:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Lüzumsuz Bilgi Diyarı (Bütün İlginç Sorularınızın Cevabı Burda)
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14
Elektrik insanı nasıl çarpıyor?

İnsanların elektriğe çarpılmaları onun bir iletkeni haline gelmelerinden oluyor. Sıvılar iyi iletkendirlervirgs.gif yani elektriği iyi iletirler. Vücudumuzu içi sıvı dolu bir kap olarak düşünürsekvirgs.gif bütün koruma görevi derimize kalıyor. O da vücudumuzun her tarafında aynı kalınlıkta değil. Islanınca o da iletkenleşiyorvirgs.gif hele üzerinde bir yara varsa direnci tamamen yok oluyor.

Evlerimizde 220 volt ve 50 Herz akım daima vardır. Ne kadar ilginçtir kivirgs.gif bir elektrik akımının insana en tehlikeli frekans aralığı 50 - 60 Hz.dir. Elektrik akımını evimizdeki su tesisatına benzetebiliriz. Suyun basıncı neyse 'Volt' ta odur. 'Amper' de suyun miktarının karşılığıdır. Elektriğe çarpılmada süre de önemlidir. Süre uzarsa deride yaralar oluşur ve elektrik bu yaralardan daha çabuk geçer. Derimizden geçen elektrik akımı derhal sinir sistemimizi etkiler. Beyindeki nefes alma merkezini felç edervirgs.gif kalbin ritmini bozar hatta durmasına neden olur. Elektrik çarpmasının sonucu genellikle kalp durması olduğu için ilk yardım da ona göre yapılmalıdır. Elektriğe nereden çarpıldığımız da önemlidir. Elektriğin elden ele veya elden ayağa geçmesi aradaki hayati organlarımıza zarar verebilir.

Elektriğe çarpılınca şoka girmemizin nedeni kendi elektriği-mizdir. Sinir sistemimizin ürettiği elektrik ile dışardan çarpıldığımız elektrik karşılaşıp iç içe girince vücudumuzda kasılmalar ve titremeler yaratıyor. Elektrik çarpmasında voltajın değil de akımın şiddetinin yani amperin önemli olduğu ileri sürülüyor. Bu konuda elektrik mühendisleri ile fizikçiler arasında görüş ayrılığı var. Zaten elektriğin kendisinin de tam bir tanımı yapılmış veya tek bir tanım üzerinde uzlaşma sağlanmış değil. Elektriğin öldürücü gücünün voltaj değil de akım miktarı olduğunu öne sürenlere göre akım doğrudan kalbi etkiliyor.

Bu düşünüşe göre l ila 5 miliamper akımın vücutta hissedilme seviyesi; 10 miliamperde acı başlıyor; 100 miliampere gelince sinirler reaksiyon gösteriyor ve 100-300 miliamperde şok oluşuyor. Tabii bütün bu değerlendirmeler tam bir bilimsel sınıflandırma değil. Yani tuzlu bir suyun içinde isenizvirgs.gif cereyan tüm vücudunuza birden değeceğinden mili değil mikroamper seviyesinde bile bir akımdan zarar görebilirsiniz.

Elektriğe çarpılanlar eğer ölmezlersevirgs.gif genellikle hayatlarının geri kalan kısmını bu olayın izi kalmadanvirgs.gif problemsiz olarak yaşayabiliyorlar. Ama az miktarda da olsa sinir sistemi üzerinde hasar bırakabiliyor. Elektrikten çarpılıp şoka girenlere devirgs.gif kalp ritmini düzenlemek için yine elektro şok uygulanıyor.
14Ağrı nedir ?

Ağrı olayıvirgs.gif ince sinir sistemimizlevirgs.gif beyinvirgs.gif kas sistemimiz ve dolaşım sistemimizle doğrudan ilgilidir. Ancak bu iletişimin sırları tam olarak çözülebilmiş değildir. Ağrıvirgs.gif doktorun hastalığı teşhis etmesine yardım edervirgs.gif öyleyse faydalıdır. O zaman kadınlar niçin ağrılar içinde doğum yapar? Niçin çok ciddi bazı hastalıklarda ağrı hiç ortaya çıkmaz? Ağrılar dört sınıfa ayrılır.

