| Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
| Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 315 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 310 Ziyaretçi Applebot, Baidu, Bing, GoogleBot, Yandex
|
| Son Aktiviteler |
Batılı, Hurafeyi Atalarım...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-24-2025, Saat: 10:36 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 12
|
Allah’a Şirk Koşarak Yaşa...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-21-2025, Saat: 09:37 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 27
|
Rabbinden Sana Vahyedilen...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-20-2025, Saat: 04:17 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 20
|
Araf Suresi 157. Ayet. On...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-18-2025, Saat: 12:06 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 29
|
İnancını Bu Dünyada Sorgu...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-16-2025, Saat: 03:19 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 29
|
Bizler İnatla, Atalarımız...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-15-2025, Saat: 05:11 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 25
|
Atatürk'ün Çocukluk Anıla...
Forum: Hayatı ve Anıları
Son Yorum: Serdar102
11-15-2025, Saat: 02:39 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 33
|
Ali İmran 78 -79. Ayetler...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-14-2025, Saat: 03:50 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 26
|
Günün Şiiri
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 10:13 AM
» Yorumlar: 9
» Okunma: 2,340
|
Adı Bende Saklı Sevgili.
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 09:41 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 33
|
|
|
| Estetik |
|
Yazar: history - 04-25-2011, Saat: 12:18 PM - Forum: Maxi Geyik
- Yorumlar (5)
|
 |
Adam geçirdiği trafik kazası sonucunda yüzü feci şekilde yanmış, plastik cerrahlar adamın tamir edilmesi gereken yüz derisine uyum sağlayacak parçayı karısının poposunda tespit etmişler, oradan alınan büyük bir deri parçası adamın suratına özenle yapıştırılmış, bir müddet sonra da gerçekten ayırt edilemez bir şekilde adamın yüzü eski haline dönmüş. “Fedakar aşkım benim.. Sana nasıl teşekkür etsem bilemiyorum, kendimi sana karşı o kadar borçlu hissediyorum ki..! ” demiş adam karısına. “Hiç önemli değil bir tanem” diye cevap vermiş karısı, “Annenin sana sarılıp yanağını her bastıra bastıra öpüşünde o kadar keyif alıyorum ki sana anlatamam..! ”
|
|
|
| Deli - Manyak |
|
Yazar: YasSmin - 04-25-2011, Saat: 12:06 PM - Forum: Maxi Geyik
- Yorumlar (2)
|
 |
Kol saati kullanıyor musun? diye soran arkadaşıma;"Hayır boynuma duvar saati asıyorum herkes faydalanıyor"dedim.:crazy: :crazy: :crazy: :crazy: :crazy:
Haketti bence :diksin: :diksin: :diksin: :diksin: :diksin:
|
|
|
| 823 yılda bir gerçekleşen gizem |
|
Yazar: history - 04-25-2011, Saat: 11:31 AM - Forum: Makale
- Yorumlar (3)
|
 |
Matematiğe pek aklım ermez ama rakam oyunlarını okumayı ya da dinlemeyi çok severim. Sizi bir anda sonsuz bir gizemin içine atıverir.
Zaten şifreler, mod medyan oyunları, kodlar belki de bu nedenle çok ilgi çeker.
İçinde bulunduğumuz yılı hiç düşündünüz mü? Acaba rakamsal olarak içinde hangi gizemleri barındırıyor.
Örneğin 2011’in ancak 823 yılda bir yaşanan çok ilginç bir sırrı taşıdığından haberiniz oldu mu?
Maya takvimine göre “büyük yıkımın yaşanacağı” o “meşum” yılın bir yıl öncesindeyiz. Bilinmeyen gezegen Marduk’un yanındaki milyonlarca astroidle dünyaya gelmekte olduğuna inanan milyonlarca insan var dünyada. Her ne kadar başta NASA olmak üzere uzayla ilgilenen hiçbir kuruluş bunu doğrulamasa da, Marduk efsanesi dalga dalga yayılıyor.
Evet Marduk yalanlanıyor ama Hollywood son 15 yıldır sürekli “dünyaya çarpacak olan dev göktaşları” filmleri yapıyor. Büyük felaketlerin yaşanacağını anlatan filmler gişe rekorları kırıyor.
Japonya’da yaşanan inanılmaz tsunami “Marduk gelmeden önce felaketler başlayacak” diyenlerin en önemli kanıtların biri. Nefesini tutup 12 Aralık 2012’yi bekleyenler “Durun daha o tarihe kadar dünyada ne büyük doğal felaketler yaşanacak” kehanetlerine sarılıyor.
Eh, Marduk geliyorsa, yapacak bir şey yok, kıyamet şölenini seyredeceğiz demektir ki, hiç olmazsa ne bizim üzüleceğimiz biri olacak ne de bizim için üzülecekler. Dünyanın ışığını kapatıp hep birlikte gideceksek mesele de yok o halde.
Gelelim 2011’in gizemine. Bizler bu yıl pek kolay görülmeyen tarihler yaşayacağız. Örneğin yıl ilk günü 1.1.11. Ocak’ın 11’i de ilginçti değil mi? 11.1.11. Derken kasım ayına geldiğimizde tarih şöyle oluyor; 1.11.11. Hemen arkasından 11.11.11 geliyor.
Bir sır daha. Doğum tarihinizin son iki rakamını alın. Buna bu yıl olacağınız yaşınızı ekleyin. Herkes için sonuç 111 olacaktır. Deneyin.
Şimdi gelelim 2011’de yaşayacağımız ve ancak 823 yılda bir gerçekleşen olaya. Bu yılın ekim ayında tam 5 cumartesi, 5 pazar ve 5 pazartesi var. İşte bu durum ancak 823 yılda bir oluyor.
Ve sırada en “tatlı kehanet” bölümü var. 823 yılda bir yaşanan bu özel yıllar “para torbası yılı” olarak değerlendirilmiş ve adlandırılmış. Bu mesajı sevdiğiniz ve parasının olmasını istediğiniz en az 11 arkadaşınıza gönderirseniz önünüzdeki 4 gün içerisinde paranın ucu görünmeye başlayacakmış.
Brezilyalı filozoflar tarafından tercüme edilen bu olay Çinli filozoflarca tanımlanan feng-shui’de izah ediliyormuş.
Sonuçta, sayısal bilgiler doğru, “para kehanetine” uyup uymamak sizin bileceğiniz iş.
Ben bu yazıyla kehaneti 11 değil binlerce kişiye ulaştırmış oluyorum ki, önümüzdeki 4 gün içinde paranın ucunun görünüp görünmeyeceğini de bekleyeceğim.
Siz ne yaparsınız bilmem.
