Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9
EN İYİSİ
Dağ tepesinde bir çam olamazsan
Vadide bir çalı ol; fakat
Dere kenarındaki en büyük çalı sen olmalısın;
Ağaç olamazsan çalı ol.
Çalı olamazsan bir ot parçası ol.
Bir yola neşe ver;
Bir mis çiçeği olamazsan bir saz ol,
Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz,
Burada hepimiz için bir şeyler var.
Yapacak büyük işler var, küçük işler var.
Yapacağımız iş, bize yakın olan iştir.
Cadde olamazsan patika ol,
Güneş olamazsan yıldız ol.
Kazanmak veyahut kaybetmek ölçü ile değildir.
Sen her neysen onun en iyisi olmalısın.
İki şey insanı "nitelikli insan" yapar:
1 İradeye hakim olmak
2 Uyumlu olmak
İki şey "ekstra değer" katar :
1 Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2 Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır:
1 Kararsızlık
2 Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar:
1 Nitelikli cevre
2 Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1 Baskın yeteneği bulmak
2 Cidden sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır:
1 Ustalardan ustalığı öğrenmek
2 Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın
sırrıdır:
1 Niyetin saf olması
2 Ruhsal farkindalik
İki şey milyonlarca insandan ayirir:
1 Sorunun değil çözümün parçası olmak
2 Hayata ve her şeye yeni
(özgün,orijinal,farklı)bakış acısıyla
yaklaşabilmek.
İki şey gelişmeyi engeller:
1 Aşırılık (mübalağa,abartı,ifrat,tefrit)
2 Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir:
1 Tebessüm (gülümseme,sırıtma veya kahkaha değil!)
2 Sukût (susmak)
İki sey"kalitesiz insan"ın özelliğidir:
1 Şikayetçilik
2 Dedikodu
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1 Bakış acısını değiştirmek
2 Karsındakinin yerine kendini koyabilmek
İ ki şey yanlış yapmanı engeller:
1 Şahıs ve olayları akil ve kalp süzgecinden
geçirmek
2 Hak yememek
İki şey kişiyi gözden düşürür:
1 Demagoji (laf kalabalığı)
2 Kendini ağıra satmak (övmek,vazgeçilmez
göstermek
Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...
Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
”Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
Müşfik KENTER
Bazen yorar insanı küçük şeyler; büyük sırlar vardır küçük şeylerin içinde. Açıldıkça açılır, boyuna posuna bakmadan...
Bazen dinlendirir insanı uzaklar; uzakliğa bir yakınlığı vardır gözlerin. Gözlerin olduğu kadar gönlün de...
Bazen durur tüm adımlar; adamların tembelliğinden değil, yolların düşündürücülüğünden. Öyle çetrefillidir ki, susar ayaklar da kimi zaman...
Bazen sorar gözler, diller kabul etse bile. Maharet gözleri bile ikna etmektir, güzel söz söylemek değil.
Bazen durur dünya, inecekler iner, sonra yoluna devam eder. Ne var ki, herkes için o duruş anı farklıdır.
Kimisi içinse hiç dönmez dünya, ki o da apayrı mesele.
Bazen herşeyi bir mimik anlatır, bazen gözyaşı, bazen bir kelime. Ne kadar da ağır gelir söylemek bazen bir kelime bile.
Bazen bir anı, bir ömür kokar. Bazen bir daha yaşayamayacağını hisseder insan içinde bulundugu ânı.
Bazen şair olur insan, mısra kuramaz. Bazen mısra kurar insan, şair değildir. Bazen hiçbiridir, ne diyecegini bilemeyen sıradan biridir işte...
Bazen yaşadıgını daha çok hisseder insan, öleceğini unutur büsbütün.Bazen yaşadığını tamamen unutur, hatta bazen her ikisini de.
Bir anı bir anına uymaz derler ya insan için, ya bütün anları
birbirinin aynı olsaydı. Bazen korkutmaz mı bu ihtimal insanı? Bazen korkar insan gölgesinden. Gölgesinin şahsında kendisinden.Zira kendi vücudu geçmiştir güneşin önüne. Kendi eseridir gölgesi.
Bazen susar insan, dudaklari çatlar susuzluktan. Bazen susar insan, söylenecek çok söz varken bile.
Bazen dolar insan, kimse anlamaz. Bazen herkes anlar, kendisi kendisini anlamaz.
Yalnızdır bazen insan, öyle yalnız bakar ki dünyaya. Bazense hiç yalnız değildir, nasıl baktığını bilirse.
Bazen büyük görür insan kendini, ne acizliktir! Bazen aciz görür, ne büyük bir görüş! Bazen, 'bazen' değil, 'her zaman' demek gerek. Ama bilmek gerek, ne zaman? Her 'bazen'in bir zamanı vardır.