İlk ikisi toplumca bilinen klasik ağrılardır. İlkivirgs.gif Parmağımıza inen bir çekiç darbesi sonucu duyulan ağrı. İkincisi vücudumuzun içinden kaynaklananvirgs.gif romatizmavirgs.gif migren vb. ağrılar. Üçüncü sınıf ağrılarvirgs.gif tuhaf ve mantıkdışı görülen ve olaydan çok uzun bir süre sonra ortaya çıkabilen ağrılardır.

Örneğinvirgs.gif bir kolun kesilmesinden yirmi yıl sonra olmayan kolda ağrı hissedilmesi olayları ile karşılaşılmıştır. Dördüncü sınıf ağrılar isevirgs.gif doğrudan kişinin ruhsal hali ile ilgili olan hayali ağrılardır. Nedeni hayali de olsa ağrı gerçektir. Bu tip ağrıların yüzde 30'unun ilaç niyetine verilen etkisiz maddelerle giderildiği bilinmektedir.

Baş ağrısını ise diğerlerinden ayrı bir yere koymak gerekir. Yapılan araştırmalara görevirgs.gif baş ağrılarının yüzde 90'ı kas ağrılarıdır. Ağır bir el çantası ya da omuz çantası taşımakvirgs.gif telefonu çenenin altına sıkıştırarak konuşmakvirgs.gif başın öne eğik olduğu konumda sürekli daktilo yazmak ve okumak gibi hareketlerin boyun ve baş kaslarım etkilemesivirgs.gif baş ağrılarının en yaygın nedenlerini oluşturmaktadır.

Tarih boyunca ağrıyı gidermek içinvirgs.gif sıcak suvirgs.gif kızgın demirle dağlama gibi başka bir ağrı uygulama da dahil olmak üzere çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Bunların ortaya koyduğu en önemli yararvirgs.gif ağrınınvirgs.gif oluşum ve engelleme mekanizmasının omurilikte değilvirgs.gif beyinde bulunduğunun saptanması olmuştur.

En kuvvetli bir ağrının bile gerilim durumunda veya tam tersi olan uyku halinde ortadan kalkmasıvirgs.gif ağrının denetiminde beynin ne kadar büyük bir rolü olduğunu gösterir. Örneğin kimi kazalardan sonra kendileri ile konuşulan yaralı kazazedelerin hiç acı duymadıklarını söyledikleri çok görülür.

Ağrı üzerinde en etkili iki ilaçvirgs.gif haşhaştan elde edilen morfin ile söğüt kabuğundan elde edilen aspirindir. Bu maddeler ağrılı duyuyu uyarmak yerinevirgs.gif ağrının hissedilmesini engeller. Ağrı özellikle insanları ilgilendirir. Bize ağrı çektiren olayların çoğu hayvanlarda görülmez.
Nasıl sarhoş olunuyor ?

İlk yudumla birliktevirgs.gif alkol ağız ve yemek borusu ile temas ettikten sonravirgs.gif ciddi miktarda kana karıştığı ilk durak olan mideye gelir. Ancak alkolün kana karışması en çok ince bağırsaklarda olur. Büyük bir kısmı ince bağırsaklarda kana geçen alkolvirgs.gif derhal merkezi sinir sistemimizi etkilemeye başlar. Birkaç dakika sonra beyne geçerek sinir hücrelerini etkiler ve mesaj iletimini yavaşlatır.

İçmeye devam edilirsevirgs.gif beyindeki görmevirgs.gif dengevirgs.gif konuşma ve muhakeme ile ilgili sinir merkezleri etkilenmeye başlarlar. Bu arada alkolün baskılayıcı etkilerini yenebilmek içinvirgs.gif kalp kası zorlanır ve nabız artar. Biraz daha içilirse şuur kaybı meydana gelebilir. Daha da devam edilirsevirgs.gif alkolün kandaki oranı alkol zehirlenmesi seviyesine ulaşırvirgs.gif solunum yetmezliği nedeni ile ölüm kaçınılmaz olur.

