:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Hayata Dair
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9
[SIZE=4]Hayata dair



Ne var ki hayat telaşında adım sayıyor günler

Bir fırtınaya kapıldı düşünceler

Karanlık çöktü omuzlarıma

Bir hambal misali yüklendik hayatı

Koşarcasına kapıldık hayata

Taşınabildiği yere kadar..

Huzurun pençesine kapılamadı bu yürek

İlerliyor zaman

ve “Geriye dönme zamanı” olsa diyor insan

Şimdi ise keşkeler cebimde...

o duyguların kokusuna hasret bu yürek

Koşabilmeyi özledi uçsuz bucaksız düşünce diyarında

O çocuksu ruhumla gülebilmeyi

Çıkarsız sevilmeyi

Güven duygusunu

Özledi ruhum anne kucağındaki şevkati...

Şimdi ise Geride kalan;

Yıllların özlemi içinde kavruluyor düşünceler

Artık herşey gidebildiği yere kadar....
[/SIZE]
Ertelenen sevdaların bedelini ödemiyor yaşam
O zaman şimdi, sımsıkı tutup yüreklerimizi
Bir kez daha yitirmemek için geleceği
Suskunluğu bozmanın zamanı gelmedi mi?
Özlemek yetmiyor
Özlemleri sıraya koymak gerek
Hikayenin bu yerinde
Varsayımlar üzerine kurulan gelecekte
Eğilmeden bükülmeden varabilmek için hedefe
Kaçakcısı olmadan duyguların
Yakalayabilirsek birlikteliği
Bu gün de bizim, yarın da...

Tayfun TALİPOÄžLU
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaslanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.

Ve yaşamaktan korkuyor,
kendisi için değil, başkalarına göre yaşadığı için.
Silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat denilmektedir. (John Christian)
USTA ÇIRAK

Ustalarin ciraklarina sadece edindikleri meslegi, zanaati degil hayati da
ogrettikleri, en genis ve gercek anlamiyla ogretmen olduklari donemde
Hintli bir ahsap ustasi yasiyordu.
Bu ustanin ciragi buyudu, ahsap islemeyi ve hayati ogrendi, kendi isini
kurup baslatti. Bir sure sonra dostlarindan biri oglunu getirdi, ustadan
onu yanina cirak almasini istedi.
Fakat bu cirak surekli yakinip duran, her seye bozulan bir cocuk cikti.
Tahta getirmeye gidiyor, dondugunde ellerine kiymik battigindan uzun uzun
yakiniyordu. Bir is teslim etmeye gidiyor, dondugunde yoldan, sicaktan,
musterinin tavrindan yakiniyordu.
Usta cocuga bir seyler anlatmaya calisiyordu ama sozlerinin hicbir etkisi
olmuyordu.
Bir gun usta ciragini koye tuz almaya gonderdi.
Cirak ustasinin soyledigi gibi, tuzu alip dondu. Usta bir bardak su getirmesini soyledi. Cirak bir bardak suyu da getirdi.
Usta, Simdi o tuzu suyun icine at' dedi. Cirak ustasinin soyledigini yapti.
Sonra usta 'Simdi o suyu ic' dedi. Cirak suyu icti ve tabii ki icer icmez de tukurdu. Ofkeyle ustasina bakarken, usta 'Nasildi tadi' diye sordu. Cirak nefretle, 'Cok aci' dedi.
Usta cocuga 'Tuzu yanina al gel, gidiyoruz' dedi. Cirak ustasinin pesine takildi. Bir sure sonra civardaki golun kiyisina geldiler.
Usta ciraga 'Butun tuzu gole dok' dedi. Cirak soyleneni yapti.
Usta 'Simdi golun suyundan ic' dedi. Cirak icti.
'Suyun tadi nasildi' diye sordu usta. Cirak, 'Cok guzeldi' dedi.
'Peki tuzun acisini hissettin mi' diye sordu bu kez de.
Cirak 'hayir' dedi.
Usta ciragi karsisina oturtup anlatti:
'Hayattaki butun olumsuzluklar iste bu bir avuc tuz gibidir. Eger sen kucuk bir bardak su isen, nasil tuzun butun acisini tattiysan, hayatin butun olumsuzluklarindan da oyle etkilenirsin. Eger sen kisiliginle ve gonlunle bu önümüzdeki göl gibi isen, hayatta karsilasabilecegin butun olumsuzluklar seni, o bir avuc tuz gölün suyunu nasil etkilediyse öyle etkiler, bir bardak suda tattigin aciyi vermez sana.