20 li yaslara kadar iyilikle kotulugun ulkesi, kalin
sinir cizgileriyle ayriliyor birbirinden. Siki
dostlari ve dusmanlari oluyor insanin. Onlari olesiye
seviyor ya da olesiye nefret ediyor onlardan.
30 larinda yalani hakikatten ayirt etmeye basliyor.
Iyi sandiklarinin hiyanetiyle tanisiyor, sirtinda dost
isi hancer darbeleriyle; ve en kotu zannettigi
sefkatle imdadina yetisiveriyor.
Zaman kanatlanip da 40 ina yaklastiginda
insan, iyiyi kotuden ayiran hudut cizgilerini birbirine
karistiriyor. Iyilere naksolmus kotuyu ve kotulerin
icindeki iyiligi de kesfediyor ademoglu. Anliyor ki,
iyi insan/kotu insan yok; insanin icinde iyilik ve
kotuluk var, kotuyle iyi panzehiri degil birbirinin;
kankardesi.
Iyilerle kotuler cekistirmiyor ipi. Iyilik ve
kotulukten orulmus ibrisimin kendisi.
Bunu anlayinca sasmiyorsun nefretin birden sehvete
donusmesine; aci girdaplarinin icinde hazzin
raksetmesine.
Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele
yuruyor.
Insan, suuraltindaki isyankarla sahtekari, gunahkarla
tovbekari birarada farkediyor.
Benim, hukmeden ve boyun egen, zulmeden ve aci ceken.
Bunca siddet kadar onca merhamet de benim eserim.
Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete
bulayan benim.
Kundak bezime tipatip benziyor kefenim,
hayatim muhtesem ve sefil, magrur ve rezil, hayasiz
ve asil.
Ben, hem ors hem cekicim.
Iste bu kesif kolaylastiriyor yasami..
Anliyorsun ki toplumlar gibi insanlar dakanli ic
savaslarina borclu ilerlemesini. .
O zaman , iyileri kotulerden ayirmak gibi nafile bir
ugrasi birakip -basta kendin olmak uzere- insanlarin
icindeki iyiligin pesine dusuyorsun; kiymet bilmeyi ve
-yine basta kendin olmak uzere- herkesi hos gormeyi
ogreniyorsun.
Tukendikce pahalaniyor zaman; gunler azaldikca
uzuyor. Saclarin gibi, seyreldikce degerleniyor dostlarin.
Gunahlari ve zaaflariyla da ovunuyor insanlar;
sevaplari ve zaferleri kadar.
Onemli degil kac kez yenildigin; onemli olan, kac
yenilgiden sonra yeniden dogrulabildigin.
Bu paramparca ruhlardan, celiskili duygulardan,
catismanin actigi yaralardan mucizevi bir ahenk
cikiyor ortaya
ki olgunluk diyorlar adina.....
CAN DUNDAR
İÇİNİ KARARTTIÄžIMI DÜŞÜNME SAKIN.
Anlatılacak şeyler olur bazen ama ne mümkün sıraya koyamazsın. Bazan için içine sığmaz. Volkan gibi patlamaya doğru giderken, bakarsın mutluluk karşında... Ve bir an çok mutlu olduğunda bir korku kaplar içini ya bozulursa dersin, o anı yaşayamazsın. Oysa genelde bulunduğumuz anın gerçek hayatımız olduğunu nedense hep unuturuz.Mutlululuğumuzun tadını kaçırırız. Gelecek var mıdır bilmeyiz. Çünkü elimizde değil. Elimizde olan mutluluğu elimizde olmayan glecek için kaçırırız. Buna ne denir. şaşkınlık mı,Hayat bu işte bir varoluşun içinde kendimizi kaybetmek. Hiç elimizde olmayan geleceği,ve hakkımızda başkasının kanaatini düşünmeden kendimize vakit ayırsak da mutlu olmayı öğrenebilsek!!! En yakın bulduğun şeylerin seni ansızın terketmesi, canım dediğin ciğerim dediğin herşeyin bir anda senden ayrılması mukadder olanı unutmadan,bulunduğun anı mutlu şekilde değerlendirmek ne önemli bir şey.. Ve her anını son an bilmek. Ne yaşayacaksan o andan başka anın olmadığını düşünmek. O zaman ayrılanı geri getiremeyeceğini bilmek. Hayatımızı nasıl değerlendiriyoruz? kaybettiğimiz işe,eşe,dosta üzülerek mi,yoksa yeni bir iş,eş,dostu üzerek mi,kazanarak mı ? Bulunduğun anı nasıl değerlendiriyorsun? Zaman bir ejderha gibi bizi kovalıyor,Biz de korkak gibi kaçıyoruz. Ejderhaya silahsız efelenecek insan var mı? Yok. Ne yapılamlı peki? Yapılması gerekennin cevabını kendin bulmalı ve yapmalısın. Ama önce zaman eadlı ejderhanın önünde kaçan biri olduğunu kaçışın imkansız olduğunu, düşün. Bunu düşününce cevabını bulursun. İşin kötü tarafı sen onu kovalayan bir ejderha yerine bile koymazsın. O zaman cenneti kazanmana vesile olacak bir fırsat say ve elinde olmadan elinden kaçanlara üzülme.Cenneti kazanmaya bak. Çünkü; " CENNET UCUZ DEÄžİL,CEHENNEM LÜZUMSUZ DEÄžİL." ÖLMEDEN ÖLME...
