Şüpheleriniz, beynimi kemirirken ‘senaryo yazıyorsun’ dediniz. Şüpheleriniz, içimi çürütürken ‘zaman’ dediniz. Şüpheleriniz, artık belimi bükerken, yüzüme kapılar çarptınız! Beni, kendi gözümden düşürdünüz. Acı çekiyordum. Ne acı ki, acı çektiğimi canınızı yaktığımda anladınız. Ve daha acı ki, sizin canınız yanınca, benim canım daha çok yandı!
ama yine de ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını
sırf ayaklarına batmasın diye..
Ey! Olmayacak duamın öznesi..
Sus biraz, dinle beni
Aşkın abdestini gözlerinin yaşından aldığımdan beri,
Benden götürdüklerin bir daha dönmedi geri
Kırgınım.
Gidişin değil, kırılmışlığım batıyor avuçlarıma.
Üzgünüm,
‘Biraz daha kal’ diyemediğim için sana.
Yalnızım, anlayabiliyor musun korunmasızlığımı?
...Ve hissedebilir misin hiç sarılmadan savunmasızlığımı?
Ö(z)lüyorum sadece,
Aldırma…
"herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar "
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
...
aynı gökyüzü aynı keder
ben seni koskocaman aşk'a sığdıramazken;
sen beni bir hoşçakal'a nasıl sığdırdın?
gözlerinde dar ağacı kur,
gelip kendimi asayım orada..
Aşk, uçmaya kanat aramak değil; uçuruma kanatsız atlamaktır...
Bırak...sorma!
Hanesi boş kalsın ismine yüklediğim anlamın
Aşk de, nefret de ne dersen de..
Ben bile bilemezken bendeki vazgeçilmezliğinin sebebini
Bırak sözcüklerin kafası karışmasın