Secim senindir :

Ya bardak olacaksin ya da göl...'
hayatı yakalamakl
güzel yaşam için 13 ifade hayatı yakala

1. Seni,sen olduğun için değil,senin yanında olduğum zaman ben olduğum için seviyorum .
2. Hiç kimse senin gözyaşlarını haketmez! Onu hakeden; seni asla ağlatmayacak olandır.
3. Birinin seni,senin istediğin gibi sevmemesi,onun seni tüm varlığıyla sevmediği anlamına gelmez.
4. Gerçek dost, elini tuttuğu zaman kalbine de dokunandır.
5. Birini özlemenin en kötü yolu,yan yana oturduğun halde onu hiçbir zaman elde edemeyeceğini bilmendir.
6. Üzüntülü olduğun zamanlarda bile gülümsemeyi asla bırakma.Biri gülümsemene aşık olabilir.
7. Bu dünyada bir insan olabilirsin, ama birisi için bir dünya olabilirsin.
8. Zamanını seninle geçirmekle ilgilenmeyen biriyle zamanını harcama
9. Belki de Allah doğru kişi ile karşılaşmadan önce yanlış insanlarla karşılaşmamızı istemiştir. Minnet duygusunu böyle tadacağız.
10. Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse...
11. Seni kıracak insanlar her zaman olacaktır. Öyleyse güvenmeye ihtiyacın var, sadece dikkatli ol!
12. Daha iyi bir insan ol ve yeni bir insanla karşılaşmadan, o kişinin de senin kim olduğunu bildiğini ümit etmeden önce kendinin kim olduğunu bildiğinden emin ol!
13. Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler ummadığın zamanlarda olur.

"Olan her şeyin arkasında bir sebep vardır. Hiçbir şey tesadüf değildir."


Hayatı yakala

Her sabah bir ceylan uyanır Afrika'da, kafasında tek bir düşünce vardır; 'en hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek.' Yoksa aslana yem olacaktır.
Her sabah bir aslan uyanır Afrika'da, kafasında tek bir düşünce vardır; en yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek. Yoksa açlıktan ölecektir.
İster aslan, ister ceylan olun, hiç önemi yok. Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini, hem de bir önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin. Çünkü eğer aslansanız ve en yavaş koşan ceylanı bir önceki gün yakalamışsanız ve bugün yine bir ceylan yakalamak niyetindeyseniz, artık bilmelisiniz ki en yavaş ceylan dünkünden daha hızlıdır. O halde düne göre hızınızı artırmanız gerekmektedir.
Yok eğer ceylansanız ve henüz aslana yem olmamışsanız, hızınızı düne göre mutlaka artırmalısınız. Çünkü sıra size gelmiş demektir.
Yani hayat koşusunda, devam edebilmenin tek koşulu vardır. Dünden daha hızlı olabilmek... Bakın bakalım şimdi kendinize; ondan, bundan, şundan değil, dünden hızlı mısınız?
20 li yaslara kadar iyilikle kotulugun ulkesi, kalin
sinir cizgileriyle ayriliyor birbirinden. Siki
dostlari ve dusmanlari oluyor insanin. Onlari olesiye
seviyor ya da olesiye nefret ediyor onlardan.

30 larinda yalani hakikatten ayirt etmeye basliyor.
Iyi sandiklarinin hiyanetiyle tanisiyor, sirtinda dost
isi hancer darbeleriyle; ve en kotu zannettigi
sefkatle imdadina yetisiveriyor.

Zaman kanatlanip da 40 ina yaklastiginda
insan, iyiyi kotuden ayiran hudut cizgilerini birbirine
karistiriyor. Iyilere naksolmus kotuyu ve kotulerin
icindeki iyiligi de kesfediyor ademoglu. Anliyor ki,
iyi insan/kotu insan yok; insanin icinde iyilik ve
kotuluk var, kotuyle iyi panzehiri degil birbirinin;
kankardesi.
Iyilerle kotuler cekistirmiyor ipi. Iyilik ve
kotulukten orulmus ibrisimin kendisi.

