:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Düşünce Dünyasının AbideLeri.. (alfabetik Sırayla)
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18
Felix Gouattari:


(1930-1992) Düşüncelerinde ruhsağaltımı ve siyaset konuları üzerinde etkin bir biçimde duranvirgs.gif özellikle Gilles Deleuze ile birlikte yaptığı ortak çalişmalarıyla tanınan Fransız ruh- sağaltımcı ve felsefeci. Guattari'nin Deleuze 'den bağımsız yaptığı felsefe çalışmaları hem sayıca yok denecek kadar azdır hem de Deleuze ile birlikte verdikleri özgün düşüncelerin yanında felsefeye çok önemli bir katkıları olduğu söylenemez. Bu nedenle Guattari'nin hemen bütün önemli düşünceleri Deleuze ile girdikleri üretken işbirliği sonucunda ortaya konmuş düşünceler olarak değerlendirmek olanaklıdır.. Burada Guattari'nin kendi düşünceleri olarak anılan her düşüncenin en az onun kadar Deleuze ' ün de olduğunu anımsatmakta yarar vardır. Deleuze ile Guattari yeni düşünmevirgs.gif yazmavirgs.gif öznellik ve siyaset biçimleri yaratmak amacıyla birlikte postmodern düşünce serüvenleri yaşamışlardır. Her ne kadar postmodern söylemivirgs.gif bir tür bilinemezcilik ve tutuculuk konumu olarak gördüklerinden benimsememişlerse de kendi düşünme yordamları çoğunlukla postmodern söylemin ilk örneklerinden biri olarak gösterilmektedir. Felsefe açısından bakıldığındavirgs.gif Deleuze ile Guattari geleneksel felsefenin karşısında "gündelik yaşam felsefesi" diye adlandırılan felsefe konumunun önünü açmaları bakımından da son derece değerli düşünceler vermişlerdir. 1972 yılında yayımladıkları en çok ses getiren kitapları Anti-Oedipe (Karşı Oedipus)virgs.gif modernliğin egemen söylemlerininvirgs.gif arzuyu bastırmak yoluyla ortaya faşist öznellik biçimleri çıkararak devrimci hareketlerin önünü kesen kapitalist kuramların ve tasarımların kışkırtıcı bir eleştirisidir. Bu yerleşik kapitalist duruma karşı Deleuze ile Guattari virgs.gif bireylerin baskıcı modern kimliklerin üstesinden gelebilecek "arzulayan göçebeler" olarak konumlanacakları postmodern bir varoluş biçimini savunmaktadırlar. Deleuze ile Guattari kapitalizmin salt birey ile ilgilendiği içinvirgs.gif buna bağlı olarak da kilisevirgs.gif ailevirgs.gif okul ve düşünülebilecek her türden toprağa bağlı grubun toplumsal düzenleme yoluyla dağıtılması. ya da "yurtsuzlaştırılması" amacı güttüğündenvirgs.gif özü gereği şizofrenik bir dizge olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak bununla beraber kapitalizm işleyebilmekvirgs.gif kendi varlığını sürdürebilmek için birtakım toplumsal gruplaşmalara gereksinim duymaktadır. Bu nedenle yeni ailevirgs.gif devlet gibi gruplaşma biçimlerinevirgs.gif yani birtakım yeni toplumsallaşmaların yeniden gövdelenmesinevirgs.gif yer yurt edinmesine belli ölçülerde izin vermektedir. Bütün bu olaylar Deleuze ile Guattari'ye göre hepsi aynı anda ve hep birlikte olmaktadırlar. Bu anlamda bütün kültürlerin yaşamı bir yandan çökertilirken öbür yandan yeniden kapitalist bir biçimde yapılandırılmaktadır. Bu aynı anda olmaktalıkla kendisini açığa vuran ayrımvirgs.gif Deleuze ile Guattari 'ye diyalektiğin tarihsel bakımdan kaçınılmazlığını kabul etmeksizin toplumsal ve maddeci olabilecek Marxçılık sonrası bir çözümleme olanağı sunmaktadır. Deleuze ile Guattari 'ye görevirgs.gif toplumsal yaşamı köklü bir biçimde yurtsuzlaştıran kapitalizmvirgs.gif daha doğrusu "uygar kapitalist makine"virgs.gif bütün öğeleriyle tarihin sonuna gelindiğinin en temel göstergesidir. Kendi bedenininvirgs.gif emeğininvirgs.gif özel yaşamının tek sahibi olduğunu düşünerek yaşayan kapitalist bir birey icat edilmiştir. Söz konusu yurtsuzlaştırma işleminin tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi içinvirgs.gif kutsal olan ne varsa -kuttörenlervirgs.gif geleneklervirgs.gif görenekler vb: hepsi de yok edilmelidir. Kapitalizmin şu ya da bu türden kutlu bir dizgeyevirgs.gif hele de inanç dizgelenişine gereksinimi yoktur çünkü. Özerk birey ülküsünü bastıran her şeyin kafasını uçuran kapitalizmvirgs.gif bu anlamda kendisine seçenek oluşturabilecek değerde bir başka dizgenin yaşamasına izin vermeyecek denli başlibaşına "yetkin" ama savaşılması gereken- bir dizgedir. Deleuze ile Guattari bu durum saptamasının ışığı altındavirgs.gif kapitalizmin g erçekliğinin tarihte bilinen en büyük "arzu bastırma hareketi" olduğunun altını özellikle çizerekvirgs.gif bunun böyle olmasının başlıca nedeninin kapitalizmin şizofrenik yapısında aranması gerektiğini savunmuşlardır. Yurtsuzlaştırma harekâtı aralıksız süren bir yeniden yurtlulaştırma ile birlikte yürütülürkenvirgs.gif eski yerleşik biçimlerin kodlarının acımasızca sökülmeleri söz konusudur. Buna bağlı olarak devletvirgs.gif ailevirgs.gif vatan hep başka biçimlerle yeniden yapılandırılmaktavirgs.gifbütün bunlar yapılırken kapitalizmin genel bastırma taarruzu kurallarla meşru kılınmaktadır. Kapitalist dizgenin "normal" saydığı kişivirgs.gif bu açıdan bakıldığındavirgs.gif toplumsal sınırlar içindeki kafeste tutulması başarılabilen "nevrotik kişilikli" bir insan olmak zorundadır. İnsanlar kendilerine çocukluklarından itibaren bir "ben"virgs.gif kapitalist dünyayı istenen ve izin verilen sınırlar içinde deneyimleyebilecekleri bir öznel konum edinmek zorundadırlar. Kız çocukları babalarını kazanmak için anneleriylevirgs.gif buna karşı erkek çocukları annelerini kazanmak için babalarıyla bir savaşım içinde olacaklardır. Son çözümlemedevirgs.gif "Oedipus" ve "Elektra" kompleksleriyle biçimlenen çocuklarvirgs.gif yapıntı ama sahte bir suçluluk duygusuyla kapitalizmin enkazları olarak dizgede kendilerine çok da bulunmayı istemedikleri bir yer bulmak zorunda kalmaktadırlar.