Can ATAKLI
İşçiler hakları için yürüyor; biber gazı yiyor. Öğrenciler YGS için yürüyor; ideolojik eylem oluyor. Sağlıkçıların yürümesi ise marjinal bir grubun işi. Yürüyene tahammülü olmayan iktidar, “Durmadan yürüyorlar!” diyerek yürüyen merdivenleri durdurmazsa iyidir!
|
|
|
| Aklar Düşünce…*Candan Ünal |
|
Yazar: acemhe - 04-25-2011, Saat: 11:28 AM - Forum: Makale
- Yorumlar (3)
|
 |
[INDENT]Aklar Düşünce…
Geceyi sabaha döndürmüyor kalp, oysa nasıl keyifliydim yaz günlerinde.. Sızı desen değil, acı desen değil, burkulup duruyor kendi kendine..
[INDENT][INDENT][INDENT][INDENT]
[/INDENT][/INDENT][/INDENT][/INDENT]Aklar Düşünce…
Med-cezir gibi bu duygular; bir geliyor, giderken çok fazlasını götürüyor. El mi yaman, ben mi bilemeden, ömür hep sevdanın peşinde geçiyor.
Geriye dönüp bakmıyorum, zaten elimde acılarım. Alınacak ne dersim varsa, koymuşum cebime yürüyorum. Keşkeler, belkiler, aslalar olmadan yaşıyorum. Aşk, hiçbir şey öğretmediyse bana, büyük konuşmamayı öğretti. Kelamımı nerede keseceğimi biliyorum.
Evrensel yasa, biyoenerji, kuantum, secret, yoga, meditasyon, mucize gibi önümüze sunulan ne varsa; hepsini içimde buluyorum. Yaşamdan daha büyük bir öğretmenim olmadı ama hep onun dersinden sınıfta kalıyorum.
Yine gece, yine yalnızlık ve yine eskimişlik kokuyor bedenim. Üstelik bugün saçıma düşen aklarla ilk karşılaşmam. Yaş demek kemale erdi!
Ne kadar çok yürürsem, o kadar az acıyacak canım diye düşünüyorum. O yüzden sanırım, gözümün kenarındaki çizgileri, bir de yeni tanıştığım bu akları seviyorum.
Ömürden geriye ne kalacak? Sevdiklerim… Aşklarım… Varsa kıymete binen iki cümle yazdıklarım.. Sesimden birkaç notayı bile, belki kimse hatırlamayacak.
O yüzden daha çok sevmeliyim! Aşkı damarlarımda kan yerine gezdirmeliyim. Madem bir damla olacağım semada, en azından aşkı doyasıya yaşayabilmeliyim.
Ama bu yüreğin dalgalanmasına ne denir? Ne denir bir gelip, bir giden duygulara? Yaş, aklı da büyütüyor galiba. Yoksa bendeki bu yürek, çoktan uçup konmuştu bir dala…
Candan Ünal
[/INDENT]
|
|
|
| ‘Tanrı Parçacığı’ bulundu mu? |
|
Yazar: history - 04-25-2011, Saat: 11:22 AM - Forum: Güncel Haberler
- Yorumlar (1)
|
 |
Büyük sır çözülüyor!
‘Tanrı Parçacığı’ bulundu mu?
Fizik dünyasının uzun yıllardır varlığını
kanıtlamaya çalıştığı kütlenin özü olarak kabul edilen ‘Higgs bozonu’ adlı atom bileşeninin CERN’de yapılan deneyde tespit edildiği söylentileri büyük bir heyecan yarattı.
CERN’in Higgs’i bulma çalışmalarını yürüttüğü “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı” çalışanlarının sızdırdığı iddia edilen raporun gerçek olup olmadığı tartışılıyor. Parçacık fiziğinin egemen teorisi olan ‘Standart Model’de teorik olarak var olduğu öngörülen Higgs bozonunun “niye maddenin kütlesi vardır” sorusunu cevaplayacağı düşünülüyor.
İLK defa Colombia Üniversitesi’nden matematikçi Peter Woit’in blog’una isimsiz bir kişi tarafından gönderilen LHC raporunu incelemeye başlayan fizikçiler iddiaya şüpheyle yaklaşıyor. Syracuse Üniversitesi’nden Sheldon Stone, rapordaki üretim oranının Higgs’e dair tahminlerden çok daha yüksek olduğunu ve başka bir partikülün bulunmuş olabileceğini söyledi.
|
|
|
| Anjanbman Nedir |
|
Yazar: MaSaL - 04-25-2011, Saat: 11:20 AM - Forum: Edebiyat
- Yorumlar (2)
|
 |
Anjanbman Nedir
Anjanbman, şiirde cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya bendlere kaymasıdır.
Türk şiirine Fransız şiirinden geçmiştir. Servet-i Fünun döneminde yaygınlaşmıştır. Düzyazıyı şiire yaklaştıran önemli bir üsluptur. yani söz işlemesidir.
Örnek
Geçen akşam eve geldim. Dediler:
Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
- Nesi varmış acaba?
- Bilmeyiz, oğlu haber verdi
geçerken bu sabah.
- Keşke ben evde olaydım...
Esef ettim. Vah vah!
Bir fener yok mu, verin...
Nerde sopam?
Kız çabuk ol...
Gecikirsem kalırım beklemeyin.
Zira yol
Hem uzun, hem de bataktır...
Mehmed Âkif Ersoy
|
|
|
| Anlatım Biçimi |
|
Yazar: MaSaL - 04-25-2011, Saat: 11:19 AM - Forum: Edebiyat
- Yorum Yok
|
 |
Anlatım Biçimi
Anlatım biçimi, anlatılacak olay veya kavramların nasıl anlatıldığını belirten edebiyat terimidir.
Bir olay anlatımı ile, düşünce anlatımı aynı yöntemle olmaz. Düşünce yazılarında ve resmi mektuplarda anlatım daha ciddi; özel mektuplarda, anılarda daha içten; olay yazılarında sürükleyici, heyecan doludur.
