Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 16,691
» Son Üye: orhand
» Toplam Konular: 98,514
» Toplam Yorumlar: 1,065,487
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 448 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 445 Ziyaretçi Bing, GoogleBot, Yandex
|
Son Aktiviteler |
Gidene Mi Zor Kalana Mı ?
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
03-28-2025, Saat: 03:35 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 83
|
ÖYLESİ'NE...
Forum: Güzel Sözler
Son Yorum: SunSet
03-26-2025, Saat: 01:27 PM
» Yorumlar: 10
» Okunma: 601
|
Ben Serdar Yıldırım. Bu g...
Forum: Sen Yenisin Galiba ?
Son Yorum: Serdar102
03-12-2025, Saat: 11:38 AM
» Yorumlar: 3
» Okunma: 205
|
Ya Atatürk Olmasaydı? - S...
Forum: Mustafa Kemal Atatürk
Son Yorum: Serdar102
03-11-2025, Saat: 07:20 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 80
|
Zübeyde Hanım Doğumevi - ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Leader
02-08-2025, Saat: 09:09 PM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 142
|
Bandırma Vapuru - Serdar ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
01-23-2025, Saat: 10:03 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 69
|
Sakarya İle Foks - Serdar...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
01-23-2025, Saat: 10:02 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 66
|
Ressam Van Gogh İle Serda...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
01-23-2025, Saat: 10:00 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 66
|
HONEYWELL.UniSim.Design.S...
Forum: Diğer (Genel)
Son Yorum: Torrent30
01-14-2025, Saat: 11:23 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 192
|
Hırsızın Aşkı - Serdar Yı...
Forum: Aşk Hikayeleri
Son Yorum: Serdar102
01-13-2025, Saat: 04:28 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 554
|
|
|
HİLAFET VE HALİFELİK KONUSU ÜZERİNE.... |
Yazar: halukgta - 04-30-2020, Saat: 06:13 PM - Forum: İslam
- Yorum Yok
|
 |
Hilafet ve Halifelik konusu hakkında konuşmadan önce, bu kelimelerin ne anlama geldiğini önce doğru anlamalıyız. Hilafet Sözlükte “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, yerini doldurmak, vekâlet eden anlamlarına gelir. Bu kelime İslam devletlerinde, Peygamberimizden sonra ki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder şekline bürünmüştür. HALİFE ise bahsettiğimiz gibi, bir kimsenin yerine geçen anlamından yola çıkarak, ALLAH IN ELÇİSİ, HZ. MUHAMMEDİN VEKİLİ ONUN YERİNE GEÇEN, ONU TEMSİL EDEN ANLAMINA GELİR.
Bu bilgilerden sonra, sizlere bir Müslüman olarak sorsam ve desem ki, Allah ın Elçisi vefat ettikten sonra, böyle bir görevi, yetkiyi, makamı kendisinden sonra başkasına devredilmesini vasiyet etmiş, ya da izin vermiş midir? Elbette hayır. Allah ın vermediği bir yetkiyi, bizler asla hiç kimseye veremeyiz. HALİFE kelimesi, Allah ın temsilcisi anlamında kullanılıyor ki, ALLAH IN GÖREV VERDİĞİ ELÇİLERİNDEN BAŞKA, BÖYLE BİR GÖREV, YETKİ HİÇ KİMSEYE VERİLEMEZ. Daha doğrusu buna Allah Kur’an da izin vermiyor. GÜNÜMÜZDE KULLANILAN ANLAMIYLA HALİFELİK, YANİ ALLAH IN TEMSİLCİLİĞİ İSLAM DİNİNDE YOKTUR. ELÇİLERİ VAHYİ TEBLİĞ EDER, TOPLUMU İSLAM A DAVET EDER. YETKİLERİ SINIRLIDIR. Onun dışında bir yetkileri yoktur. Bakara suresi 30. ayeti apaçık önümüzde duruyorken, lütfen kendimize Allah ın görev vermediği, HALİFELER seçmeyelim hata ederiz.
İslam toplumlarında Hilafet/halifelik ne yazık ki siyasete alet edilmiş ve siyasi çıkarlar için kullanılmıştır. Toplumu istedikleri gibi yönetebilmek adına da, siyasilerin çıkarlarına hizmet etmiştir. İmamı Azam Ebu Hanife nin hayatını okuyan, kendisinin bu yanlış inancı asla kabul etmediğini, siyasilerin oyuncağı olmadığını ve bu yüzden çok acılar çektiğini, tarihi kayıtlardan okuyoruz. BİZLERİN HİLAFET VE HALİFELİK ANLAYIŞI, KUR’AN İLE TABAN TABANA ZITTIR. ÇÜNKÜ HALİFE, KENDİSİNİ BU DÜNYADA ALLAH IN TEMSİLCİSİ OLARAK GÖRÜR Kİ, BUDA İSLAM DİNİNDE RUHBAN SINIFININ OLMADIĞI GERÇEĞİNE TERS DÜŞER. Bu inanç Yahudi ve Hıristiyan toplumlarından, bizlere geçmiş yanlış bir inançtır.
ALLAH KULLARI ARASINDA, KENDİ HÜKÜMLERİNİ TEBLİĞ EDECEK VE HAYATA GEÇİRECEK TEMSİLCİLERİNİ, ELÇİ OLARAK BİZZAT KENDİSİ SEÇİP GÖREVLENDİRMİŞTİR VE BUDA YETMEMİŞ, HER ANINI TAKİP ETMİŞ, GEREKTİĞİNDE İKAZ EDİP UYARMIŞTIR. BİZLER USLANMAZ VE AZGIN KENDİ NEFİSLERİMİZDE, ALLAH IN VERMEDİĞİ BİR YETKİYİ BİZLER VEREREK, HİÇ KİMSEYİ ALLAH IN TEMSİLCİSİ SEÇEYEMEYİZ. BU KAPI ARTIK KAPANMIŞ VE NEBİLERİN SONUNCUSU O ÖRNEK İNSANDAN BAŞKADA, NEBİ, TEMSİLCİ GELMEYECEĞİNE ALLAH HÜKMETMİŞTİR.
Halifelik inancı Müslüman toplumların, Allah ın dinde sakın bölünmeyin emrini göz ardı ederek bölündükten sonra, adeta birbirine düşman olmuş ve kendi halifelerini, dini yöneticilerini, adeta Allah ile aralarında aracılarını oluşturmuşlardır. Tıpkı Hıristiyanlarda ki PAPALIK gibi. Onlarda kendilerini Allah ile diğer insanlar arasında aracı kabul ederler. Hatta günahlarının bağışlanmasında, günah çıkarılmasında bile kendilerini yetkili görürler. Bizim aramızda da aynı mantıktan yola çıkarak, ŞEFAATÇİLER EDİNMEDİK Mİ?
Allah birçok ayetinde, bizlerin arasından halifeler seçtiğinden, onlara kitaplar verip bizleri uyardığından bahseder. Ayrıca Neml 62. ayetinde, tüm insanları bu dünyada söz sahibi, hâkim, mirasçısı kıldığından bahseder. Tabi bu ve benzeri ayetlerde geçen kelimeler evirip çevrilip, bakın Allah bize Elçiler dışında da HALİFELER gönderiyormuş diyerek, ayetleri tahrif edip kanıt arama çabasına gireriz.
Kur’an da HİLAFET kelimesi geçmez. Geçmesi de zaten mümkün değildir, yoksa diğer ayetlerle çelişir. HALİFE kelimesi de bizlerin verdiği anlamda, Kur’an da geçmez. ANCAK HALİFE, HALÂİF VE HULEFÂ KELİMELERİ KULLANILARAK, İNSANIN ALLAH’IN YERYÜZÜNDEKİ HALİFESİ OLDUĞU SIKÇA TEKRARLANIR (el-Bakara 2/30; el-En‘âm 6/165; Yunus 10/73; en-Neml 27/62; Fâtır 35/39; Sâd 38/26). (A‘râf 7/69, 74; Yunus 10/14) Tüm bu ayetleri okuyup üzerinde düşündüğümüzde, Allah ın her türlü imkânı verdiği, onun yolunda giden mümin kullarına, bu dünyada hükümranlık, güç kuvvet verdiğini ve böyle kullarının adeta ALLAH IN BİRER ELÇİLERİ, TEBLİĞ EDİCİLERİ OLDUĞUNU ANLATIR BİZLERE. Zaten bizler imtihanımız gereği, Allah ın buyruklarını yerine getirmekle, tebliğle görevliyiz. Allah böyle kullarımın yanında olurum diyor. TABİ BU KONUDA DA BİZLERİ ALLAH UYARIR VE KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ YALNIZ BEN BİLİRİM DİYEREK, KENDİ NEFSİNİZCE BAZI İNSANLARI YÜCELTMEYİN, VELİ KİŞİLER EDİNİP ARDI SIRA GİTMEYİN DER. Bu uyarılardan sonra bizler, asla kendimize Allah ile bizim aramızda halifeler seçemeyiz, onların sözlerine kuşku duymadan tabi olamayız. Çünkü imanımız adına hüküm koyan Allah yalnız benim diyor ve bizlerin yalnız Kur’an a uymamızı istiyor.
Kur’an da geçmeyen şekliyle günümüzdeki HALİFE kelimesine, Peygamberimizin vefatıyla seçimle gelen halifelik kelimesine farklı, daha sonraki halifelik kelimesine ise çok daha farklı anlamlar verilmiş ve hayata geçirilmiştir. Örneğin İslam kayıtlarında geçen dört halife dönemindeki halifelik, Kur’an ın yöneticilerinizi ehil insanlardan seçmemizi ve onlarında insanlar arasında hükmederken, adaletle hükmetmelidir emri gereği, seçimle gelmiş devletin yöneticileriydi. DAHA AÇIKÇA SÖYLEMEK GEREKİRSE, DAHA SONRA HALİFE KELİMESİNE VERİLEN ANLAMDA OLDUĞU GİBİ, PEYGAMBERİMİZİN VARİSİ, YA DA ONUN YERİNE GELMİŞ, ONUN YETKİLERİNE SAHİP DEĞİLLERDİ. BU LİDERLİK DEVLETİ YÖNETEN SİYASİ BİR OTORİTEYDİ. ONLARIN YAPTIĞI, KUR’AN EMRİ GEREĞİ TOPLUMA KUR’AN İLE HÜKMETMEKTİ. TABİ SİYASİ ÇEKİŞMELERİN OLDUĞU GERÇEĞİNİDE, GÖZ ARDI ETMEMEK GEREKİR. SEÇİLMİŞ HALİFELER DE ZATEN ÇOK UZUN SÜRMÜYORDU, EBEDİ SEÇİLMİYORLARDI. Hatırlatmak isterim.
Daha sonra Halifelik makamı, tamamen çıkar ve siyasete alet edilmiş, seçimle gelmeyen, bir müddet babadan oğla verasetle geçen, daha sonrada siyasetin elinde oyuncak olmuş, hatta halka sorulmadan zorla siyasilerin oyuncağı olabilecek halifeler seçilmiştir. İslam dininde ruhban sınıfı asla yoktur ve bu Kur’an ile sabittir. Onun içindir ki, Peygamberimizden sonra Allah ın kontrolünde, dini lider olarak güvenebileceğimiz hiç kimse olamayacağı için, Allah din ve iman adına kendinize veliler edinip, ardı sıra gitmeyin diye uyarmıştır. LÜTFEN UNUTMAYALIM, DİNDE LİDER OLACAK KULLARINI ALLAH, ELÇİ OLARAK SEÇER. BİZLER ASLA KENDİ NEFİSLERİMİZDE, DİNİ LİDERLER SEÇEMEYİZ.
Dini bir lider seçersek, O KİŞİNİN VERECEĞİ FETVALARA DA UYMAMIZ GEREKİR. Ama Allah bu konularda bizleri uyarıyor ve emin olmadığınız bilginin ardına düşüp sakın veliler, efendiler edinmeyin, çünkü hükmü yalnız Allah verir diye bizleri uyarır. Kimin en doğru yolda gittiğini yalnız ben bilirim der. HATTA ALLAH IN SÖZÜNDEN DAHA DOĞRU KİM VARDIR diyerek, bu konularda bizleri uyarır. Güvenilecek veliniz yalnız benim der Kur’an. Bu durumda din ve iman adına, Allah ın elçisinden sonra güvenebileceğimiz hiç kimse yoktur, olamazda.
