:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Düşünce Dünyasının AbideLeri.. (alfabetik Sırayla)
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18
Albertus MAGNUS:


(1207 - 1280)

Albertus Magnusvirgs.gif Dominiken tarikatına girmiş ve Aristoteles'i ve Farabivirgs.gif İbn Sinavirgs.gif İbn Rüşd ve İbn Tufeyl gibi Müslüman filozofların Aristoteles felsefesine ilişkin yorumlarını öğrenmiştir; daha sonra bu yorumlara dayanarak Hıristiyan inançlarıyla bağdaşabilecek yeni yorumlar getirmiştir. Felsefe sorunlarını akılla çözmeye çalışırken Kutsal Kitap'la çatışmamaya ve dolayısıyla inançla çelişmemeye büyük bir özen göstermiş ve bu yaklaşımıyla öğrencisi Thomas Aquinas'ı büyük ölçüde etkilenmiştir. Albertus Magnus'un Platon'dan çok Aristoteles'in felsefesini seçmiş olması tesadüfi değildir ve bu seçimivirgs.gif özellikle İbn Rüşd gibi Müslüman filozofların etkisi ile açıklamak olanaklıdır.

Albertus Magnus'a görevirgs.gif biri akıl ve öbürü ise inanç için doğru olan ve birbirleriyle çelişen iki doğru yoktur; gerçekten doğru olan her şeyvirgs.gif büyük bir uyum içinde birleşmiştir.

Birçok bilimle ilgilendiği için Doctor Universalis (Evrensel Bilgin) lakabıyla tanınan Albertus Magnusvirgs.gif kimya alanında da çalışmışvirgs.gif nitrik asidin madenler üzerindeki etkisi ve altının arıtılması gibi kimyevi konuları incelemiştir; ayrıca astronomi ve biyoloji ile de ilgilenmiştir.

Albertus Magnus biyoloji alanındaki çalışmalarında kelime kelime Aristoteles'in Arapça çevirilerini izlemiş ve bunlar üzerinde yorumlar yapmıştır; kendisine özgü gözlemler ve saptamalar da bulunmaktadır. Hayvanlar Hakkında adlı eserinde kuş ve balıkların kan damarlarının dağılımı konusunda Aristoteles'in verdiği bilgilerden ayrılmıştır. Yumurtadan itibaren embriyonun gelişmesini anlatırkenvirgs.gif organların sırasıyla nasıl şekillendiğinivirgs.gif göbek kordonu denen yapının yerini gelişim süreci içinde hangi damarın aldığını açık ve seçik bir şekilde anlatmıştır.

Bitkilerle de ilgilenmiş ve bu konuya ilişkin Bitkiler Hakkında adlı bir eserindevirgs.gif ana çizgileriyle bitki betimlemeleri yapmıştır. Bir ara İtalya'ya giden Albertus Magnus orada portakal ağacını görmüşvirgs.gif bundan çok etkilenmiş ve özellikle portakal yapraklarını ayrıntılı bir biçimde tanıtmıştır.
James MILL:


(1773-1836) 6 Nisan 1773'te İskoçya'da Forfar (Angus) bölgesinde Northwater Bridge'de doğduvirgs.gif 23 Haziran 1836'da Londra'da öldü. Edinburgh Üniversitesinde felsefe öğrenimi gördü. 1802'de gazetecilik yapmak üzere Londra'ya gitti. Londra'da Anti-Jacobin Re-viewvirgs.gif Britiih Revieıvvirgs.gif Eclectic Revieıv ve Edinburgh Revieıv dergilerine sürekli yazı yazdı. Philanthropist adlı derginin yayın yönetmenliğini yaptı. 1808'de Yararcılık Utilitarianism adı verilen ahlak kuramını ortaya atan Bentham ile tanıştı ve onun etkisi altında kalarakvirgs.gif bir eylemin eğer mutluluğa yol açıyorsa doğruvirgs.gif mutluluğa yol açmıyorsa yanlış olduğunu savunan Yararcılık akımının önderlerinden biri oldu. "Felsefi köktenciler" olarak da bilinen bu reformcu grubun etkinliğini genişletmek için çalıştı. Millvirgs.gif1816-1823 yıllarında Encyclopedia Britannica'ya yazdığı hükümetvirgs.gif eğitimvirgs.gif basın özgürlüğü ve sömürgeler maddelerinde yararcılık ilkelerini bu konulara uyguladı ve 1823'tt Bentham ile birlikte çıkardığı We$tminster Review'de yazdığıvirgs.gif yasama ve cezaevleri konularındaki yazılarla görüşlerini yaymaya çalıştı. On bir yıl üzerinde çalıştığı Histoty of Britiih India'yı ("İngiliz Hindistanı'nın Tarihi") 1817'de üç cilt olarak yayımladı. Bu kitap toplumsal koşul ve dengeleri göz önüne alarakvirgs.gif Hindistan'ın sömürgeleş-tirilmcsitıin geniş kapsamlı bir irdelenmesi olması anlamındavirgs.gif alanında ilkti. Aynı zamandavirgs.gif Hint uygarlığının gelişimi ve İngiliz egemenliğinin Hint gelenekleri üzerinde yaptığı tahribat üzerine incelemeleri de içeriyordu. Mili yaygın oy hakkı ve üyeleri kısa aralıklarla yenilenen yasama organlarına dayalı bir temsil sistemininvirgs.gif kendiliğindenvirgs.gif yasamanın yürütme üzerinde denetim kurmasına yol açacağını düşünüyordu. Mill'e görevirgs.gif çoğunluk egemenliğivirgs.gif en çok sayıda kişinin en büyük mutluluğunun zorunlu önkoşulu değildir. Despot bir hükümdarvirgs.gif aydın ve iyilikseverse bu mutluluğu bilgisiz çoğunluğun yönetiminden daha etkin bir şekilde sağlayabilirvirgs.gif ama bunu güvenceye alacak bir kurumsal aygıt gereklidir. Mill'iivirgs.gif öte yandanvirgs.gif "yoksulların"virgs.gif "ona sımflar"a kendilerini temsil hakkını vereceğinden kuşku duymayarakvirgs.gif toplumsal sınıflar yerine bireylerin temsil edilmesi üzerinde duruyorvirgs.gif ve bu "ona sınıflar'a seçim hakkının verilmesiylevirgs.gif "yoksullar"ın taleplerinin gerçekleşeceğine inanıyordu. Mili'invirgs.gif 1806'da doğan ve eğitime ilişkin ilkelerini sıkı biçimde uygulayarak yetiştirdiği oğlu John Stuart Mill'e görevirgs.gif babasıvirgs.gif aklın gücüne fazla güvenmekte ve yasamanın bir sınıfın çıkarını temsil etmekten çıktığı durumda genel çıkara uygun işleyeceğine inanmaktadır. Milivirgs.gif 1821'de yayımladığı Elementi of Political Economy'de ("Politik İktisadın Öğeleri") "felsefi köktencilerin klasik iktisat ve özellikle Ricardo iktisadı üzerine görüşlerinin bir özetini vermektedir. Bu kitabındavirgs.gif Malthus'un nüfus üzerine görüşlerinden yola çıkarakvirgs.gif sermayenin nüfusla aynı oranda artmadığı varsayımıylavirgs.gif siyasal reformcuların temel sorununun nüfus artışı olduğunu savunmuşvirgs.gif Ricardo' nün görüşleri doğrultusunda davirgs.gif esas olarakvirgs.gif toprağın "hak edilmemiş" değer artışının vergilenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Yararcılık'ın psikolojik temelini netleştirmek için yazdığı Analysis of the Phenomena of the Humarı Mind'dî ("İnsan Aklının Görüngülerinin Çözümlemesi") Bentham'ın Hartley'den alarakvirgs.gif Yararcılık bağlamında kullandığı Çağırışımcılık Assodationism kavramı üzerinde durmuştur. Zihinsel görüngüleri çağrışım ile açıklamaya çalışmışvirgs.gif Yararcılık'ınvirgs.gif mutluluğun haz alarak ya da acıdan kaçınarak oluştuğu şeklindeki önermesini genişleterekvirgs.gif bireyin oluşturduğu çağrışımlarıvirgs.gif bireysel hazzın kaynağı olarak yorumlamıştır. Mill'in önemivirgs.gif Bentham'ın düşüncelerini popüler hale getirmesinden ve onun kuramından yola çıkarak dönemin önde gelen birçok filozofvirgs.gif iktisatçıvirgs.gif tarihçi ve hukukçusunu içine alan bir okul kurmasından ileri gelmektedir. Özgün bir katkısı olmayan Mill'in çalışmalarındavirgs.gif Bentham ya da Hartley'de olmayan pek az şey vardır. Yararcılık kuramına katkısıvirgs.gif hükümet ve eğitim üzerine makalelerinde ve Hartley'nin çağrışımcı psikolojisini genişletmesindedir. • YAPITLAR (başlıca): History of Britiih Indiavirgs.gif 3 ciltvirgs.gif 1817virgs.gif ("ingiliz Hindistanı'nın Tarihi"); Elementi of Politi cal Economyvirgs.gif 1821virgs.gif ("Politik İktisadın Öğeleri"); Analysis of the Phenomena of the Humarı Mindvirgs.gif 2 ciltvirgs.gif 1829virgs.gif ("İnsan Aklının Görüngülerinin Çözümlemesi"); Frag- ment on Mackintoihvirgs.gif 1835virgs.gif ("Viackimosh Üzerine Bö lüm").

• KAYNAKLAR: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi
Charles de Secondant de MONTESQUIEU:


(1689 - 1755)

Fransız düşünürü Aydınlanma çağı düşünürlerinden Charles de Secondant de Montesquieuvirgs.gif mutlak monarşi karşısında aristokrasininin geleneksel haklarının ve çıkarlarının savunuculuğunu yapmıştır.

Montesquieu'nun siyaset kuramının aristokrasinin çıkarları üzerine ustalıkla kurulduğunuvirgs.gif bir başka deyişle aristokrasinin kazanımlarını korunması gerekliliği doğal ve zorunlu sonucuna ulaşmayı kaçınılmaz kıldığını söyleyebiliriz.