Anlatımda kimi zaman konuşma dili, kimi zaman şiir dili kullanılır. Her ikisi için de iki anlatım biçimi vardır: Dolaylı anlatım, dolaysız anlatım.
dolaylı anlatım; Herhangi Bir konuda Başkasından Öğrendimiz Bir haberi Başkasına Aktarmamaız Dolaylı Anlatım Denir
Örneğin: Arkadaşım okula geleceğini söyledi.
doğrudan anlatım; Öykü, roman gibi yazın türlerinde, olayların kahramanın ağzından anlatılmasıdır. dolayı anlatım bir şeyi dolandıra dolandıra farlı yollardan anlatmak tır ama dolysız anlatım ise bir şeyi direk sölemektir.
|
|
|
| Tiyatroda Reji ve Dramaturgi Kavramı |
|
Yazar: MaSaL - 04-25-2011, Saat: 11:18 AM - Forum: Edebiyat
- Yorum Yok
|
 |
[INDENT] [SIZE=4]Tiyatroda Reji ve Dramaturgi Kavramı
Dramaturgi; temelde bir metne bakış ve yorum yöntemi olarak ele alınırsa, bu süreç oyuncunun ve yönetmenin metin üzerindeki çalışmalarının başlangıcına kadar uzatılabilir. Bir metnin sahnelenmek amacıyla seçilmesinden, metni ve yazarını tanımak için yapılan araştırmalara, yorumlama ve ortak birikime kadar her şeyi, bunlarla birlikte oyunculuk çalışmaları ve provalar, seyirci araştırmaları ve son buluşma, kısacası metinden sahneye kadar geçirilen tüm evreler dramaturgi başlığında derlenebilir. Fakat dramaturgiyi sanatsal yaratımın merkezi olarak değil, bütünün evrelerini denetleyen, belirlenen rotayı kontrol eden bir mekanizma olarak yorumlanmalıdır.
Dramaturginin etimolojik kökeni Grekçe δgama’ya dayandırılmakta, İngilizce’de dramaturgy, Almanca ve Fransızca’da dramaturgie, Türkçe’de “dramaturgi/oyun sanat bilimi” söylemiyle kullanılmaktadır.
Eskiden beri dramaturgi için oyun yazarlığı sanatı ve tiyatro eserleri incelemesi yorumu yapılmaktadır. Ancak günümüzde dramaturginin uygulama alanında daha bilinçli bir şekilde görülmesiyle oyun yazarlığı kısmı ayrılmıştır. Çünkü oyun yazarlığı ayrı bir alandır.
Dramatik bir metnin teknik, tasarım, içerdiği anlam ve sağlayabileceği sahneleme olanakları, yazıldığı çağ ve geçtiği dönem açısından incelenmesi, çözümlenmesi, araştırılması bugünün dramaturginin çalışma alanının oluşturmaktadır. Metin üzerinde yapılan çalışmaların tümüne kuramsal dramaturgi; oyuncular ile sahne üzerinde yapılan çalışmalara da uygulamalı dramaturgi denir.
Tüm tanımlardan sonra dramaturgi, bir metnin sahnelenmek amacıyla seçilmesinden, sahneye aktarımına kadar izlenen, metnin seçilmesi, çözümlenmesi, günün koşullarına ters düşen bölümlerine dikkat çekilerek gerekiyorsa yorum doğrultusunda düzenlenmesi, belirlenen yorumdan sapılan noktalara nesnel biçimde müdahale edilmesini kapsayan bir süreçler bütünüdür.
Dramaturg, dramaturgiyi uygulayan kişi olarak gösterilse de bazen kendisine verilen işler bu tanımdan daha fazlasını kapsamaktadır. Özdemir Nutku, Gösterim Sanatları Sözlüğünde dramaturgun görevlerini şöyle sıralamıştır:
1-Çalıştığı tiyatro için seyirciyi tiyatronun uygulayım olanaklarını ve sanatçı kadrosunu dikkate alarak oyun seçmek ve önermek.
2-Gönderilen yapıtlar üzerinde gerektiğinde yazarı ile çalışma yapmak,
3-Yeni oyun yazarları bulmak,
4-Dünya tiyatrosundaki gelişmeleri izleyerek çalıştığı tiyatroya yol göstermek,
5- Bazı konularda yönetmene danışmanlık yapmak ve ön çalışmalar yaparak gerekli bilgi ve belgeyi sağlamak,
6- Seyirciler için yayımlanan tiyatro dergisini yönetmek,
7- Tiyatro arşivini ve kitaplığını kurmak,
8- Çalıştığı tiyatronun olanakları varsa tiyatro ile ilgili çeşitli etkinlikler düzenlemek.
Dramaturgi bilinçli olarak ilk olarak Lessing’in Die Hamburgische Dramaturgie adlı eseriyle ortaya çıkmıştır. (Leissing: [1729-1781] )Bu eserden önce yapılan çalışmalar isimsiz bir şekilde dramaturgi kapsamına giren çalışmalardır. Örneğin Aristoteles’in binlerce yıldır hükmünü sürmüş eseri Poetica, oyuncunun her sözcüğü çok iyi kavrayarak, bunun için çaba göstererek sahneye çıkması gerektiğini belirtmiştir. Aristoteles’e göre oyuncu karakter yapımında her sözcüğün amacını, anlamını bulmalı, iyi algılayabilmeli ve açıklayabilmelidir. Yapılan tüm çalışmalar bir anlamda görevi metinle sahne metni arasındaki köprüyü oluşturan dramaturginin alanına girmektedir.
Aynı şekilde isimsiz ve sistemsiz dramaturgi çalışmalarını Roma tiyatrosunda görürüz. Çünkü bilindiği gibi Roma tiyatrosu, Antik Yunan tiyatrosunun bir taklidi olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle metnin Roma seyircisine uyarlanması söz konusu olmuştur. Yine isimsiz bir şekilde ortaçağda kilisenin din baskısı kurmak amacıyla İncil’den öyküleri oyunlaştırma çabaları insanlarda öteki dünya korkusu yaratarak bu baskıyı genişletme çabaları da dramaturgi kapsamına girebilecek türdendir.
“Lessing, dramaturgi kavramını ortaya atarken, dram sanatı ve oynanan oyunlar üzerine bilimsel araştırmalar yapmayı, bu araştırmaların sonuçlarını estetik kuralların ışığında değerlendirmeyi ve oynanan her oyunu bu değerlendirmelerin ışığında eleştirmeyi öngörür.”
Lessing ile başladığı düşünülen dramaturgi kavramı; zamanla oyun seçimi, çözümleme, tartışma ve yorum gibi düzlemlere aktarılmıştır. Zamanla dramaturgi aktif olarak tiyatro yaşamına girmiş ve önemi kavranmaya başlanmıştır.
Tiyatronun kendisine yön verebilmesi ve kendisini eğlenceden biraz uzaklaştırıp, çağdaş toplumun eleştirisine yönelmeye çalışması sonucu dramaturgiye ihtiyaç duyulmuştur.
Brecht’ten Günümüze Dramaturgi
XX. yüzyıl başındaki toplumsal ve siyasal yapı, savaş ve bunalım dönemleri tiyatroya bakışı ve yaklaşımı da etkilemiştir. Brecht ve Piscator, tiyatroya bakışın bir aldatma ve hoşça vakit geçirmeden öte bir şeyler olduğunu bildirirler ve her ikisi de kendi mantıklarıyla olması gereken tiyatro türlerini açıklarlar. Politik ve Epik Tiyatro düşünceleri, toplumsal tartışma ve sorgulamaya yönelik tiyatrolardır. Artık tiyatro, bir düşünme, tartışma, sorgulama, kavramaya çalışma, yeniden yaratma mekanı olmuştur.