Dinde zorlama yoktur diyerek Allah, herkesin inancını imtihanı gereği, bizzat kendisinin Kur’an dan yaşamasını emretmiştir. Hiç kimse ben Allah ın temsilcisiyim diyerek, din adına hiç kimseye baskı yapamaz, DİNDE ALLAH IN KOYMADIĞI BİR HÜKÜM KOYAMAZ. O ÖRNEK İNSAN ALLAH IN ELÇİ BİLE, SAĞLIĞINDA HİÇ KİMSEYİ ZORLA MÜSLÜMAN YAPMAMIŞ, ZORLA HİÇ BİR ŞEYİ KABUL ETTİRMEYE ÇALIŞMAMIŞTIR. ÜMMETİNE YALNIZ KUR’AN İLE HÜKMETMİŞTİR. ONUN İÇİN ALLAH ELÇİSİNİ, BİZLERE ÖRNEK ALMAMIZI İSTEMİŞTİR.
Bir Müslüman olarak bizlere düşen, Allah ın korumasındaki Kur’an ın emirlerine sarılarak, onu anlamaya çalışmalı ve hayatımıza geçirmeliyiz. Onun dışında anlatılan rivayet, söylenti ve sanı bilgileri din diye yaşamanın, bizleri Allah ın yolundan saptıracağını unutmamalıyız.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
https://twitter.com/HGumustabak
http://www.hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
https://hakyolkuran1.blogspot.com/
|
|
|
KUR'AN IN EMRETTİĞİ SALÂT, HANGİ ANLAMLARA GELİYOR? |
Yazar: halukgta - 04-30-2020, Saat: 06:11 PM - Forum: İslam
- Yorum Yok
|
 |
Bu makalemde, sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Kur’an da sıkça geçen ve Allah ın önemsediği SALÂT konusu üzerinde olacaktır. Bizler ne yazık ki her konuda olduğu gibi, bu konuda da geleneğin, fıkıh inancının öğretisinin etkisinde kalarak, Kur’an ı anlamaya çalışıyoruz ve kendimiz çok fazla araştırma, düşünme gereği duymuyoruz. Bizler salât kelimesini, Farsçadan dilimize geçen ve bizlerin yine Kur’an da bazı ayetlerde tarifi yapılmış, örnekleri verilmiş şekilsel bir ibadet olan, yalnız namaz olarak algılıyoruz. Hâlbuki SALÂT kelimesi yalnız bildiğimiz namaz anlamında değil, onun tamamlayıcı çok önemli unsurları da vardır. Gelin bu konuyu birlikte anlamaya çalışalım.
Bakara 3–4: Onlar gayba inanırlar, NAMAZ KILARLAR, KENDİLERİNE VERDİĞİMİZ MALLARDAN ALLAH YOLUNDA HARCARLAR. Yine onlar, SANA İNDİRİLENE VE SENDEN ÖNCE İNDİRİLENE İMAN EDERLER; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. (Diyanet vakfı meali)
Ayette namaz diye tercüme edilmiş kelime SALÂT tır. Bu ayette salâtı kılarlar değil, salâtı ikame ederler yani gereği gibi yerine getirirler diyor Allah. Bizler ne yazık ki Kur’an da geçen, her salât kelimesini namaz diye tercüme edince, ayette anlatılmak istenenleri de doğru anlayamıyoruz. Peki, ayette bahsedilenler kimler? Allah ın kitabına iman etmiş, batıl ve hurafeden uzak, Allah ın doğru yolunda gidenlerden bahsediliyor. Böyle insanlar SALÂTI gözetirler, gereğini yaparlar ve böylece kendilerine verdiğimiz mallardan, Allah yolunda harcarlar diyor. Devamında da yine SALÂTI gereği gibi yerine getirenlerin özelliklerinden bahsediyor ve diyor ki; Yine onlar sana indirilen Kur an a ve daha önce indirilmiş Allah ın kitaplarını kabul eder ve asla onun dışına çıkmazlar diyerek, SALÂTI GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİRENLERİN ÖZELLİKLERİNDEN BAHSEDİYOR VE BU KONUDA AÇIKLAMA YAPIYOR. Ama bizler bu ayette geçen salât kelimesine, yalnız namazı kılarlar dediğimiz zaman, ayette anlatılanları birbirinden ayırıyor ve böylece ALLAH IN İSTEDİĞİ GERÇEK SALÂTIDA YERİNE GETİREMEYİP, BÖLMÜŞ VE PARÇALAMIŞ OLUYORUZ. Bir başka örnek.
Bakara 43–44: NAMAZI KILIN, ZEKÂTI VERİN. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. Siz Kitab’ı okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz? (Diyanet meali)
Bu ayette de geçen ve namaz diye çevrilmiş kelime, SALÂT. Ama ayette kılın şeklinde değil de, salâtta dikkatli olun, özenle yerine getirin şeklinde geçiyor. Ne yazık ki hep aynı şeyi yapıyoruz ve salâtın O çok geniş anlamını daraltarak ayetlere yazıyor ve tercüme ediyoruz. Genellikle Kur’an da geçen her salâtın yanında zekâtı verirler, infak ederler diye geçer. Hâlbuki ayette Allah özellikle, dikkatimizi çekiyor ve diyor ki bir önceki 42. ayetinde, sakın Hakkı batılla karıştırmayın, hakkı gizlemeyin, devamında da SALÂTI GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİRİN, ZEKÂTI VERİN DİYOR. Demek ki salâtı yalnız bizim kıldığımız namazla sınırlandırmak, ayeti tam olarak anlamamızı engelliyor. Ayetin devamında rükû edenlerle birlikte rükû edin derken de, ALLAH IN GÜCÜNÜ, YÜCELİĞİNİ FARK EDENLER İLE BİRLİKTE ONUN ÖNÜNDE EĞİLİN, ONA GEREKEN SAYGIYI GÖSTERİN DİYOR. Yine ayetin devamında, kitap ehlini uyarıp, gerçeklerle buluştuğunuz halde, ondan uzaklaşıp, batılı ve hurafeyi din edinip, birde bu yanlışları doğru zannedip, karşınızdakileri doğru zannettiğiniz yanlış bilgi ve inançlara mı davet ediyorsunuz diye uyarıyor. BAKIN TÜM BUNLAR, SALÂTIN ÖZÜNDEN SAPANLARIN YAPTIĞI YANLIŞLAR.
Ne dersiniz, bizlerde bu ve benzeri yanlışları yapmıyor muyuz? Yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyenler, cahiliye toplumu kitap ehlinin yaptığı yanlışları tekrarlayarak, SALÂTI GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİRMEYENLERDİR. Kur’an ayetleri üzerinde, ne yazık ki bizler bu ve benzeri yanlışları çok yapıyoruz. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, bir başka ayete bakalım şimdide.
Bakara 153: Ey iman edenler! SABIR VE NAMAZ İLE ALLAH'TAN YARDIM İSTEYİN. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir. (Diyanet vakfı meali)
Bu ayette de namaz diye çevrilmiş kelime SALÂT. Aynı ayeti Bayraktar Bayraklı hocamız, bakın nasıl çevirmiş. (SABIR VE DUA İLE YARDIM ELDE ETMEYE ÇALIŞINIZ). Gerçektende çok doğru. Demek ki salât aynı zamanda, Allah a karşı her zaman sabrederek, Yaradan a duada-niyazda bulunmak anlamındadır. Zaten bizlerin namaz kıldığında, yaptığımızda Allah a karşı duamız, ondan yardım istememiz değil midir? Namazda okuduğumuz ayetlerin tamamı dua ayetleridir. Elbette bunu her zaman, her anımızda yapabiliriz. Farklı bir ayete bakalım şimdide.
Ankebut 45: (Resulüm!) SANA VAHYEDİLEN KİTAB'I OKU VE NAMAZI KIL. MUHAKKAK Kİ, NAMAZ, HAYÂSIZLIKTAN VE KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir. (Diyanet meali)
Bu ayette namaz diye çevrilmiş SALÂT kelimesine, eğer bizler yalnız namaz deyip geçersek, ayetin bizlere anlatmak istediği salâtı, bir bütün olarak yerine getirmemizi engellemiş oluruz. Hâlbuki bu ayette Allah, SALÂTI GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİR Kİ, HAYATINA GEÇİRDİĞİN SALÂT SENİ HAYÂSIZLIKTAN, FUHUŞTAN, KÖTÜLÜKLERDEN KORUSUN DİYOR. Yani salâtın özü önce Allah ın vahyini doğru almak, ondan sonra onu yaşamak ve çevremize duyurmak olmalıdır. Devamında da salata açıklık getiriyor ve her anımızda, atacağımız tüm adımlarda, Allah ı unutmadan onu anmalıyız, zikretmeliyiz ki kötülüklerden sakınanlım, şeytanın vesvesesinin etkisinde kalmayalım. LÜTFEN UNUTMAYALIM BİZLERİ SAPKINLIKLARDAN KORUYAN ALLAH IN KİTABI KUR’ANDIR., ONUN UYARI VE HÜKÜMLERİDİR. Müddessir 43. ayette de Müsallinlerden değildik şeklinde geçen ayete de, namaz kılanlardan değildik, diye çevrilmektedir ayet. Hâlbuki bu ayette salât kelimesi geçmiyor. Bu ayette anlatılan, Allah ın doğru yolunda gidenlerden değildik, sapmışların batılın yolundan gidiyorduk, şeklinde tercüme edilmesi gerekir.
Bu konuda sizlere, salât kelimesini doğru anlayamadığımıza dikkat çekici bir örnek daha vermek istiyorum. Hud suresi 87. ayeti tercüme ederken ayette geçen salât kelimesini, namaz diye tercüme ederek bakın nasıl yazmışlar. Diyanet mealinden alıntı yapıyorum. “Dediler ki: “Ey Şu'ayb! BABALARIMIZIN TAPTIĞINI, YAHUT MALLARIMIZ HAKKINDA DİLEDİĞİMİZİ YAPMAYI TERK ETMEMİZİ, SANA NAMAZIN MI EMREDİYOR” Halbuki bu ayette, çok farklı bir şey anlatıyor. Bayraktar Bayraklı hocamız bu ayette geçen salât kelimesinden, bakın ne anlamış ve nasıl tercüme etmiş.” DEDİLER Kİ: “EY ŞU‘AYB! BABALARIMIZIN TAPTIKLARINI YAHUT MALLARIMIZ HUSUSUNDA DİLEDİĞİMİZİ YAPMAKTAN VAZGEÇMEMİZİ SANA İMANIN/DİNİN Mİ EMREDİYOR? “ Sanırım bu ayette geçen salât kelimesinin, bizlerin bildiği namaz olmadığı, Allah ın kitabının din adına bizlere öğretisi, vahyi, çizdiği yol ve yöntem olduğu çok açık anlaşılıyor. Taha suresi 14. ayetinde de Allah özellikle şöyle bir uyarı yapıyor. "HİÇ ŞÜPHESİZ Kİ BEN, ALLAH’IN TA KENDİSİYİM. İLÂH DİYE BİR ŞEY YOKTUR BENDEN BAŞKA. O HÂLDE BANA KULLUK ET VE BENİ ANMAK İÇİN SALÂTI İKAME ET." Ayette çok açık uyarılan, bizlerin yalnız kendisine kulluk etmemizi ve lütfen dikkat, beni anmak için salâtı yerine getirin diyor. Bunu elbette her zaman yapabiliriz ama vaktini belirlediği, şeklini tarif ederek huzurumda saygıyla dur yani kıyam et, bende başka hiç kimseye boyun eğme, bana rükû et ve yalnız yaratıcın benim, benim önümde secde ederek bağlığını göster diye örneklerini verdiği ve bu yolla, kulluk görevimizin gereği, namazımızı kılmamız gerektiği anlatılmaktadır. ÖZELLİKLE DİKKAT, KULLUK GÖREVİ YANİ BAĞLILIĞIMIZIN GÖSTERGESİNDEN BAHSEDİLİYOR.