Alkol oldukça yavaş yakılır. 100 gram saf alkolün vücutça yakılması yaklaşık 10 saat sürer. Karaciğerde yakılan her bir gram alkol için 7.1 kilokalori açığa çıkar. Yapılan araştırmalara göre ABD'de insanlar genel olarak kalori ihtiyacının yüzde l O'unu alkolden karşılamaktadır. Alkoliklerde bu oran yüzde 50 olup ciddi beslenme bozuklukları görülür.

Alkol karaciğer yetmezliği yanındavirgs.gif kalp hastalığı ve kanser riskini de artırır. Beyinde hücre kaybına yol açarvirgs.gif uzun sürede beyin hücrelerindeki dejenerasyon artarvirgs.gif psikiyatrik bozukluklar başlar.

Ama alkolün en büyük etkisivirgs.gif sağlığı bozmasının yanındavirgs.gif aileleri ve arkadaşlıkları parçalamasıvirgs.gif hapishane ve hastaneleri doldurmasıdır. Haydivirgs.gif şerefinize!
Vurgun yemek nasıl olur ?

İnsanlar yüzyıllardır su altına sadece zevk veya merak için değilvirgs.gif incivirgs.gif mercanvirgs.gif sünger gibi şeyleri çıkarıpvirgs.gif geçimlerini sağlamak için de dalmışlardır. Deniz seviyesinde hava basıncı l atmosferdir. İnsan vücudunun solunum ve dolaşım sistemi bu basınca ayarlıdır. Ancak suyun içindevirgs.gif derine gittikçevirgs.gif her 10 metrede basınç l atmosfer daha artar. 30 metre derinlikte su basıncı 3 atmosferdirvirgs.gif yani bu derinlikte vücudumuzun her santimetrekaresine suyun yaptığı basınçvirgs.gif yüzeye oranla üç mislidir.

Hiçbir gereç kullanmadanvirgs.gif 30 metre derinliğe inildiğindevirgs.gif akciğer kapasitesi dörtte birine düşervirgs.gif kan basıncı artarvirgs.gif vücut ısısı düştüğünden kalbin atış hızı artarvirgs.gif bilinç bulanıklığı başlar. Bu nedenle yardımcı gereç kullanmadan 30 metrenin altına inmek tehlikelidir.

Ancak tüple dalışın da kendine özgü sorunları vardır. Derinde dış basıncın yüksek olmasından dolayı tüpten solunan havanın içindeki oksijenvirgs.gif azot gibi gazlarvirgs.gif dokulara daha küçülmüş bir hacimle dağılırlar. Eğer su yüzeyine süratle çıkılırsavirgs.gif basıncın azalmasıyla bu gazlar da süratle genleşir. Oksijen dokularda kullanıldığından sorun yaratmazvirgs.gif ama özellikle azot gazı damarlarda süratle genleşerekvirgs.gif damar tıkanıklığıvirgs.gif akciğer yırtılması ve hatta felç gibi önemli vücut hasarlarına yol açar.

Bu şekilde vurgun yiyenlervirgs.gif süratle basınç odalarına alınırlar. Burada tekrar vurgun yediği derinlikteki basınç verilir ve dengeli olarak azaltılır. Bir başka önlem de vurgun yiyenivirgs.gif aynı derinliğe tekrar indirmektir. Vurgun yememek için yüzeye yavaş çıkmalıvirgs.gif hatta belirli de-virgs.gif rinliklerde beklenmelidir. İdeal çıkış hızı dakikada 20 metre olupvirgs.gif pratikte eğitmenler bunu dalgıç adaylarına 'yüzeye gelen en küçük bir hava kabarcığından daha hızlı çıkma' şeklinde öğretirler.
Neden esneriz ?