Sanatın ve sanat dallarının yeniden sorgulandığı, tekniklerin araştırıldığı ve keşfedilmeye çalışıldığı bir dönem başlar. Denenen yeni sahne teknikleri, insanın bu dünyadaki, toplumdaki yerini araştırmaya yönelik olmasının yanında; insanın iç dünyasını, kendi içindeki yerini aramaya da yöneliktir.
Piscator , politik düşünceleri ile heyecanlı prodüksiyonlar sergilemesinin yanında, metin ve sahne üzerinde de kimi tartışmalara yönelmeyi dener. Tartışmalar, çoğu zaman metinde odaklanarak yoğunlaştığında, yazarla birlikte çalışacak bir dramaturgun varlığı da zorunlu hale gelir. Artık metnin her sözcüğünün, her tümcesinin irdelendiği, konuşma örgüsünün tekrar tekrar araştırıldığı bir yöntem kullanılmaktadır.
Ayrıca yine bu dönemde içinde Brecht’in de bulunduğu bir grup yazar klasiklerin güncelleştirilmesi konusunda girişimlerde bulunmuşlardır. Ancak bu güncelleştirme yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiği tartışılmış ve metnin evrensel özünden güç alınarak tarihsel özünün bugüne taşınması gerektiği konusunda ortak bir karara varılmıştır. Amaçlanan şey eserin yazıldığı döneme değil yaşadığı çağa uygun bir hale getirilmeye çalışılmasıdır.
Dramaturgi ve dramaturg kavramları, çağdaş tiyatroda, metne yöneliş, metni araştırma ve yeniden yaratma süreçlerinde ortaya çıkmaktadır.
Piscator, tiyatrosunda kurduğu dramaturgi ekibi için ve bir dramaturgdan beklentilerinden şöyle söz etmektedir:
“Dramaturgun görevinin diğer tiyatrolarda olduğu gibi repertuarı saptamak, rol dağıtımı için önerilerde bulunmak, yeni metinler aramak ve metinlerdeki gereksiz bölümleri budamakla sınırlı kalmaması görüşündeydik. Bizim özel koşullarımızda bir dramaturgdan beklediğim benimle ya da yazarla yaratıcı bir işbirliğine girebilmesiydi. Bizim dramaturgumuz hem metinler üzerinde politik görüşlerimizin ışığı altında yeniden çalışmalı, hem de benim sahneleme için düşündüklerime uygun yeni sahneler yazabilmeli hem de metni biçimlendirmeye yardım edebilmeliydi.”
Piscator’un metne bunun doğrultusunda dramaturga verdiği önem açıkça belirtilmiştir. Tiyatrosunun temeli söze dayanan Piscator, dramaturgi sayesinde düşüncelerini empoze etmede daha sağlam bir yol kat edeceğini düşünmüştür.
Diğer taraftan “Bertolt Brecht’in belirli bir atmosfer yaratmaktan kaçınan, teknik çözümlemeler yerine yalın dekor anlayışını seçmesi; yabancılaştırma etmeni olarak tiyatro gereçlerinin dışında metinden de bir yabancılaştırma elemanı olarak yararlanması; ortaya koyduğu, özdeşleşme karşıtı yeni oyunculuk anlayışı; insan yaşamı ve ayrıntılarla ilgilenmesi; benzetmeye çalışmak yerine göstermek, anlatmak üzerine kurulu bir biçim öngörmesi, temelde düşünceye ağırlık veren bir sanat anlayışına sahip olduğunu gösterir.”
Buradan yola çıkarak epik dramaturgi hakkında; gösterilmek istenen toplumsal gerçekliği daha iyi betimleyebilmek ve onun değişmesine katkıda bulunmak için anlatıcı kullanma ve seyirci ile sahne arasında belli bir uzaklık koyma yoluna giden bir tiyatro biçimidir diyebiliriz.
Bu amaçla Brecht tiyatrosunda uygulanan dramaturgik süreç, oyunun ve metnin birlikte çözümlenmesini gerektirmektedir.
Barba’nın dramaturgi modeli, temelde, oyuncuların kendi öz benliklerinden, geçmişlerinden ve geleneklerinden, çevreden, kısaca yaşamda etkilendikleri her şeyden edindikleri deneyimleri doğaçlama yoluyla sergilemeleriyle başlar.
Barba’nın dramaturgi anlayışının ilginç bir yönü de, dramaturgi sürecine seyircinin de dahil edilmesidir. Eugenio Barba, çalışmalarının temeline oturttuğu dramaturgiyi, bir düşünme, bulma, yaratma parçalama, birleştirme, gösterme, düşünme süreci olarak görür.
Tüm bunların da gösterdiği gibi dramaturgi metne dayalı olmayıp genelde doğaçlamaya ve oyunculuğa dayalı olan bir tiyatro türünde de önem arz edebilmektedir.
Tiyatroda Dramaturginin ve Dramaturgun Yeri ve İşlevi
Dramaturgi, sadece metin seçme, inceleme ve çözümleme görevi yüklenmiş bir çalışma alanı olarak değil, bir yorum kaynağı olarak da görülmektedir artık; yani yorumun oluşturulmasında dramaturgi çalışmaları temel oluşturur.
Bilinçli ve titiz bir dramaturgi çalışması yapılmadığında metin ile gösteri arasında ya bir kopukluk baş gösterir, ya da denetimsiz, kendi dışında bir şeyler söyleyen, rasgele bir bağlantı kurulmuş olur. Dramaturgi, toplumsal sorunlarla hesaplaşmaya yönelen akılcı ve eleştirel bir tutum izlediğinde başarılı olur.
“Dramaturgların dramaturgi hakkında vardığı genel kanı, dramaturginin yalnızca bilgi toplama ve çözümlemeden çok, bildiğimizi sandığımız, dahası emin olduğumuz olguları bozma, tersyüz etmedir; bilinçaltına ittiğimiz, içselleştirdiğimiz kalıpları kırmadır, insanın kendi kendini aşma çabasıdır.”
Dramaturginin görevi sahneleme çalışmasında metindeki düşünce dizgesinin ortaya çıkarılmasından sorumlu olmaktır. Oyunu her yönüyle inceler, açımlar, gösterilmek istenilen şeyi saptar ve herkesin algılayabileceği bir biçimde tiyatro diline aktarır.Dramaturgi çalışmalarını asıl amacı, oyunu yazın dilinden sahne diline aktarmak ve bunu denetlemektir.
Dramaturgi çalışmalarında dikkat edilmesi gereken bir başka konu da esnek olunması gerektiğidir. Ancak bu sayede metnin sahnedeki yaşamını bir tek sahneleme biçimiyle sınırlamaktan kaçınmaktır.