Montesquieuvirgs.gif siyaset kuramında Locke ve Rousseau gibi spekülatif bir "doğa durumu" "doğa yasası" ve uygar topluma geçişi sağlayan bir "toplum sözleşmesi" iddiasından uzaktır ve siyasal düzenlerin ortaya çıkışınıvirgs.gif siyasal kurumların biçimlenmesini iklimselvirgs.gif çevreselvirgs.gif gelenekselvirgs.gif maddi ve tinsel birçok nedene bağlamaktadır. Siyasal sistemlerin oluşumuvirgs.gif siyasivirgs.gif sosyal ve ekonomik kurumların varlaşması konusundavirgs.gif siyasal düşüncelerinde iklim ve çevresel koşullara yaptığı vurguvirgs.gif siyaset kurumunun en önemli noktalarından olupvirgs.gif bu koşulların belirleyiciliği iddiası üzeridenvirgs.gif evrenselvirgs.gif her ülkeye uygunluk durumu içinde bulunabilecek bir sosyo-ekonomik sistemin geçerli olamayacağınıvirgs.gif her ülkenin kendi koşullarını değerlendirerekvirgs.gif kendine uygun ve özgün bir sistem bulması gerektiğini söylemektedir.

Montesquieu'nun "kuvvetler ayrımı" ilkesivirgs.gif 19 ve 20. yüzyıl burjuva liberal devlet kuramının klasik bir örneğini oluşturmuştur. Montesquieuvirgs.gif kuvvetler ayrımı fikrini 1748 tarihinde yayınlanan Yasaların Ruhuvirgs.gif adlı yapıtında işlemiştir.
Maimuni

(1135 -1204) Ortaçağın ilk gerçek Aristocusu olan İbni Rüşd'ün izini Moses Maimuni (Lâtince söylenişi: Miamonidesvirgs.gif Doğudaki söylenişi ile: İbni Me'mun) isimli bir "Yahudi" filozofu sürdürmüştür kivirgs.gif onun Ortaçağın belli bir dönemi üzerinde etkisi büyük olmuştur. Maimuni için de "gerçek filozof" Aristo'dur ve hiç kimse Aristo kadar gerçeğe yaklaşamamıştır.

Aynı şekilde o da Hıristiyanlığın ve öteki dinlerin Aristoculuk ile yorumlanabileceğine inanır. Maimuni İbni Rüşd ile birleşerekvirgs.gif din ile felsefe arasında önemli bir ayrılık olmadığınıvirgs.gif yalnız dinin daha çok anımsatıcılarlavirgs.gif felsefenin ise kavramlarla düşünüldüğünü söyler.

Maimuni bazı noktalarda İbni Rüşd'den ileri giderek onu aşar. Maimuni'ye göre din ile felsefenin "ayrılığa" düştüğü her yerdevirgs.gif daha çok felsefeye inanmak gerekir. Bir başka deyişle: Vahye dayanan din kuralları ile felsefi bilgiler arasında bir anlaşmazlık olduğu zamanvirgs.gif dini "sembolik" karşılamak gerekir. Burada ilk kezvirgs.gif "akla dayanan bir din" anlayışı ile karşılaştığımızı söylemeliyiz.

İskenderiyeli Clemens "anlamak için inanıyorum" diyordu. Maimuni'ye göre isevirgs.gif yalnızca imana dayanan dinvirgs.gif ancak bir ilk aşamadır. Bundan sonravirgs.gif akla dayanan bir din doğacaktır. Ancak bir felsefî bilgi halinde olan dini kurallar bizi kutsal gerçeklere ulaştırabilir. Maimuni devirgs.gif aynı İbni Rüşd gibivirgs.gif sonraları Skolastiğin parlak dönemine temel olacak olanvirgs.gif gerçek Aristoculuğun temsilcilerindendir.
Johann Gregor MENDEL:


(1822 - 1884)

Bilim adamı denildiğinde çoğunlukla gözümüzde laboratuarında çalışan beyaz önlüklüvirgs.gif gözlüklü bir tip canlanır. Oysa bilim adamı aslında içinde bulunduğu şartların gereğince hangi ortam olursa olsun durmaksızın araştıranvirgs.gifiçinde hiç bir zaman yenemeyeceği bir araştırma arzusu barındıran bilinçtir.Bu bilinç özünden gelen sesi duyduğu sürece arayacakvirgs.gif arayacakvirgs.gifarayacaktır. Ne zaman biter araştırma arzusu yerini dünyasal hırslarvirgs.gifkaygılar ve hatta kibir hali alır o zaman araştırma bitervirgs.gifo zaman bilim aşkı da bitervirgs.gif hazır ve ilerlemeyen bilgi haline dönüşür. İşte o an bilimin kaybıdırvirgs.gif durağanlığınvirgs.gifcehaletin ve körlüğün ise haykırma anıdır.İşte bu bakımdan günümüzde özellikle gelişmesini tamamlayamamış ülkelerde çok sık görülen bu "Bilgi adam"larının fark edilmesi ve "Bilim adamı"yla arasındaki farkların görülmesi açısından Genetik biliminin Kurucusu Gregor Mendel'in hayatını sunuyoruz.