Bizler salâtı yalnız, gösteriş olsun diye görünüşte kıyam, rükû ve secdeye bağladığımız içindir ki, yalan söyleyen, adaletten uzak, insanlara yardım etmeyen, destek olmayan, kendisinden başka hiç kimseyi düşünmeyen, yalnız Allah ın kitabına sarılıp, yalnız ondan yardım istemesi gerekirken, batılın ve rivayetin etkisiyle, Kur’an ı yeterli görmeyip, onu detaysız ve gerektiği gibi açıklanmamış bir kitap ilan eden Müslümanlar olduk. SİZCE BİZLER SALÂTI, ALLAH IN İSTEDİĞİ GİBİ YERİNE GETİYOR OLABİLİR MİYİZ? Getiriyor olsaydık, İslam toplumlarında adalet, yardımlaşma, kardeşlik, barış ve Allah ın ipine sarılan batıldan uzak, Müslümanlardan olurduk.
Konuyu toplamak gerekirse, Kur’an da salât kelimesi, geniş anlamlarda kullanılmıştır. Yalnız bizlerin namaz dediğimiz şekilsel ritüel değildir. Salât toplum içinde, insanların birbiriyle yardımlaşma anlamında, çok fazla kullanıldığı gibi, Allah a karşı dua etmek, ondan yardım istemek, onu zikretmek ve KUR’AN I ÇEVREMİZE ANLATARAK TEBLİĞ ETMENİN, BİZZAT ONU YAŞAMANIN YANINDA, kıyamda duranlar, rükû ve secde ederek ona saygımızı, bağlılığımızı göstermemiz gereken örneklerini verir. Bahsettiğimiz salâtın yani namazın, vakti belirlenmiş olduğunu ve o vakitlerde bu salâtı, abdest alarak yapmamız gerektiği örneklerini verir. Nisa 43. ayette de, Salâtın şekilsel kısmına yani namaza durmadan önce, kendinizi bilmeyecek kadar sarhoş iseniz, salata/namaza durmayın uyarısını yapar. Ayrıca namaza/salata durmanın şartlarını sayarken de, cünüp olmamamız gerektiğinin bilgisi verilmiştir. Nisa 101. ayette de sefere, ya da yolculuğa çıktığımızda, salâtı/namazı kısaltmanızda sakınca yoktur der. Yani salâtın ölçüsünü, bildiğimiz tabirle rekât sayısını Allah belirlememiş, bizlere bırakmıştır. Hatta kısaltılmış salâtın/namazın örneğini, Allah resulünün üzerinden bizleri bilgilendirir ve savaşta namaz kılarken, peygamberimizin imamlığında kısaltılmış namazın, ilk secde yapıldığında, bittiği örneğini verir.
Kur’an her konuda olduğu gibi, kolaylaştırdığı bu ibadeti, ne yazık ki mezheplerin ve fıkıh inancının ilaveleri ile şekillendirildi. Yapılan ilaveleri Kur’an da göremediklerinde de, bakın bunlar ya da şunlar Kur’an da geçmiyor diyerek, Kur’an yetersiz ve detaysız gösterildi. Bu bilgiler olmasaydı, namazımızı bile kılamazdık diyerek, toplum Kur’an a değil, rivayet kaynaklara yönlendirildi. Namaz farklı boyutlara taşındı, amacından saptırıldı. LÜTFEN UNUTMAYALIM NAMAZ, ALLAH İLE BİR OLDUĞUMUZ, ONDAN YARDIM İSTEDİĞİMİZ, ONA SIĞINDIĞIMIZ, ARAMIZDA HİÇ KİMSENİN OLMADIĞI, ONA BAĞLILIĞIMIZI DİLE GETİRDİĞİMİZ, EN ÖZEL ANIMIZDIR.
Kur’an ın SALÂT konusunda açıklama yaptığı, detay verdiği bunca bilgilerinden sonra, şunları rahatlıkla söyleyebilirim. SALÂT, Allah ın Kur’an da sıkça geçen ve bizlerin özellikle dikkatimizi çektiği, önemsenen bir konudur. Bizler eğer bu uyarıların tamamını dikkate almak istiyorsak, ayetlerde geçen SALÂTI İKAME EDİN, TİTİZLİKLE YERİNE GETİRİN, HAYATINIZA GEÇİRİN SÖZLERİNDEN ŞUNLARI ANLAMALIYIZ.
BİR MÜSLÜMAN ALLAH IN EMRETTİĞİ SALÂTI, GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİRMEK İSTİYORSA, ÖNCE ONUN ZİKRİNİ, BATILDAN VE HURAFEDEN UZAK HAYATINA GEÇİRMELİ VE ASLA EMİN OLMADIĞI SÖZLERİN/HADİSLERİN ARDINA DÜŞMEMELİDİR. SALÂTIN OLMAZSA OLMAZI, İNSANLARA YARDIM ETMEK, ZEKÂT VERİP ALLAH IN VERDİĞİ NİMETLERİDEN İNFAK EDEREK, YARDIMLAŞMAYI TEŞVİK ETMEKTİR. YALNIZ ALLAH DAN YARDIM DİLEYİP, YALNIZ ALLAH I ZİKREDEREK, ONA DUA ETMELİ VE ONUN ŞANINI YÜCELTMELİDİR. YİNE KUR’AN DA AÇIKLANIP DETAYI VERİLEN VE BELİRLİ VAKİTLERDE, ALLAH IN HUZURUNDA KIYAMA DURUP, ONUN ÖNÜNDE RÜKÛ EDİP, ONA SECDE EDEREK VE YALNIZ ONDAN YARDIM DİLEYEREK, ONU ZİKREDİP ANMALIYIZ, ONA ŞÜKRANLARIMIZI SUNARAK YARDIM DİLEMELİYİZ. İŞTE ALLAH IN SALÂTI, TÜM BUNLARIN TAMAMIDIR. BU SALÂTI YERİNE GETİREN MÜSLÜMAN, ALLAH IN EN DOĞRU YOLUNDADIR. TÜM BU GERÇEKLERİ EĞER BİRBİRİNDEN AYIRIP, EKSİK YAPIYORDA, GÖSTERİŞ İÇİN BİR KISMINI YERİNE GETİRİYORSAK, ASLA ALLAH IN İSTEDİĞİ KULLAR OLAMAYIZ VE KENDİMİZİ KANDIRMIŞ OLURUZ. TABİ KILDIĞIMIZ NAMAZINDA, KARŞILIĞINI ALAMAYIZ, HAYRINI GÖREMEYİZ.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
https://twitter.com/HGumustabak
http://www.hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
https://hakyolkuran1.blogspot.com/
|
|
|
ENFAL SURESİ 12. AYET. "VURUN BOYUNLARINI, VURUN PARMAKLARINA." |
Yazar: halukgta - 04-30-2020, Saat: 06:06 PM - Forum: İslam
- Yorum Yok
|
 |
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Enfal suresi 12. ayet olacaktır. Bu ayet öne sürülerek, bazı cemaat, tarikat ve mezhepler inkârcıların Allah ın elçisine, Kur’an a iman etmeyenlerin, kafalarının kesilerek öldürüleceğine, hatta parmaklarının kesilebileceği hükmünü çıkarmışlardır. Bizler ayetleri eğer, Kur’an ı referans almadan, rivayet edilen ve doğru olması Kur’an a göre mümkün olmayan bilgilerle ayetleri anlamaya çalışırsak, Kur’an ı asla doğru anlayamayacağımız gibi, kendimizi de kandırmış oluruz. Konumuzla ilgili ayeti önce yazalım, daha sonra hiçbir etki altında kalmadan, Kur’an ın diğer ayetlerinden yardım alarak, ayeti anlamaya çalışalım.
Enfal 12: HANİ RABBİN MELEKLERE, “Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. ŞİMDİ VURUN BOYUNLARININ ÜSTÜNE. VURUN, ONLARIN BÜTÜN PARMAKLARINA” diye vahyediyordu (Diyanet meali)
Ayette dikkat ettiyseniz, hitap yalnız meleklere. Allah Meleklerine diyor ki, ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin, yani imanlarında kararlı olmalarını sağlayın, yüreklendirin, moral verin, destek olun diyor. Dikkat ederseniz bu görevi Allah, meleklere veriyor. Devamında da adeta meleklere de bu görevinde güç verircesine kâfirlerin, inkârcıların kalplerine korku salacağım diyor Allah. Devamda ise şimdi vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına diyor. Peki, boyunlarına ve parmaklarına vurun emri kime? Bu ayeti topluma anlatanların bir kısmı, bu emri Allah biz iman edenlere veriyor deniyor. Ama ayette böyle bir bilgi, detay yok. Bunu ancak kendi nefsimizde yorumlayarak söyleyebilir ki, bu durumda muhkem olan bir ayeti yorumlamış oluruz. Yorumda her zaman doğru olmayabilir. Muhkem ayeti yorumla değil, diğer ayetlerin yardımıyla anlamaya çalışmalıyız. AYETİN TAMAMI, MELEKLERE HİTAP EDİLEREK SÖYLENDİĞİ ANLAŞILIYOR.
İşin daha da ilginci ve bana göre korkunç olanı. Bu ayet delil gösterilerek, Allah inkârcıların kafalarını kesebileceğimizi, hatta parmaklarını işe yaramaz hale getirebileceğimizi dahi söyleyebilmektedirler. Bir arkadaşımız, bu ayeti bana şu şekliyle yazmış.” KÂFİRLERİ YAKALADIĞINIZ YERDE BOYUNLARINI VURUN VE PARMAK UÇLARINI DOĞRAYIN “ Bizler ne yazık ki ayetleri Kur’an dan uzak, öyle yanlış tercümeler yapıyoruz ki, neredeyse Kur’an ın tamamına ters düşebiliyor. Tekrar hatırlatmak isterim, ayette geçen emri Allah Meleklerine veriyor ve bu ayette vurun boyunlarına ve parmaklarına derken, onları öldürün kafalarını kesin, arkadaşımızın yazdığı gibi parmaklarının uçlarını doğrayın demiyor. ALLAH MELEKLERİNE BÖYLE İNSANLARIN GÜCÜNÜ KUVVETİNİ KESİN, İMAN EDEN KULLARIMA ZARAR VEREMEYECEK HALE GETİRİN Kİ, BANA İMAN EDEN KULLARIMA ZARAR VEREMESİNLER DİYOR. Muhammed suresi 4. ayette, Allah aynı şekilde bu sefer iman edenlere hitaben, inkârcılara karşı, BOYUNLARINI VURUN şeklinde ayetinde bahseder. Bu ayetin son bölümündeki kısmını eğer, Allah ın bizlere hitaben söylediğini düşünerek, Allah iman etmeyenlerin, Müslüman olmayanların kafalarını, ellerini parmaklarını kesin diye emrediyor şeklinde anlarsak, Kur’an ın diğer ayetleri ile çelişiriz, ters düşeriz. Konuyu daha detaylı anlamaya devam edelim. Bu ayeti doğru anlamamız için, öncesindeki ayetlere bakalım şimdide.
Enfal 9–10: Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, “BEN SİZE ARD ARDA BİN MELEKLE YARDIM EDİYORUM” diye cevap vermişti. ALLAH BUNU, SADECE BİR MÜJDE OLSUN VE ONUNLA KALPLERİNİZ YATIŞSIN DİYE YAPMIŞTI. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Diyanet meali)
Sanırım Enfal 12. ayette bahsedilenlerin kimler olduğu, kimlere hitaben söylendiği, çok daha açık bir şekilde anlaşılmıştır. Allah daha önce Melekleri yoluyla insanlara yardım ettiğinin örneğini veriyor. Peki, tüm bunları meleklerine hitaben söylediği halde, neden Kur’an da yazarak bizlere bildiriyor olabilir? Elbette asıl amacın, Allah ın kullarına verdiği moral desteği olduğu anlaşılıyor. Enfal suresi 12. ayetin hemen sonrasındaki ayette de Allah, sözlerine açıklama getiriyor ve bakın 13. ayetinde ne diyor. “BU, ONLARIN ALLAH’A VE RESULÜNE KARŞI GELMELERİNDENDİR. HER KİM DE ALLAH’A VE RESULÜNE KARŞI GELİRSE, BİLSİN Kİ ALLAH’IN CEZASI ŞİDDETLİDİR.” Buradan da anlıyoruz ki, Allah Melekleri ile inkârcıları cezalandırmasının nedenlerini açıklıyor ve diyor ki, bu cezanın sebebi, benim görev verdiğim, Resulüme karşı gelip, tebliği engellemeye çalışarak, savaş açtıkları içindir diyor. Çünkü karşılık vermeyen, kendi inancını yaşayan hiç kimseye Kur’an, müdahale izni vermez. Devamında ise Elçime karşı gelip engel olmaya çalışanları, ben böyle cezalandırırım diyor. Tekrar hatırlatmak isterim, bu ceza Allah ve Melekleri tarafından veriliyor. Şimdide Kur’an da, Allah ın Melekleri yoluyla, ya da Allah ın mümin kullarına, başka nasıl yardım ettiği, destek verdiği örnekleri hatırlayalım.