Dramaturg, yönetmen kadar oyunun ayrıntılarıyla boğulmadığı için, oyuna dışarıdan bakan bir göz olarak da davranır, davranmalıdır. Çünkü dramaturg oyunun ilk izleyicisi, ilk eleştirmenidir de ayrıca. Tüm bunları bir öneri niteliğinde sunar yönetmene, yönetmen gibi karar verme yetkisine sahip değildir.
Günümüzde Dramaturgun İşlevi
Bir oyunun sahnelenmeye düşünülmesiyle birlikte karşımıza çıkacak ilk kişi dramaturgdur. Çünkü dramaturg öncelikle oyun metninden sorumludur. Sahnelenecek oyun metnini, oyunun öz ve biçim açısından özelliklerini, yapısını, dilini, içerdiği çeşitli anlamları vb. göz önünde tutarak çeşitli açılardan inceler, çözümler ve yorumlar. Oyunun ana ve yan temalarını çıkartır, yazarın gönderme alanlarını, iletisini, bugünün izleyicisine ne söylediğini ya da ne söyleyebileceğini belirtir. Oyunun sahnelenmeye ne denli uygun olduğunu saptar.
Oyun seçimi dramaturgun kendi kişisel beğenisine dayalı olmamalıdır. Bunun yerine belli değerlendirme ölçütlerine dayanmalıdır. Bu ölçütlerden bazıları:
• “Oyunun konusu nedir ve bu konu nasıl işlenilmekte?
• Yapıt, dil, üslup, dramatik kurgu vb. açısından yaratıcı öğeleri içermekte mi yoksa bildik kalıplarımı tekrar etmekte?
• Öz ve biçim açısından bir bütünleşme söz konusu mu, yoksa oyunda tutarsızlıklar mı var?
• Yazar özgün mü, inandırıcı mı, yoksa oyunda bir oturmamışlık mı var?
• Yapıt çok anlamlı mı, yönetmene ve oyunculara yaratıcılıklarını kullanma olanağını tanıyor mu, yoksa tek düze ve yavan mı?”
Dramaturgi tanımı bir kenara, dramaturgun yaptığı işler nedeniyle kendisine bir tanım getirilmekte zorlanılır. Dramaturgun tiyatroda içindeki yeri ve işlevini daha iyi açıklayabilmek amacıyla, yaptığı işleri iki ana kümede toplayabiliriz:
1-Sahne dışı çalışmalar
2-Sahne üstü çalışmalar
1- Sahne Dışı Çalışmalar:
Dramaturgun sahne dışında yaptığı işler;
a-Oyun okuma, araştırma: Burada benimsenen amaç dramaturgun bağlı bulunduğu tiyatroya gelen oyunları okumak, benimsenmiş kültür politikası doğrultusunda yeni veya eski oyun araştırmaları yapmak. Çalıştığı tiyatronun repertuarına uysun uymasın, yerli, yabancı, klasik, çağdaş geniş bir oyun dağarcığına sahip olmalıdır.
b-Repertuar çalışması: Repertuar oluşturmada üstünde durulması gereken nokta, bir oyunun seçilme nedeni, bunu sahnede yansıtma yolları ve oyunun nasıl bir sahnede, ne zaman ve hangi seyirci kitlesine gösterileceği olmalıdır. Tek tek seçilen oyunlar oluşturdukları bütün içinde tutarlı bir çizgi izlemelidirler.
c-Tiyatronun yayınları: Tiyatro yayınları denilince akla ilk gelen, oyunun dekoru, kostümü, ışığı gibi vazgeçilmez olan broşürdür. Broşürün asıl amacı oyunla ilgili bilgi vermek ve biraz da olsa gösteriye hazırlamaktır. Bir broşürün hazırlanması, yayımlanacak yazıların seçilmesi fotoğrafları seçimi vb. şeyler de dramaturgun görevleri arasındadır. Aynı zamanda yine seyirci bilinçlendirme amaçlı çıkarılan dergiler de dramaturgun sorumluluğu altındadır.
2- Sahne Üstü Çalışmalar
Sahne üstü çalışmalar, metnin seçilmesinden, sahne üzerinde gösterimin tamamlanmasına kadar sürer. Sahne üstü çalışmalar üç ana başlık altında toplanabilir;
a- Metin incelemesi, araştırması: Sahneye konacak metnin incelenmesi ve gereken araştırmanın yapılması sahne üstü çalışmalarının ilk ve önemli bir aşamasıdır. Amaç genelden başlayan bir okuma ile daha sonra yavaş yavaş asıl söylenmek istenilenin bulunmaya çalışılmasıdır.çünkü bu uğraşın genel amacı yazın dilini sahne diline çevirmektir. Bu bölümde metindeki parantez içleri, oyun kişilerinin sayıları, yaşları, cinsiyetleri, belirtici özellikleri, kiminle, nasıl konuştukları, mekanın belirlenmesi, oyun örgüsü, vb. çalışmalar yapılır. Daha önce de belirtildiği gibi sahnelemeye geçmeden önce önemli bir aşamadır ve düzgün bir şekilde hazırlanması sağlam bir alt yapı hazırlayacaktır.
b- Masa başı çalışması: Masa başı çalışmalarında, oyunu seyirciye taşıyacak, onu seyirciye götürecek gerçek kişiler bir araya gelir, metin ve sahneleme konusunda bilgi alış verişi gerçekleşir. Ayrıca masa başı çalışmalarında ilk kez roller sese bürünür. Bir anlamda ilk provadır ve metinden sahneye geçişte ara çizgiyi oluşturur.
c- Sahne provalarıaha önceden üzerinde uzun uzun düşünülen sahneleme için kullanılacak malzemelerin, öğelerin (dekor, kostüm, ışık vb.) kısacası metnin sahnede yaşayabilmesi için denemelerin yapıldığı alandır. Dramaturgun bu evrede yaptığı iş daha çok denetenliktir. Daha önceden belirlenmiş olan ana öğelerin uygulanıp uygulanmadığına veya düşünülenin ne şekilde uygulandığına bakar. Özellikle uygulamaya geçildiğinde dramaturgun görevi bir kat daha artar. Çünkü bu süreçte yönetmen oyunun ayrıntılarıyla uğraştığı için, oyuna dışardan bakacak ve onu yanlış gördüğü yerlerde uyaracak bir bilinçli göze ihtiyaç vardır. Bu da dramaturgdan başkası değildir.
Dramaturgide güdülen amaç tabi ki bilinçli insanlar yetiştirmek, insanların yaptıkları işlerden haberdar olmalarını sağlamaktır. Ancak bu şekilde anlatılmak istenen şey karşı tarafa ulaşabilir.
