:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Düşünce Dünyasının AbideLeri.. (alfabetik Sırayla)
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18
Matematik Mantık: Eğer yayımlasaydı matematik mantık üzerine yazdığı eserin önemi çok büyük olurdu; çünküvirgs.gif bu eservirgs.gif matematik mantığı yaklaşık yüzelli yıl önce Leibniz’in kurduğunun kanıtı olacaktı. Ancakvirgs.gif Leibnitz’in bu alanın öncüsü olduğu Frege ile Russell’a kadar kabul edilmedi.
Bu ayrımvirgs.gif üç yüz yıldır ince ince işlenerek geliştirildi ve Leibnitz ile Kant arasındaki dönemde ortaya çıkan ampirik felsefe geleneğininvirgs.gif daha sonra da Kant’ın felsefesinin merkezi haline geldi ve 20. yüzyılda da Mantıksal Pozitivizm’e temel oluşurdu. Hiç olmazsa bu ayrımı iyi anlayan bir felsefe öğrencisinin çabalarının boşa gitmemiş olduğu söylenir. Zamanlavirgs.gif bütün mantığın ve matematiğin analitik önermelerdenvirgs.gif ampirik dünyayla ilgili bütün bilgilerimizdenvirgs.gif ampirik dünyayla ilgili bütün bilgilerimizin de sentetik önermelerden oluştuğu kabul edildi. Buvirgs.gif her iki tür bilginin tasarımlanma ve edinilme tarzını derinden etkiledi. Bu ayrımın aynı zamanda önemli olumsuz sonuçları da vardır. Analitik açıdan doğru olan bir önermenin reddedilmesi kendisiyle çelişirvirgs.gif dolayısıyla doğru olması olanaksızdır. Oysa sentetik açıdan doğru olan bir önermenin reddedilmesi kendiyle çelişmez; ovirgs.gif doğru da olabilecek ya da olmayabilecek bir başka sentetik önermedir. O yüzdenvirgs.gif birincisi olasısızdırvirgs.gif ikincisiyse olası.
KALKÜLÜS: 1676’da Leibnitz Londra’yı ziyaret etti ve Isaac Newton’ın çevresinden matematikçilerle yaptığı tartışmalarvirgs.gif daha sonra infinitesimal kalkülüsü kendisinin mi yoksa Newton’ın mı bulduğu konusunda bir çekişmenin doğmasına yol açtı. Leibnitz kendi sistemini 1684’tevirgs.gif Newton ise (gerçi daha önceki çalışmalarıyla ilişkilendirmiş olsa da) 1687’de yayımladı. Royal Society 1711’de Newton’dan yana karar verdiyse de bu tartışma gerçek anlamda çözüme kavuşmadı.
Buradan hareketle Leibnitzvirgs.gif modern felsefeye alternatif olası dünyalar kavramını soktu. İnsanın her elinde altı ya da üç parmağın bulunması tamamen olasılık dahilindedir; ancakvirgs.gif aynı anda hem altı hem de üç parmağa sahip olabileceğimiz olası bir dünya yoktur. Dolayısıylavirgs.gif her ikisi de olası olmakla berabervirgs.gif bir olasılığın gerçekleşmesivirgs.gif diğerinin gerçekleşmesini önler. Buvirgs.gif bizi “uyumlu olasılık” –birbiriyle bağdaşmayan olasılıklara karşıvirgs.gif bağdaşan olasılıklar –kavramına götürür. Bir dizi uyumlu olasılığın toplamıvirgs.gif olası bir dünya oluşturur ve böyle sonsuz sayıda uyumlu olasılıklar dizisi vardır. Leibnitzvirgs.gif Tanrı’nın (elbette olası olması şartıyla) bu dünyayı seçerek yarattığınavirgs.gif fakat kusursuz bir varlık olarak en olası dünyayı yaratmayı seçtiğine inanmaktaydı. Özgür iradeninvirgs.gif dolayısıyla zulmün ve kötülüğün de bulunduğu bir dünyavirgs.gif özgür iradenin bulunmadığı bir dünyadan daha iyidir. Kusursuz bir varlık olan Tanrı’nın neden bunca kötülüğün olduğu bir dünya yarattığının açıklaması budur.