Deleuze ile Guattari kapitalist dünyaya ilişkin bu ilk belirlemelere dayanarakvirgs.gif Lacancı ruhçözümleme düşüncesinin sağladığı ışıktan da yardım alarakvirgs.gif Karşı Oedipus adlı çalışmalarında bütünüyle siyasal içerimleri gözetilerek oluşturulmuş bir arzu çözümlemesi sunmaktadırlar. Bu çözümlemeye görevirgs.gif arzu iki seçenek arasından ya birine ya da öbürüne yönelmiştir. Ya kendini sürekli olarak olurlamaktadır ya da temele iktidarı koyarak düzenin kurulup kollanmasını kendisine amaç edinmektedir. 68'leıin devrim girişimine ilişkin ayrıntılı çözümlemelerini ardalanda tutarakvirgs.gif işçi sınıfının Marx'ın öndeyilediğinin tersine tarihsel misyonunu yerine getiremeyişi olgusu üzerine odaklanan Deleuze ile Guattarivirgs.gif insanların anarşik anların sağladığı özgürlüğe yönelmek yerinevirgs.gif öteden beri varolan baskıcı düzeni yeniden kurmayı yeğlemiş olmaları gerçeğine parmak basarlar. Söz konusu durum onlara göre bütünüyle Nietzsche'nin "efendi/köle (ahlâkı)" ilişkisi için verdiği açıklamayı doğrulamaktadır. Bu bağlamdavirgs.gif hem Marx sonrası hem de Freud sonrası bir konum olarak baştan sona Nietzscheci düşüncede köklendirirler düşüncelerini. Bu yeni bakış açısından Deleuze ile Guattari virgs.gif "üretken arzu" diye yeni bir tasarım ortaya atarlar. Marxçılığa göre hiçbir insan söylemi tek başına söylenecek son sözü söyleyemezvirgs.gif bu nedenle üretim ile ideoloji arasında her zaman için bir karşıtlık bulunduğundanvirgs.gif arzu konusunun da son çözümlemede üretim ilişkileri bağlamına yerleştirilmesi gerekmektedir. Öte yanda Freudculuğa göre bilincin her zaman dışardanvirgs.gif yani bilinçdışından üretildiği için asla güvenilir olmayışı arzu için de aynen geçerlidir. Deleuze ile Guattari'nin "üretken arzu" tasarımları bu anlamda hem arzunun ilkece ideolojiye ait olduğunu ileri süren Marxçı anlayışıvirgs.gif hem de arzunun bilinçdışı kaynaklı olduğunu vurgulayan Freudcu yaklaşımı bütünüyle reddetmektedirvirgs.gif Söz konusu üretken arzu tasarımına en genel anlamda Nietzsche' nin "erk istenci " anlayışının bir uzanası olarak bakılabilir. Buna göre üretken arzunun erk isrenci "tepkici" bastırma arzusuylavirgs.gif yani köle zihniyetiyle dengede tutulur. Papazlardan ahlâkçılaravirgs.gif gizemcilerden çilecilere değin bütün denetçiler üretken arzunun etkin güçlerini kendisine karşı yöneltmenin peşindedirler. Arzuyu arzunun kendisini denetlemek amacıyla kullanan denetçilervirgs.gif bunu yaparlarken her türden etkin arzunun dışavurumunun "suçluluk duygusu" olarak yaşanacağı bir ruh hastalığı yaratmaktadırlar. Burada önemle vurgulanması gerekenvirgs.gif şizofreninin insanın üretken arzusunu dışavurabilmesi için bir model olarak görülüyor olmasıdır. Dolayısıyla Deleuze ile Guattari 'nin şizofreniden anladıkları tedavi gerektiren bir ruh hastalığı olmaktan çok arzunun üretkenliğini sürekli olurlayan etkin bir şizofrenik varoluştur. Buna göre Marxçılığın öngördüğü gibi sınıf savaşımı diye bir şey söz konusu değildir toplumdavirgs.gif çünkü yalnızca er ya da geç herkesin bir köle olduğu tek bir sınıf vardır; o da kapitalizmin kölelerinden bazılarının öteki kölelere hükmettiği kölelik sınıfıdır. Böyle bir toplumsal durum içinde Deleuze ile Guattari'ye göre arzulayan hiçbir bireyin kendi başına arzusunu doyuma kavuşturmak gibi bir yetisi yoktur. Her birey iki kutup arasında bir yerlerde ama öyle ama böyle kendi bulunduğu yerin tutsaklığını yaşamaktadır.Bu iki kutuptan ilki devrimci ama toplum karşı olan "şizoid arzu' ykenvirgs.gif ötekiyse toplumsal olarak kodlanmışvirgs.gif üstelik de kendi bastırılışına gönül rızası gösteren "paranoid arzu" dur. Açıkça görüleceği üzere Deleuze ile Guattari bu açıklamalarıyla Marxçıliğın ya da Freudculuğun açıklama yapılarında içerimlenen sınırlamalara düşmedenvirgs.gif gerek kapitalist toplum gerekse ruhçözüınleme üstüne konuşabilmeye olanak tanıyan yepyeni bir sözdağarı doğrultusunda açılimları bir hayli fazla olan bir dil oluşturmuşlardır. Bu sözdağarının en önemli terimleri kısa tanımlarıyla şu biçimde ortaya konabilir: [Makiııeler] Lacancı özne tasarımından kaçınmak amacıyla tasarlanmışvirgs.gif fizikselvirgs.gif düşünsel ya da duygusal akışın herhangi bir noktasında belli bir yapıyı terk eden ya da bu yapının içine giren şeyler. Sözgelimi bebeğin ağzı ağız makinesi iken annenin memesi meme makinesidir. Bu iki makine atasında hep bir akış söz konusudur. (Organları olmayan beden] Artaud'dan alınma bir deyiş. Hükümet ya da üniversite gibi her türden örgütlü yapıya verilen ad. Organları olmayan bedenler ile arzulama makineleri aynı şeyin iki farklı durumuna karşılık gelirler; her ikisi de akışı denetleyen örgütlü üretim dizgesinin parçalarıdır. Organları olmayan bedenlervirgs.gif arzunun özgür dışavurumuna ket vuran güçlerdir. Arzulama Makineleri [] Organları olmayan bedenlerle bağlantılıvirgs.gif kendisini üretken arzulara adamış olan makineler. [Paranoyak makine] Organları olmayan bedenler tarafından tanınmayan arzulama makinelerine verilen ad. [Kaydedici makineJ Organları olmayan bedenlerin etkisindeki arzulama makinelerine verilen ad. [Sociur] Bir toplumu oluşturan organları olmayan beden: yabanıl toplumlardaki yeryüzünün bedenivirgs.gif barbar toplumlardaki despotun bedenivirgs.gif kapitalist toplumlardaki sermayenin bedeni gibi.
[Göçebe özneJ Anlık kararlaravirgs.gif anlara bağli olarak yaşayanvirgs.gif bir arzulama makinesi olarak olanaklarını sürekli değiştirme ve yerine yenilerini koyma yetisi taşıyan özne. Deleuze ile Guattari 'nin oluşturdukları "göçebe düşünce"nin karşılığınıvirgs.gif yalnızca toplum ile siyaset konularında değilvirgs.gif doğrudan yazın ile sanat alanlarına ilişkin düşüncelerinde de görmek olanaklidır. Nitekim sanat yapıtları başlı başına bir "arzulayan makine" olduğunu ileri süren düşünürlervirgs.gif ressam olsun yazar olsun bütün büyük sanatçılarınvirgs.gif içlerindeki arzu kımıltıları ile akışlarının ne pahasına olursa olsun peşine düşmekten kendilerini alıkoyamayan özel doğada insanlar olduklarını belirtmektedirler. Sanatta "biçem" diye adlandırılan da bu kımıltılar ile akışların peşinden nasıl gidildiğinden başka bir anlamı yoktur. Deleuze ile Guattari 'ye göre başta yazın olmak üzere bütün sanatlar bu anlamda tıpkı şizofreni gibidirler; sanat deneyimi önceden belirlenmiş belli işlevleri ve amaçları olan ussal bir izlence doğrultusunda belli anları peşpeşe yaşamak değilvirgs.gif sonunda ne olacağı baştan kestirilemeyen serüvenlerle dolu bir süreçtir. Sanatvirgs.gif geleneksel düşüncelerin savunduğunun tersinevirgs.gif Deleuze ile Guattari'ye göre bir anlatım biçimi olmaktan çok arzunun önü alınamaz bir biçimde çoğalttığıvirgs.gif üretken akışına dur denilemeyen bir üretim biçimleri çokluğudur. İki düşünürün "Kapitalizm ve Şizofreni" genel tasarısı altında ortaklaşa yaptıkları öteki önemli çalışmalar şunlardır: Kafka Minör Bir Yazına Doğru (Kafka: pour une litterature mineurevirgs.gif 1975)virgs.gif Köksa p (Rhizomevirgs.gif 1976)virgs.gif Bin Yayla (Mille Plateauxvirgs.gif 1980)virgs.gif Felsefe Nedir? (Qu'est-ce que la Philosophie?virgs.gif 1991). Guattari'nin Deleuze'le tanışıp yola koyulmadan önceki başlica yapıtları arasında ise Prychanalyse et Transversalite (Ruhçözümleme ve Yoldan Çıkma virgs.gif 1972)virgs.gif La Revolution moleculaique (Moleküler Devrimvirgs.gif 1977) L' Inconsıcient machiniqaı (Makineleşmiş Bilinçdışıvirgs.gif 1979) sayılabilir.