Reji Kavramı:
“Sahnelemeyi sahnesel sanatsal olarak gerçekleştiren kişi. Sahnelemeden sorumlu ve sahnelemeyi yürüten kişi olarak yönetmenin görevleri şunlardır. (dramaturgla birlikte) ön çalışma evresinde okuma, ders ve seminerler düzenlemek, oyun çözümlemesi yapmak (Sahne tasarımcıları ve sahne teknikçileriyle birlikte) sahne tasarımı temel fikrini saptamak, giysi tasarımı seçimini gerçekleştirmek, sahne teknik özelliklerini belirlemek;( yönetici ve oyuncularla birlikte) rol dağılımını düzenlemek; (yönetmen, yönetmen yardımcısı, yapım dramaturgu, sahne ve giysi tasarımcısından oluşan)yönetim ekibini oluşturarak sahneleme düşüncesini geliştirmek; ön çalışmalarla birlikte sahneleme sürecine geçmek; oyuncularla çalışarak rollerin incelenmesini ve biçimlendirilmesini sağlamak. ( hareketlerin yönetimi) ; tek tek sahneleri görsel ve mekansal olarak biçimlendirmek(sahne yönetimi); teknik oluşumu düzenlemek (ışıklama, sahne tekniği, projeksiyon, sahne etmenleri, müzik vb.) temsil süresince oyunu denetlemek.
Böylece yönetmenin görevleri, sahnelemenin özelliklerine bağlı olarak 4 ana öbekte toplanabilir:
1ramatik metin dilini sahne diline çevirmek,
2- Eş güdümü sağlamak,
3- sahnesel biçimlendirme ve yorumlamayı gerçekleştirmek,
4- oyuncuları çalıştırmak
Özetle dile getirmek gerekirse yönetmen sahne mekanını (görsel boyutu içinde) devinimle değerlendiren (biçimlendiren) kişidir. Yönetmen drama sanatı açısından yorumlayıcı, tiyatro sanatı açısından yaratıcı sanatçıdır. Yönetmenin uygulayımı yazınsal metne, dramaya bağlı yorumlama olabil[6]eceği gibi, dramatik yapının eleştirel dönüşüme uğratılması biçiminde giderek dramatik metinden bütün bütüne özgür serbest yapım biçiminde olabilir.”1
OYUN ÇALIŞMASINDA REJİNİN GÖREVİ
“Tiyatro yönetmeninin görevi gerçeğin görünüşünü değiştirmek değil, gerçeği gizleyen örtüleri kaldırmaktır.”
Tiyatro yönetmeni bir orkestra şefi gibidir. Nasıl bir orkestra şefi elindeki çalgıların ne zaman ve neresi için gerekli olduğunu biliyor ve o gerekliliğe göre kullanıyorsa (bunun için şefin elindeki çalgıların verimini ve özelliğini bilmesi gerekir) yönetmen de elindeki sanatların özelliklerini ve kullanacağı yere göre değerlerini bilmek zorundadır.
Yönetmenin iki türlü etki alanı vardır. Birincisi oyuncuya karşı diğeri ise seyirciye karşı olan etki alanlarıdır. Daha doğru bir tanımla seyirciye ulaşmak için kullandığı araç olan oyuncuyu ve diğer sahnesel öğeleri iyi kullanmalıdır. Oyuncunun en büyük aracı olan sözcüklerin doğru iletimi için vurguya, tonlamaya dikkat edip bunların uygun hareketlerle ve mizansenlerle desteklenmesini sağlamalıdır. Ancak bu şekilde anlatmak istediği dünya görüşünü karşı tarafa geçirebilir. Fakat bu yeterli değildir. Bunun yanında yukarıda bahsedilen sahnesel etmenleri (dekor,ışık,müzik,kostüm,akseusar vb.) değerlendirmesi ve etkin bir şekilde kullanması gerekmektedir. Bunlar amaç olan seyirciye doğru bir iletimin sağlanması için basit anlamda yönetmenin yapması gereken uygulamalardır.
Yönetmen hem yaratıcı hem de bir yorumcu olmak durumundadır. Diğer sanat dallarını, bütün bu sanat dallarının bir bileşimi olan tiyatro içerisinde iyi bir şekilde yorumlamalıdır. Diğer taraftan yapacağı ekleme, çıkarma vb. gibi şeylerle estetik bütünlüğü ortaya çıkaran kişi olarak da yaratıcı bir özelliği vardır. Ayrıca yaratıcı özelliği sayesinde tiyatro da büyük önem taşıyan çağını yaşama veya çağına uygun eserler verme özelliğini sergileyebilmelidir.
Gerçek yönetmende bulunması gereken üç ana özellik şöyle sıralanabilir.
1. Dünya görüşü
2. Kişisel yaratıcılık
3. Bilimsel yetenek
Bu değişkenlere bağlı olarak her yönetmen için ayrı bir tanım yapılabilir ve ayrı bir uygulamadan bahsedilebilir. Yukarıda verilen üç ana özellik resim, müzik, edebiyat, mimarlık vb. gibi sanat dalları, psikoloji, sosyoloji, tarih, felsefe, dil gibi bilim dallarıyla dekor, giysi, oyunculuk vb. estetik ve teknik bilgilerle beslenmelidir. Yönetmenin tüm bunları yapabilmesi ve kendine uygun dünya görüşünü yaratabilmesi için çevresinde ve dünya üzerinde gerçekleşen olayları yakından izlemesi ve bunları yorumlayabilecek bir kapasiteye sahip olması gerekir. Diğer taraftan sahnedeki araçlarından olan oyuncu ve diğer insanlarla iletişimini sağlam bir temele oturtabilmesi için karakter yapısından anlaması gerekir. Tüm bunlarla birlikte gerekli birliği ve disiplini sağlayabilmek için otoriter olması gerekir. Kendini oyuna kaptırmamalıdır ve gerektiğinde kendisini eleştirebilmeli ve oyuna yabancılaşarak dışardan bakan bir göz olabilmelidir. Öz eleştiri gücü yönetmen için oldukça önemlidir.
Yönetmen kullandığı her şeyi tanımlamalı ve depolamalıdır. Kadro değerlendirmesi yaparak gruba uygun çalışmalar yapmalıdır. Bir kişinin yönetmen olabilmesi için yaşanan tüm süreçleri tam olarak özümsemesi gerekmektedir. Ayrıca yönetmende bulunması gereken en önemli özelliklerden birisi de adalet kavramıdır. Her yönetmenin mutlaka kendine göre bir sistemi vardır.
Uygulama Açısından Reji
Oyunun gelişim sürecinde iki ana bölüm vardır. Birisi daha önce dramaturgi konusu anlatılırken bahsedilen ve edebi metnin sahne metni haline getirilmesini amaçlayan kuramsal dramaturgi, diğeri ise yapılan kuramsal dramaturginin sahne üzerindeki yansıması olan deneysel dramaturgidir.