Gregor Mendelvirgs.gif Avusturya imparatorluğu dahilinde yer alan Çekoslovakya'da yoksul bir köylü olarak dünyaya gelir.Kırsal kesimde halen feodal sistem yürüdüğünden yoksul ve topraksız köylüler için ırgatlık yapmaktan başka seçenek yoktu.Tek kurtuluş seçeneği olabilecek eğitim de sadece ilkokulla sınırlıydıvirgs.gif daha ilerisi ise paralı olduğu için bir köylü için hayal bile edilmesi imkansızdı.

Bu şartlar altında yaşayan Gregor'un en olası geleceği bir rençber olmaktan öteye gidemiyordu. Ne var ki Gregorun ilkokulda gösterdiği olağanüstü yeteneği ve öğretmenlerinin de ısrarıyla ailesi ortaöğretimi için destek verir. Ortaokulda botaniğe ilgisini keşfeden Mendelvirgs.gif bu konuda çalışmalarını sürdürebileceği bir mekan aramaya başlar. Kız kardeşinin çeyiz parası bunu karşılamak için çok yetersizdirvirgs.gif burs olanağı da olmadığı için tek şansı kalıyordu; manastıra girmek...

Botanik müzesivirgs.gif bahçe bitkileri ve geniş kütüphanesiyle ünlü Brünn Manastırını seçti. Buradan 25 yaşında papaz ünvanını alan Mendel'in artık tek amacı vardıvirgs.gif daha geniş araştırma olanakları bulabileceği bir ortaokula öğretmen olarak girmek... Mülakat için girdiği kurulla uyuşmayan yöntemi ve tutumu sonucunda bunu başaramayan Mendel için artık tek bir seçenek kalıyorduvirgs.gif manastırda çalışmalarına devam etmek...

Canlılarda özelliklerin kuşaktan kuşağa geçişivirgs.gif Mendel'in öteden beri ilgisini çekmişti. Herkes yeni doğan bir yavrunun özelliklerinin anasından babasından aldığı özelliklere bağlı olduğunu biliyordu ama bu aktarımın matematiksel bir izahı bir türlü açılamamıştı. Mendelvirgs.gif bezelyeler konusundaki çalışmasına bu yanıtı bulmak amacıyla başlar.Çalışmasını 2 çeşit bezelyenin sarı-yeşilvirgs.gif buruşuk -düzgünvirgs.gif yuvarlak- köşeli gibi yedi karşıt özelliği baz alarak yürütür.Buna göre boylu ve bodur türleri çaprazladığında ilk kuşağın tamamen boylu olduğunu görür. Melez ürünü kendi içinde çaprazladığında isevirgs.gif bu sefer yeni nesil bezelyelerin 3/4'ünün büyük kısmının boylu bir kısmını isevirgs.gif bodur olduğunu gözlemler. Buna göre 1064 bezelyenin 3/4'ü boylu 1/4'ü ise bodur oranını vermektedir: Sayı büyüklüğünden kaynaklanan sapmaları çıkarttığında 3:1 oranı ortaya çıkar.

Bu durumun iyi anlaşılması açısından bir kaç noktanın açıklık kazanması gerekmektedir:

1. Döllenmede bezelyelerin eril dişil cinsi önemli değildir.

2. Dişi yada erkek her canlı taşıdığı her özellik için baskın ve saklı iki faktöre uyumlu olarak bir görünüş sergiler. Mesela bezelyelerde ilk nesilde Bb melezinde ortaya çıkan B(boylu) baskın karakterdirvirgs.gif b(bodur) özellik isevirgs.gif saklı olarak mevcuttur kendisini sergileyemez

3. Dişi ve erkekte her üreme hücresi faktörlerden yalnızca birini taşır.Yani her yavru belli bir karakter bakımından iki özellikle gelir.

4. Baskın ve saklı karakterler döllenme esnasında karışmaz her biri kendi özelliğini korur. Baskın karakter Bb ve BB koşullarında saklı karaktere karşı güçlüdür. Saklı karakter ise dişiden ve erkekten gelen genlerden ikisinde de b olması durumunda devreye girer.Yani yavru bodur(b) ise bu anadan da babadan da gelen genlerin bb olmasını gerektirir. Ama baskın karakter için Bir tanesinden B gelmesi yeterlidir.

Mendel teorisivirgs.gif Darwin'in evrim kuramının başlangıçta cevapsız bıraktığı önemli noktalara da cevap bulmaktadır. Evrimi doğal seleksiyonla açıklayan Darwin de herkes gibi ana baba özelliklerinin yavruda kaynaştığını varsayıyordu. Bu doğru olsaydıvirgs.gif doğal seleksiyonla üstünlük kazanan özelliklerin kuşaklar boyu zayıflaması gerekirdi. Örneğin çok hızlı koşan biriyle normal hızda koşan bir birey çiftleştiğinde yeni nesilin ikisinin arasında bir hızda koşması gerekirdi. Darwin de bunun böyle olmadığını biliyordu.Bu bakımdan özelliklerin önceki kuşaklardan olduğu gibi ve ayrı karakterler olarak yavruya geçtiği düşüncesi Mendel'in kanunlarının getirdiği bir açıklamadır.