Felsefe Sözlüğü - A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları
ANTONİO GRAMSCİ

1891-1937 yılları arasında yaşamış olan ünlü İtalyan düşünür.
Marksist felsefe geleneğindeki en özgün ve yaratıcı filozoflardan biri olan Crocevirgs.gif George Sorel ve Hegel den yoğun bir biçimde etkilenmiştir. Temel eserleri: İl Materialishy;mo storico e la Filosofia di Benedetto Croce [Tarihsel Maddecilik ve Bendetto Crocenin Felsefesi]virgs.gif Gli intellettuali e l’Orshy;ganizzazione della Cullura [Entellektüeller ve Kültürün Organizasyonu]virgs.gif Note sui Machiaveilivirgs.gif saha politica e saha stata moderna [Machiavellivirgs.gif Politika ve Modern Devlet Üzerine Deneme] ve hapishanede kaleme almış olduğu Quaderni dei Carcere [Hapishane Defterleri].

Bütünüyle ekonomik faktörler üzerinde yoğunlaşmak yerinevirgs.gif tarihsel ve kültürel etmenlere büyük bir önem veren Gramsci; Sovyet Ortodoksisi’nden ayrılmış ve Marksizmi önce bir tarih felsefesi olarak yorumlamış ve sonra da onu bir siyaset ya da praksis felsefesi olarak yeni baştan inşa etme çabası içinde olmuştur. Başka bir deyişlevirgs.gif klasik Marksist felsefeyi Croce’den öğrendiği Hegelcilik ve tarihselcilikle zenginleştiren Gramsci‘ye görevirgs.gif felsefevirgs.gif toplumsal bir etkinlik olup kültürel normlar ve değerler evrenindenvirgs.gif sağduyu olarak herkes tarafından paylaşılan dünya görüşünden başka bir şey değildir. Bundan dolayıvirgs.gif ona görevirgs.gif tüm felsefeler somut olup bir yervirgs.gif bir zaman ve bir halka aittir. Gramsci felsefeyi bu şekilde kavrayıp tasarlarkenvirgs.gif Marksizmin toplumun siyasi ve kültürel üstyapısını belirleyen temel ya da altyapı olarak ekonomi anlayışına karşı çıkmıştır. Onun gözündevirgs.gif sağduyunun dönüşümü ve yeni felsefi perspektiflerin gündeme gelişi olarak siyasetvirgs.gif tarihsel değişmede bağımsız bir öğeyi gösterir.

Gramsci’ninvirgs.gif bununla birlikte esas katkısı hegemonya kavramıyla ilgili çözümlemesinde yatar. Hegemonya kavramınıvirgs.gif belli bir grubun bir birlik oluşturma diğer gruplar üzerinde tahakküm kurma savaşı olarak tanımlayan filozofvirgs.gif yönetici sınıfların tahakkümününvirgs.gif zor kullanma ya da doğrudan kontrol dışında ve bunlardan çok daha etkili bir biçimde bağımlı kümelerin rızasıyla sağlandığını öne sürmüştür. 0virgs.gif ilgili rızayı sağlayan aygıtlara hegemonik aygıtlar adını vermiş ve bu aygıtlar yoluyla hakim ideolojinin geçerli ve doğal bir söylem hale geldiğini belirtmiştir.

Buradan hareketlevirgs.gif bir proletarya hegemonyası anlayışı geliştiren Gramsci‘ye görevirgs.gif proletaryanın iktidarını uygulayabilmesi için en elverişli koşullarvirgs.gif bu sınıfın aynı zamanda hem yönetici ve hem de hakim sınıf olmasıyla gerçekleşebilir. Bunun için sevirgs.gif entellektüel ve etik yönetimin devlet egemenliğinden önce gelmesi gerekmektedir. Gramscivirgs.gif proletaryanın söz konusu amacı gerçekleştirebilmek için sınıflar arası bir ittifak kurması gerektiğine inanır. Hem iktisadivirgs.gif hem de entellektüel bir düzlemde oluşturulacak bu tarihsel blokun temelindevirgs.gif O'na göre; komünizm yer almalı ve öncülük etmelidir. (?) (!)
GEULİNCX


Descartes'in sisteminden yola çıkan bir filozof olan Geulincx öğretisini daha çok mistik yönde geliştirmiştir. O da Descartes gibi düşüncesinin varlığını çıkış noktası alır. Bilinçte iki hal vardırvirgs.gif birincisi istemekvirgs.gif duymak. yargılamak gibi kendi yarattıklarımızvirgs.gif ikincisi algılarımız sonucunda oluşanlar. Bu ikincileri biz yaratmayız bizim dışımızdadırlar. Biz yaratmadığımız şeylerin nedenini bilemeyiz. Kendi hareketlerimizin ve cisimlerin hareketlerinin nasıl meydana geldiğinivirgs.gif bu hareketlerin nedenini veya kim tarafından meydana getirildiğini bilemeyiz. Buradan şu sonuç çıkıyor; biz sadece bir seyirciyizvirgs.gif tüm yaşam bizim dışımızda gelişiyorvirgs.gif vücudumuz ruhumuzdaki algının nedeni değil ve ruhumuzdaki bir isteme vücudumuzdaki bir hareketin doğrudan nedeni değildir. Bunlar sadece birer vesiledir asıl neden değildir. Asıl neden Tanrı dır. Tanrı vücutdaki bir uyarma ile ruhumuzda bir düşünme meydana getirir ve bir isteme vesilesiyle vücudumda bir hareket sağlar.

Descartes'de ruh ve madde arasındaki ilişki bir problem olarak ortaya çıkmıştı. Ruhun nasıl olup da maddeyi etkilediği kavranılamaz olarak görünüyordu. Böylece Geulincx ruh ve madde arasındaki ilgiyi Tanrının etkilemesi yoluyla açıklamıştır. Tek nedenvirgs.gif tek etkiyen Tanrıdır. Diğer herşey edilgen durumdadır ve Tanrının istemesini birer vesile olarak yaşarlar. Bu sonuç ahlak yönünden kendini gösterir. Geulincx'e göre ruh arasında hiçbir bağ bulunmayan madde dünyasından hiçbirşey istememelidir. İnsan sadece bir seyirci olduğundan Tanrının her türlü istemesine uymak zorundadırvirgs.gif hatta kendisi üzerinde bile birşey istemeye hakkı yoktur.