Sadece uykumuz gelince mi esneriz? Esneme bulaşıcı mıdır? Aslında esnemenin ve fizyolojisinin ardında yatan gerçek hala tam olarak bilinememektedir. Önceleri esnemevirgs.gif insanın yorgun olduğu zamanlarda kandaki oksijen miktarını artırmak için vücudun yaptığı bir solunum sistemi refleksi olarak düşünülüyordu. Yapılan deneylerin sonucundavirgs.gif esnemeninvirgs.gif solunum olayına kısa bir destek verdiğivirgs.gif ancak onun önemli bir fonksiyonu olmadığı tespit edilmiştir.

Hem burnumuzlavirgs.gif hem de ağzımızla nefes alabilmemize rağmenvirgs.gif kapalı ağızla esnemek mümkün değildir. En çok ve sık esnemenin olduğu zamanvirgs.gif sabah uykudan kalkma vaktidir. Ortalama bir esneme 6 saniye sürer. Sadece insanlar değilvirgs.gif kedilervirgs.gif kuşlarvirgs.gif fareler ve birçok canlı türü de esner. Ancak farklı türlerdeki bu davranış biçimivirgs.gif aynı fonksiyona yönelik olabilir mi? Örneğin insanların gülme olarak yaptığı yüzdeki kas hareketi diğer bazı canlılarda korkunun ifadesi olabilmektedir.

Yapılan araştırmalardavirgs.gif hayvanların daha çok dikkat gerektiren bir olayı karşılama sırasında esnediklerivirgs.gif insanların isevirgs.gif tersine dış uyanlarda azalma olduğunda esnedikleri saptanmıştır. Derslerde canı sıkılan öğrencilerin değil devirgs.gif canı sıkıldığı halde uyumamaya çalışanların daha çok esnedikleri gözlemlenmiştir. Bir diğer görüşe göre devirgs.gif sınava girecek bir öğrencinin veya yarışa girecek bir atletin çok esnemesinin sebebivirgs.gif organizmanın kendini sakinleştirmesidir. Esneme de gülme gibi bulaşıcıdır. Esneyen kişinin yüz hatlarında meydana gelen şekillenmeninvirgs.gif diğer insanlar üzerinde esnemeyi teşvik edici bir etki uyandırdığı tahmin ediliyor. Yani nasıl yemek yiyen bir insanı görünce acıkırsakvirgs.gif onun gibi bir şey.

Esnemenin bulaşıcı olduğunu ileri süren bir görüşe göre ise ilk insanlardan kalma bir davranış olarak esnemekteyiz. İlkel atalarımız akşamları ateşin etrafında topluca otururken grubun lideri tüm dişlerini göstererek esnervirgs.gif oturumu kapatırvirgs.gif artık gecenin başladığıvirgs.gif herkesin sabaha kadar yatması ve hareket etmemesi gerektiği sinyalini verirdi. Grubun diğer üyeleri de esneyerek görüş birliği içinde olduklarını beyan ederlerdi.

Günümüzde bu iş için daha karışık teknolojiler kullanılıyor. Baba televizyonu uzaktan kumanda ile kapatıp koltuğundan kalkıyor. Bu nedenle günümüzde esnemenin hiçbir faydası görülmemektedir ve önümüzdeki bir milyon yıl içinde ortadan kalkacağı sanılmaktadır.
Karagözlülerin çocuğu nasıl mavi gözlü olabilir?

Genlerin ana mekanizması çok basittir. Her anne ve baba iki tam gene sahiptir. Ve bunlardan birini çocuğuna geçirir. Eğer an- ne ve babadan alınan genler aynı isevirgs.gif yani çocuk her iki taraftan da mavi göz genini aldı ise problem yoktur. Çocuğun gözlerinin rengi mavi olacaktır. Ancak bir taraftan mavi gözvirgs.gif diğerinden kahverengi göz genini aldı ise gözlerinin biri mavi diğeri kahverengi olamayacağına göre bu genlerden biri üstün gelecektir.