Mendelvirgs.gif bu kuramı 1865'de sundu. Ancak maalesef hayattayken bu kuramın dikkate alındığını göremedi. 35 yıl sonra kuramın özü Devries ve Wiessmann gibi bilim adamlarının çalışmaları olmasaydıvirgs.gif Mendel'in bu çalışmaları belki de sonsuza kadar kapalı kapılar ardında kalacaktı...
Nermi UYGUR:


(1925virgs.gif İstanbul) İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde görüngübilim ve çözümleyici felsefe yaklaşımlarını kendine özgü niteliklerle temsil edenvirgs.gif aynı zamanda önde gelen denemecilerimizden biri olan felsefecimiz. 1944 yılında Galatasaray Lisesi'nin Latince Bölümü'nüvirgs.gif 1948 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü bitiren Nermi Uygurvirgs.gif 1950 yılında da aynı bölüme asistan olarak girdi. Aynı yıl Almanya'dan gelen Heirız Heimsoeth'ün derslerini ve seminerlerini Türkçe'ye çeviren Uygurvirgs.gif özellikle Kant araştırmalarıyla ünlü olanvirgs.gif görüngübilim alanında da tanınmış bu Alman filozofun yönetiminde hazırladığı "Withelm Dilthey'a Göre Konuca Temellenmesi Bakımından Manevi Bilimler Öbeğinin Meydana Getirdiği Bilim Bağlamı" konulu teziyle 1952' de doktorasını tamamladı. Türkiye'de felsefe doktorası yapan ilk felsefecilerden biri olan Nermi Uygurvirgs.gif 1952-54 yıllarında Almanyavirgs.gif Fransa ve Belçika'da görüngübilim üzerine araştırmalar yaptı. 1954'te "Edmund Husserl'de Başkasının Ben'i Sorunu" adli tezle doçent; 1964'te ise profesör oldu. 1954 Brükselvirgs.gif 1958 Venedikvirgs.gif 1968 Viyana ve 1978 Düsseldorf Uluslararası Felsefe Kongreleri'nevirgs.gif 1983'te ise Würıburg'ta toplanan Uluslararası Çok-Kültürlülük Konferansı'na katıldı. 1979-81 yıllarında Almanya'nın Wuppertal Üniversitesi'nde Mantıkvirgs.gif Dilvirgs.gif Kültür ve Bilim Felsefesi dersleri verdi; seminerlere ve görüngübilim kolokyumlarına katkıda bulundu. 1981- 1990 yıllan arasında İ. Ü. Felsefe Tarihi Anabilim Dali başkanlığı yapan Uygurvirgs.gif bölümde Antik ve Çağdaş Felsefe Tarihivirgs.gif Dil ve Küttür Felsefesivirgs.gif Bilim Felsefesivirgs.gif Felsefe Metinleri Seminerivirgs.gif Analitik Felsefe Semineri gibi dersler verdi. PEN (Dünya Yazarlar Birliğıvirgs.gif Türk Dil Kurumu ve Türk Fizik Demeği'nin üyeliklerinde de bulunmuş olan Nermi Uygurvirgs.gif 1992'de emekli olduğundan beri Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü'nde düşünce-sanat ilişkileri üzerine yüksek lisans ve doktora seminerleri ile dersler vermektedir. Takiyettin Mengüşoğlu'ndan sonra görüngübilimvirgs.gif İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde Nermi Uygur’la önemli bir açılım kazanmıştır. 1933 Üniversite Reformu sonrasında tllman geleneğindeki felsefe kavrayışının yapıt bazında ilk örneğini veren Takiyettin Mengüşoğlu'nun Felsefeye Girişinden (1958) sonravirgs.gif Nermi Uygur Felsefe Arkivi nde yayınlanan `Bir Felsefe Sorusu Nedir?" (1960) adli makalesiyle felsefeyi sorularından hareketle "aydınlatma" çabasına girer. Onun bu makalesinin Türk Eelsefe düşüncesi için önemli diğer bir yönü de uluslararası saygın bir dergide bir Türk felsefeci