplikasyonlar için yapılır. Cerrahi müdahale, yıllar boyu belirtileri hafifletebilse de, bir tedavi değildir ve hastalığın tekrarlaması çok yaygındır.

Hastalığın kolon bölgesiyle sınırlı olduğu insanlarda, özellikle ilaçla tedavi başarısız olursa, kalın barsağın alınması tavsiye edilebilir. Bu ameliyatta, tüm kolon, rektum ve anüs alınır ve ileumun (ince barsağın son kısmı) ucu, dışkının geçmesi için karın duvarından çıkarılır. Deliğin üzerine dışkının boşaltılacağı bir torba takılır Hastalık ince barsakla sınırlı olduğu zaman, cerrahi müdahale barsağın hastalıklı kısmının alınmasından ve sağlıklı barsağın iki ucunun birleştirilmesinden ibarettir
CUSHING SENDROMU


Bu türden bir hastalık, aşırı miktarda glukorkortikoid hormonlar kanda dolaşmaya başladığı zaman ortaya çıkar. Bu türden bir aşırılığın ortaya çıkması adrenal bezlerde fazla üretimin olması veya bir başka rahatsızlığı tedavi etmek için steroid ilaçların uzun süreyle kullanılmasının sonucu olabilir. Bu hastalık adını 20.ci yüzyılın başlarında ortaya çıkan Amerikalı bir cerrah olan Harvey Cushing den alır.

Belirtiler

- Birkaç ay ile yıllar arasında değişen bir süreden sonra yüz yuvarlaklaşır ve daha kırmızı bir görünüm alır.

- Omuzlar arasında ve üstünde kambura benzer yağ birikimi

- Gövdenin alt kısmında cilt üzerinde çatlaklar

- Bitkinlik ve kaslarda zayıflık

- Su toplanması (ödem)

- Hipertansiyon

- Aşırı kıllanma

- Ruhsal sarsıntı

- İktidarsızlık veya adetten kesilme

- Özellikle omurga ve leğen kemiklerinde osteoporoz

- Şeker hastalığının başlaması

- Çürüklerin çok kolay bir şekilde ortaya çıkması

Teşhis

Doktorunuz fizik muayenede omuzları ve başınızı, Cushing e özgü değişiklikler açısından dikkatlice inceleyecektir. Yüzde yuvarlaklaşma ve kızarma, boyun kemikleri ve omuzlar arasındaki yağ dokusunda artış, teşhis açısından önemli bulgulardır. Bunlara sıklıkla kol ve bacaklarda morluklar da eşlik eder. Herhangi bir hastalığınızın tedavisi için (romatoid artrit, astım ya da bir deri hastalığı) kortikosteroid kullanıyorsanız, cushingin teşhisi oldukça kolay olacaktır. Ancak hastalık, böbrek üstü bezlerinizde aşırı hormon artışına bağlıysa, bazı testler için hastaneye yatmanız gerekebilir. Bu hormon artışı, böbreküstü bezi tümörü her iki bezde aşırı büyüme ya da bu bezlerin aşırı uyarılmasına yol açan bir hipofiz tümörüne bağlı olabilir.Karaciğerin ya da bazı başka organların habis tümörleri de Cushlng sendromuna yol açabilirler. Kan ve idrar testleri yapılarak, steroid hormonların düzeyinin artıp artmadığı anlaşılabilir. Hipofiz ve böbreküstü bezlerinin bilgisayarlı tomografisi de alınabilir.

İyi huylu bir hipofiz bezi tümörünün veya böbrek üstü bezi (adrenal) tümörünün veya böbrek üstü bezi (adrenal) tümörünün başarılı bir şekilde alınması tam bir iyileşme ile sonuçlanabilir. Ancak uzun süreli hormon tedavisi gerekebilir. Kalp krizleriyle birlikte ortaya çıkan hızlı bir ateroskleroz (damar sertliği) ve omurgada çatlaklar sık sık görülür. Eğer tedavi edilmezse, bu rahatsızlık ölümle sonuçlanabilir.

Eğer nedeni steroidin aşırı dozda kullanımı ise, steroid hormonların dozajı azaldıkça belirtiler yavaşça kaybolur.

İlaç Tedavisi

Eğer belirtiler bir ilaç tedavisi olarak steroid hormonların alınması nedeniyle ortaya çıkıyorsa, tedavi bunların kullanımı durdurmayı veya dozajı azaltmayı içerir. Ancak bu türden bir ilaç tedavisini doktorunuza danışmadan kesmeyin. çünkü steroid tedavisinin aniden durdurulması, söz konusu olan hastalığı hızlandırabilir (astım veya steroidin önerildiği diğer hastalıklar). Doktorunuz steroid dozajında kademeli bir şekilde giden bir azaltmayı önerecektir. Bazı durumlarda ilk başta önerilen steroidin yerine başka bir ilaç kullanılabilir: Stereoid ilaç tedavisinin dur-durulmasından bir yıl kadar sonra, yaralanma, enfeksiyon veya ameliyat gibi fiziki bir stres adrenal hormonun üretilmesinde tehlikeli bir yetersizliği ortaya çıkarabilir ve bu da acil tedaviyi gerektirebilir (Addison hastalığına bakın).

Cerrahi Müdahale

Cushing sendromu adrenal bezlerde, hipofiz bezlerinde veya karaciğerde bir tümörün sonucu olarak ortaya çıkıyorsa tümörün alınması veya hatta eğer adrenal bezlerde ise bezlerin hepsinin alınması en iyi tedavi şekli olabilir. Hipofiz bezlerindeki bir tümör için radyasyon tedavisi bir çözüm olabilir.

Eğer tedavi sonucunda adrenal bezler vücudun gerektirdiği hormonları temin edemez hale geliyorsa, doktorunuz eksik hormonları karşılaması için ağızdan bazı ilaçların alınmasını önerecektir.
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27