İşte rakibine karşı daima üstün gelen bu genlere hakim (dominant) gen adı verilir. İnsanlarda koyu renk göz geni hakim gendir. Yukarıda bahsi geçen çocuğun gözleri kahverengi olacaktır. Mavi göz rengi gibi mücadeleyi kaybeden gene de saklı (recessive) gen denilmektedir. Anne ve babadaki her iki gen de hakim gen ise sonuç aynı olacaktır. Saklı gen bu mücadelede ancak her iki tarafın geni de saklı gen ise galip çıkabilir. Uzun boy ve kısa boy genlerinde hakim olan uzun boydur. Örneğin babada iki uzun boy geni (U/U)virgs.gif annede ise iki kısa boy geni (k/k) varsavirgs.gif her çocukta mutlaka bir uzun ve bir kısa boy geni(U/k) olacak ve uzun boy hakim gen olduğundan her çocuk uzun boylu olacaktır.

Bu çocuklar (U/k) gen yapılı biri ile evlenirlersevirgs.gif çocukların her birinde muhtemelen (U/Uvirgs.gif U/kvirgs.gif k/Uvirgs.gif R/k) gen yapısı oluşacak yani üç çocuk uzun boylu olurken bir tanesi kısa boylu kalacaktır. İnsanlarda kahverengi göz rengivirgs.gif görme yeteneği ve saçlılık hakim genler jken mavi gözvirgs.gif renk körlüğü ve kellik saklı genlerdir.

Saklı gen çocuğun DNA sarmalında kalıpvirgs.gif onun çocuklarına da geçebilir. Babası mavivirgs.gif annesi kahverengi gözlü çocuk kahverengi gözlü olur ama mavi renk göz geni saklı olarak durur. Kendisi ile aynı genetik yapıda biri ile evlenirse yukarıdaki uzun boy- kısa boy örneğinde olduğu gibi anne ve baba kahverengi gözlü olmalarına rağmen çocuklardan biri mavi gözlü olabilir.

Bu durum Mendel kurallarına uygun olup mavi gözlü çocukları olan kahverengi gözlü anne ve babaların paniğe kapılmalarına ve ortada başka bir neden aramalarına gerek yoktur.
Niçin insanların kanları birbirlerinden farklı?

Vücudumuzda yaşantımız boyunca hiç durmadan çalışan bir kasımız vardır. Yani tek bir kastan oluşan kalbimiz. Kalbimiz nefes ile alınan oksijeni akciğerlerimizde alan kanı vücudumuzun her noktasına pompalar. Bir dakikalık sürede ciğerlerin aldığı hava ile kalbin pompaladığı kan aynı hacimdevirgs.gif yaklaşık 6 litredir. Gerilim halinde ciğerlerin alıp verdiği havavirgs.gif kalbin kan kapasitesini aşar. Peki nasıl oluyor da bu kan insandan insana farklı oluyor ve hatta birbirleri ile hiç uyuşmuyor?

İnsanların kan grupları doğmalarından önce genetik olarak saptanmıştır. Kanımızda yabancı maddelerivirgs.gif mikroplan tespit edip bunlarla savaşan hücrelerimizvirgs.gif yani kırmızı kan hücrelerivirgs.gif bir diğer deyişle alyuvarlar vardır. Bu alyuvarlar sadece 120 gün yaşarlar. Bu nedenle vücudumuzda devamlı alyuvar üretilir. Ortalama bir yaşam süresi boyuncavirgs.gif insan vücudunda yarım tondan fazla alyuvar üretilir. Bu alyuvarların yüzeylerinde 'antigen' denilen proteinler ve lipidler vardır.

İşte bu antigenlerin varlığı veya yokluğu kan gruplarını tayin eder. Aslında bilinen 300 kan grubu vardır ama ABO adı verilen en yaygın gruplama sistemivirgs.gif ebeveynlerden miras alınan A ve B adı verilen iki antigenin varlığı veya yokluğu üzerine kurulmuştur. Bu sistemi ilk olarak 1902 yılında Avusturya kökenli ABD'li bilimci Kari Landsteiner ortaya çıkarmıştır.