“Ruh Yok Edilemez Bir Evrenin Aynasıdır” GOTTFRIED WILHELM LEIBNİTZ
Kandid (1759) romanında Voltairevirgs.gif olası dünyaların en olası olanında her şeyin en olası olduğunu söyleyen budalaca iyimser filozof Pangloss karakterine benzettiği Leibniz’i alaya almıştır. Gerçekten nefis çizilmiş taklitlerin çoğunda olduğu gibivirgs.gif Kandid’de de Leibnitz’e hiç de adil davranılmamıştır; çünküvirgs.gif Leibnitz’in sözlerinin gerisinde ciddi bir noktanın bulunduğundan hiç bahsedilmemiştir.
YETERLİ NEDEN: Leibnitz’in felsefeye getirdiği bir başka düşüncevirgs.gif “yeterli neden” ilkesi diye bilinir. Konu olan her şey içinvirgs.gif onun konu olmasının bir nedeni olmalıdır der Leibnitz. Eğer sözkonusu hakikat analitiksevirgs.gif dışsal gerçekliğe başvurulmadanvirgs.gif ister mantıksal ister matematiksel ister tümdengelimsel kanıtlamanın başka bir biçimiyle; ya da konu anlam içeriyorsavirgs.gif tanımlara; ya da bir oyunda veya adetleri olan bir uğraş alanında olduğu gibi bir kuralın yönettiği bir etkinliksevirgs.gif kurallara ya da adetlere başvurularak ispatlanabilir. Eğer hakikatvirgs.gif olgusal bir durum içeren sentetik bir hakikatsevirgs.gif bu durumda yeterli nedenlervirgs.gif zorunlu sonucu bu özgül durumu yaratmak olan fiziksel nedenlerdir. Şimdivirgs.gif herhangi bir şeye uygun bir açıklama getirmekvirgs.gif onun için geçerli olan yeterli nedeni ortaya koymak demektir. Dolayısıylavirgs.gif özgür bir durumdavirgs.gif öncelikle onun hangi türden bir hakikat olduğunu belirtmemizvirgs.gif sonra bu tür bir hakikate uygun türden yeterli nedenin ne olabileceğini araştırmamız gerekir. Bu formülasyonvirgs.gif araştırmacılara o zamandan beri kullandıkları bir yöntem ilkesi sundu.

