Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9
EÄžER SEVGİSİ ;
Eğer beni seversen seni severim, eğer güzelsen seni severim, eğer zenginsen, eğer, eğer, eğer.... Bu, şartlı bir sevgi türü. Düşünür buna göre şu örneği verir.
Japonya'da lise son sınıfa giden çok zeki bir çocuk çalışkanlığıyla babasının gururudur. Bu çocuk aynı zamanda sınav hazırlığı için dershaneye gider. Sınav günü gelip çattığında çocuk sınavı kazanamaz ve bunalım geçirir. Kafasını dinlemek üzere kaplıcalara gider. Dönüşte babasından beklemediği bir tepkiyle karşılaşır. Babası, "neredeydin?" diye sorar.
Çocuk, "biliyorsun baba, sınavları kazanamadım ve bu yüzden çok bunalıma girdim. Kafamı dinlemek üzere tatile gittim" der. Baba, "sınavları kazanamadın birde utanmadan tatile mi gittin?" diye sinirlenir. Çocuk masumane bir edayla, "ama baba sende kendini iyi hissetmediğin zaman o kaplıcalara giderdin. Elimden geleni yaptım ama başaramadım ve bende kendimi iyi hissetmediğim için o kaplıcalara gittim." İşte bu sözler babayı tetikler ve eline hakim olamayarak oğluna şiddetli bir tokat atar.... Genç çocuk aynı gün intihar eder. Japonya'lı psikologlar genç çocuğun gururu yüzünden intihar ettiğini söyleseler de düşünür bunu kabul etmez. Düşünüre göre ; ne zamanki genç çocuk babasının kendisine olan sevgisinin çalışkanlığıyla bağlantılı olduğunu ve çalışkanlığı bittiği zaman sevginin de bittiğini fark etti, işte o zaman intihar etti. Düşünür bu sevgiyi çok tehlikeli bulmakta ve bunu asla tasvip etmemekte.
İkincisi;
ÇÜNKÜ SEVGİSİ ;
Seni seviyorum, çünkü güzelsin, çünkü beni seviyorsun, çünkü iyisin, çünkü, çünkü, çünkü,... Bu sevgi karşılıklıdır der düşünür. Düşünür bu sevgi türüne yine Japonya'da vuku bulmuş bir hadiseyi örnek verir. Japonya'da dünyalar güzeli genç bir kız çalıştığı işyerinde bir kazan patlar. Kazada genç kızın vücudu yanar. Genç kızın annesi, babası ve nişanlısı sadece ilk gün hastaneye giderler. Kızın nişanlısı bir hafta sonra nişan yüzüğünü atar. Artık bir hastane odasında yapa yalnız kalmıştır. Buna çok üzülen genç kız bir ay sonra ölür. Doktorları genç kızın ölecek kadar ağır hasta olmadığını söyler. Düşünür ise genç kız ne zamanki kendisine olan sevginin güzelliğine endeksli olduğunu ve bu güzelliğin gidince sevginin bittiğini anladığında üzüntüsünden öldüğünü söyler. Yani bir anlamda kahrından ölür... Düşünür, bu sevginin her ne kadar E?ER sevgisine benzese de aslında daha tehlikeli olduğunu söyler.
Üçüncüsü ise;
HER ŞEYE RAÄžMEN SEVGİSİ...
Seni hırsızlığına rağmen seviyorum. Kötü geçmişine, BENİ SEVMEMENE, çirkinliğine, yalan söylemene, katilliğine, HERŞEYİNE RA?MEN SENİ SEVİYORUUUUUUM... İŞTE... GERÇEK AŞK, İŞTE... GERÇEK SEVGİ BU.... Düşünür buna örnek olarak da, hemen hemen hepimizin bildiği eski bir masal güzelini anlatır. güzelliği ve aşkıyla bir tarih, günümüze kadar gelen ve filmlere konu olan SİNDRELLA...Sindrella, güzeller güzeli olmasına rağmen kamburluğuna, kısa boyluluğuna, fakirliğine, çirkinliğine, gözlerinin şaşı olmasına RA?MEN SEVER... Düşünür, "İŞTE SEVGİ BUDUR" der. Düşünüre göre günümüz dünyasındaki insanların en az gıda kadar ihtiyacı olan SEVGİ bu. Bu sevgi olsa boşanmalar az olacak. İnsanlar daha az problem yaşayacak.
İşin tek kötü tarafı bu sevgiye verebildiği tek örnek bir masal kahramanı olan "Sindirella".
“Seni Her Şeye Rağmen Seviyorum..”