Bunu anlayinca sasmiyorsun nefretin birden sehvete
donusmesine; aci girdaplarinin icinde hazzin
raksetmesine.
Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele
yuruyor.
Insan, suuraltindaki isyankarla sahtekari, gunahkarla
tovbekari birarada farkediyor.
Benim, hukmeden ve boyun egen, zulmeden ve aci ceken.
Bunca siddet kadar onca merhamet de benim eserim.
Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete
bulayan benim.
Kundak bezime tipatip benziyor kefenim,
hayatim muhtesem ve sefil, magrur ve rezil, hayasiz
ve asil.
Ben, hem ors hem cekicim.

Iste bu kesif kolaylastiriyor yasami..
Anliyorsun ki toplumlar gibi insanlar dakanli ic
savaslarina borclu ilerlemesini. .

O zaman , iyileri kotulerden ayirmak gibi nafile bir
ugrasi birakip -basta kendin olmak uzere- insanlarin
icindeki iyiligin pesine dusuyorsun; kiymet bilmeyi ve
-yine basta kendin olmak uzere- herkesi hos gormeyi
ogreniyorsun.

Tukendikce pahalaniyor zaman; gunler azaldikca
uzuyor. Saclarin gibi, seyreldikce degerleniyor dostlarin.
Gunahlari ve zaaflariyla da ovunuyor insanlar;
sevaplari ve zaferleri kadar.

Onemli degil kac kez yenildigin; onemli olan, kac
yenilgiden sonra yeniden dogrulabildigin.

Bu paramparca ruhlardan, celiskili duygulardan,
catismanin actigi yaralardan mucizevi bir ahenk
cikiyor ortaya

ki olgunluk diyorlar adina.....

CAN DUNDAR
Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte, yaşamı arıyordum
ne olduğunu bilemeden... Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle
oynayan, karanlıklarda yıldızlarla konuşan... Mutluydum rüzgarla birlikte
maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken, mutluydum
gökkuşağı olup renkleri saçarken...

Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları yeryüzünde... Hepsi
zamanla koşar gibi, hep bir şeylerin peşinde... Bazen bir kuşun kanadına
karışır, uçardım onunla, rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte.

Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde
özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak. Ama yağmur yağdığında
özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları daha fazla çırpınamazdı
damlalar karşısında... Sığınırken bir kaya kovuğuna, özgürlüklerini teslim
ederlerdi yağmura, sessizce...
Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için...
Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak
istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim...
Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen
yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım. Koşmaya
başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için. Yaşamı hissedebilmek için...
Yaşam olabilmek için...

Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün olamadığı
kadar... Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle...
Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte...Toprağın
derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim... Zaman
geçtikçe büyüdüm, çoğaldım... Yerimde duramaz hale geldim...

Güneşi özledim... Yıldızlara merhaba demek istedim... Terk ettim
toprağı. Sıcaklığını, şefkatini. Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü
gördüm yeniden... Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür...

Aktım, gittikçe büyüyerek... Beni sarmalayan toprağa dokunarak
aktım... Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı öğrenebilmek için
aktım... Benimle çiçekler açtı ağaçlar da, topraktan otlar fışkırdı
delicesine... Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana
yaşam nedir diye sorduğumda... Büyümek istedim... Daha hızlı akmak, denize
kavuşmak istedim... Aktım gökyüzünün görünmediği ıssız ormanların arasından,
yıllardır kımıldamaktan korkan taşları peşimde sürükleyerek,
başkaldırırcasına ... Başakların rüzgârla dans ettiği ovalara geldiğimde
duruldum... Onları seyredebilmek için yavaşladım... Sordum uçuşan
kelebeklere yaşamı... Rüzgarla dans mı diye?.. Cevap vermediler bana...
Denizi aradım uzaklarda, görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce
dokunabilmek için.
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat,

soluk almak güçleştiğinde,

Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini
ferahlatacak; Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa,
Gerçekleştirmeyi denemeli!
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
Kendisinin bir sal olup da,