Başarılı insan daima cozumun bir parcasidir.
Başarısız ise daima sorunun bir parcasidir.
Başarılı insanin her zaman bir programi vardir.
Başarısızin ise her zaman bir mazereti vardir.
Başarılı insan, "isine yardim edeyim" der.
Başarısız, "bu benim isim degil" der.
Başarılı insan her soruna bir cozum bulur.
Başarısız, her cozume bir sorun bulur.
Başarılı insan, en olumsuz durumda bile cikis noktasini gorur.
Başarısız insan, en olumluya bile engel olur.
Başarılı insan "zor olabilir, ama imkansiz degil" der.
Başarısız insan, "mumkun olabilir ama cok zor" der.
Ünlü bir yönetici, "Bilmem gereken her şeyi, Nuh'un Gemisi'nden öğrendim," demiş. Nelermiş öğrendikleri?
1) Doğru gemiyi kaçırma.
2) Hepimizin ayni gemide olduğunu unutma.
3) Vakit gelip çatmadan planını yap. Hz. Nuh, gemisini inşa ederken yağmur yağmıyordu!
4) Kendine hep iyi bak ve büyük günü bekle. Altmışına merdiven dayadığında bile, gerçekten büyük bir iş yapman için önün açılabilir.
5) Eleştirileri dinle, eleştirenlere kulak asma, yapılması gerekeni yapmaya devam et.
6) Geleceğini zirveler üzerine kur, dalgalar sana ulaşamasın.
7) Ne olur ne olmaz, arkadaşla yola çık.
8) Hız her zaman kazandırmaz. Yılanlar da gemideydi, çıtalar da.
9) Üzerinde aşırı baskı hissettiğinde, bir süre boşlukta yüz.
10) Titanik'in profesyoneller, Nuh'un gemisi'nin ise amatörler tarafından yapıldığını unutma.
11) Fırtınanın gücü ne olursa olsun, eğer doğru yoldaysan, seni bekleyen bir gökkuşağı mutlaka vardır.
[SIZE=6]Görünce dünyayı gönül verdin mi
Kimi büyük kimi böcek kimi kurt
Merak edip hiç birini sordun mu
İnsan ölür ama ruhu ölmez
Bunca mahlukat var hiç biri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
Azap çeken hayvanları gördün mü
İnsandan doğanlar insan olurlar
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepisi de bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi
Vade tekmil olup ömür dolmadan
Emanetçi emanetin almadan
Ömrünün bağının gülü solmadan
Varıp bir canana ikrar verdin mi
Garip bülbül gibi feryad ederiz
Cehalet elinde küsmü kederiz
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu[/SIZE]
Merhametsiz kalpleri sana benzettiler
Sana ruhsuz sana hissiz dediler
Halbu ki senindir değirmende ki beste
Senin de şekil verir ruhuna heykeltraş
Sana yakılır dert sana vurulur baş
Milyonlarca yıl Milyonlarca insanın
Taptığı Taş....
Sensin süsleyen mehtabı surlarla sütunlar la
Çeşmeler kemerler senden yapılır
Namaz vakti senden haykırılır müslümanlara
Allah uzanan merdivenler senden yapılır
Allah !! günahkar kullarını taş edermiş
Görmedim..
Ama bir gün gelecek gökten de yağacaksın sanırım
Taşlardır vefa taşlardır ebediyet
Taştan başka tarihte ne bıraktı ki medeniyet
İnsanoğlu taş olur baş yarar
Taşı üst üste kor yapar
Ve bir yandan da yıkar
Ve ..bir gün getirirler şehrin o musalla taşına
Boylu boyuna..
İşte o taştır insan oğluna kalacak baki....
üstüne yazarlar bir tarih bir fatiha bir hür baki....
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9