· Sevinçlerini erteleme.
· Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.
· Çocukların, adalet sözcüğünü duyduğunda seni hatırlasınlar.
· Kendini ve başkalarını bağışlamasını bil.
· Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
· Her gün altı bardak suyunu içmeyi unutma.
· İyi bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu sakın unutma.Birincisi; doğru insanı bulmak, ikincisi; doğru insan olmak.
· Cesaretli ol. Hayatına geri baktığın zaman yaptıkların için değil yapmadıkların için üzüleceksin.
· İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.
· “Teşekkür ederim” ve “Lütfen”i çok kullan.
· Bir mesleğin hilelerini öğrenmek yerine o mesleği iyi öğren.
· Nasıl bir duygu olduğunu öğrenmek için 24 saat kimseyi ve hiçbir şeyi eleştirme.
· Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir. Unutma!
· Başkalarını suçlamak yerine sorumluluk al.
· Sadece gözden çıkardığın kitapları ödünç ver.
· Çocuklarla oyun oynarken kazanmalarına izin ver.
· Olumsuz insanlardan uzak dur.
· Eskiyebilirsin, bu doğaldır. Ama, sakın köhneleşme ve paslanma.
· Eğer hayatında hiç başarısızlık yoksa, hiç risk almıyorsun demektir.
· İyi bir arkadaş senin kendine verebileceğin en değerli hediyedir.
· Kaplumbağa başını çıkarıp önünü görmeden ilerleyemez. Kaplumbağayı küçümseme.
· İş yemeklerinde bir bardaktan fazla alkollü içki içme,başka içki içen yoksa sen de içme.
· Ödünç aldığın otomobili, benzin deposu dolu olarak iade et.
.Unut ve affet… Ekşi üzümden iyi şarap olmaz.
· Mutluluk arayan kadın, boynundaki elmasından çok masadaki güllere bakar.
Su kadar özel,
su kadar faydalı ve su kadar çok... Tükenmez...
İnanıyorum ki, gerçekten de öylesin. Ama ister çesmelerden dökül,
ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak, dibi olmayan bir kovayı
dolduramazsın. Yani; seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın...
Unutma! Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin...
Gürültünün parçası olursun sadece.
Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; su nasılsa burada,
lüzum yok ki suyu kana kana içmeye diye düsünürler...
Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi!
Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden
su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın
en sakin anını bekledi suyun durgun yerlerini bulabilmek için,
gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler. Onlar için
en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda...
Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel,
su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez...
Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi
yaşatıcı ol, su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!..
Sen bir su ol... Ama rahmet ol, afet değil!
Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma,
ocaklarını söndürme, sana felaket denmesin!
Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin!..
Su yüce Allahın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri...
Suya benzediğini unutma! Su gibi özel, su gibi güzel,
su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez,
tükenmez olduğunu da unutma.
Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de
kiyametler koparıcı olabileceğini unutma...
Unutma; senin işin rahmet olmak, afet değil !
Vadiler varken önünde ve ovalar varken,
yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini
ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene.
Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe...
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve
kaçılan olursun; seller, afetler gibi...
Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak...
Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan
konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan
birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara!
Ama yapman gereken şu, değil mi?
Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini.
Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini,
kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin
anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini...
Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının
ne kadarı olduğunu düşüneceksin...
Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az
ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın...
Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde
olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında,
vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de
fikrini bildireceğin kişinin kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin!..
Demeyeceksinki, ben canım isteyince giderim iskeleye,
vapur da o saniyede gelmek zorunda!..
Demeyeceksin ki, aklıma geleni aklıma geldiği biçimde
söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek,
anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!..
Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın,
ama maalesef değil...
Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan
bir tavşan gördün mü hiç ?..
Veya önüne çıikan ağaçları dahi sürükleyen bir selden
susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü ?
Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler,
beyni olan her yaratık gibi!
Hadi... Sen şimdi su olduğunu düşün, ve kendini su gibi hisset...
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı...
Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu hatırla...
Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini;
girebilmeyi öğren insanların damarlarına.
Hayat ver...
Vazgeçilmez ol !!..
Su gibi ol; temiz ve temizleyen
HAYAT NEDİR ?
Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranc oyununu yaninda bir mektup ile hediye olarak Pers İmparatoruna gondermistir. Mektubunda oyunla ilgili hic bir aciklama yapmazken soyle bir mesaj yazmistir;
'Kim daha cok dusunuyor , Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi goruyorsa O kazanir. Iste hayat budur...'