O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.
Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;
Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak
önce inip Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar,

yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;
Gördüğünü hissedebilmeli!
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
Değerli olabilmeli hayat!
İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek
için! Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!
Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!
Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı;
Sevgisiz, soysuz kalarak!
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir,

seher yeli okşamalı saçlarını...
Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda;
Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!
Bir çocuğun ilk adımlarında umudu;

bir gencin düşlerinde geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli !
Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden
mutlu Olmayı beklememeli !
Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı;
Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için;
Kaçırmamalı !
Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması
için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin;

ağlamayı bilmiyorsan,
Neşesizdir kahkahaların;
Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten
herkesi unutmamalı!
Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...
Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı
bahanelerle tekrarlamaması için!
Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak!
Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını
zorlayacak! Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki,

hakkını verebilsin sevdiklerinin;
Zaman bulabilsin;
Bir teşekkür, bir elveda için...
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer;
Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;
Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de
fark edebilmeli insan!
Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!
[SIZE=4]YAŞAM NEDİR ?
Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte,
yaşamı arıyordum ne olduğunu bilemeden... Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan, karanlıklarda
yıldızlarla konuşan... Mutluydum rüzgarla birlikte
maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken,
mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken...

Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları
yeryüzünde... Hepsi zamanla koşar gibi, hep bir şeylerin
peşinde... Bazen bir kuşun kanadına karışır,
uçardım onunla, rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte.

Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak. Ama
yağmur yağdığında özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları
daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında... Sığınırken bir kaya
kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce...

Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için...Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim... Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım. Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için. Yaşamı hissedebilmek için... Yaşam olabilmek için...

Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün
olamadığı kadar... Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle...
Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte...Toprağın
derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim... Zaman
geçtikçe büyüdüm, çoğaldım... Yerimde duramaz hale geldim...

Güneşi özledim... Yıldızlara merhaba demek istedim.... Terk ettim
toprağı. Sıcaklığını, şefkatini. Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü
gördüm yeniden... Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür...

Aktım, gittikçe büyüyerek... Beni sarmalayan toprağa dokunarak
aktım... Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı ögrenebilmek
için aktım... Benimle çiçekler açtı ağaçlarda, topraktan otlar fışkırdı
delicesine... Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana
yaşam nedir diye sorduğumda... Büyümek istedim... Daha hızlı
akmak, denize kavuşmak istedim... Aktım gökyüzünün görünmediği
ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları
peşimde sürükleyerek, başkaldırırcasına ... Başakların rüzgârla dans
ettiği ovalara geldiğimde duruldum... Onları seyredebilmek için
yavaşladım... Sordum uçuşan kelebeklere yaşamı... Rüzgarla dans
mı diye?.. Cevap vermediler bana... Denizi aradım uzaklarda,
görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce dokunabilmek için.

Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken
dünyaya, uzaklarda maviliği gördüm... Gördüm orada canlılığı,
başkaldırmışlığı, hasreti... Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak
istedim... Koynuna girmek istedim bir sevgili gibi... Sevişmek
istedim onunla... Yaşamı istedim ondan... Dokunduğumda denize,
balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize... Bir oldum onunla...

Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum,
okyanus oldum. Kapladım dünyayı canlılığımla. Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım... Derinliğin sessizliğinde güzellikleri
buldum... Yaşam gizlenmiş güzellikler midir diye sordum denize?
Cevap alamadım... İnsan olmak istedim... Yaşamın ne olduğunu
öğrenirim diye...Döl oldum genç bir erkeğin ateşli vücudunda...
Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle... Büyümeye başladım
içinde olduğum insana fark ettirmeden... Büyüdüm, büyüdüm...

Aynı toprak gibi sıcak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur
verdi... Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim... Güneşe
sarılmak istedim... Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim...
Yaşamı insanlara sormak istedim... Işıkla tekrar kavuştuğumda
özgürlüğümü hissettim yeniden... Küçük bir su damlasıyken
gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi...

Büyüdüm zamanla... Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte...
Sordum insanlara yaşam nedir diye?.. Cevap veremediler...
Bir gün aşık oldum birisine, neden diye sormadan kendime...
Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine akarak,
bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini...
O zaman anladım ki; YAŞAM SEVGİDİR...
SADECE SEVGİ.
[/SIZE]
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9