Tevbe 26: DERKEN ALLAH, ELÇİSİNE VE İNANIP GÜVENENLERE ÖZGÜVEN VERMİŞ, GÖRMEDİĞİNİZ ORDULAR İNDİRMİŞ VE O KÂFİRLERİ CEZALANDIRMIŞTI. Kâfirlerin payına düşen işte budur. (Süleymaniye vakfı meali)
Enam 61: O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. SİZE KORUYUCULAR GÖNDERİR. Nihayet birinize ölüm geldi mi, elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler. (Bayraktar Bayraklı meali)
Enfal 65: Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. EĞER İÇİNİZDE SABIRLI YİRMİ KİŞİ BULUNURSA, İKİ YÜZ KİŞİYE GALİP GELİRLER. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir. (Diyanet meali)
Enfal 44: Hani karşılaştığınız zaman ONLARI GÖZLERİNİZE AZ GÖSTERİYOR, SİZİ DE ONLARIN GÖZLERİNDE AZALTIYORDU Kİ ALLAH, OLACAK BİR İŞİ GERÇEKLEŞTİRSİN. Bütün işler Allah’a döndürülür. (Diyanet meali)
Bu ayetlerden de çok açık anlaşılacağı gibi, Allah ve Melekleri iman eden mümin kullarına, her zaman yardım ediyor ve onları destekliyor, moral ve güç veriyor. Bu ayetleri de özellikle Kur’an da bizlere bildiriyor ki, korkmadan, Allah ın doğru yolunda gidelim, hiç kimseden çekinmeyelim. TABİ ÖNCE BİZLER, ALLAH IN YOLUNDAMIYIZ, YOKSA BATILIN VE HURAFENİN YOLUNDAMIYIZ, ONU ÇOK İYİ ANALİZ ETMELİ VE ANLAMAYA ÇALIŞMALIYIZ. SİZCE ALLAH IN DOĞRU YOLUNDA OLSAYDIK, MÜSLÜMAN TOPLUMLAR BÖYLEMİ OLURDU? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Kur’an da Allah özellikle DİNDE ZORLAMA YOKTUR diye bizlere bildirmiştir. Yani hiç kimse karşısındaki bir inkârcıyı, zorla imana davet edemez, onu zorlayamaz. Bu zaten imtihan olmanın özüne aykırıdır. Tevbe suresi 5. ayet de örnek gösterilip, tıpkı Enfal 12. ayette yaptıkları gibi, bakın bu ayette Müşrikleri, inkârcıları bulduğunuz yerde öldürün diye örnek gösterilir. Hâlbuki bulduğunuz yerde öldürün diye kast ettikleri, bir ayet öncesi Tevbe 4. ayette, SİZLER İLE ANLAŞMA YAPTIKLARI HALDE, SÖZÜNDE DURMAYAN, ANLAŞMAYI BOZARAK SİZİ ÖLDÜRMEK İÇİN SAVAŞ AÇANLARI, BULDUĞUNUZ YERDE ÖLDÜRÜN DİYOR.
Bizler ayetleri bütünlüğünden uzak, işte böyle anlamaya çalışıyoruz. Nedeni de rivayet ve sanı inançlarımızı aklayabilmek adına. Hâlbuki örnek verdikleri Tevbe 5. ayetin devamında, sizinle sözleşmelerini bozanları savaşta öldürün derken, devamında bu konuya açıklık getiriyor ve sakın hepsine böyle bir şey yapmayın, yakalayabildiğinizi sağ yakalayın, onları hapsedin. Savaş bitiminde tehlike geçtiğinde, yaptıklarına tövbe eder, pişman olduklarını söyleyip, salâtı yerine getirip, yani toplumda barış içinde yaşayacaklarına, birbirini destekleyeceklerine, huzursuzluk çıkarmayacaklarına, Allah ın yolundan gideceklerine söz verirlerse, onları serbest bırakın diyor. Aynı konuyla ilgili dikkat çeken bir ayeti de hatırlatmak istiyorum. Enfal 12. ayeti, daha iyi anlamamızı sağlayacağına inanıyorum.
Muhammed 4: (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman, BOYUNLARINI VURUN. NİHAYET ONLARI ÇÖKERTİP ETKİSİZ HÂLE GETİRDİĞİNİZDE BAĞI SIKI BAĞLAYIN (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır. (Diyanet meali)
Bakın ayette, tıpkı Enfal 12. ayette geçen ama Meleklere hitaben söylediği, BOYUNLARINI VURUN sözlerini Allah, bu sefer inkârcıların iman edenlere açtığı savaşta, aynı şeyi Müminlerin yapmasını istiyor ve BOYUNLARINI VURUN diyor. Hatırlatmak isterim, kafalarını uçurun, öldürün demiyor. Devamında da buna açıklık getiriyor ve boyunlarını vurduktan sonra, yani güçlerini kuvvetlerini kesip, etkisiz hale getirdikten sonra, onları tutuklayın diyor. Esir aldıktan sonra, Allah ın yapmamızı istedikleri ise ne yazık ki bizlerin birçok ayetten anlamak istediğimizin tam tersine, onların kafasını kesin, parmaklarını koparın ya da parmak uçlarını kesin demiyor. ONLARI YA BEDEL/FİDYE KARŞILIĞI, YA DA BEDELSİZ SALI VERİN DİYOR. Çok açık savaş bitince, Allah ın emri budur diyor. Ama bizler tüm bu gerçeklerden uzak, kâfirleri Allah öldürün diyor şeklinde, ayetleri tercüme etmeye, topluma anlatmaya çalışıyoruz. Elbette Kur’an seni öldürmek için savaş açanlara, seninde onları öldürme iznini veriyor. Bakara suresi 190 ve 191. ayetlerde sizi yerlerinizden çıkarmak, öldürmek için savaş açmışlarla karşılaştığınızda, sizlerde onları öldürün ama aşırıya kaçmayın diye de uyarır. Bunu da belirtmek isterim. Tabi böyle olunca da kendimizi kandırıyor, Allah ın lanetiyle/cezasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Allah öldürmenin, en son çare olduğunu bizlere anlatarak, asıl yapılması gerekenin barış ve güzellikle ikna etmek olduğunu Kur’an bizlere anlatıyor.
Çok kısa, özetlemek gerekirse, Allah Enfal suresi 9–10–12. ayetlerinde, Allah ın ve Meleklerinin iman eden kullarına yardım ettiğini, onlara moral verip güçlü olmalarını sağladığından bahsediliyor. Dilerim cümlemiz, batıl, hurafe ve sanıdan uzak, Allah ın kitabı FURKAN ı, Allah ın verdiği örneklerle anlamaya çalışan, Allah ın azınlık halis kullarından oluruz.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
https://twitter.com/HGumustabak
http://www.hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
https://hakyolkuran1.blogspot.com/
|
|
|
HİCR SURESİ 87. AYETİ NASIL ANLAMALIYIZ? (Andolsun ki biz sana tekrarlanan yedi ayeti |
Yazar: halukgta - 04-30-2020, Saat: 06:05 PM - Forum: İslam
- Yorum Yok
|
 |
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Hicr suresi 87. ayet olacaktır. Bu ayette geçen, MİNEL MESANİ kelimesine öyle anlamlar veriliyor ki, adeta rivayet hadisler olmasaydı bu ayeti anlayamazdık düşüncesi, topluma kabul ettirilmeye çalışılıyor. Tabi bunca farklı tercümeleri gören toplumda tedirgin oluyor, şüphe içinde kalıyor. Bizlere düşen anlayamadığımız, şüpheye düştüğümüz ayetleri zamana bırakıp, daha sonra bu ayeti rivayetlerin ışığında değil, Kur’an ın ışığında anlamaya çalışmak adına çaba harcamak olmalıdır. İnanın bir gün anlayamadığımız o ayetin ne anlattığını, mutlaka Kur’an ın diğer ayetleri ışığında anlayabileceğimize, yürekten inanmalıyız. Gelelim bahse konu ayetimize. Önce farklı meallerden yazalım.
Hicr 87: Andolsun ki biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur'ân'ı verdik. (Bayraktar Bayraklı
Hicr 87: Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve büyük Kur’an’ı verdik. (Diyanet meali)
Hicr 87: Sana o mesânîden yedi taneyi ve yüce Kur’ân’ı verdik. (Süleymaniye vakfı)
Hicr 87: Yemin olsun ki, biz sana ikişerlerden/ikililerden/iç içe kıvrımlar halindeki çift manalılardan yedi taneyi ve şu büyük Kur'an'ı verdik. (Yaşar Nuri meali)
Önce isterseniz çok tartışan MESANİ kelimesinin lügat anlamlarına bakalım. Mesani, Mesna kelimesinin çoğuludur. Mesna ise lügatta BÜKÜLMEK, KATLANMAK, KIVRILMAK VEYA TEKRAR EDİLEREK İKİLENEN VEYA BAŞKA BİR ŞEY EKLEMEKLE TAKVİYE EDİLEN VEYA ÇEŞİTLENDİRİLEN HERHANGİ BİR ŞEYDİR. İKİŞER, İKİLİ, MÜKERRER, BÜKÜLÜ, ÇİFTELİ, BÜKLÜM, BÜKLÜMLÜ, BÜKLÜM YERİ KAT OLAN, KATLI, KIVRIM, KIVRIMLI, KIVRAK, manalarına gelmektedir. SEBAN MİNEL MESANİ” ifadesi için “TEKRARLANAN YEDİ” yahut “TEKRARLANANLARDAN YEDİ” tercümeleri doğru diyebiliriz şeklinde tercüme ediliyor. Şimdide Hicr 87. ayette geçen minel Mesani kelimesinden ne anlamışlar, bu farklı görüşlere isim vermeden bakalım ki, bizlere fikir versin ama bizler daha sonra bu ayeti, Kur’an ın verdiği bilgiler ışığında, kendimiz anlamaya çaba harcayalım.
“Tefsir bilginleri, ayette geçen “tekrarlanan yedi ayet”in, FATİHA SURESİ YAHUT KUR’AN’IN YEDİ UZUN SURESİ OLDUĞUNU SÖYLEMİŞLERDİR.”
“1- Yedi. 2- İkişerliler, ikililer. Seb’an mine’l mesânî, “ikililerden veya ikişerlilerden yedi” demektir. Çevirilerde bu tabire, “Fatiha süresi” veya “yedi büyük/uzun sure” anlamı verilmektedir. Bu doğru değildir. AYETTE ZATEN YÜCE KUR’AN ANILMAKTADIR. BU TABİRLE, NEBİMİZE, KUR’AN’LA BİRLİKTE VERİLMİŞ, ŞAHSI İLE İLGİLİ, KENDİSİNİ BAŞARIYA GÖTÜREN NİMETLER KAST EDİLMİŞ OLABİLİR.”
“Kur’an da geçtiği şekliyle,“Şu bir gerçek ki biz sana ‘tekrarlanan yedi’yi ve yüce Kuran’ı verdik.” (Hicr 15/87) mealindeki ayette “seb‘an mine’l-meŝânî” ifadesi ve “ALLAH SÖZÜN EN GÜZELİNİ, BİRBİRİYLE UYUMLU VE ‘BIKILMADAN TEKRAR TEKRAR OKUNAN BİR KİTAP’ OLARAK İNDİRDİ.” (Zümer 23) mealindeki ayette kitabın (Kuran-ı Kerîm) sıfatı olarak “meŝânî” kelimesi yer almaktadır.”