Böylece Descartes'in dine karşı ilgisiz olan sistemi yumuşatılmış ve mistisizme yaklaştırılmış oluyor. Ayrıca Geulincxvirgs.gif Vesilecilik=(Occasionalism) diye bilinen görüşü ortaya atmıştır...
Nicolai Hartmann:


(1882-1950) XX. yüzyılın ilk yansında Alman felsefesini oldukça etkileyenvirgs.gif öğrencisi Takiyettin Mengüşoglu aracılığıyla Türkiye'deki felsefenin yol alişında da dolayli etkileri bulunanvirgs.gif "yeni varlıkbilgisi" akımı ve öğretisinin başlıca kurucusu Alman fılozof Hartmann 'ın çizdiği düşünsel yörünge daha ilk bakışta çağdaşı Heidegger 'inkine yakından benzemektedir. Nitekim işe öncelikle bilgi ile bilginin temelleri sorusuna yönelik Yeni Kantçı ilgilerine son vererek başlayan Hartmannvirgs.gif daha sonra "varlıkbilgisi"virgs.gif yani varlıkların Varlığı sorununa yönelmiştir. Ama Heidegger'in tam tersine bu bağlamda insanlara ya da "Dasein"a herhangi bir öncelik tanımamıştır. "Eleştiricilik uykusundan uyanması" ile birlikte Hartmann virgs.gif aşkınsal idealizmvirgs.gif aşkınsal benvirgs.gif pratik usun önceliği gibi pek çok Kantçı öğretiyi reddetmiştir. Bilginin varolan bilgiyi üretmediğinivirgs.gif bilinenleri de değiştiremeyeceğini gerekçe göstererekvirgs.gif bilgi kuramının kimi Yeni Kantçılar'ın sandığı gibi felsefenin tek uğraş alanı olmadığını savunmuştur. Hartmann' a göre asıl araştırılması gereken varlık; bilinen nesneler ile o nesneleri bilenin varlığıdır. Yine de Hartmann 'ın Kantçılığı bütünüyle enson anlamda reddetmediği aşağıdaki sözlerinden açıkça anlaşılmaktadır: "Filozoflar birtakım dizgeler kurmuşlarvirgs.gif belli sorunlar üzerine kafa yormuşlardır. Ama tam da seçtikleri dizgeden ötürü birtakım saçma sonuçlara ulaşmışlardır. Dizgeler reddedilmelidir; onlar geçmişte kalmış şeylerdir. Ancak sorunlar ölümsüzdürler fılozoflar da önerdikleri çözümlerle bu sorunlara kalıcı katkılarda bulunmuşlardır. Bu katkılardan biri Kant 'ın deneyimimizin kategorilerden oluştuğu yönündeki düşüncesidir. Kategorilerin öznel oldukları çıkarımında bulunan Kantvirgs.gif deneyimimizin şeylerin kendilerine uygulanamaz olduğunu göstermiştir." Kategorilerin hem bilişimizde hem de kendinde şeylerde bulunduklarını öne sürmesi Hartmann 'ın Kant ' tan ayrıldığı temel noktadır. Nitekim tam bu temel ayrılık noktasında Hartmann virgs.gif etkileri özellikle görüngübilim geleneğinde son derece yakından duyumsanacak yeni bir varlıkbilgisinin temellerini atmıştır.
Hartmann 'a göre kendilikler aralarında bir düzeyler sıradüzeni oluşturmaktadır. En alt düzeyde uzay ile nedensellik kategorilerine konu fiziksel kendilikler bulunmaktadır. Bunların üstünde organik kategorilere konu bitkiler bulunmaktadır. Bitkilerden sonra gelenvirgs.gif bilinç ya da amaç gibi kategorilere konu çeşitli hayvan yaşamı formlarıdır. En sonra da toplumsal ve kültürel yaratılarıylavirgs.gif Hegel'i alıntılayarak nitelendirdiği "nesnelleşmiş tin" olarak insanlar gelmektedir. Bu düzeyler ya da varlık katmanları çeşitli biçimlerde birbirleriyle ilintilidirler ama alttaki kendilikler hiçbir zaman için üsttekileri oluşturamazlar. Bu anlamda sözgelimi salt maddeden oluşan kendilikler bir bitkininvirgs.gif hayvanın ya da insanın hiçbir bölümünde yer alamaz. Ne var ki bunun tam tersine yüksek bir varlık düzeyindeki kendilik daha aşağı düzeydeki bir kendilikte ya da ona karşılık gelen kategorilerde zorunlu olarak bulunmaktadır. Bu arı varlıkbilgisel ayrım doğrultusunda Hartmannvirgs.gif değerler alanını nasıl temellendirilmesi gerektiği sorusuna yönelmiştir. Nitekim Hartmann 'ın felsefeye yaptığı en büyük katkı hiç kuşkusuz "değer- bilgisi" alanında kendisini göstermektedir. Hartmann virgs.gif en genel anlamda söylenecek olursavirgs.gif değerlerin ne Kant 'ın düşündüğü gibi ussal istencin yaşamasına dayalı olarak varolduklarınıvirgs.gif ne de herhangi bir biçimde ahlâksal "yapmalısın" buyruğunca temellendirilebilir olduklarını düşünmektedir. Değerlervirgs.gif aynı matematik ile mantık doğruları gibi nesnel bir özler alanı oluşturmaktadırlar; dahası aynı onlar gibi a priori olarak keşfedilmeleri olanaklıdır. Değerler bu anlamda Hartmann'a göre karmaşık sıradüzenli bir dizge oluşturmaktadır. Tıpkı varlıkbilgisinde olduğu gibivirgs.gif daha yüksek değerlerin gerçekleşimivirgs.gif daha düşük değerlerinvirgs.gif yani öncelikle ahlâksal olmayan ya da en yalınkat olan değerlerin gerçekleşimine dayalıdır. Bu anlamda Hartmann'a göre ilişki önce aile değerlerine sahip çıkılmadan ya da toplum yaşamındaki ¤¤¤¤ler yerine getirilmeden herhangi bir biçimde "aziz" olunması olanağı yoktur. Bununla birlikte değerler kendi aralarında bir çatışma yaşayabilirler. Nitekim böyle özel durumlarla karşılaşıldığında doğru eylemin ne olduğunu belirlemek için yapılması gerekenvirgs.gif farklı değerlerle çoğunlukla birbiriyle çatışan erdemler arasında bir değer bileşimi oluşturmaktır. Değerlerin insan eylemleri olmadan gerçekleştirilmelerinin olanaklı olmadığını savunan Hartmann virgs.gif değerlerin enson gerçekleşimine kefil olabilecek insanüstü bir güç olmadığına inanmaktadır. Bu bağlamda insanın .olmadığı bir dünyada değer ile anlamın varlığı da söz konusu değildir. Eğer bunun tersi gerçek olsaydıvirgs.gif Hartmann 'a göre insan özgürlüğü çok büyük ölçüde sınırlanmış olacaktı. Bu durumda önceden gaçekleştirilmiş değerleri gerçekleştiremeyeceğimiz gibivirgs.gif değerlerin enson anlamda gerçekleştirilmeleri de söz konusu edilemezdi; çünkü bengisel anlamda değerlerin gerçekleşmesi Tanrı'ya özgü bir yetiyi zorunlu kılacaktı. Hartmann'ın felsefi düşünceleri ile XX. yüzyıl Alman düşünürleri arasında yakın benzerlikler söz konusudur. Sözgelimivirgs.gif bir yandan Scheler gibi nesnel değerlerin varlığına inanan Hartmann virgs.gif öte yandan Heidegger gibi varlığın bilgiden önce geldiğini düşünmektedir. Bununla birlikte aralarında birtakım ayrımlar da yok değildir. Scheler de Heidegger de kendilerini felsefenin akış yönünü değiştirme savıyla ortaya çıkmış birer devrimci olarak görmüşlerdir. Buna karşıvirgs.gif Hartmann 'a göre felsefe açıkça demirbaşvirgs.gif başsız sonsuz sorunların çözümüyle ilerlemektedir. Bu anlamda felsefevirgs.gif felsefe için yapılmak zorundadır; yoksa Heidegger'in belirttiği üzere yaşama ya da varoluşa yazılmış ya da yazılacak bir önsöz değildir felsefe. Bu açıdan bakıldığındavirgs.gif Hartmann için herhangi bir özne tasarımınavirgs.gif "Dasein"ın Heidegger felsefesinde taşıdığı öncelik gibi varlıkbilgisel bir öncelik tanınamaz. Heidegger düşüncelerinde yukarıdan aşağıya doğru ilerlerkenvirgs.gif Hartmann tam tersi yönde ilerlemeyi doğru görerek daha aşağıda olan varlık katmanlarından başlayarak giderek daha yukarıdakilere yönelen bir düşünme yordamını benimsemiştir. Sözgelişi "gerçek zaman"virgs.gif fıziksel nesneler ile olayların meydana geldiği birlik içinde akan zamandır.
Holbach

