Aşağıdaki metin ;“Bilgi Sosyolojisi ve Hermeneutik” Susan Hekman –Paradigma Yayınları. “Gadamer’in Hermeneutiği” başlıklı bölümün kısaltılmış bir okumasıdır.
Gadamer’in Hermeneutiği: Hakikat ve Yöntem ’de Gadamer

amacının insan bilimlerinin ne olduğunu keşfetmek olduğunu belirtir. Takdim edilen iki tema

Hakikat ve Yöntem projesi için canalıcı öneme haizdir. İlki; amacının insan bilimlerinin gerçekte ne olduklarını araştırmak olduğu ifadesinde bulunur. Bu arayış Gadamer’i insan bilimlerinin evriminin

“modern bilimin ruhunun” onların gelişimleri üzerindeki etkisinin ve hümanistik mirasın bazı temel unsurları korumaları olgusunun analizine götürür. Kitabın ilk yarısında

Vico

Dilthey ve hümanist geleneğin diğer temsilcileri tarafından tanımlanan temel hümanistik kavramlara değinilir. Ayrıca sanat deneyiminin hakikat bağlamında analizi yer alır. İkinci tema; yapıtın merkezi ilgisini oluşturur.” Anlama” nasıl olanaklıdır. Kitabında insan bilimlerinin keşfi yerine getirilmesi ilk görev olmakla birlikte

o çok daha zor olan “anlama” nın bizatihi kendisinin nasıl mümkün olduğuna yoğunlaşır. Buradan

anlamanın hangi türünün insan bilimlerine uygun olduğu sorusuyla ve dolayısıyla evrensel anlamanın kendisinin ne olduğu sorusuyla ilgilenmeye sürüklenir. Onun bu soruya cevabı

bütün anlamanın hermeneutik olduğu ve bu yüzden

anlamanın doğasıyla ilgili bir analizin “evrensel heremeneutik” in analiziyle örtüştüğüdür.
Gadamer heremeneutik’i; “sonluluğunu/sınırlılığın ı ve tarihselliğini oluşturan ve bu yüzden dünyayla tecrübesinin tamamını içeren Orada –varlık’ın hareket halindeki temel varlığı” olarak tanımlar. Bu yüzden hermeneutik inceleme Varlık incelemesi ve nihai noktada dil incelemesidir; çünkü anlaşılabilen varlık dildir. Ona göre insan bilimlerinde anlamanın dil ortamında incelenmesi gerekmektedir. Anlamanın dilselliği Gadamer’in yaklaşımının anahtarıdır. Hakikat ve Yöntem’de insan bilimlerinin doğasını keşfetmek amacıyla yola koyulan Gadamer şu kapsayıcı sorunlar dizisinin tartışmasına girişir; estetik deneyimin doğası

oyunun rolü

insan bilimlerinin ve ontolojinin tarihi. Dil Gadamer’in tartıştığı bütün konuları gölgede bırakır. Onda dil sorunu ontoloji sorununun yerini alır. Sanat

oyun ve insan bilimlerinin doğası. Eserin ilk iki bölümünün konusu sanat deneyiminin incelenmesidir. Gadamer’in amacı insan bilimleriyle ilgili bir kavrayışın 19.yy. ın yönteme dar ilgisinde ve doğa bilimleriyle ilişkisinde değil

“kesintiye uğramamış bulunan retorik ve hümanist kültürde” yattığını göstermektedir.Ancak bu gelenek kesintiye uğradığından söz konusu geleneği yeniden ele geçirmek gerekir. Gadamer’in sanat tecrübesinin analizinde öncelikli amacı

bu tecrübede bulunan anlama tarzının

insan bilimlerindeki anlama tarzına doğa bilimlerinkinden daha yakın olduğunu göstermektir. Sanat deneyiminin iki karakteristik anlama tarzı; Estetik deneyimde anlama daima

anlaşılan başka bir ilişkide gerçekleşen kendini –anlamadır. Ve estetik deneyim daima

onu yaşayanları kendi hayat kontekslerinin(bağlamının) dışına çıkararak varoluşlarının bütünüyle yeniden ilişkiye sokar. Gadamer

bu iki özelliği belirledikten sonra

estetik deneyimin bir oyun türü olduğunu iddia ederek

dar anlamıyla estetikten oyun analizine döner. Oyun analizi

araştırmakta olduğu “anlama” kipinin üç ilave özelliğini gözler önüne serer: *Oyun daima öznesizdir. Yani oyunun onu oynayanların bilincinden bağımsız kendine ait bir özü vardır. *Oyun daima kendi – kendini temsili içerir *Oyun daima