Pers Imparatoru donemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesaji paylasarak, ondan oyunu cozmesi ve kendisinin de karsilik olarak Hint Imparatoruna hediye edilmek uzere baska bir oyun icat etmesini ister.
Vezir haftalarca calistiktan sonra gonderilen satrancin her tas hareketini ve oyunu cozer daha sonra da on gunde tavlayi icad eder ve imparatora sunar.
Pers imparatorunun basveziri Buzur Mehir tarafindan 1400 yil once tasarlanan tavla oyunu; dunyanin en populer oyunlarindan biridir.
Zaman kavramindan alinan ilhamla tasarlanan oyunun zamana boylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birligi olarak tavla bir tanedir. 4 kosesi 4 mevsimi, tavlanin icindeki karsilikli 6'sar hane 12 ayi, pullarin toplami ayin 30 gununu, siyah-beyaz pullar gece ve gunduzu, karsilikli 12'ser hane gunun 24 saatini simgeler ..
Hint Imparatoruna satranca karşılık olmak üzere tasarlanan tavla oyunuyla birlikte gonderilmek uzere soyle bir mesaj hazirlanir :
'Evet, Kim daha cok dusunuyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi goruyorsa O kazanir. AMA BIRAZ DA SANS GEREKİR.
Iste hayat budur...'
Buyuk olmak icin kimseye iltifat etmeyeceksin..
Hic kimseyi aldatmayacaksin....
Ulke icin gercek amac ne ise onu gorecek o hedefe yuruyeceksin...
Herkes senin aleyhinde bulunacaktir......
Herkes seni yolundan cevirmeye calisacaktir.....
Fakat sen buna karsi direneceksin.........
Onune sonsuz engellerde yigilacaktir...........
Kendini buyuk degil, hic sayarak, kimseden yardim gelmeyegine inanarak bu engelleri asacaksin........
Bundan sonrada sana buyuk derlerse......................
BUNU SOYLEYENLERE GULECEKSIN..............
Hayat düşünceyle başlar. Ama düşünceden ibaret değildir. Herkes için hayatın anlamı farklı olabilir. Herkes karşılaştığı olaylara farklı anlamlar yükleyebilir. Ve o anlamlara göre hayatını sürdürebilir. Peki bazılarımız hayattan zevk almayı nasıl başarıyoruz da bazılarımız başaramıyor?
Nasıl oluyor da aynı olayla karşılaşan iki kişiden biri o olay karşısında çok sevinebiliyorken diğeri çok üzülebiliyor. Veya niçin aynı şartlardaki 2 kişiden biri başarılı olabilirken diğeri olamıyor.
Hayattan ne istediğimizi ne kadar biliyoruz. Neler olduğunda işte tamam ben mutluyum diyebiliyoruz.
Ben söyleyeyim ne zaman mutlu olabildiğimizi, daha iyi bir ev aldığımızda, daha iyi bir araba aldığımızda, daha iyi bir iş bulduğumuzda, kredi kartımızın limiti biraz daha arttığında ve bunun gibi bir takım olaylar olduğunda mutlu olabiliyoruz. Veya sadece bunlar olursa mutlu olabileceğimizi düşünüyoruz. Artık ufak detaylar, hayatımızdaki küçük ayrıntılar bizi mutlu edemiyor, güçleri yetmiyor bizi mutlu edebilmek için.
Sonra ne oluyor peki?
Doyumsuz oluyoruz. Yoktan yere mutsuz ediyoruz kendimizi. Çünkü beklentilerimiz çok yüksek ve gün geçtikçe artarak da devam ediyor. İşte bu yüzden aynı bütçeye sahip iki kişiden biri parkta simit ve ayranla öğle yemeğini yerken mutlu olabiliyor; diğeri ise niçin daha lüks bir yere gidemiyorum diye yoktan yere kendisini mutsuz kılabiliyor.
Yani sen hayata nasıl bakıyorsan hayat senin için onu ifade ediyor. Kendini paran yokken zengin kılabiliyor çok paran varken de fakir kılabiliyorsun.
Artık hayattan ve başkalarından bir şeyler beklemeyelim. Kendimizden bekleyelim herşeyi. Ve artık yaşamın bizi mutlu etmesini istemeyelim. Biz yaşamımızı mutlu hale getirmesini bilelim.
Unutmayın ki siz bindiğiniz arabanız değilsiniz, siz kredi kartlarınızın limiti değilsiniz, oturduğunuz eviniz değilsiniz, siz çalıştığınız işiniz de değilsiniz. Siz aynaya baktığınızda gördüğünüz o hiçbir şeyi olmayan kişisiniz.