Öncelikle, özellikle yönetmen ve dramaturgun ortak çalışmaları sonucu ortaya çıkan kuramsal dramaturgide edebi metin sahne metni haline getirilir. Burada amaç metnin sahne üzerine taşınmadan önce sağlam bir temele oturtulmasıdır. Bu çalışmalarda metnin dünya görüşü, evrensel boyutu, gerekiyorsa çağdaşlaştırma çalışmaları (yapılan ekleme çıkarma çalışmalarıyla), detaylı karakter incelemeleri, topluluğun repertuarına ve yapısına uygunluğunun araştırılması, yazar ve dünya görüşü hakkında bilgi, vb. çalışmaların yapıldığı ve bu çalışmalar sonucunda sahne üzerine yansıtılacak bilgilerin depolanmasından oluşur. Tüm bu çalışmalar daha önce de belirtildiği gibi oyunun yönetmeni ve dramaturgu tarafından yapılır. Oyunun diğer sorumluları (sahne tasarımcısı, kostümcüsü vb.) kuramsal dramaturginin ilerleyen bölümlerinde çalışmalara katılırlar. Tüm bu çalışmalarda kullanılan genel malzeme oyun metnidir denilebilir.
Oyunun gelişim sürecinin daha ileriki safhalarını oluşturan deneysel dramaturgide metnin yanında oyuncu, sahne ve ufak çaplı diğer sahnesel etmenlerde oyunun gereçleri arasına girer.
Kuramsal dramaturgi oyunun durağan veya fikri sonuçlarını ortaya çıkarırken, deneysel dramaturgi bu durağan ve fikri sonuçlara hareket verir.
Yönetmenin uygulaması daha çok deneysel dramaturgide görüldüğü için bahsedeceğimiz konularda bu doğrultuda olacaktır.
Rejisörün Oyun Üzerindeki Çalışmaları
Yönetmenin oyun üzerindeki çalışmaları üç evrede incelenebilir. Bunlardan ilki biraz önce bahsedilen kuramsal dramaturgidir. Metin üzerindeki çalışmalar oyunun organik değerlerini ortaya çıkarır. İkinci evre olan oyuncunu sahne üzerinde çalıştırılması, sözcüklere bir anlamda hayat verilmesi plastik değerleri ortaya çıkarır. Üçüncüsü ve sonuncusu da sahne tasarımı, ışık, müzik, kostüm gibi kavramları sonucunda ortaya çıkan teknik değerlerdir.
İlk bölümü oluşturan ve metnin yorumlanması olan organik değerlerde, yönetmen eldeki oyunun o aşamadaki tek gereci olan sözcükler sayesinde oyunun özünü ortaya koyar, niteliklerini ortaya çıkarır. Bu çalışmalar içerisinde oyunun geleceğine yönelik kullanacağı araçları ve araçları kullanma biçimini belirlemelidir. İlk bölüm içerisinde yer alan diğer önemli bir konu da, oyundaki olay örgülerinin ve olay gelişiminde hangi karakterin ne kadar etkili olduğunun ortaya çıkarılmasıdır. Bu çalışmada güdülen genel amaç anlatılmak istenen dünya görüşünün karşı tarafa aktarımında karşılaşıla bilinecek engellerin ortadan kaldırılması ve anlatımın güçlendirilebilmesi için yapılabileceklerin ortaya çıkarılmasıdır. Bu çalışmalar yapılırken anlatımın güçlendirilmesi için olay örgüsü ve karakterlerin tanımlanmasının yanında, olayın geçtiği zaman ve mekanın da oyun türüne uygun olarak ortaya konması gerekmektedir. Yapılan tüm bu çalışmalar sonucunda oyuna aksiyon katacak olayların etkisi ve anlatım olanakları üzerinde durulur. Olayın etkisi belirlenirken amaç olan seyirci kitlesinin özellikleri baz alınır. Seyirci özelliğine uygun olarak metinde ekleme ve çıkarmalar yapılabilir, ara veya ön oyunlar eklenebilir. Bunlar anlatımı destekleyecek yardımcı öğelerdir.
Daha sonraki aşama olan plastik değerlerde, yönetmenin sahne üzerindeki en önemli anlatım aracı olan oyuncunun oyuna uygun olarak çalıştırılması yer alır. Önemli bir değerdir, çünkü oyuncu olmadan hiçbir oyun anlam kazanmaz.
Yönetmen bir orkestra şefi olarak düşünüldüğünde, sahne üzerine geçmeden önce sahip olduğu tek nota sözcüklerdir. Plastik değerlerde bu notaların daha önceden belirlendiği gibi uygulanması için çalışmalar yapılır. Bu çalışmalar öncelikle yönetmenin sistemine bağlı olarak sözcüklerin vurgu, tonlamasının verilmesiyle başlar. Vurgu ve tonlama çok önemlidir. Bir kelime doğru vurgu ve tonlama ile başka bir anlamda kullanılabilir ve hatta tam tersi bir anlam kazanabilir. Bu nedenle yapılan bu çalışma oldukça önemlidir. Bu çalışma sonrasında ise vurgu ve tonlamanın sağladığı anlatımın daha da pekiştirilmesi için oyuncunun da yaratıcılığıyla hareketler bütünü olan mizansenler eklenir. Ayrıca yavaş yavaş oyuncunun sahnedeki yeri, diğer oyuncularla iletişimi kesinlik kazanır.
Son aşama olan teknik değerlendirme aslında oyunun sahne üzerine taşınmasıyla başlayan bir süreçtir. Ancak tabi ki yapılan masa başı çalışmalarında temelleri atılmıştır. Sahne üzerinde yavaş yavaş somutluk kazanmaya ve oyunun anlamını pekiştirmeye, anlatımın karşı tarafa geçmesi için etkisini göstermeye başlamıştır. Bu süreçte provalara katılan teknik elemanlar da daha önce belirlenen fikirleri ve sonradan ortaya çıkan fikirleri uygulamaya başlarlar. Bu uygulamada belirleyici olan etmenler, rejinin ve oyunun türüne bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
Yapılan çalışmalar sonunda, yönetmen ve diğer sorumlu kadro oyunda gördükleri son eksiklikleri kontrol ederler. Bunlar arasında aksiyonun düşük olduğu ve sorun yaratabilecek yerler, fazlalık gibi görünen parçaların budanması veya eksik kaldığı düşünülen yerler için yapılacak yeni çalışmalar sayılabilir.
Tüm bu süreçler sonunda bir oyun sergilenme aşamasına gelmiş ve seyircilerin zihninde hayat bulması için gösterime hazır hale getirilmiştir.