şimdiki olana katılmayı gerektiren bir katılımcı seyirciyi içine alır. Gadamer

sanat oyununun özünün temsil ya da yeniden üretim olduğunu ve bunun aynı zamanda herhangi bir türden okumanın da özü olduğunu öne sürdüğünde apaçık hale gelir.
Hakikat ve Yöntem’in bir sonraki bölümünde Gadamer

şimdiki teziyle yakından ilgili bir dizi eleştiri hamlesinde bulunur. O

19.yy. a ait bir çok eserle

çalışmaları insan bilimlerinin kendi kendilerini anlamalarının şekillenmesini etkilemiş bulunan 20.yy. düşünürlerini ele alır. Bu eleştiriler önemlidir ; çünkü bunların her birinde Gadamer

olgucu nesnelciliğin kaba aşırılığından kaçınan düşünürlerden övgüyle söz ettiği halde

bu düşünürlerin her birinin yine de kendi teorisine olguculuğu taklit eden bir objektivizm soktğunu ortaya koyar. Bu düşünürlerden her birini yeri geldiğinde eleştirerek Gadamer

insan bilimlerinin

objektivizmi bütünüyle silip süpürerek ortadan kaldıran ve mutlak/kesin temellere herhangi bir başvuruyu reddeden ana hatlarını sunar. Dilthey ve Husserl bağlamındaki yaklaşımı şudur. Dilthey her ne kadar bilmenin tarihsel ve bilimsel kipleri arasında bir farklılık olduğunu kabul ediyorsa da

buna rağmen

doğa bilimleriyle sosyal bilimler için aynı objektivite/nesnellik iddiasında bulunur. Diltehey’ın düşüncesindeki bu objektivizm

Husserl’in fenomenolojisiyle aşılır . Husserl’in yaşantı/hayat –dünyası kavramı

yaşantı-dünyasını bütün bir bilmenin kaçınılmaz temeli olarak konumlandırdığı için her tür objektivizmin antitezidir. Fakat Husserl’in yaklaşımı da kusurludur. Husserl

önemli bir insan bilimlerini yaşantı- dünyası analizi içinde temellendirme ve yaşantı- dünyasının nesnel bilimden önce geldiğini gösterme hamlesi yaptığı halde

hem Husserl hem Dilthey

spekülatif idealizm ile deneysel konum arasındaki gediği kapatmayı başaramazlar; çünkü tecrübe kavramı her ikisi için de öncelikle epistemolojiktir.
Gadamer için Heidegger şunları öne sürek onları aşar: Anlama Dilthey’daki gibi

ruhun eski çağlarında benimsenen tekedilmiş bir insani tecrübe ideali değildir; üstelik

Husserl’deki gibi

üzerinde kafa yorulmayan hayatın bönlüğü karşısında felsefenin son yöntemsel ideali de değildir; tam tersine o

bu-dünya-içinde- varlık olan Orada – varlık’ın gerçekleşmesinin orijinal formudur. Hermeneutik tecrübenin doğası. Gadamer Heidegger’in öğrencisi olarak onun yaklaşımından yararlanmıştır. Heidegger’in yaklaşımındaki üç ana unsur üzerine odaklanır.
1.Heidegger’in varlığın ufkunun zaman olduğu düşüncesini kullanarak

Husserl’in tranzendantal fenomonelojisinin temel probleminden kaçınır. Husserl’in özne ve nesne tartışması özneyi

bir seyirci

dünyada hiçbir yeri bulunmayan biri olarak dünyanın dışına çıkarır. Heidegger bunu

anlamayı diğer kişiyle iletişim probleminden kurtararak değiştirir. Onun temel ontolojisi sağlam olarak dünyanın kendisi içinde durur. O

insanların varolma tarzlarına ve nesnelerle dünyada karşı karşıya gelinme tarzlarına titiz bir dikkat harcar. Bu öngörü

Gadamer’in “dünyaya atılmışlığın hermeneutiği” diye adlandırdığı şeyin temeli haline gelir. O

Husserl’e karşı

insanın kendi varlığıyla hiçbir tercih edilmiş ilişikinin

bu varlığın dünyaya atılmışlığının ötesine geçemeyeceğini öne sürer. Gadamer daha sonra

Heidegger’in yaklaşımının bu unsurunu

anlamın tarihselliği etiketi altına kendi kuramıyla birleştirir.