“BU YEDİ ŞEYİN NE OLDUĞU İHTİLÂFLIDIR. Bunların, Hz. peygamber'e, Kur'ân'dan ayrı olarak verilen yedi mucize olduğu da düşünülebilir. Fakat genellikle kabul edildiğine göre bunlar, Fatiha’nın yedi ayetidir”
“Hicr suresi 87. ayette tekrarlanan yediliden kast edilen, KUR’AN’DA BİRÇOK NEBİ VE RESUL ANLATILMASINA KARŞIN, BUNLARDAN 7 TANESİ KAVMİYLE BERABER SÜREKLİ TEKRARLANMAKTADIR. Bu Resuller; Nuh, Hud-Ad, Salih-Semud, İbrahim, Lut, Şuayb-Medyen/Eyke ve Musa-Firavun’dur. Toplam 7 Resul ve onlara bağlı olarak helak edilen kavimlerin kıssaları bulunmaktadır.”
Ayet ile ilgili daha farklı görüşlerde var. Örneğin Ebcet hesabıyla, bu yedi ayetin, Peygamberimize dünyanın sonu ile ilgili bilgiler verildiğini, söyleyenlere de rastlayabilirsiniz. Tüm bu görüşlerden sonra, sanırım kafanız karıştı. Gelin birlikte bu ayet ile ilgili düşünelim. Önce şunu söylemek isterim, iyi niyetli her düşünceye saygı duyarım. Çünkü herkes kendi düşüncelerinden sorumludur. Bizlere düşen ayeti, emin olamayacağımız bilgiler ışığında değil, Kur’an dan yararlanarak anlamaya çalışmak olmalıdır. Araştırdığınızda bu konuda genel kanının, tekrarlanan yedili ayeti ve Kur’an ı verdik sözlerinden kast edilen yedi ayetin, Fatiha suresi olduğu yönünde. Bu düşünceyi savunmalar ise her gün namazda bolca okuduğumuz, tekrar ettiğimiz fatiha suresi ve bu surenin yedi ayet oluşu örnek gösteriliyor. PEKİ, BU DÜŞÜNCENİN DOĞRU OLDUĞUNA KANIT KUR’AN MI, YOKSA RİVAYET HADİSLER Mİ? Ne yazık ki her zaman olduğu gibi, rivayet edilen hadisler. Araştırıp düşünme gereği duymamışız. Hazır bilgiler kolayımıza gelmiş.
Bu fikri savunanlara karşı, şöyle bir cevap verilebilir. Fatiha suresi besmeleyle birlikte 7 ayettir. Ama Maun suresine baktığımızda O sure, besmele hariç bizzat 7 ayet. Bildiğiniz gibi Tevbe suresi hariç, her surenin başında besmele vardır ama diğer surelerdeki besmele, sayılara dâhil edilmemiştir. Ne dersiniz? Kur’an ayetlerinin numaralandırılması konusu da tartışmalıdır. Diyanet fetva kurulunun bilgilerine dayanarak, bu konuda şunları söylemek isterim. “Kur’an-ı Kerim üzerinde noktalama çalışmaları yapılırken, ayetlerin bölünüp numaralandırılmasında bazı küçük farklılıklar olmuş. Söz gelimi, bazı âlimlerin müstakil ayet olarak belirlediği bir ibare, bazı âlimlerce iki ayet olarak düşünülmüş. Böylece ayetlerin numaralandırılması konusunda, küçük farklılıklar ortaya çıkmıştır.” Bu bilgiler ışığında şunları söylemek yanlış olmaz sanırım. Hicr suresi 87. ayette geçen, tekrarlanan yedi ayetin fatiha suresi olduğuna inananlar, bu ayeti besmeleyle birlikte sayarak, yediye tamamlamış olamazlar mı? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Bu durumda tekrarlanan yedi ayetten kasıt, Fatiha suresi olabilir mi? HATIRLAYINIZ CAMİLERİMİZDE TOPLU NAMAZDA, İMAM FATİHAYI SESLİ OKURKEN, BESMELEYLE Mİ BAŞLIYOR, YOKSA İKİNCİ SIRADAN MI BAŞLIYOR? SANIRIM DÜŞÜNMEMİZ GEREKEN BİR KONU. Bu düşünce ancak zorlama ve rivayetlerin etkisiyle, ayetleri şekillendirerek, Kur’an dan delilsiz bir anlam çıkarmaktan öteye gidemez düşüncesindeyim. Şimdi Hicr suresinin devamındaki ayetleri yazalım ki, konuyu daha iyi anlayabilelim.
Hicr 88–89–90–91–92–93: Sakın onlardan bazı sınıflara, verdiğimiz dünya nimetine göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol! De ki: “ŞÜPHESİZ BEN APAÇIK BİR UYARICIYIM.” “Nitekim biz, bölücülere azabı indirmişizdir.” Onlar, Kur'ân'ı bölüp ayıranlardır. “Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” (Bayraktar Bayraklı meali)
Hicr 87. ayetin devamına baktığımızda, sana MESANİDEN yedi taneyi ve yüce Kur’an ı verdik derken, mesaniden kast edilenin, Kur’an ın dışından değil, tam tersine Kur’an ayetlerinden olduğunu düşünmeliyiz. Çünkü bu ayetten sonra, Allah ın Elçisine söylediklerinden bunu anlıyoruz. Allah bazı insanlara imtihanı gereği, çok daha fazla nimetler verdiğimizde, bu seni tedirgin etmesin, dünya nimetine göz dikme, tüm kullarıma alçak gönüllü ol, ayrım yapma diyor. Devamında ise Allah elçisinin, deki kullarıma diyor; “ŞÜPHESİZ BEN APAÇIK BİR UYARICIYIM”. Peki, neyle uyarma görevi almıştı? Hicr suresi 87. ayette bahsettiği, KUR’AN İLE. Ayetin devamında Kur’an ın uyarılarını hatırlatıyor ve dinde sakın bölünenler gibi olmayın dediği halde, bölünenleri nasıl cezalandıracağını elçisine hatırlatıyor ve çok önemli bir hatırlatmayı yapıyor, onlar Kur’an ı bölüp parça parça yaptılar diyor. Bunu yapanların cezalandırılacağı ikazını da çok açık bir şekilde yapıyor. Bizler ayette geçen tekrarlanan yedilerden, neyi kast edildiğini doğru anlamak istiyorsak, bu uyarıları mutlaka dikkate almalı ve Kur’an a bakmalıyız, ayetler üzerinde araştırma yaparak, ayette bahsedilenleri anlama çabasında olmalıyız. Allah bizlerin anlayamayacağı, hiçbir şeyi Kur’an da zikretmez. Lütfen unutmayalım, Allah düşün aklını Kullan ve yalnız Kur’an ın ipine sarılın diyerek bizleri imtihan ediyorsa, bu imtihanımızı rivayetlere dayandırmak yerine, Kur’an dan delil aramak için çaba harcamalıyız. Bunu yapanın mutlaka Allah, gönül gözlerini açacak ve gerçeklerle buluşturacaktır. BUDA SANIRIM BİZLERİN, SINANMASI VE İMTİHANI OLSA GEREK. Örneğin bu yedi sayısı konusunda Kur’an a baktığımızda, araştırdığımızda bakın neler görebiliriz.
“Kur’an’ın beyanına göre Allah gökleri yedi kat olarak düzenlemiş. Hacda kurban kesmeye gücü yetmeyenlerin, hac sırasında üç, döndükten sonra da yedi olmak üzere on gün oruç tutması önerilmiş. Allah yolunda infak edenlerin durumu, kendisinden yedi başak çıkan bir buğday tohumuna benzetilmiş. Cehennemin yedi kapısı olduğu bildirilmiş. Yusuf suresinde sözü edilen melik rüyasında yedi çelimsiz ineği yiyen yedi semiz inek ile kurumuş başakların yanı sıra yedi yeşil başak görmüş ve bu sayılar Hz. Yusuf tarafından yedi bolluk ve yedi kıtlık yılı olarak tevil edilmiş. Yedi kat gökyüzünün Allah’ı tesbih ettiği belirtilmiş. Yine O, yedi kat gökyüzünü iki günde/evrede yaratmış ve kendisini de yedi kat gökyüzünün yaratıcısı olarak tavsif etmiş. Keza Âd kavmini yok etmek üzere kasırgayı yedi gün estirmiş. İnsanoğlunun üzerine yedi sağlam [gök] inşa ettiğini beyan etmiştir…….”
Özellikle tekrar etmek istiyorum. Bu konuyu bizler eğer doğru anlamak istiyorsak, asla rivayet ve sanı bilgilerde değil, Kur’an ın içinde aramalıyız. Bunu yaparsak mutlaka doğruyu buluruz. Bu konuda ben yorum yapmak istemiyorum. Nefsi yorumlar yaparak, emin olamayacağımız sözlere inanmaktansa, en doğrunun arayışında olmayı daha doğru buluyorum. Allah bu ayette bizlerin dikkatini çektiği her konuyu itina ile Kur’an dan araştırmalıyız, mutlaka bir gün doğru sonuca ulaşırız. Zümer suresi 23. ayette (MESANİ) aynı kelimeyi kullanarak Allah, ne diyordu hatırlayalım.” ALLAH, MANA VE LAFIZLARI BİRBİRİYLE UYUMLU VE İKİLİ ANLATIMLI KİTABI, SÖZLERİN EN GÜZELİ OLARAK İNDİRMİŞTİR”.
Sonuç olarak, bu ayet için şunları söyleyebiliriz. Hicr suresi 87. ayetinde Allah Elçisine, sana Kur’an ı verdik derken, Kur’an ın mahiyetinden bahsederek, KUR’AN IN ÖZÜNDE YATAN ÇOK ÖNEMLİ KONULARI, BİRÇOK KEZ NİCE ÖRNEKLERLE TEKRAR ETTİK, NİCE ÖRNEKLERLE İZAH ETTİK. DİKKAT ÇEKEN YEDİLİ TEKRARLARIMIZDA, VERMEK İSTEDİKLERİMİZİN ÜSTÜNDE DUR VE DÜŞÜN. BU UYARILAR, SENİN GÜCÜMÜZÜ ANLAMANI, GERÇEKLERLE BULUŞMANI SAĞLAYACAKTIR DİYEREK UYARIYOR. Ben bir Müslüman olarak, rivayetlerden uzak, Kur’an ın ışığında bunları anladım. Hatam varsa Rabbim bağışlasın inşallah. Emin olmadığım bilgilerle ayeti anlamaktansa, Kur’an ın ışığında bu sözlerden, ne anladım ve daha neler anlayabilirim diye araştırmanın, daha doğru olacağına inanıyorum.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
https://twitter.com/HGumustabak
http://www.hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
https://hakyolkuran1.blogspot.com/
|
|
|
Buhari Ve Müslim Çökerse İslam Çöker Diyen Zihniyete.... |
Yazar: halukgta - 02-21-2017, Saat: 12:36 PM - Forum: İslam
- Yorum Yok
|
 |
Değerli din kardeşlerim. Üzülerek söylemeliyim ki, günümüz İslam inancı, Kur’an dan sapmışlığın zirvesinde yaşanmaya, büyük bir hızla devam ediyor. Bir din kardeşiniz olarak bana düşen, sizleri yalnız Kur’an ile uyarmaktır. Lütfen kendimize gelelim, emin olamayacağımız sözlerin, bilgilerin, kişilerin ardından değil, Allah ın ipine sarılarak inancımızı yaşayalım.
Sizlere yaşadığımız İslam ın acıklı halini anlatan, güzel ve dikkat çekici bir örnek vermek istiyorum. İnternette dini anlattığını söyleyen bir kişinin, videosunu izledim. O konuşmadan bazı alıntılar yaparak, sizlerin bu yanlış söylemler üzerinde, dikkatle düşünmenizi rica ediyorum. Hatırlatmak isterim, ömrümüz ve imtihanımız bir göz açıp kapatma mesafesinde. Hesabını veremeyeceğimiz sözleri söylemeyelim, emin olmadığımız düşüncelerinde ardına düşmeyelim. İzlediğim video da, Kendisine dini konularda sorular soran kişilerin hepsine, cevap vermekle meşgul olamayacaklarını söylüyor ve bakın neler diyor.
“Bu hataları bütünüyle başından çözelim, SEN BELAGAT OKU, SEN NAHİ OKU, SEN BUHARİ OKU, MÜSLİM OKU, Allah ın izniyle o zaman gel bunları kendin düzelt kardeşim.”