HOLBACHvirgs.gif Paul Henri Thiryvirgs.gif baron (1723-1789). — Fransız materyalisti. 12 yaşında Paris'e geldivirgs.gif öğrenimimvirgs.gif gerçek yurdu haline gelen Fransa'davirgs.gif sonra da Leyde'de yaptı. Holbachvirgs.gif Diderot ile birliktevirgs.gif Ansiklopedi’nin. hazırlanmasında etkin bir görev aldı. Ansiklopedi'yevirgs.gif doğa bilimlerine ilişkin açıklamalar ve makaleler yazdı. Onun salonuvirgs.gif o zamanın Fransası'nın en iyi kafalarının toplantı yeriydi.

Üçüncü gücün (Tiers Etat—soylular ve din mensupları dışında kalan halk) devrimci ideolojisi bu salonda biçimlendivirgs.gif daha sonra 18. yüzyılın Fransız materyalizmi diye adlandırılacak olan felsefenin ilkelerivirgs.gif birkaç dostun dar çevresi içindevirgs.gif bu salonda dile getirildi. Mekanikçi materyalizmvirgs.gif onun yapıtlarında sistemli ve tamamlanmış ifadesini buldu.

Holbachvirgs.gif ikiciliğevirgs.gif dünyanın madde ve ruh diye ikileştirilmesi-ne karşı çıkmıştır. İnsanvirgs.gif doğanın zorunlu ürününden başka bir şey değildir. Doğavirgs.gif hareket halinde bir maddedir. Maddevirgs.gif bizim duyu organlarımız üzerinde doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak işleyenvirgs.gif etki yapan şeydir. Ruhçu ve tanrıbilimci sistemlervirgs.gif ancak insan beyninin ipesapa gelmez saçmalarıdır. İnsan bilgisizliğinin meyvesi ve bu sistemlerden çıkar sağlayanların çoğununvirgs.gif özellikle de kilisenin bilinçli bir aldatmacasının ürünüdür. Doğanın Sistemi (1770) adlı yapıtınınvirgs.gif kendi zamanındavirgs.gif olağanüstü devrimci bir etkisi oldu.
FRİEDRİCH AUGUST VON HAYEK



1899-1992 yılları arasında yaşamış Avusturya doğumlu İngiliz iktisatçısı ve filozofu. Temelde ya da önceliklevirgs.gif bir iktisatçı olarak tanınan Hayek’in temel eserleri Road ta Serfdam [Köleliğe Giden Yol]virgs.gif The Pure Theory of Capital [Saf Sermaye Teorisi]virgs.gif The Consti­tution of Liberty [Özgürlüğün Anayasası]virgs.gif Lawvirgs.gif Legislation and Liberty [Yasavirgs.gif Yasama ve Özgürlük]’dir.

İktisat alanındaki veriminden ötürü Nobel Ödülüne layık görülen Hayek’in iktisatçılığının ardalanında önemli felsefi vukufların olduğu söylenir. Söz konusu vukufların teme­linde ise epistemolojik birtakım kavrayışlar yer almaktadır. Ona görevirgs.gif insan bilgisi sınırlı olupvirgs.gif akıl her zaman birtakım engellerle karşı karşıya kalır. Bu sınırlamalarvirgs.gif büyük bir toplumun yapısı araştırılıp işleyişi incelenmeye ve doğru tahmin edilmeye kalkışıl­dığı zamanvirgs.gif sadece toplumun karmaşıklığından dolayı değilvirgs.gif fakat insanın toplumsal ve iktisadi davranışı bilmede söz konusu olan genel güçlükler dolayısıyla davirgs.gif belirgin ve hayli keskin bir hal olur. Bununla birliktevirgs.gif milyonlarca bireysel faile dağılan bilgivirgs.gif kendiliğinden gelişen gelenek ve alışkanlıklarda yoğunlaştığı içinvirgs.gif özetlenip serbest pazarın işleyişinden çıkartılabilir. Hayek’in epistemolojisi işte bu durumun bir sonucu olarak onu akılcı reformistler karşısında ku­rumsal ve etik muhafazakarlığınvirgs.gif müdahale ekonomisinin karşısında da serbest pazarın savunucusu olmaya sevk etmiştir. Onun muhafazakar görüşüne görevirgs.gif devletin serbest piyasadaki kontrolü veya serbest piyasadaki müdahalesi enflasyonvirgs.gif işsizlikvirgs.gif durgunluk ve çöküntü gibi iktisadi hastalıkların yalnızca daha da artmasına yol açar. Nitekimvirgs.gif o parça parça gerçekleştirilen ılımlı reformların ve devlet müdahalelerinin kaçınılmaz olarak Hitler gibi diktatörlere kapı açan ulusal yıkımlarla sonuçlanacağını tekrar tekrar ifade etmiştir.
Martin Heidegger:


(1889-1976) Felsefe tarihinin yatağını değiştirme amacı güden düşünceleriyle XX. yüzyıl Eelsefesine damgasını vurmuşvirgs.gif kimi felsefe çevrelerinde "varoluşçuluk"un kurucularından sayılan Alman fılozof. Başyapıtı sayılan Varlık i!e Zaman (Sein und Zeit) henüz 192Tde yayımlanmış olmasına karşınvirgs.gif Heidegger bütün yaşamı boyunca daha pek çok önemli yapıt vermiştir. Bu yazı üretkenliğinin altında hiç kuşkusuz Heidegger'in çeşitli üniversitelerde yaptığı konuşmalarınvirgs.gif verdiği derslerin başli başına bir kitap değeri taşıyor olmasının çok önemli bir payı vardır. 1933 ile 1934 yıllarında Hitler rejimine verdiği destek nedeniyle pek çok eleştiriye maruz kalan Heideggervirgs.gif sonradan verdiği desteği temellendirmeye çalışmış; dönemin atmosferinin gerçek sorumlu olduğunu belirtmekle birliktevirgs.gif özellikle Hitler'in ülkülerini desteklemek amacıyla yaptığı rektörlük konuşmasının ("Alman Üniversitesi' nin Kendini Doğrulamasi “yanlişliğını üstü örtük bir biçimde de olsa kabullenmiştir. Bir bütün olarak Heidegger 'in düşüncelerivirgs.gif görüngübilimden yorumbilgisinevirgs.gif yapısökümden yazın kuramınavirgs.gif insanbilimden tanrıbilime çok geniş bir alanda çok geniş yankılar uyandırmıştır ve uyandırmayı da sürdürmektedir. Heidegger 'in çoğu yerde izlemesi son derece güç diliyle (kendine özgü Almancası ile Yunancasından kendine özgü bir sözcükbilgisi türetmiş; her biri "çetrefıl" yüzlerce yeni kavram üretmiştir) ortaya koyduğu felsefeyi özetlemek bu düşüncelerin doğasıyla çelişkili bir durum oluşturmaktadır. Yine de düşüncelerine şöyle bir bakıldığında Heidegger 'in en genel anlamda "varlık" denilen şeyin ne olduğunu açıklıkla ortaya koymak istediği açıktır. Nitekim başyapıtı Varlık ile Zaman da bütünüyle varlığın anlaşılmasına yönelik olarak yazılmış bir kitaptır. Söz konusu yapıtında ortaya konan felsefeye Heidegger virgs.gif genelde varlığın anlamını açıklığa kavuşturma amacı doğrultusunda insan varlığını (Dasein) dizgeli bir .biçimde bütün yönleriyle olduğu gibi kavramayı amaçlayan "temel varlıkbilgisi" adını vermektedir. Ne var ki başta tasarlandığının tersine kitabın yalnızca yansını oluşturan bölümleri yazılmıştır. Heidegger'in uğradığı dönüşüm ya da geçirdiği dönemeç (Kehre) nedeniyle kitabın geri kalan yarısı için öngörülen izlence büyük ölçüde başkalaşıma uğrayarak ilerleyen yıllarla birlikte dizgeli olmayan bir biçimde ele alınmıştır. Heidegger varlık (varolan herhangi bir şey) ile varlığın Varlığı arasında çok önemli bir ayrım yaparak işe koyulur. "Varlıkbilgisel ayrım" diye adlandırdığı bu ayrımın bir tarafında yer alan "varlığın Varlığı" ile Heideggervirgs.gif insanın deneyimlerinde varlığın bulunuşuna anlam kazandıranı anlamaktadır. Heidegger 'in hep büyük harfle yazma gereği duyduğu Varlıkvirgs.gif bir varlığı varlık yapanvirgs.gif onun nasıl öyle olduğunu tanımlayanvirgs.gif hep olduğu gibi olmasını sağlayandır. Bu bağlamda insanın varlık olmaktalığını öteki varlıklardan ayıranvirgs.gif varlık olmaktalığına değgin varoluşsal farkındalığıdır. Heideggervirgs.gif Batı felsefesinin genelde varlığın anlamını ve özelde de insan tekinin varlığının doğasını baştan beri yanlış kavramış olduğu inancındadır. Kendi bakış açısına görevirgs.gif bu iki şey iç içe geçmiş derecede birbiriyle bağlantılıdır. İnsan olmak buna göre olmakta olanın varlığını ortaya sererek anlamaktır. Dolayısıyla insan varlığının doğru ya da yanliş anlaşılması son çözümlemede başka her şeyin varliğının doğru ya da yanliş anlaşılması anlamına gelmektedir. Heidegger 'in "Dasein" diye adlandırdığı "insan varliğı"virgs.gif bu bağlamda geleneksel Eelsefenin söz- dağarağına yer etmiş kimi teknik terimlerle anlamlamayacak bir şeye karsılık gelmektedir. "Dasein"virgs.gif geleneksel felsefelerde temellendirilmeye çalışıldığı gibi ne bilinçtirvirgs.gif ne öznelliktirvirgs.gif ne de ussallik. "Dasein" kendine özgü bir varlik türü oluşuyla (her insan tekinin olduğu üzere) hem kendisini hem de öteki bütün varlikların varliğını açığa vurmaktadır. Heidegger bu özel varlığın varlığını "varoluş" olarak nitelendirerekvirgs.gif "Dasein" diye adlandırdığı bu insan varlığının en belirgin niteliği olarak "zamansal" oluşunu öne çıkarmaktadır. Burada zamansal oluştan anlaşılması gereken saatte içerimlenen "kronolojik" zamansallik olmayıp doğrudan varoluşun kendine özgü yaşamasının zamansallığıdır. Son çözümlemede varoluş ile aynı anlama gelen insan varlığıvirgs.gif öteki varlıklar arasında bir varlık olarak bu dünyada durağan bir biçimde ya da tamamlanarak son halini almış biçimde varolan bir şey değildir. Tersine insan olmak demekvirgs.gif Heidegger'e görevirgs.gif olanaklar içinde geleceğe yansıtılmış bir biçimde kişinin oluşmasıylavirgs.gif kişinin oluş içinde olmasıyla eşdeğerdir. Bundan daha da önemlisivirgs.gif Heidegger bu oluş sürecinin seçime konu olmayıp doğrudan zorunlu olduğunu söylemektedir. Dasein'ın kendi olanaklarında içerimlenen ufku önünde her zaman için geleceğe yönelmiş olduğunu söyleyen Heideggervirgs.gif Dasein'ın zamansallığının bir başka yere değilvirgs.gif doğrudan doğruya kendi ölümüne doğru yönelmiş olduğunu belirtmektedir. Bir başka deyişlevirgs.gif insan varlığının varoluş sürecindeki enson olanağıvirgs.gif yaşamındaki bütün olanakların hepsini birden sona erdiren olanak "ölüm"dür. İnsan varlikları özünde sonludur ve zorunlu olarak ölümlüdür; dolayısıyla da kişinin oluş sürecindeki farkındalığı ölüm beklentisi içinde olmasından öte bir şey değildir. Nitekim Heidegger bu ölümlü oluşu "ölüme doğru olmakta olan varlik" diye adlandırmışar. Bu anlamda oluş içinde olunduğunu bilmekvirgs.gif daha açıkçası ölümlü olunduğunu bilerekvirgs.gif geleneksel felsefenin diliyle söylenecek olursa kişinin kendini bilmesine karvirgs.gifılık gelmektedir. Ne var ki Heidegger 'e görevirgs.gif insanın varlığının sonlu oluşunavirgs.gif kendi ölümüne doğgin varoluşuna değgin farkındaliğıvirgs.gif çoğunluk gündelik yaşam içinde karşılaşacağı şeyler içinde yitirilmekte; dolayısıyla da böylesine önemli bir varoluş gerçeğinin unutulması gibi son derece kabul edilemez bir durum doğmaktadır. Heidegger' in "bırakılmışlik" (Verlassenheit) ya da "fırlatılmışlik" (Geworfenheit) adını verdiği bu durumvirgs.gif gerçek anlamda şeylerle karşılaşmayı olanakli kılan oluşun da bütünüyle unutulmasına yol açmaktadır. Heideggervirgs.gif böyle bir firlatılmışlik içinde insan varlığının unuttuğu sonluluğunu ona yeniden anımsatacak olanın kendisini ancak birtakım temel yaşantı biçimlerin- de açığa vurduğunu savunmaktadır. Bu en temel yaşantı biçimlerinin başında "içdaralması"virgs.gif "kaygı"virgs.gif "kuşku" ve "merak" gelmektedir. Söz konusu yaşantıların hepsinin de insanın buradalığının burada olmama zemini üstüne kurulduğunu göstermesi bakımından uyuyan "Dasein" üzerinde "ayıltıcı" bir etkisi vardır. Heidegger bu ayıltıcı etkiyi betimlemek amacıyla çoğunluk şiirsel bir dil söylemi içinde yarattığı özel eğretilemelere başvurma gereği duymuştur. Sözgelimi kaygıyı "vicdanın çağrısı" eğretilemesiyle anlamlandırma yoluna gitmiştir. Ancak burada "vicdan" ile denmek istenen geleneksel felsefede anlaşıldığı biçimiyle ahlâksal bir yeti olmaktan çok uyuklayan varlığın uyanmakta oluşunuvirgs.gif yani sonluluğunu anımsamaya başlayışıdır. Söz konusu vicdan çağrısı insan varlığının suçluluğunu anlayıp kabullenmesine yönelik bir çağrıdır aynı zamanda. Bu çağrıyı yanıtlamak Heidegger'e göre kişinin sonluluğunu seçmekle seçmemek arasında yaşanan bir çatışkı olarak yaşanır. Yani kişi çağrıyı olurlayarak sonlu olduğunu seçebileceği gibivirgs.gif kendisine gönderilen bu çağrıyı olumsuzlayarak ya da göz ardı ederek