Bu gruplamada kanlar Avirgs.gif Bvirgs.gif AB ve O (sıfır) olmak üzere dörde ayrılırlar. İnsanın dışındaki hayvanların da farklı kan grupları vardır. Örneğinvirgs.gif domuzlarda 16virgs.gif ineklerde 12virgs.gif köpeklerde 7virgs.gif kedilerde ise 2 farklı kan gurubu tespit edilmiştir. Bu gruplamada bazıları birbirleri ile uyumlu olabilir ve diğer gruptan kan alabilir veya verebilir. Uyumsuz gruplarda ise karşı tarafın savunmacı antigenleri gelenleri dost bilmeyip savaş açarak kanda pıhtılaşmayavirgs.gif böbrek rahatsızlıklarına hatta ölüme sebep olabilirler. Şimdi kim kimden kan alabilirvirgs.gif kim kime kan verebilir ona bakalım.

Kan grubu Kanın alınabileceği grup Kanın verilebileceği grup AAvirgs.gifOAvirgs.gifABvirgs.gifBBvirgs.gifOBvirgs.gifABvirgs.gifABvirgs.gifAvirgs.gifBvirgs.gifABvirgs.gifOvirgs.gifABvirgs.gifOOvirgs.gifAvirgs.gifBvirgs.gifABvirgs.gifO Görüldüğü gibi AB grubu herkesten kan alabilmektevirgs.gif O grubu ise herkese kan verebilmektedir. Savaş gibi kan ihtiyacının yoğunvirgs.gif test zamanının az olduğu zamanlardavirgs.gif kan bankasında mümkün olduğu kadar çok sıfır grubu kan depolanır.
Saclarımız niçin beyazlamıyor?

Aslında bir saç telivirgs.gif ortası boş olan ve içinde melanin denilen boya pigmentleri bulunan bir tüpten başka bir şey değildir. Genç yaşlarda bu boşlukta saça renk veren melanini bir arada tutan bir sıvı vardır. Yaşlandıkça derimiz saçlarımızı ve vücudumuzdaki diğer kılları eskisi gibi sağlıklı olarak üretemez. Kılların ortasındaki sıvı kaybolurvirgs.gif boya hücreleri de tutunamadığından sadece hava kalır. Saçlar boyasız hale gelirvirgs.gif beyaz renge yani asıl rengine dönüşür.

Bütün saçlarımızın beyaza dönüşme süreci 10 ila 20 yıl sürebilir. Aslında her bir saç telinin rengi ya siyahtır (sarıvirgs.gif kırmızıvirgs.gif kumral vs.) ya da beyaz. Yani her bir saç teli yavaş yavaş grile-şip beyazlanmaz. Ancak bu süreç içinde hepsi aynı anda beyazlanmadığındanvirgs.gif beyazların sayısı arttıkça bütün saç gittikçe açılan gri renkte görülür. İşin ilginç tarafı boya hücreleri bazen üretime hız verirler. Gittikçe beyazlaşan saçlar geçici bir süre tekrar biraz koyulaşmış gibi görünebilirler.

İnsanlar arasında bir şok veya aşırı gerilim geçiren birinin saçlarının bir gecede beyazlaştığıvirgs.gif bir süre sonra da tekrar eski rengine döndüğü söylenir. Hatta bazı tarihçiler Kraliçe Marie Antoinette'nin giyotine gideceği günün gecesinde saçlarının hepsinin bembeyaz olduğunu yazarlar.

Saçların devamlı olarak uzadığıvirgs.gif belirli bir süre sonra dökülüp alttan yeni saç geldiği hatırlanacak olursavirgs.gif mevcut saçın değilvirgs.gif ancak yeni gelecek saçın beyaz olabileceğivirgs.gif dolayısıyla saçların bir gecede beyazlaşmasının mümkün olmadığı görülüyor. Ancak bilim insanları bu olayın birkaç haftalık bir süreçte olabileceğini söylüyorlar. Tiroid bezivirgs.gif şeker gibi hastalıklarda ve aşırı stres veya şok gibi durumlarda kişinin renkli saçları bu süreçte tamamen döküle-bilir ve geriye sadece daha önceden beyazlaşmış saçlar kalabilir. Diğer saçlarla birlikte beyazların yerine de daha gür ve siyah saçlar çıkabilir. Saçların beyazlaşması insanlık tarihinde nedense hep sorun olmuştur. Kimileri onu olgunluğun ve bilgeliğin simgesi olarak görürkenvirgs.gif tarih boyu savaş kahramanlarıvirgs.gif yaşlılığın ve güçsüzlüğün belirtisi olarak görmüşler ve bir şekilde saçlarını boyamışlardır.