Dikkat ettiyseniz, Sayın konuşmacının, dini öğrenmeleri adına sorular soran kişileri yönlendirdiği kitaplar arasında Kur’an yok. Peki, neden yok? Çünkü Kur’an herkesin anlayamayacağı, her bilginin detaylı açıklanmadığı bir kitap ilan edildi de ondan. Düşüne biliyor musunuz, Kur’an Allah katından geliyor, Allah bizleri Kur’an dan sorumlu tutuyor ama sorumlu olduğumuz kitabı bizler anlayamıyoruz, azınlık insanlar, veli kişiler anlıyor ve her bilgide sorumlu olduğumuz Kur’an da olmuyor. Öylemi din kardeşlerim?
HÂŞÂ Allah ın kullarına anlatamadığını, aramızda anlatanlar mı var? Kimin haddine bunu düşünmek ve bunu söylemek. PEYGAMBERİMİZİN BİLE SAĞLIĞINDA YAPMADIĞINI YAPMAYA KALKAN, HATTA ONUN DÜŞÜNEMEDİĞİNİ DÜŞÜNENLER Mİ VAR. HÂŞÂ Buhari nin, Müslim in neredeyse peygamberimizin vefatından yaklaşık 250 yıl sonra, akıl edip yazıya geçirdiklerini, peygamberimiz neden sağlığında yapmadı diye de mi düşünemiyoruz? Hani Allah veliler edinmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim diyordu. Kur’an da size nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız, onun için yalnız Kur’an ın ipine sarılın diyordu. NE OLDU BİRİLERİNİN İPİMİ KOPTU, YOKSA DAHA SAĞLAM İPMİ BULDULAR. Konuşmacı, Hadis kitaplarını tenkit edenlere de cevap veriyor ve bakın sözlerine nasıl devam ediyor.
“Harici ve Oryantalist proje olarak OYNAMA BUHARİYLE, OYNAMA MÜSLİM İLE. BUHARİ ÇÖKÜNCE İSLAM ÇÖKER, MÜSLİM ÇÖKÜNCE İSLAM ÇÖKER. Çünkü bizim fıkıh inancımızda, tefsirimizde o BUHARİ LERDEN, MÜSLİMLERDEN GELEN HADİSİ ŞERİFLERE DAYANIYOR.”
İşte günümüz İslam ı nın ana kaynakları ve bu kaynaklara verilen değer. Dikkat ederseniz FIKIH inançları Kur’an a değil, Müslim den ve Buhari den gelen kaynaklara dayanıyor diyebiliyor. ELBETTE BU İNANÇ ÇÖKMEYE MAHKÛMDUR. HİÇ KİMSENİN SÖZ SÖYLEYEMEYECEĞİ, ÜZERİNDE OYNAYAMAYACAĞI TEK KİTAP KUR’AN DIR. Bunu anlayamadığımız sürece, birileri bizlerle ve inancımızla işte böyle oynarlar. Bunu nasıl söyleyebiliyorlar, anlamakta güçlük çekiyorum. Bu sözleri duyunca inanın titredim ve kahroldum.
Bu sözler İslam a ve Kur’an a büyük saygısızlıktır. Bu sözleri söyleyen, Buhari yi, Müslim ü hatasız görebiliyor, hatta hiç düşünmeden Kur’an ın onayını almadan, ardı sıra gidebiliyor. Her bilgiden elbette faydalanabiliriz ama tek şartla, Kur’an a ve onun ayetlerine ters düşmemek şartıyla. Hatasız yalnız Allah dır, lütfen bu gerçeği artık fark edelim.
İnanca bakar mısınız lütfen. BUHARİ VE MÜSLÜM ÜN FİKİRLERİ VE İNANCI ÇÖKERSE İSLAM IN ÇÖKECEĞİNİ DAHİ SÖYLEYEBİLİYOR. Çünkü öyle inançların arkasından gidiyorlar ki, neye inanıyorlarsa, Kur’an onun tersini söylüyor. Şurası çok doğru ve korkularını da aslında çok iyi anlıyorum. İnandıkları batıl İslam ın temeli Buhari nin ve Müslim in olduğuna iddia ettikleri kitaplara dayanıyor. ONLARIN ÇÖKMESİ KAÇINILMAZDIR. Ama onlar Allah ın indirdiği İslam değildir. ONU HİÇ KİMSE ÇÖKELTEMEZ.
Ben inanıyorum ki, bugün Buhari ve Müslim dünyaya gelseler, ben böyle sözler söylemedim demeleri büyük ihtimaldir. Mahşer günü, hesabın görüleceği O çetin gün, Rabbimiz Müslim ve Buhari yi hesaba çekerken, sizce şöyle bir soru sorsa ve dese ki,” SEN Mİ YAZDIN BUNCA KİTAPLARI, SEN Mİ SÖYLEDİN BEN SÖYLEMEDİĞİM HALDE ONCA SÖZLERİ. BUNLARDA DİNİN ANA EMİRLERİDİR DİYE” dese, acaba Buhari ve Müslim, Rabbimize nasıl bir cevap verir. Bu konu ile ilgili Kur’an da, Hz. İsa nın kıssasını lütfen hatırlayınız. Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Bizler gerçekten İslam toplumları olarak, Kur’an ı terk ettik ve adımız da yalnız İslam kaldı. Ne yazık ki İslam ın içini ellerimizde boşalttık. Aslında Kur’an böyle olacağını, bizlere 1400 yıl öncesinden bildirdi ki, dikkatli olalım. Mahşer günü peygamberimizin söyleyeceği o üzücü sözler ne yazık ki günümüzde gerçekleşti ve hızla da Kur’an ın terk edilişi devam ediyor. Bakın peygamberimiz ne söyleyecekmiş mahşer günü.
Furkan 30: Peygamber der ki: Ey Rabbim! KAVMİM BU KUR'AN'I BÜSBÜTÜN TERKETTİLER. (Diyanet vakfı meali)
Ne yazık ki büyük çoğunluğumuz terk etti. Bu gerçeği de bundan sonra, bu toplumun fark etmesi zor görünüyor. Elbette bizlere düşen, var gücümüzle Kur’an gerçeklerini anlatmak olmalıdır. Son olarak, Allah ın bir uyarısıyla sözlerime son vermek istiyorum. Dilerim cümlemiz, gönül gözleri açık, Kur’an gerçeklerini görebilen, Rabbin azınlık halis kulları arasında oluruz.
Nisa 87: Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. KİMDİR SÖZÜ ALLAH’INKİNDEN DAHA DOĞRU OLAN? (Diyanet meali)
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TAPUSU |
Yazar: anahro - 02-16-2017, Saat: 04:39 PM - Forum: Kendi Şiirleriniz
- Yorum Yok
|
 |
Türkiye cumhuriyeti tapusu
Sahip olduk bir kere Türkiye tapusuna
Yedi değil, yetmiş bin devlet gelse alamaz.
Erkeklerimiz şahin, kadınlarımız suna
“Türkiye Sevdamıza ”kimse kara çalamaz,
***
Yedi kat olan gökyüzü alsancağıma mecnun
“O“ dalgalanmazsa mavi yüzü, mavi kalamaz
Dağlar, taşlar, ovalar Korkma sönmeze meftun
Onu dinlemedikçe; huzur, güven bulamaz
***
Doğal nakış sınırım yüreğimin tığında
Tek bayrak, tek devlet, tek dil başkası olamaz.
Kalpler böyle birlikte sevgiyle attığında
Hiçbir kuvvet vatanı bölüp parçalayamaz..
***
Bin dokuz yüz yirmi üçte imzaladık senedi
“Milli Misakımız” kesinlikle aşılamaz.
Kuruluştan bu güne kimler, kimler denedi,
Şehit oğlunun azmine asla ulaşılamaz...
***
Günüm, geleceğim Cumhuriyet ışığında
Hürriyetimi kimse ellerimden çalamaz
Ümitsizlik yok, korku yok Vatan aşığında
En bitkin, en zor haller biçare bırakamaz
***
Sıra: derece üstü, cilt: Osmanlı, tek parsel.
Hanesi: Ataerkil, çakma’lanamaz.
Asya, Avrupa olan konumu Doğal Görsel.
Güzellik, güzelliği Türkiye’mle sınamaz
***
Enlem, boylam ne demek kaldırın meridyeni.!
Yüz ölçümü gönlümde ”âlemlere sığamaz.”
Yıl kutlaması yersiz, her yıl gün gibi yeni.
Asırlar gelir, geçer; geçer de ihtiyarlamaz
****
Sahip: TÜRKİYE, nitelik: Yurt, yer: Anadolu.
Hiçbir milletle, kültürle böyle kaynaşamaz
Hilalim, yıldızım resmi mühürü, can pulu
Türk'ün kanından başka bir kanla yapışamaz.
***
Edinilme sebebi: Milli Mücadeledir.
Öyle bir an gelir ki Medeniyet kar etmez.
Vatan aşkı nasiptir, çekilesi çiledir.
Mecnun, Kerem olunur yâri, ele yar etmez.
***
Senedin fotoğrafı: Türkiye Haritası.
Yedi bölge, yedi renk kararamaz, solamaz.
Batıya yöneltilmiş gidişinin rotası
Muasırlaşma yarışında geride kalamaz
***
Tarih boyu sayısız şehit, alış bedeli.
Denizler mürekkep olsa kalemler yazamaz..
Yarınlara vatan olarak kalış bedeli;
“Başka MİLLET doğmadan kabrini kazamaz””
***
Bir heyecan, bir bekleyiş gecenin sonunda
Sabah ezanı okunmadan güneş doğamaz.
Bu inançtır esas dört mevsim oluşumunda
”Cennete” rahmetin dışında bir şey yağamaz.
***
Bu topraklar İslamiyet’in tek karargahı-
Şehit oğlu şehit mücadeleden yılamaz.
“Tekbir” yaptı mı dilinde O lafzı Allah’ı
Hedefinden, ölümler bile alıkoyamaz.
***
Alın teri, göz nuru ekmeğinde, aşında.
Yurt’ta, Cihanda Sulh’u kimse deşifre yapamaz.
Onurlu, dürüst davranır yaşam savaşında..
Gönlünün kapısını hoşgörüye kapamaz.
***
Türkiye’de dünyaya gelmek, büyük nimet
Toprağı mübarek, rüzgârı Hu’suz esemez.
Eyüp Ensari, Mevlana manevi ganimet
Aramızdaki bağı kim ne yapsa kesemez..
***
Dünde, bugün, yarında Türkiye yapısında
Herkes eşit unsurdur, öteki sayılamaz.
Türkiye Cumhuriyeti yazar tapusunda
Birlik, beraberlik bir bütündür; ayrılamaz.
ORHAN AFACAN
16.04.2014-İzmir
|
|
|
Laik Hukuk Sistemi Kur'an a Ters Düşer mi? |
Yazar: halukgta - 02-05-2017, Saat: 11:42 AM - Forum: İslam
- Yorum Yok
|
 |
Bu yazımda sizleri, düşünmeye davet etmek istediğim konu, laik hukuk anlayışı, Kur’an ın öğretisine, emirlerine ters düşer mi? Ne yazık ki bugün bazı kişiler, laik devlet anlayışına, bu toplumu düşman yapabilmek adına, büyük uğraşlar veriyor.
Gelelim Kur’an ın emrettiği, ama hangi inançta olursa olsun değişmeyen, herkesin kabul ettiği, ayrım yapılmayan Kur’an ın evrensel ve bilimsel genel emirlerine, önerilerine. 1-Her insan özgürce inancını yaşar, dinde zorlama yoktur. Dinde ruhbanlık yoktur. 2- Zina suçtur, çünkü ailelerin mahremiyetini, saygınlığını, düzenini bozar, toplumda huzursuzluklar yaratır. 3- Hırsızlık ve adam öldürmek suçtur, toplumun düzenini bozar engellenmelidir. 4- Aile içi düzeni sağlayan hukuk olmalıdır ki, eşlerin hakları korunabilsin. Özellikle kadınlar korumasız olmasın. 5- Miras dağıtımında adalet sağlanmalıdır kurallar konmalıdır. 6- İşlenen suçlar tekrar edilmemesi için, caydırıcı cezalar uygulanmalı ve KISAS gözetilmelidir. Böylece güçlü insanların hâkimiyetine son verilmelidir.7-Kur’an düşünmeye, atıfta bulunur, aklımızı kullanmamızı ister bizlerden. Böylece inancımızla bizleri aldatmak isteyenlerin önüne geçilmek istenmiştir. Düşünmeyen insanlar kolay aldatılır. BURADAN DA ANLIYORUZ Kİ KUR’AN İLİMLE, AKILLA ASLA ÇATIŞMAZ, AYNI EKSENDEDİR. 8- Yardımlaşmayı öğütler, böylece toplumların arasında doğacak büyük farklılıkların ve adaletsizliğin önlenmesi sağlanır. Buna benzer birçok hüküm Kur’an da, evrensel niteliktedir ve her toplum bu kurallara uyar ve kabul eder. BU HÜKÜMLERİN HEPSİNİN, LAİK DEVLET YÖNETİMİNDE YERİ VARDIR VE ASLA LAİK HUKUK SİSTEMİNE TERS DÜŞMEZ. Tüm bunları uygulayacak, ehil kişileri bizler yönetici olarak seçmeliyiz. Sanırım toplum olarak sorunu, bu konuda yaşıyoruz.