İşte mesele budur! Hiçbir şeyiniz yokken bir şeyler yapıyor olabilmek ve kendinizi mutlu ediyor olabilmek.
Erdem ÖZBAY
[SIZE=2]HAYATTAN NE ÖÄžRENDİM !
Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi Esquire dergisininki... 'Hayattan NE öğrendiniz?'
Verilen süre içinde aklıma gelenleri aşağıda yazdım.
Yanlışların doğruları götürmeyeceğini umuyorum:
* * *
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra DA her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra DA güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini ü zerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra DA ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra DA ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha DA sonra kendime rağmen gitmeyi...
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra DA asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata DA lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını, AMA sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
CAN DÜNDAR[/SIZE]
SİYAH BEYAZ
Bir gün siyah yanına geldiği zaman beyazın
Beyaz korkup kaçmış siyahtan
Siyah haykırmış beyaza dur gitme diye
Beyazın kararı kesinmiş oysa
Demiş ki sen siyahsın bense beyaz
Umudun yanında karamsarlık
Aydınlığın yanında karanlık duramaz
Olsun diye diretmiş siyah gözlerini dikerek beyaza
Karamsarlık olmasaydı umut
Karanlık olmasaydı aydınlık olmazdı demiş
Birinin yok olması diğerini anlamsız kılar
İtiraz sesi çabuk yankılanmış karanlığın odasında
Hem demiş sen bana dayanamazsın
Beyaz bir mum olup yansam yanında
Senden geriye hiçbir şey kalmaz
Yanılıyorsun demiş siyah, yanılıyorsun
Mum dibine ışık vermez ne olur izin ver de
Kuytu köşede bile olsa sana yakın olayım
Ama gel gör ki dinletememiş lafını aydınlığa
İşte o günden beri aydınlık kaçar
Karanlık ardından kovalarmış
Beyaz geçerken gündüz olur
Siyahın gelmesiyle gece başlarmış
O günden sonra hiç kimse bir daha
Ne en uzun gecelerin bile aydınlanmadığını
Ne de aydınlığın üstünü gecenin kaplamadığını görmüş sonuçta
Çünkü acı olmayınca tatlı da olmazmış hayatta…
ALINTI
Hayat
Hayat bir nefestir aldığın kadar
Hayat bir kafestir kaldığın kadar
Hayat bir hevestir daldığın kadar
Önün mezar sonun mezar, unutma!
Hayat bir muamma çözdüğün kadar
Hayat bir seyahat gezdiğin kadar
Hayat bir duygudur sezdiğin kadar
Yönün mezar, sonun mezar, unutma!
Hayat bir yaygıdır yaydığın kadar
Hayat bir saygıdır saydıgın kadar
Hayat bir kaygıdır, duyduğun kadar
Yönün mezar, sonun mezar, unutma!
Hayat bir çıkıştır, çıktığın kadar
Hayat bir bakıştır, baktığın kadar
Hayat bir bıkıştır, bıktığın kadar
Önün mezar, sonun mezar, unutma!
Hayat bir rüyadır, yorduğun kadar
Hayat bir cevaptır, sorduğun kadar
Hayat bir seraptır, gördüğün kadar
Yönün mezar, sonun mezar, unutma!
Hayat bir olgudur olduğun kadar
Hayat bir dolgudur,dolduğun kadar
Hayat bir bulgudur, bulduğun kadar
Önün mezar, sonun mezar, unutma!
Bal der hayat böyle, yokuş iniş var
Geldiğimiz gibi, bir de dönüş var
Sonunda tahtadan at'a biniş var
Önün mezar, sonun mezar unutma!
Mikdat Bal
Hayat Bir Komedi
Hayat bir komedi dünya bir sahne
Ağlayanda olur gülende olur
Ecel gelır baş ağrısı bir bahne
Yaşayanda olur ölende olur
Hayat bir okuldur hocası zaman
Her geçen zamanda yoğrulur insan
Öyrenmenın sonu yok demiş ozan
Bilmeyende olur bilende olur
Hayat bir umuttur yok edilmeyen
Hayat bir acıdır fark edılmeyen
Hayat bir sevdadır terk edılmeyen
Sevmeyende olur sevende olur
Hayat bir yarıştır kişi özünde
Hayat imtihandır tanrı gözünde
Hayat bir ibrettır ozan sözünde
Görmeyende olur görende olur
CEBBAR KORKMAZ
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9