Bu arada bir şeyi daha belirtelim; saçlarımızın kıvırcıkvirgs.gif dalgalı veya düz olmasını da ebeveynlerimizden aldığımız genler belirliyor. Kıvırcık bir saçı kestiğimizde kesitinin dikdörtgene yakın olduğunuvirgs.gif dalgalı saçın elipsvirgs.gif düz saçın kesitinin ise daire olduğunu görebilirsiniz. İşte bu saç kesitlerinden dolayı bazı saçlar dümdüz uzarken bazıları hemen kıvrılmaya başlar. Kıvırcık saçlılarvirgs.gif saçlarınızı boşuna ütülemeyinvirgs.gif saçın yapısını yani kesitinin şeklini değiştirmeden kalıcı bir düz saça sahip olmanız mümkün değil.
Tırnaklarımız nasıl uzuyor?

Hayvanlar pençelerini toprağı kazmadavirgs.gif savunmada ve saldırıda kullandıkları için bunların sivri olduklarıvirgs.gif insanların tırnaklarının ise geçirdikleri evrim sonucunda düzleştiği ileri sürülüyor. Genel anlamda tırnaklarımız saçlarımızla ortak bir özellik gösterir. İkisinin de görülen kısımları ölü hücrelerden oluşmuştur ve kompozisyonlarındaki ana madde keratindir. Tırnaklarımız parmaklarımızı mekanik dış tehlikelere karşı korurlar. Özellikle el tırnaklarımız parmaklarımız için çok önemlidir. Onlar olmasaydı derimizin yumuşak tabakası ile eşyaları tutup kaldıramazdık.

El ve ayak tırnaklarımızvirgs.gif derimizin altındakivirgs.gif tırnak diplerine çok yakın köklerinden çıkarlar. Burada tırnak çok inceleşir ve yarım ay şeklinde beyaz bir. renk alır. Bu bölüm baş parmaklarda çok belirgindirvirgs.gif diğer parmaklarda olabilir devirgs.gif olmayabilir de ama serçe parmağımızda pek görülmez. Kökteki hücreler ölü bir hücre olan keratin üretirler ve yeni hücreler üredikçe ölü tırnağı dışarı doğru iterler. Bu nedenle de aynen saçlarımız gibi tırnaklarımızı keserken de acı duymayız.

Tırnaklarımız derimize her iki yandan elastik fiberlerle bağlıdırlar. Bu sayede yanlardan bağlı oldukları halde uzadıkça rahatlıkla ilerlerler. Derideki yatakları ile irtibatı biten tırnaklar beyazlaşır ve kesilmeyi beklerler. Halbuki bu kısmın da küçük objeleri tutmakvirgs.gif bir tarafımızı kaşımakvirgs.gif sivilce sıkmak gibi çok ciddi fonksiyonları vardır. Elimizdeki tırnakların ayaktakilere tek farkıvirgs.gif daha hızlıvirgs.gif yani haftada ortalama 0virgs.gif5 - 0virgs.gif6 milimetre hızla uzamalarıdır. Yani ke-silmezlerse yılda 2virgs.gif5 - 3virgs.gif0 santimetre uzunluğa ulaşabilirler. Ayak tırnaklarının uzama hızı bunun dörtte biri kadardır.

En hızlı uzayan tırnak orta parmaktakidir. Buradan parmak ne kadar uzunsavirgs.gif oradaki tırnak da o kadar hızlı uzar sonucunu çıkartabiliriz. Bütün tırnaklar sıcak havada soğuğa nazaran daha hızlı uzarlar. Tırnaklardaki uzama hızı yaş ilerledikçe yavaşlar. Çok ileri yaşlarda neredeyse yarı yarıya düşer. Bebeklerde de tırnak uzama hızı yetişkinlere göre daha yavaştır.