tarafından kaleme alinıp yayımlanmış (Mind 1964) ilk makalelerden biri olmasıdır. Dilthey'ın anlama yöntemini dil çözümlemesi ile kaynaştıran Uygurvirgs.gif bu makalenin de ilk bölüm olarak yer aldığı Felsefe’nin Çağrısı'nda kendi felsefe kavrayışı yönündevirgs.gif yani "çözümlemeci" bir felsefe çağnsı yapar. Bu çağrının en önemli niteliği de felsefeyi önceden belirlenmiş bir *philosophia perennis olarak değilvirgs.gif aksine bir "arayış" olarak kavramaya çalişmaktır. Çünkü ona göre felsefede tek tek sorular önceden belirlenip belirtilemezvirgs.gif bir "araştırma" olarak felsefevirgs.gif "Nedir'in soru konusu yaptığı kavramların ya da kavram öbeğinin açıklanmasıdır." Uygur'un araştırmavirgs.gif sorgulama ve anlama üzerindeki vurgusuna dayanan bu felsefe kavrayışının hocası Heimsoeth'ün felsefe anlayışı ite oldukça benzer yönleri vardır. Heimsoeth'e göre de felsefe "soru sormavirgs.gif araştırma ve anlamaya dayanan özel bir yaşama biçimi"dir. Nermi Uygur'ıın bu felsefe kavrayışıvirgs.gif Mengüşoğlu'nun başlattığı felsefe tarihi araştırmalarından aynlarak felsefe sorunlarını temele alanvirgs.gif ancak felsefe tarihini de bütünüyle yadsımayan sistematik felsefeye yönelişin önemli bir aşamasıdır. Bu aşamadavirgs.gif Uygur'un felsefenin yöntemi olarak kavram çözümlemesini ternele alan yaklaşımındavirgs.gif dil felsefesi eğilimi öne çıkmaktadır. Dilin Gücü nü felsefe denemelerle betimlemeye çalışanvirgs.gif Kuram-Eylem Bağlamında Çözümleyici Bir Felsefe Denemesi iIe Dil Yönünden Fizik Felsefesinde doğrudan doğruya kavram çözümlemeleri yaparak dil felsefesi yöntemini kullanan Uygurvirgs.gif 1980'li yıllarla birlikte kültür felsefesine yönelmiştir. Türk felsefe dünyası bağlamındavirgs.gif Nermi Uygur'un etkisi en çok öğrencisi ve asistanı Betül Çotuksöken üzerinde görülmektedir.Çotuksökenvirgs.gifesas alan ortaçağ felsefesi olmakla birliktevirgs.gif hocasının felsefenin neliğine ilişkin görüşlerinin etkisiyle Felsefe Tartışmalarında (1989) "felsefi söylem"in niteliği üzerine kavram çözümlemeleri yapmıştır.
Eserleri: Edmund Huserl’de Başkasının Ben'i Sorunu (1958)virgs.gif Dilin Gücü (1962)virgs.gif Felsefenin Çağrısı (1962)virgs.gif Dünyagörüşü (1963)virgs.gif İnsan Açısından Edehiyat (1969)virgs.gif Güneşle (1969)virgs.gif 100 Soruda Türk Felsefesinin Boyutları (1974)virgs.gif Kuram-Eylem Bağlamında Çözümleyici Bir Felsefe Denemesi (1975)virgs.gif Dil Yönününden Fizık Felsefesi (1979)virgs.gif Philosophie der Türkischen Sprache (1980)virgs.gif Yaşama Felsefesi -Denemeler- (1981)virgs.gif Kültür Kuramı (1984)virgs.gif Bunalımdan Yaşama Kültürü -Denemeler- (1989)virgs.gif Çağdaş Ortamda Teknik (1989)virgs.gif İçi Dışıyla Batı’nın Kültür Dünyası Bir Deneme- Bir Tutam Deyiş (1992)virgs.gif Tadı Damağımda: Bir Okur Yazarın Kitap Okuma Serüvenleri (1995) Başka Sevgisi(199G)virgs.gif Salkımlar (1998)virgs.gif Dipten Gelen (1999)virgs.gif Denemeli-Denemesiz~ (1999). Çevirileri: Tarihte Gelişme ve Krizler (Erich Rothacker'denvirgs.gif 1955)virgs.gif Ahlak Denen Bilmece (H. Heimsoeth'denvirgs.gif 1957).