sonlu olduğu gerçeğini çağrıyla bir dahaki yüzleşmesine değin erteleyebilir de. Burada seçilen ya da ertelenen Heidegger'e göre uyumayı sürdürmek ile ayılmayı istemek arasında verilecek bir varoluş kararıdır. Böyle bir durum karşısındavirgs.gif insan varlığının ağrıyı yanıtlaması kendi özünü gerçekleştirmesivirgs.gif böylelikle de "sahicilik" (Eigentlichkeit) yaşanasına geçmesi anlamına gelirkenvirgs.gif çağrının duymazdan gelinerek yanıtsız bırakılması sahici olmayan bir yaşana durumunda kalınarak sahici olmayan bir kendini anlamayla varolmak demektir. Heidegger virgs.gif Varlık ile Zaman 'da şeylerin insan varlığına neden anlamlı bir biçimde sunuldukları yanında şeylerin insan varliğına sunulma biçimlerini de ayrıntılı bir biçimde incelemektedir. Buna göre insanın kendine yeter görüldüğü kuramsal "ben" tasarımına dayalı insan varlığı kuramlarının tersinevirgs.gif Heidegger insan varlığını hiçbir içkinlik varsayımında bulunmaksızın hep toplumsal etkileşim ile pratik ilgilerce belirlenen "dışarısı" olarak kavramaktadır. Heideggervirgs.gif bu varoluş gerçeğinin en temel kanıtı olarak insanın her zaman için verili bir dizi ilişki ve ilgi içinde varolmasını göstermektedir. Bütün bu ilgi ve ilişkiler alanını "dünyâ' diye adlandırmasına karşınvirgs.gif burada Heidegger'in dünyadan anladığı kesinlikle belli varlıkların uzam ile zaman içinde varolduğu güneş sisteminde yer alan "yeryüzü" gezegeni değildir. Dünya daha çok bütün insan olanaklarının düzene konduğu dinamik bir ilişkiler evrenine karşılık gelir. Dünya'da insan varlığının ilişkide bulunduğu şeylere anlam ve önem kazandırılması söz konusudur. Tıpkı sanatçının dünyasıvirgs.gif ressamın dünyası ya da filozofun dünyası gibi deyişlerle parmak basıldığı üzerevirgs.gif dünya anlam ve önem kazandırma yoluyla her anlamda yaratılan bir şeydir. Heidegger için insan çoğunluk birbiriyle örtüşen bu türden pek çok dünya içerisinde aynı anda yaşamaktadır. Ama bu dünyaların özünü oluşturanvirgs.gif Heidegger'in kendi deyişiyle "bütün bu dünyaların dünyaliklarını" belirleyenvirgs.gif insan ilgileri bağlamında şeyler üzerine kunılan olanakli anlamlandırmalardır. Heidegger bu düşüncelerini Sanat Yapıtının Kökeni nde (Der Ursprung des Kunstwerkesvirgs.gif 1960) Van Gogh 'un "Köylü Ayakkabıları" adli portresine ilişkin yaptığı açımlamalarla ayrıntılı bir biçimde dile getirmiştir. Buna göre köylü ayakkabılarında o ayakkabıları giyen köylünün bütün bir dünyası açıklıkla gözler önüne serilmektedir.
Heidegger'e görevirgs.gif burada kendisini gösteren dünyavirgs.gif doğrudan Varlığın kendisini göstermesi olarak anlaşılmalıdır. Buna karşı Heideggervirgs.gif in- san varliklarına en yakın olan dünyayı "gündelik yaşam dünyası" diye adlandırmaktadır. Bu dünyanın en belirgin özetliğivirgs.gif insanın yaşamsal gereklerini yerine getirmek amacıyla oluşturulmuş bir dünya olmasıdır. Sözgelimi barınmak için bir ev yapma amacı böyle bir yaşamsal gereğin sonucudur. Bu anlamda gündelik yaşam dünyasının anlamlandırımıvirgs.gif birtakım araç-gereçlerin belli amaçlar doğrultusunda doğrudan ya da dolaylı olarak kullanılmasıyla kendisini gösteren yararlardan doğmaktadır. Heidegger 'in düşüncelerinin önemli bir başka boyutunu da varlık ile dil arasında kurduğu özsel bağlantının temellendirilmesi oluşturmaktadır. Geleneksel felsefede hep yapılageldiği üzere dil ile varlik arasında öncelik sonralik ilişkisi doğrultusunda anlaşılması gereken bir ayrılık olmadığını savunan Heideggervirgs.gif en iyi anlamını "Dil varliğın evidir" tümcesinde bulan ve dile hak ettiği saygınliğı yeniden vermeyi amaçlayan bir felsefe anlayışı geliştirmiştir. Varlığın ancak dilde kavranabileceğinivirgs.gif ancak dilde dile getirilebileceğini ileri süren bu görüşvirgs.gif daha sonra Heidegger in en önemli öğrencisi sayılan Gadamer tarafından "Anlaşılabilecek tek varlık vardırvirgs.gif o da dil" biçiminde yeniden dillendirilmiştir. Nitekim Heidegger dil ile anlama görüngüleri üzerine dile getirdiği düşünceleriyle yakın dönem çağdaş felsefenin gözde akımı yorumbilgisinin son biçimini almasına büyük katkılarda bulunmuştur. Heidegger bu bağlamda hemen bütün düşüncelerinivirgs.gif pratik deneyimler dünyasının varlıkların varlığının kavranmasına beşik oluşturduğu savı üstünden dile getirmektedir. Anlamanın her zaman için birtakım ilişkilere değgin bir farkındalık gerektirdiğini savunan Heideggervirgs.gif insan varlıklarının daha en başta şeylerin varlığına yönelik kuram öncesi ya da varlik- bilgisi öncesi bir anlamaları olduğunu belirtmektedir. Yorumbilgici anlama buna göre bütün yönleriyle dünyada olmaktalığıvirgs.gif insanın olanaklar içerisine bırakılmışlığını ve bu bırakılmışlık içindeki yapıp etmelerini anlama çabasıdır. Bu anlamda "özne-yüklem" çatısı ile kurulan gidimli usyürütmenin tersine varlıkların varliğınıvirgs.gif yani varlığın kendini açığa vurma biçimlerini anlamanın en temel yoludur. Bu noktada Heidegger virgs.gif Eski Yunanca'daki aletheia sözcüğünün sunduğu çokanlamlılık olanaklarından hareketle "doğruluk"ya da "hakikat"in örtüsü kaldırılarak görülebilen bir şey olduğunu ileri sürer. Doğruluk insan anlaması önünde çelişik bir durum sergilemektedir. Doğruluğun bir yandan kendini açığa vururken öbür yandan kendini gizliyor oluşuvirgs.gif açıkça gidimli usyürütme yoluyla kavranamazlığının kanıtıdır. Özellikle son dönemlerinde Heideggervirgs.gif felsefenin geleceği yolunda şiirsel düşünmenin gücünü öne çıkarmışvirgs.gif başta Georg Trakl ile Hölderlin 'in şiirleri olmak üzere şiir dilinin çok büyük olanaklar sunduğu düşüncesiyle çeşitli şairlerin şiirlerine getirdiği yorumlarla düşünme yolunu seçmiştir. Bunun en belirgin örneğini Dil Yolunda (Unterwegs zur Sprachevirgs.gif 1959) başlıklı kitabında görmek olanaklıdır. Heidegger neredeyse kitabın bütününde Trakl'ın "Tin gariptir şu yeıyüzünde" dizesine dayanarak insan varlığının dünyada olmaktalığını ne anlama geldiğini açık kılmaya çalışmaktadır. Heidegger’in kendine özgü düşünceleri kendinden sonra gelen düşünürler üzerinde çok önemli etkilerde bulunmuş olmakla birliktevirgs.gif "gizemciliği"virgs.gif özellikle Soktates öncesi fılozoflar bağlamında kendisini gösteren "geçmiş özlemciliği"virgs.gif en önemlisi de siyasal bakımdan tutucu içerimleri bulunan varlık anlayışı büyük eleştiriler almıştır. Üretkenlik konusunda sınır tanımayan Heidegger'in başyapıtı Varlık ile Zaman dışında öteki önemli yapıtları şunlardır: Rickert ile Husserl 'in öğrencisi olduğu yılların hemen ardından doktora tezi olarak sunduğu ve Husserl 'in görüngübiliminden açık izler taşıyan ilk yapıtı Die Lehıe wom Urteil im Prychologirmus Ein krisisch-poritiver Beitrag zur L.ogik (Ruhbilimde Yargı Öğretisi: Mantığa Eleştirel- Olumlu Bir Katkıvirgs.gif 1914) Kant und das Pmblem der¤¤¤¤physik (Kant ve ¤¤¤¤fizik Sorunuvirgs.gif 1929) ; Wast ist ¤¤¤¤physikl (¤¤¤¤fızik Nedir?virgs.gif 1929) Wom Wesen des Grundes (Temellendirmenin Neliği Üzerinevirgs.gif 1929) Hölderin und dıu Weren der Dichtung (Hölderlin ve Şiirin Neliğivirgs.gif 1936) Platons Lehre von der Wabreit (Platon'un Doğruluk Öğretisivirgs.gif 1942) Brief über den Humanismus (İnsancılik Üzerine Mektupvirgs.gif 1947) Holzwege (Ormanyoluvirgs.gif 1950) Die Technik und die Kehız (Teknik ve Dönüşvirgs.gif 1950) Einführırng in die ¤¤¤¤physik (¤¤¤¤fiziğe Girişvirgs.gif 1953); Wast Beisst Denken (Düşünmek Ne Demektir?virgs.gif 1954) Was ist das die Philasophie (Nedir bu Felsefe?virgs.gif 1956) Der Satz wom GrıındTemellendirme Ilkesivirgs.gif 1957) Identitüt and Differenz(Özdeşlik ve Ayrımvirgs.gif t 957) Nietzsche Kants These über dar Sein (Kant'ın Varlik Üstüne Savıvirgs.gif 1962).
HERAKLEITOS:


Parmenides'in durağan ve değişmez varlığına karşivirgs.gif niteliksel değişme olarak oluşun gerçekliğini öne süren Yunan filozofu. Bilgi bakımındanvirgs.gif empirik ya da duyusal bilgiye hiç değer vermeyen Herakleitosvirgs.gif gözlerin ve kulakların kötü tanıklar olduğunu öne sürerekvirgs.gif rasyonalizmin savunuculuğunu yapmıştır. Çok şey bilmeyevirgs.gif ansiklopedik bir bilgiye karşi çikan filozofvirgs.gif çok şey bilmenin akıllı olmayı ögretmedigini söylemiştir. Siyasi alandavirgs.gif demokrasi karşitı eğilimlerinivirgs.gif çogunluk geniş halk yığınlarına karşi duyduğu nefretle birleştiren ve 'bir kişininvirgs.gif yetkin biriyse eğervirgs.gif kendisi içinvirgs.gif on bin kişiden daha değerli olduğunu' söyleyen Herakleitos'un ¤¤¤¤fiziğinin en önemli tezivirgs.gif hiç kuşku yok kivirgs.gif çatisma ve savaşin herşeyin babası olduğu düşüncesidir. Ona görevirgs.gif karşitların savaşivirgs.gif varlık ya da oluşun tek ve en önemli koşuludur. Zira bu savaş olmasaydıvirgs.gif hiçbir şey varolmayacaktı. Bundan dolayıvirgs.gif varlıkların doğuş ya da varlığa gelişivirgs.gif birbirlerine karşit olan ve dolayısıyla birbirlerini varlıkta tutan karşitların çatismasina bağlıdır. Onun varlık ögretisinin ikinci tezi isevirgs.gif herşeyin birliğini ortaya koyar. Birlikvirgs.gif tıpkı İyonyalı düşünürlerde olduğu gibivirgs.gif evrenin ilk maddesindenvirgs.gif evrendeki herşeyin kendisinden doğduğu maddi tözden meydana gelir. Bu birliği ateşte bulan Herakleitos'a görevirgs.gif ateşvirgs.gif örnegin yoğunlaştığı zamanvirgs.gif nemli hale gelir ve basınç altında suya dönüşür. Su donduğu zaman isevirgs.gif toprak olup çikar. Onun ilk madde olarak ateşi seçmesivirgs.gif daha çok ondaki oluşuvirgs.gif değişme ve birlikten çokluga geçiş sürecini en iyivirgs.gif yakarak ve yıkarak yaşayan ateş ifade ettiği için önem taşir.
Herakleitos birliğin olduğu kadarvirgs.gif çoklugun da hakkını veren bir filozoftur. Başka bir deyişlevirgs.gif o monist bir filozof olduğu kadarvirgs.gif aynı zamanda bir çokluk filozofudur. Onun çokluk filozofu olmasını mümkün kılan şey isevirgs.gif oluşu ön plana çikartmis olmasıdır. Herakleitos'a görevirgs.gif çokluk ya da karşitlar olmaksızınvirgs.gif varlık ya da oluş olamaz. Ovirgs.gif bir yandan da çoklugun birliğe dayandığını söylemiştir. Bundan dolayıvirgs.gif çokluk olmadan birlikvirgs.gif birlik olmadan da çokluk olamaz. Evrenvirgs.gif aynı zamanda hem bir ve hem de çoktur; bu davirgs.gif oluşla ifade edilir. Herakleitosvirgs.gif birlikten çokluga geçiş ve oluş sürecinivirgs.gif ateşle ve dolayısıyla akış düşüncesiyle ifade etmiştir. Bu onun varlık görüşünün üçüncü temel tezini meydana getirmektedir. Şeylerin sürekli akışıvirgs.gif herşeyin akmakta oluşuvirgs.gif evrenle ilgili en önemli doğrudur. Ona görevirgs.gif evrende kalıcılık ve durağanlık yoktur; herşey değişmektevirgs.gif yakarakvirgs.gif yıkarak yaşamaktadır. Herakleitos kendisinden önceki filozofların boşu boşuna evrende kalıcılık ve süreklilik aradıklarınıvirgs.gif oysa evrende kalıcılık bulunmayıpvirgs.gif mutlak bir değişmenin söz konusu olduğunu öne sürmüştür. Nehir akıp gittiği içinvirgs.gif o aynı nehre iki kez giremeyeceğimizi belirtir. Evrende hiçbir nesnevirgs.gif nesnelerin hiçbir özelligi yoktur kivirgs.gif değişmeden aynı kalsın. Herşey bir başka şeyin yıkımı ve ölümü sayesinde varlığa gelmekte ve daha sonra yok olup gitmektedir. Evrendeki tüm ögeler arasında sürekli bir çatisma ve savaş hali vardır ve değişmeyen tek şeyvirgs.gif bu değişme halinin sonucu olan kozmik denge durumudur.
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18