Kemal ORUÇ
[/SIZE] [/INDENT]
|
|
|
| 19. Yüzyıl Sonrası Sanat Akımları |
|
Yazar: MaSaL - 04-25-2011, Saat: 11:17 AM - Forum: Edebiyat
- Yorum Yok
|
 |
1.NEOKLASİZM
Sanatta yeniden ilkçağ unsurlarının ön plana çıkması anlamına gelir. Bu dönemde, eski Yunan ve Roma tarzı tekrar canlandırılmıştır. Bu akım özellikle Barok Sanatı'nın aşırı süslemeciliğine duyulan bir tepkidir. Neoklasik resim: Yeni tarzın teknik özellikleri, ışığın getirdiği etkilerden uzak, perspektif ve derinlik aramayan, arka plana ağırlık veren -keskinleşen- çizgilerdir. Bu akımın en büyük ustası Jacques Louis David'dir.
2.ROMANTİZM
Romantizm'de sanatçı doğrudan kendisine yönelmiştir. Duyguları, iç dünyası, kendi gücü onun tek kaynağıdır. Bu akımda sanatçının bireysel olarak kendini yorumlaması, kişiliğinin duygusal yanını en iyi biçimde anlatabilmesi onun başarısıdır. Bu akımın en önemli sanatçıları Fransisko Goya, Teodore Gericault, Eugene Delacroix'tir.
3.REALİZM
En önemli özelliği, gerçek olanı, gözle görülüp elle tutulanı tıpkı bir ayna gibi ifade etmesidir. Realist sanatçı Courbert "Ben hiç melek resmi yapmadım, çünkü hiç melek görmedim" demektedir. Realist akımın izleyicileri, bir sanatçının zengin ve görkemli dünyasını tasvir etmek yerine dünya gerçeklerini gözler önüne sermişlerdir. Bu akımın öncüleri Courbert, Corot, Millet ve Honore Daumier'dir.
4.EMPRESYONİZM
İzlenimcilik anlamına gelen empresyonizmde sanatçılar dış dünyaya ait olanı; ışığı, renkleri, tepkileri, hüzünleri işlemekte ve yakalanan anlık konuları resmetmektedir. Bu akım ışık ile resim yapma olarak tanımlanmaktadır. İzledikleri temel kaynak güneştir. Konu ışık yansımaları arasında kaybolmuştur. En önemli temsilcileri Manet, Monet ve Renoir'dir.
5.POST EMPRESYONİZM
Empresyonizme tepki olarak doğmuştur. Bu akımın temsilcileri ışık oyunlarıyla oluşan gelişigüzel kompozisyonları tekrar düzene koyarlar. Van Gogh, Paul Gaugin, Cezanne ve Seruat bu akımın önemli sanatçılarındandır.
6.FOVİZM
19. yy ikinci yarısında sanata bakış açısı tamamen değişmiştir. Artık sanatçının eserine özgürce sahip olma düşüncesi egemen olmaya başlamıştır. Fovizm'de çiğ ve sert renkler kullanılması bu akımın başlıca özelliğidir. Resim elden geldiğince sade ve temiz boyalıdır. Önemli sanatçıları Henri Matisse, Brague ve Derain'dir.
7.KÜBİZM
Fovizm'den kopan sanatçıların oluşturduğu bir akımdır. Üçüncü boyutu tuvalin üzerine perspektif olmadan getirebilmesi temel özelliğidir. Cisimler parçalanır, öne arkaya katlanır, açılır. Pablo Picasso bu akımın en önemli öncüsü olmuştur.
8.FÜTÜRİZM
20. yy başlarında, Kübizm'e tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akım çok az sayıda ressam tarafından benimsenmiştir. Dış dünyayı bir tarafa bırakarak tamamen iç dünyayı tuvale aktarır. Savaşların, hızlı makineleşmenin insanın iç dünyasını, duygularını nasıl etkilediği bu resimlerde rahatlıkla izlenebilir. Umberto Boccioni bu akımın öncülüğünü yapmıştır.
9.EKSPRESYONİZM
Dışavurumculuk anlamına gelen bu akım empresyonizme tepki olarak doğmuştur. Ekonomik sorunlar, siyasi karışıklıklar, sosyal dengesizlikler sanatçiları ekspresyonizme doğru itmiştir. Bu akımın en ünlü sanatçısı Edward Munch'tır.
10.SOYUT RESİM SANATI
Non-figüratif, Abstre, Non-objektif gibi isimlerle de bilinir. Doğuş yeri Fransa'dır. Soyut resimde, ışık ve rengi kullanarak kompozisyon oluşturma esası vardır. Sanatçılar iç dünyalarını ya da herhengi bir objeyi tuvale aktarırlar. Jackson Pollock, Joseph Albers soyut resim sanatının önemli sanatçılarındandır.
11.METAFİZİK
Varlığın, en genel prensipleriyle, temelindeki ilk nedenleri araştıran bir disiplin anlayışıdır. Fütürizm'in hareketlilik anlayışına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Resim sanatında hareketliliği reddeder. Sanatçı, akılcılıktan ve mantıktan uzak, tamamen düşlerden oluşan kompozisyonlar oluşturur. Öncüsü Georgia da Chirica olmuştur.
12.DADAİZM
İsmini Fransızca "tahta at" sözcüğünden almıştır. Bu akım sanatçıları alışılagelmiş resim tekniklerini bırakarak gündelik kullanılan kağıt,ağaç gibi eşyaları birbirleri ile birleştirerek ilginç eserler ortaya koymuşlardır. İnsanlığı karamsarlığa, karmaşıklığa, ümitsizliğe iten I. ve II. Dünya şavaşları akımın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Akım, çocuksu heyecanlarla akılcılığı reddeder. dadaistler için mantık sorularının sorulmadığı anlık duyguları yakalamak önemlidir. Hans Arp ve Marcel Duchamp önemli temsilcilerindendir.
13.SÜRREALİZM
II. Dünya savaşından sonra ortaya çıkan bu akım gerçeküstücülük olarak ta adlandırılabilir. Sürrealistler, Freud kuramını sanatla birleştiren ve ilk uygulayanlar olmuşlardır. İnsanın bir anlamda anlık ruhsal çelişkileri, karşı çıkmaları ve buna benzer tepkileri sanata yansımış, sonuçta bu akım doğmuştur. En güçlü temsilcisi Salvadore Dali'dir.
14.POP ART
II. Dünya savaşından sonra meydana gelen köklü değişimlerin bir getirisidir. Tüketimi çekici hale getirmek için reklamlar, renkli afişler, hatta resimli dergi ve romanlar kullanılmaya başlanır. Pop Art Sanatı tüketime yardımcı bir reklam aracı olarak doğar, gelişir. Claes Oldenburg bu sanatın öncüsü olmuştur.
|
|
|
|