Felsefe Sözlüğü-Bilim ve Sanat Yayınları
Numenios

(M.S. II. yüzyıl) Yunan filozofu. Platoncu idealizmden Hellenvirgs.gif Pers ve Yahudi düşünce sistemlerinin Yeni Platoncu sentezine geçişte önemli rol oynamışvirgs.gif özellikle sonul varlık ya da Tanrı kavramı ve onun maddi dünya ile ilişkileri üzerinde durmuştur. Platoncu düşüncenin kökenini Doğu düşüncesinde aradı; Hinduizm'deki ruh göçüvirgs.gif Yahudilikteki mutlak tek tanrı ve tanrısal işlevlerin üçlü yapısıvirgs.gif gnostik ve hermetik kültürlerdeki içkin dualizm öğretileriyle bağlantı kurdu. Eski Sami dinlerinin Yunan düşüncesini etkilediğini gözlemleyerek Platon'u "Musa'yı Atinalılaştıran" biri olarak andı.

İlkel ilahiyat biçimleri üzerindeki araştırmalarıvirgs.gif sonraları Rönesans hümanistlerinin ilgisini çekti. Numenios'un düşüncesinin temelinde dualistik bir sonsuz tanrı ile sonsuz madde karşıtlığı yer alır. Numenios'un görüşlerinin M.S. III. yüzyılda başlıca temsilcisi Plotinos olan Yeni Platonculuğun gelişimini etkilediği kabul edilir. Peri tes ton Akademaikon pros Platona diastaseos (Platon ile Akademiacılar Arasındaki Farklılıklar Üzerine)virgs.gif Peri ton para Platoni aporrheton (Platon'un Gizli Öğretileri Üzerine)virgs.gif Peri tagathou (İyi Üzerine) ve Peri aphtharsia psykhes (Ruhun Yok Edilemezliği Üzerine) adlı incelemelerinden günümüze bazı bölümler kalmıştır.
Origenes

(185 - 254) Yunan dünyasının Doğu bölümünde yetişmiş olan Origenes İskenderiye'de Clemens'in okulunda görev almıştır. Hıristiyanlığın ilk dönemi için çok önemli ve karakteristik bir düşünürdür. Ammonios Sakkas'ın öğrencisi olan Origenes'in karakteristik yanıvirgs.gif Hıristiyanlık ile Yeni Eflâtunculuk arasında sallanmasıdır. Nitekim bu "kararsızlığı" kendisini Kilise ile anlaşmazlığa düşürmüş ve sonunda Hıristiyan cemaatinden kovulmasına neden olmuştur.

Yeni Eflâtunculuk ile Hıristiyanlık arasında başlıca farklardan birinivirgs.gif "Allah anlayışı" oluşturur. Hıristiyanlık Allah anlayışını Yahudilikten almıştırvirgs.gif yani Allahvirgs.gif Hıristiyanlığa göre devirgs.gif evreni yoktan yaratmış olan bir "Yaratıcı "dır. Oysa Yeni Eflâtunculuk evreni Allah'ın bir görüntüsü olarak düşünür. Evrenvirgs.gif ışığın güneşten çıkıp yayılması gibivirgs.gif "kutsal anlamın bir yayılması"dır. Origenes de Allah anlayışında daha çok Yeni Eflâtunculuğa yakındır.

Hıristiyanlık ile Yeni Eflâtunculuk bir de "Allah ve insan" ilişkisi konusunda farklı düşünürler. Hıristiyanlığa göre insan Allah'ın "yarattığı" bir yaratıktır ve bundan dolayı Allah ile insan arasında yaratan ve yaratılan ilişkisi geçerlidir. Bu nedenle ikisinin arasında "aşılamaz bir uçurum" bulunur. Oysa Yeni Eflâtunculuk için insanvirgs.gif Allah'ın bir görünüşüdür. İnsan kendinden geçme (cezbe) durumunda yeniden Allah ile "birleşme" imkanına sahip olurvirgs.gif ancak bu kendinden geçmenin (cezbenin) kutsal anlamda olması şarttır.

Sonuç olarak Hıristiyanlık evrenin "belli bir zaman içinde"virgs.gif yanivirgs.gif zamanın başlangıcında yaratılmış olduğuna inanır. Ayrıca Hıristiyanlığa göre Allah'ın insan biçimine girmesivirgs.gif "bir kez" olmuştur ve bu belli bir tarihte olmuşturvirgs.gif bir daha yinelenmeyecektir.

Origenes ise Hıristiyanlığın bir kez olan olayınıvirgs.gif "zamanın üstünde" olan olay olarak ve de sonsuz olay olarak anlama eğilimindedir. Bu eğilim onuvirgs.gif evreni "yinelenen bir gelişim" olarak anlamaya götürmüştür. Origenes'e göre Allah'ın yarattığı bir yaratık olan insanvirgs.gif yalnızca zayıf olduğu için günah işleyip Allah'tan ayrılmıştır.

O halde "günah" Allah'a başkaldırmanın bir sonucu olmayıpvirgs.gif yalnızca insanın zayıf olması yüzünden meydana gelir. Ancak Allah bu düşkün yaratığına yardım edecekvirgs.gif ona şefaat (bağışlama) ederek onu düştüğü günah çukurundan çıkaracaktır. Nitekim insan yalnızca ceza olarakvirgs.gif daha doğrusuvirgs.gif günahtan "arınsın" diye bir bedenle yaratılmıştır.

Ceza bir düzelme (ıslâh) aracı olduğu içinvirgs.gif günahkârların tümü sonunda günahlarından temizlenerek Allah'a dönmek olanağına sahiptir. Nitekim tüm yaratıklar (şeytan da dahil) sonunda kurtulacak ve yeniden Allah ile birleşecektir. Ancak yaratılanların zayıf olmaları devam edeceğindenvirgs.gif bunlar Allah'tan yeniden ayrılacaklar ve bu hareket bu şekilde sayısız kez yinelenerek sürecektir.