KUR’AN DA DİKKAT ÇEKİCİ OLAN İSE, KUR’AN KİŞİSEL OLARAK YERİNE GETİRİLMESİ GEREKEN İBADETLERİNİ YERİNE GETİRMEYENLERE, HERHANGİ BİR CEZANIN BU DÜNYADA VERİLMESİ HÜKMÜNDEN BAHSETMEZ. Çünkü yaratılan her kul, bu dünyada Allah tarafından imtihan edilmektedir. Bu imtihana hiç kimse müdahale edemez, karışamaz. Toplumların genelini ilgilendiren konuların yerine getirilmediğinde ise, verilmesi gereken ceza örneklerini verir Kur’an. Bu kurallarda zaten evrenseldir, tüm toplumların hangi inançta olursa olsun, kabul edeceği kurallardır. Allah bizlerin, dikkatle ve itinayla düşünerek araştırarak, bizleri yönetecek kişileri, EHİL İNSANLARDAN SEÇMEMİZİ İSTER BİZLERDEN. Daha sonrada seçilenlerin, ALLAH IN İNDİRDİĞİYLE HÜKMETMESİNİ EMREDER.
Ne demek Allah ın indirdiğiyle hükmetmek, burası çok önemli. Hiçbir ayrım yapmadan, senin inancın başka, benim ki başka demeden, ADALETLE HÜKMETMEK DEMEKTİR. Allah ın Kur’an da koyduğu ve inanç gözetmeden, TÜM İNSANLARI İLGİLENDİREN GENEL HÜKÜMLERLE TOPLUMU YÖNETMEKTİR. YANİ HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜN SAĞLANMASIDIR. Peygamberimizin yönetiminde, Yahudi de vardı Hıristiyan da, ama hepsi inançlarını çok rahat bir şekilde yaşıyorlardı. Hiç kimseye din ve inanç adına müdahale edilmiyordu. Çünkü İslam dininde zorlama yoktur, yani kimsenin inancına karışılamaz.
Allah ın Kur’an da, açıkça hüküm vermediği konular ise, zamanın ve çağın gerekleri, ihtiyaçları doğrultusunda, seçimle gelen işin ehli insanların, toplumun yararına çıkaracağı beşeri kanunlarla düzenlenir. Peygamberimizde zaten öyle yapmış, yaşadığı çağın gerekleri ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda, devleti yönetirken kanunlar çıkarmıştır. Birçoğunu da zamanla değiştirmiş, toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak hale dönüştürmüştür. Devleti yönetirken, çıkardığı vergiler ve hangilerinden ne kadar alınacağı konuları, örnek verilebilir.
Peygamberimiz döneminde, en yakın ashabı bile, peygamberimiz bir emir verdiğinde, kendisine şöyle sorarlarmış. “EY ALLAH IN RESULÜ, BU SÖYLEDİKLERİN ALLAH IN EMRİMİ, YOKSA SENİN EMRİN Mİ? “ Buradan da şunu anlıyoruz. Peygamberimizin en yakınındaki sahabeler, Allah ın emri vahiyle, peygamberimizin emirlerini dikkat ve itinayla ayırmasını biliyorlarmış. Ne yazık ki bugün bu titizliği bizler yapamıyoruz. Onun içinde izlediğimiz yol, ne yazık ki Kur’an ın yolu olmaktan çıkmış, nereye varacağı bilinmeyen bir yol haline dönüşmüştür.
Kur’an ın bizlerden, kişi ve toplum olarak neler istediğini özetlemeye çalıştım. Buradan şunu çıkartabiliriz. İSLAM İNANCI KİŞİSEL YAŞANIR, HİÇ KİMSE BUNA MÜDAHALE EDEMEZ. TOPLUMU İLGİLENDİREN GENEL HÜKÜMLEREDE HERKES UYMALIDIR, UYMAYANLAR CEZALANDIRILIR. İslam toplumlarında, Devleti yönetenlerde, Kur’an ın hükümlerine ters düşen kanunlar çıkartamaz, toplumların inançlarını özgürce yaşaması adına ortam hazırlarlar. Belirli bir inancın baskısı oluşturulamaz, bunun tersi bir kanun çıkartılamaz. Çünkü dinde zorlama yoktur. Hesabı gören yalnız Allah dır. LÜTFEN MEZHEPLERİN VE BEŞERİ FIKIH İNANCININ DİNE DAYATTIKLARINI, ALLAH IN EMİRLERİYLE KARIŞTIRMAYALIM. Bunlar kişiseldir, isteyen istediklerine inanır ve hayatına geçirebilir. Hiç kimseye bu inançlar, zorla kanunlarla dayatılamaz, kabul ettirilemez.
Bunları söylediğimde, sanırım beşerin yarattığı, adına da şeriat dedikleri Müslüman ülkeler geldi aklınıza. Hiç birisi Allah ın şeriatı değildir. Nedenini izaha gerek yok sanırım, kısaca anlatamaya çalıştım. Hepsi farklı mezheplerin beşeri fıkıh inançları ile şekillenmiş ve de asla kişiye özgürlük tanımayan, kişisel inançlarında, baskıyla mutlaka böyle inanacaksın, bunu yapacaksın diye dayatılan kanunlarla yönetiliyor.
Gelelim bizleri, adeta düşman yapmak istedikleri LAİK DEVLER, LAİK HUKUH SİSTEMİNE. Önce şunu hatırlatmak isterim. Ülkemizde bu yönetimin, gerektiği ölçüde tam olarak uygulandığını söyleyemem. Elbette çok yanlışlar yapıldı. Bizlere düşen doğruyu temelden yok etmek değil içindeki eksikleri, yanlışları düzeltmek olmalıdır. Şimdide yine kısa, özet olarak Laik hukuk sisteminin ne olduğuna bakalım.
“Lâik Hukuk, İNSANLARIN BİR TOPLUM OLARAK BİRLİKTE YAŞAMA İHTİYACINDAN DOĞAN, kaynağını doğrudan İNSAN AKLINDAN ALAN, toplumsal gereksinimlere göre değişebilen, EVRENSEL NİTELİKTE genel geçerliliğe sahip olduğu kabul edilen hukuk anlayışıdır.”
Eğer bizler Kur’an ı, gereği gibi anlayabilmiş olsaydık, bu tarif ve temel hükümler, Kur’an ın emirleridir diyebilirdik. Laik devlet sisteminin özünü okudunuz. Kısaca sizlere Kur’an öğretisini, emirlerini de açıklamaya çalıştım. SİZ KUR’AN İLE LAİK DEVLET YÖNETİMİNİN, NERESİNİ KUR’AN A GÖRE YANLIŞ GÖRDÜNÜZ? Kur’an din ayrımı yapmadan, birlikte toplumların yaşamasını istiyor ve dinde zorlama yoktur diyor. Laik devlet hukuku da aynısını istiyor ve diyor ki, farklı inançlara inanan insanlar bir arada korkusuzca yaşamalıdır. Bunun içinde her türlü önlemler alınır ve gereken kanunlar çıkartılır. Devlet olarak, kimsenin inancına kimse karışamaz. Şunu lütfen unutmayalım, laik devlet hukuku her inanca aynı seviyede yaklaşır. Ama devleti yönetenler, toplumun genel çoğunluğuna sahip olduğu için, çıkaracağı kanunlarda asla çoğunluğun inancına ters düşemez. Ters düşen varsa, devleti yönetenleri ehil insanlardan seçmemişiz demektir. Hatırlatmak istediğim ve yanlış anlatılan bir konu ise, devletler laiktir, yani topluma karşı din adına tarafsızdır. İNSANLAR LAİK DEĞİLDİR, KİŞİLER İNANÇLARIN DA TARAFTIR, BİR İNANCI VARDIR. AMA KİŞİSEL İNANÇLARINI, TOPLUMA ZORLA KABUL ETTİREMEZLER.
Laik hukuk anlayışında, çıkartılacak kanunlar, insan aklına asla ters düşmez diyor. Hatırlayınız Kur’an da aynı şeyi söylemiyor muydu? Düşüne biliyor musunuz, Allah ayetlerini bizlere indiriyor ama şöyle demiyor. İNDİRDİĞİM AYETLER HAKKINDA DÜŞÜNMENİZE, AKLINIZI KULLANMANIZA GEREK YOK, HEMEN KABUL EDİN, asla demiyor. Peki, ne diyor? İNDİRDİĞİM AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNÜN. Hatta düşünmekte nazlananlara, hala düşünmeyecek misiniz, düşünen yok mu diyor. Laik hukuk sisteminde, akla ve mantığa aykırı olan hiçbir şey yoksa bunun Kur’an ile çeliştiğini nasıl söyleriz. Bunu söyleyenler, kendi batıl inançlarını lütfen sorgulasınlar, sorunun kendi düşüncelerinde olduğunu anlayacaklardır. Daha da ilginci, Laik hukuk sistemi, toplumun gereksinimlerine göre değişebilen, EVSELSEL niteliktedir kanunları diyor. LAİK DEVLET YÖNETİMİ, YÜZLERCE YIL ÖNCE, KUR’AN İLE BİZLERE TAVSİYE EDİLMİŞ, AMA BİZLER FARKINDA BİLE DEĞİLİZ.
Kur’an da tüm âleme indirilmiş, akla ve mantığa hitap eden, evrensel bir rehber değil miydi bizler için. Tabi dini kendi nefislerinde şekillendirenler, öyle bir şeriat yarattılar ki, toplumlara özgürlük tanımayan, kendileri gibi inanmak zorunda bırakılan, baskıcı bir din yarattılar. Elbette bu din Allah ın dini/şeriatı olamaz. Laik devlet yönetimi, HUKUKUN üstünlüğünü sağlar. Yani kanunların üstünde kimse yoktur ve herkes kanunlar önünde eşittir. Bunlarda zaten Kur’an ın getirmeye çalıştığı adalet anlayışıdır.
DEMOKRASİ VE LAİK DEVLET HUKUKU, KUR’AN IN ÖNERDİĞİ BİR DEVLET YÖNETİMİDİR. Bizleri yönetecek ehil Yöneticilerimizi, özgürce seçebiliriz. Seçtiğimiz yöneticilerde, bizlerin inancımızı yaşayabileceğimiz ortamı bizlere hazırlarlar, bizlerde inancımızı özgürce yaşarız. Yaklaşık 10 yıl önce ülkemizde ZİNA yasaktı. Ama her nedense Avrupa birliğine uyacağız düşünceleriyle, ZİNA yasak olmaktan çıktı. Birisi bunu bana, izah etsin lütfen. Bunu nasıl kabul ederiz ve sesimizi çıkarmayız. Bizleri kendi çıkarları doğrultusunda, öyle aldatıyorlar ki, bunun izahını akılla, mantıkla ve Kur’an ile yapmak mümkün değil.
Değerli din kardeşlerim. Hatırlayınız yakın geçmişte, bazı bayan kardeşlerimiz okumak için, Avrupa ya da Amerika ya gidiyorlardı. Çünkü ülkemizde laik devlet yönetimi, sözde kalmış ve bazı kişilerin özgürce inançlarını yaşamalarına izin vermiyorlardı. Peki, neden Avrupa ya gidiyorlardı? Çünkü O ülkelerde, Laik hukuk anlayışı vardı ve uygulanıyordu da ondan. LÜTFEN DİKKAT, BU ÜLKELERİN DEVLET YÖNETİCİLERİ MÜSLÜMAN DEĞİL HIRİSTİYAN. Anlayana, anlamak isteyene bu örnek çok şeyler anlatıyor.