Dışarıdan çok basit bir yapıymış gibi görünen tırnaklarımız aslında çok karışık ve bugün bile tam olarak anlaşılamamış bir yapıya sahiptirler. Tırnakvirgs.gif daha doğrusu onu oluşturan kısım psikolojik değişmelere de duyarlıdır. Stresli zamanlardavirgs.gif uzun süren yüksek ateştevirgs.gif zararlı içkiler alındığında çatlarlarvirgs.gif lekeler oluşurvirgs.gif kalınlaşır veya incelirlervirgs.gif yani deforme olurlar. Bu özellikler tırnaklarımızı sağlık durumumuzu ortaya koyan önemli fipuçları haline getirir.
Erkek ve kadınların el yazıları farklı mıdır?

El yazısına bakarak yazanın kadın mıvirgs.gif yoksa erkek mi olduğunu tespit edemezsiniz. Bir el yazısının analizi sonucuvirgs.gif yazanın kişiliğivirgs.gif karakterivirgs.gif hissi durumuvirgs.gif açıklığıvirgs.gif akıl durumuvirgs.gif enerjisivirgs.gif motivasyonuvirgs.gif korkuları ve savunmasıvirgs.gif hayal gücü ve uyumluluğu gibi birçok konuda fikir sahibi olunabilir ama cinsiyeti konusunda bir karar verilemez. Gerçi kadınların ve erkeklerin el yazılarmda ayrı ayrı bazı karakterleri benzer şekilde kullandıkları bilinmektedir ama bu tüm bir yazı hakkında tatmin edici bir fikir vermez.

El yazısı analizi kişinin şuuraltında yatanlar hakkında az çok ipucu verebilir ama bu da bir noktaya kadardır. El yazısından sadece cinsiyet değil ırkvirgs.gif din ve hatta yazanın solak mıvirgs.gif yoksa sağ elini mi kullandığı da tespit edilemez. Bu konu nörobiyoloji dalında çalışanların da ilgisini çekmiş ve bilim insanları sinirkaslarının reaksiyonlarını sınıflandırmaya çalışmışlardır. Bazı sinirkası reaksiyonlarının benzer kişiliklere ve beyin ikazlarına sahip insanlarda olduğunu görmüşlervirgs.gif buradan da yazı tarzı ile kişilik arasında bir bağlantı olabileceğini saptamışlardır. El yazısı insandan insana değişir. Her çocuğa ilkokulda harflerin yazılması belirli bir kalıpta öğretilmesine rağmenvirgs.gif çocuklar çok kısa sürede kendi bireysel özelliklerini harflere ve yazı şekillerine yansıtırlar. Zamanla insan olgunluğa erişince kendi kişiliğine özel ve bakıldığında yazanın kim olduğunu ele verecek yazı stili oluşur.

Aslında çok azımız düşündüğümüz gibi yazarız. El yazımız düşüncemizden ziyade kişiliğimizi yansıtır. El yazısını analiz etme artık sosyal bir bilim dalı olarak kabul edilmektedir. Eğitimli ve tecrübeli bir analizci yüzde 85-95 doğrulukla yazının sahibi (cinsiyeti değil) hakkında bilgi verebilmektedir. Bu analizcilere iş başvurularındavirgs.gif firmalara ve devlete adam almada hatta mahkemelerin yaptırdığı tatbikatlarda başvurulmaktadır.

Sahte imzalar da benzer bir konudur. Sahtekar taklit ettiği imzaya kendi yazı stilinden de bir şeyler katar. Çoğu kez bu sahte imzalar kolaylıkla ayırt edilebilir. Sahte imzayı atanvirgs.gif imzayı çok incelemişvirgs.gif imzayı atış şeklini ve kalem hareketlerinin sırasını çok iyi uygulamışsa bile imzanın sahte olduğu tespit edilebilirvirgs.gif ancak sahte imzayı atan hakkında bilgi edinilemez.
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14