Origenes'invirgs.gif evrenin sürekli bir döngü içinde olduğu görüşüvirgs.gif Hıristiyanlığa hiç uymayanvirgs.gif daha çok Gnosis'e uyan bir düşünüştür. Bu ve bunun gibi Hıristiyanlığa aykırı fikirlerivirgs.gif Origenes'in Kilise ile arasının açılmasına neden olmuştur.
PYTHAGORAS:


Bildiğimize görevirgs.gif Pythagoras ( 580-500 aralarında) Samoslu ( Sisam adasından) imişvirgs.gif genç yaşında Güney İtalya’ya göçmüş. Burada Kroton şehrinde yerleşip gizli bir din tarikatı kurmuş..6. yüzyılın ortalarında Yunanistan’da yayılmaya başlayan bir dininvirgs.gif efsanevi şarkıcı Orpheus’un kurduğu Orphik kültün çok etkisinde kalmış. Ruhun göçtüğünevirgs.gif doğuşların dönümlü (periodik) olduğunavirgs.gif bedenden ayrılan bir ruhun insan ve hayvan bedenlerine girdiğine inanmavirgs.gif Trakya Dionysos’una tapan Orphiklerin başlıca inançlarıdır. Pythagorasçılar aslında bir din topluluğu ama matematik ve musiki ile çok uğraşmışlardır. Matematik ile musiki arasında bir bağlantı da kurmuşlardır. Pythagora’ın kendisivirgs.gif ses perdesi ile tel uzunluğu arasında bir ilişkinin olduğunu bulmuş. Ondan sonrakiler sayı oranlarında seslerin gizli bağlantılarını aramaya girişip bir sesin niteliği ile ses dizisindeki yerini bu sese karşılık olan sayının niteliği ve sayılar dizisindeki yeri ile bir tutmuşlar. Matematik ile böylesine yakından uğraşan Pythagorasçılarvirgs.gif sayılardan edindikleri bilgileri genelleştirerek sayıları bütün varlığın ilkeleri (arkhe) yapmışlardır. Örneğinvirgs.gif belli bir sayı belli nitelikleriyle adalettirvirgs.gif bir başka sayı ruhturvirgs.gif bir başkası akıldır vb. Böylece her şey için sayılarda bir karşılık bulmuşlardır. Onlara görevirgs.gif nesnelerin özüvirgs.gif gerçeğivirgs.gif varlığın anamaddesi ( arkhe) sayıdır. İlk Pythagorasçılar sayının ideal yapısını henüz bilmezlervirgs.gif onlar da sayıyı cisimsel bir şey diye tasarlarlar. Nitekim kosmoloji sorusunavirgs.gif “ sayılardan nesneler nasıl meydana geliyor?” sorusuna verilen yanıttavirgs.gif sayıların cisimsel birer etken olduklarını görüyoruz.Sayıların kendisivirgs.gif tek ile çiftten ya da “sınırsız” ile “sınırlayan” dan kurulmuşlardır. Tek – çiftvirgs.gif bir – çokvirgs.gif sağ – solvirgs.gif erkek – dişivirgs.gif duran – kımıldayanvirgs.gif doğru – eğrivirgs.gif aydınlık – karanlıkvirgs.gif iyi – kötüvirgs.gif kare – dikdörtgen. Pythagorasçıların dünya görüşü dualist: sınırlınınvirgs.gif tekinvirgs.gif yetkin ile iyinin karşısında sınırsızvirgs.gif çiftvirgs.gif yetkin olmayan ile kötü var. Pythagorasçıların bilim alanında en büyük başarıları astronomidedir. İlk defa olarak yerivirgs.gif evrenin merkezi olmaktan çıkarmışlarvirgs.gif onu küre şeklinde düşünmüşlervirgs.gif yerinvirgs.gif evrenin ortasındaki görünmeyen merkezi ateşin etrafında dolandığını söylemişlerdir. Başlıca Pythagorasçılar: Karşıtlar öğretisinin temsilcisi bir hekim ve anatom olan Alkmaion ile Pythagoras tarikatı dağıldıktan sonra öğretiyi Attika’ya götüren Sokrates’in çağdaşı Philolaos’tur.

Kaynak:
Felsefe Tarihi
Prof. Macit Gökberk
Remzi Kitabevi
Felsefenin Öyküsü
Bryan Mageee
Dost Kitabevi
Panaitios

(M.Ö. 180 - 109) Yunan filozofu. Rodos'da Lindos kentinde doğan Panaitiosvirgs.gif orta dönem Stoa felsefesinin kurucusudur. Atina'da Seleukeialı Diogenes'in ve Tarsuslu Antipatros'un öğrencisi oldu. Platon ve Aristoteles'in felsefelerini inceledi. Uzun yıllar Roma'da kaldı ve Scipio ile birlikte M.Ö. 140 yılında Doğu gezisine çıktı. Antipatros'dan sonra okulun başına geçti ve yaşamının son yirmi yılını Atina'da geçirdi. Stoa öğretisinin temel ilkelerine bağlı kalmakla birliktevirgs.gif eski Stoacılığın katı yanlarını yumuşatarak hümanist bir içerik kazandırdı.

Öteki önde gelen Stoacılara göre daha az yazdığı sanılan Panaitios'a verilen beş incelemeden hiç biri günümüze kadar ulaşmamıştır. Etikle ilgili konuları ele aldığı Peri tou Kathekontos (Ödev Üzerine) adlı yapıtı Cicero'nun De Officiis'inin (Ödevler Üzerine) esin kaynağıdır. Öteki yapıtları arasında Peri Apatheias (Duygusuzluk Üzerine) ve Peri Ekpyroseos tou Kosmou (Dünyanın Ateşle Son Bulması Üzerine) sayılabilir. Panaitios'un en önemli öğrencisi Apameia'lı Poseidonios'tur.
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18