Lütfen şunu unutmayalım. Laik devlet yönetimi ile yönetilen hiçbir ülkede, toplumların kabul ettiği, genel kabul gören hükümlerin dışında, genel yaşamı ilgilendiren konularda çıkartılan kanunlar, kendi toplumlarının inançlarına ters düşmez, düşmemelidir. Çünkü ters düşerse, bir daha ki seçimler de, O yöneticiler seçilemezler. Bizde de aynıdır, ama bizler laik devlet hukukunu ülkemizde tam olarak hayata hiç geçiremedik ve bu toplum laik hukuk sistemine düşman yapıldı. Onun için, gelin el birliğiyle gerçek Laik hukuk anlayışını, ülkemizde hayata geçirelim ve gerçek huzuru, mutluluğu yakalayalım. Kimin neye ve nasıl inandığı bizleri ilgilendirmez. Herkes hesabını Allah a verecektir.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
Kur'an da İnancımız Adına, Her Şeyin Olmadığına, Israrla İddia Edenlere. |
Yazar: halukgta - 01-29-2017, Saat: 01:56 PM - Forum: İslam
- Yorum Yok
|
 |
İslam inancımızda, geleneksel düşünceler o kadar güçlü ki, ne yazık ki ayetlerin doğru anlaşılmasını önlüyor. Enam suresi 38. ayette geçen, “BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK.” Hükmünden rahatsız olanlar, bir kısmı iyi niyetle öğrenmek amacıyla, bir kısmı ise art niyetle öyle sözler söyleyerek batılı, hurafeyi ısrarla savunuyorlar ki, Kur’an ın indiriliş amacına bile ters düşüyor. Birkaç arkadaşım bu konuda yazdığım bir yazıma, şöyle cevaplar vermiş, birleştirerek cevap vermek istiyorum.
“Haluk Bey, o zaman bende derim ki, Neden Kur’an da bütün tarihi bilgiler, matematik, fiziğin gökbilimi, keşifler, icatlar yok. Her şey var diyorsun, ama namaz konusunda ben detay göremiyorum. Ne rekât sayısı var, nede namazda okuyacağımız ayetler açıklanmamış. Her şey varda nerede bu bilgiler? Zekâtımızı ne kadar vereceğimizin miktarı bile, Kur’an da açıklanmamıştır.”
Değerli arkadaşlarım, Kur’an ne fizik kitabıdır, nede matematik. Kur’an bizlere rehberdir, yol göstericidir ve Allah a kulluk görevimizi nasıl yapacağımızın öğretmenidir. Bunun dışında Kur’an dan bilgiler aramayalım. Belki müteşabih anlamda ipuçları bulabiliriz. Bu farklı bir konudur. Ama yol gösterici ve kulluk görevimizi yapabilmemiz adına da, her bilginin olduğunu söyleyen, KUR’AN IN BİZZAT KENDİSİDİR. Bazı kardeşlerimiz, din adına her şeyin olduğu, Kur’an da değil, Allah ın huzurundaki saklı kitapta ( Levh-i Mahfuzda) olduğunu özellikle söylemekte ve buna inanmaktadırlar. İlginç olan Enam suresinde geçen bu ayette, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık derken, asla böyle bir bilgi vermediği halde, inatla, din adına her bilginin Kur’an da olmadığı, Allah katında ki saklı kitapta (Levh-i Mahfuzda) olduğu ısrarla iddia edilmektedir. Gelelim Kur’an ın bahsettiği, Allah ın katındaki korunmuş saklı kitap, (Levh-i Mahfuz) hakkında, bakalım nasıl örnekler var Kur’an da.
Neml 75: GÖKTE VE YERDE GÖZE GÖRÜNMEYEN HİÇBİR ŞEY YOKTUR Kİ, APAÇIK BİR KİTAPTA BULUNMASIN.
Rad 39: Allah dilediğini siler; dilediğini sabit bırakır. KİTABIN ANASI/ANAYASA O'NUN KATINDADIR.
Büruç 21–22: HAKİKATTE O, KORUNMUŞ LEVHADA/Levh-ı Mahfûz'da bulunan şerefli Kur'ân'dır.
Hadid 22: Gerek dışınızda, gerek içinizde olup biten musibetler daha biz yaratmadan önce BİR KİTABA KAYDEDİLİR. Bu, Allah'a göre çok basit bir işlemdir.
Yasin 12: Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi ve bıraktıkları her eseri yazarız. BİZ, HER ŞEYİ APAÇIK BİR KİTAPTA KAYDEDERİZ.
İsra 58: Ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce toplumsal bozulmadan dolayı ya helâk edecek veya en çetin bir şekilde onlara azap edeceğiz. BU, KİTAPTA YAZILIDIR.
Vakıa 77,78: Şüphesiz bu, değerli bir Kur'ân'dır, KORUNMUŞ BİR KİTAPTADIR.
(Tüm ayetler Sayın Bayraktar Bayraklının, mealinden alınmıştır.)
Ayetlerin tamamına baktığınızda, Allah ın katındaki korunmuş, saklı ana kitaptan bahsettiği, yazdığım ayetlerin hepsinden anlaşılıyor. Zaten bu bilgilerin Kur’an da olması mümkün değil. Çünkü Kur’an da gaibi bilgilerin olamayacağı, bu bilgilerin Allah katında olduğu bizlere diğer ayetlerde bildiriliyordu. Ayetlere tek tek bakalım. Göklerde ve yerde, gözle bizlerin göremediği her şeyin, Allah katındaki korunan kitapta yazdığını söylüyor. Devamındaki ayette, Allah gizli, saklı konularında olduğu ana yasa kitabının, kendi katında olduğu açıklamasını yapıyor. Bizlere indirilen Kur’an ın, korunmuş levhalara yazılmış, saklı kitaptan indirildiği açıklamasını bir kez daha yapıyor. Hadid 22. ayette ise, bizlerin bilmesinin mümkün olamayacağı, yaptıklarımızın karşılığı olarak, başımıza gelecek musibetlerinde, kitapta daha önceden kayıt altında olduğu açıklaması yapılıyor. Bizlerin yaptığı her şeyin Allah ın katındaki kitapta, kayıt altına alındığı belirtiliyor. İsra 58. ayette de, kıyametten önce, yaptıklarının karşılığı kendilerine verilecek diyor ve tüm bunlarında Allah, kendi katındaki kitapta yazdığı belirtiliyor. Vakıa 77 ve 78. ayetlerde de, çok açık bir şekilde, Kur’an ın Allah katından, korunmuş kitaptan indirildiğini açıklıyor.
Ayetlerin tamamında dikkat ederseniz, görünmeyen şeylerden, gaibi bilgilerden bahsediyor ve bu bilgilerin ana korunmuş kitapta (Levh-i Mahfuz) da kayıt altında olduğu bilgisi veriliyor. Dikkat ederseniz bu bilgiler, bizlerin bilmemesi gereken çok özel bilgiler. Hatırlayınız peygamberimiz ne diyordu ayette? “GAYBI BİLMEM BEN.” Kur’an ın da Allah ın katından, indirildiğini söylüyor ve ne diyordu Rabbimiz Kur’an da?
Kur’an ın ipine sarılın. Her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız. Emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin, sorumlu tutarım. Sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum. Çok daha net bir hüküm veriyor ve bakın ne diyor Allah Kur’an için.
Enbiya 10: Andolsun, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?(Diyanet meali)
Bütün şan ve şerefemizin içinde olduğu bir kitapta, hala imanımız ve yol gösterici olmak adına, her bilginin olamayacağını söylememiz akla, mantığa ve Kur’an a uyuyor mu? Şimdi de anlamını saptırmak için uğraş verilen ayeti yazalım.
Enam 38: Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. BİZ KİTAP’TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. (Diyanet meali)
Yukarıdaki ayeti okudunuz. Biraz önce verdiğim ve ayetlerde Allah ın katındaki ana kitaptan bahsettiği ayetleri de okudunuz. Diğer ayetlerin tamamını okuduğunuzda, Allah ın katındaki kitaptan bahsedildiği anlaşılıyor. Siz yukarıdaki ayeti okuduğunuzda, BİZ KİTAPTA HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK sözünden, Allah hangi kitabı kast ediyor olabilir? Allah aşkına lütfen, hiçbir etki altında kalmadan doğru söyleyiniz.
Çok net anlaşılıyor ki, Allah Kur’an ı kast ederek, biz Kur’an da sizlere yol gösterici olarak, imanınızı yaşamak adına, tüm bilgilerin verildiği bir kitap indirdik dediği çok açık anlaşılıyor. Bu uyarılardan sonra hala, Kur’an da din ve inancımız adına her şey yoktur, bu kitaptan kast edilen Allah katındaki saklı kitaptır dersek, unutmayınız, KUR’AN A İMAN ETMEK YERİNE, ONUN YANINA KOYDUĞUNUZ VE KUR’AN I BİZLERE ANLATIYOR, AÇIKLIYOR DEDİĞİNİZ KİTAPLARA İMAN ETMİŞ OLURSUNUZ. İSLAM TOPLUMUNUN YOLDAN SAPMASINA EN BÜYÜK NEDEN, BU SÖZLERE VE DÜŞÜNCELERE İNANMAKTIR.
Lütfen Kur’an ı, beşeri kitaplarıyla karşılaştırmayalım. Kur’an bir nurdur, ışıktır, yol göstericidir ve eşi benzeri yoktur. Onun açıklamadığını hiç kimse açıklayamaz. Lütfen bu gerçeği artık kabul edelim. Allah Kur’an dan bahsederken, yemin olsun ki bu kitabı sizler için kolaylaştırdık der. Sorumlu olacağımıza hükmedilen bir kitabın, ibadetlerimiz adına, gereği gibi açıklanmadığına ve daha sonrada bu kitaptan Allah ın, bizleri sorumlu tutacağına nasıl inanırız. ALLAH NEDEN GEREKLİ AÇIKLAMAYI YAPMASIN, DETAYLARI VERMESİN, BUNU DA MI DÜŞÜNEMİYORUZ.
Lütfen namaz, zekât, Hac ve oruç gibi önemli ibadetlerimizin, Kur’an da gerektiği kadar, açıklanmadığını söylemeyelim, dinden saparız. FIKIH inancının, ibadetlerimize ilavelerini Kur’an da göremediğimizde, bakın şunlar ya da bunlar yok demeyelim. Allah emrettiği her ibadetin, çok kolay ve basit açıklamasını Kur’an da yapmış, okuyalım ve bunları öğrenelim, ama bizlere öğretilenleri Kur’an da aramayalım. Allah ın Kur’an da bizlerden istemediklerini, sınırlamalar yaparak listeler vermediği şeyleri de, Kur’an ın HÂŞÂ eksiği gibi görmeyelim, onaramayacağımız büyük günahlara gireriz.
Allah Kitapta, BİZ HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK diyorsa, bunu farklı anlamlara çekip, TAM TERSİNİ KANITLAMA ÇABASI İÇİNE GİRMEYELİM. Lütfen şunu unutmayalım. Kur’an Allah katından geliyor bizlere. Din ve inancımız adına, sorumlu tutulacağımız bütün bilgilerin, Kur’an da olmadığını söylersek ve bunu savunursak, HÂŞÂ Allah bizlere gerektiği bilgileri yeteri kadar vermeyen, bizleri beşere muhtaç eden, daha sonrada bu kitaptan hesap soracağını söyleyen, konumuna getirmiş oluruz ki, bunu hiç birimiz, kendimize bile isnat edilmesini istemeyiz.
Ankebut 51: KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Diyanet meali)
Karar ve yorum sizlerin. Cahiliye döneminde, hurafe ve batıl inançların etkisinde olanlarda, Allah ın indirdiği kitap için aynı şeyi söylemişlerdi. Allah onlara cevabını vermiş. Bende soruyorum ve diyorum ki, Allah indirdiği Kur’an da HÂŞÂ, eksikler mi buldunuz da, Kur’an sizlere yetmiyor? Hesap günü hepimiz için çok yakın. Ama bunun farkında bile değiliz. Üzülmek istemiyorsak, Kurtuluşun Kur’an da olduğunu söyleyen, Allah a kulak verelim.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
|