Leibnitzvirgs.gif pek çok bakımdan şaşırtıcı ölçüde modern bir düşünürdü. Önceki düşünürlervirgs.gif maddeyi hareketsiz ve hareketi devirgs.gif bu hareketsiz maddenin bir tür itme sağlayarak neden olduğu bir şey olarak görürlerkenvirgs.gif Leibniz hareketi –ya da herhalükarda etkinliği veya etkinlik eğilimini –maddenin doğasına içkin bir şey olarak gördü. Aslındavirgs.gif maddeyi nihai olarak oluşturan parçalarınvirgs.gif maddi değilvirgs.gif etkinliğin maddi olmayan merkezleri olduğu kanısındaydı.
Bugün biz bütün maddenin enerjiye indirgenebilir olduğunu biliyoruz: Bu açıdan Leibnitz’in düşünceleri şaşırtıcı bir öncü niteliğe sahiptir. Fakat 17. yüzyılda insanlarvirgs.gif etkinliğin maddi olmayan merkezlerinden söz ederken ellerindeki yegane sözcüklervirgs.gif akılvirgs.gif tin ya da ruhla ilintiliydi. Bu da Leibniz’in kendini ifade ederken ne denli zorlandığını gösterir. Leibnitz maddeyi oluşturan etkinlik eğilimli noktalarıvirgs.gif boşluktaki noktaları dolduran bilinç noktaları olarak gördü. Bunlara “monad” adını verdi ve her şeyin bunlardan meydana geldiğine inandı. Bütün monadları kendi içlerinde boşluksuz olarak gördüyse devirgs.gif yelpazenin en alt ucunda inorganik maddeyi meydana getirenlerdenvirgs.gif her biri bir monad olan insan aklınavirgs.gif daha sonra da yine bir monad olan Tanrı’ya kadar çok değişken yoğunluklarda olduklarını düşündü. Her monadvirgs.gif gerçekliğin geri kalanıyla ilişkili bir bakış noktasıdır; her biri bir dünyadır. Bu açıdanvirgs.gif monadlar etkileşmezler; örneğin insanların bilinci birbirine benzemez; Leibnizvirgs.gif bizim için “penceresiz” der. Fakatvirgs.gif Tanrı biz monadları aynı dünyada birlikte yaşamak üzere yaratmıştır; bu anlamdavirgs.gif herkesin ve her şeyim birlikte var olabileceği şekilde bir uyum taktir etmiştir. Bu “önceden saptanmış uyum” ifadesivirgs.gif Leibniz’in sistemini anlatırken kullanılan en genel terim halini aldı. Leibnitzvirgs.gif filozofların filozofu olarak tarif edilebilir. Eserlerinin çoğuvirgs.gif eğitimsiz okurlar için fazla tekniktir; fakatvirgs.gif diğer filozoflar üzerinde muazzam bir etki yaratmıştır.
Etik Görüşü: Herşeyin Tanrı tarafından önceden kurulmuş bir uyuma bağlı olduğu bu düzende özgürlüğe yer yok gibi görünmektedir. Leibniz’e görevirgs.gif bu evrende herşey mekanik bir zorunluluğa tabidir. İnsan da bu düzenin ayrılmaz bir parçasıdır. Onun mekanist doğa anlayışındavirgs.gif insan başlangıçta ayarlanmış bir yaşamın kendini açığa vurmasından başka bir şey değildir. Öyleysevirgs.gif insan yaşamındaki her şey önceden belirlenmiştir. Determinist bir etik görüşü benimseyen Leibnitz için özgürlükvirgs.gif insanın bu durumunvirgs.gif yani söz konusu zorunluluğun bilincinde olmasından meydana gelir. Öte yandanvirgs.gif Leibnitz’e görevirgs.gif insan için gerçek hayat akla dayananvirgs.gif entelektüel faaliyetle belirlenen bir hayattır. İnsan için gelişmevirgs.gif bulanık ve belirsiz düşüncelerden doğru düşüncelere yükselmevirgs.gif potansiyel güçleri gerçekleştirme anlamına gelir. İnsan güçlerini gerçekleştirdiği zamanvirgs.gif varlıkların gerçekte niçin oldukları gibi olduklarını anlar. İnsan yaptığı şeyi niçin yapmakta olduğunu bilir. İnsan için özgürlüğün anlamı budur; özgürlük iradevirgs.gif seçme özgürlüğü olmayıpvirgs.gif insanın gelişmesi ve böylelikle kendisindeki ve evrendeki zorunluluğun tam olarak bilincinde olmasıdır. Temel erdem de bilgeliktir.

Ahmet Cevizcivirgs.gif Paradigma Felsefe Sözlüğü
John LOCKE:

İngiliz empirizminin kurucusu olan ünlü filozof. 1632-1704 yılları arasında yaşamış olan Locke'un temel eserlerivirgs.gif An Essay concerning Human Understanding (İnsan Zihni Üzerine Bir Deneme) ve Two Treatises of Government (Yönetim üzerine İki Deneme)'dir.

Bilgi görüşleri: Empirist bir bilgi teorisinin temel ögretilerinivirgs.gif yani zihinde doğuştan düşünceler bulunduğunu ve bilginin deneyimden üretildigi ilkelerini mekanik bir gerçeklik görüşüyle birleştiren John Locke modern felsefenin tavrına uygun olarakvirgs.gif felsefesinde öncelikle bilgi konusunu ele almıştır. O insan bilgisinin sınırlarına ve kapsamına ilişkin araştırmasındavirgs.gif insan zihninde idelerin nasıl ortaya çiktigini araştırır. İdelerle de Lockevirgs.gif algı içeriklerinivirgs.gif izlenimlerivirgs.gif tasarımlarıvirgs.gif düşüncelerivirgs.gif kısacası bilincin tüm içeriklerinivirgs.gif insanın kendisiyle ilgili olarak bilinçli olduğu herşeyi anlar. Ona görevirgs.gif insan bilgi sahibi olan bir varlıktır. Başka bir deyişlevirgs.gif o insan bilgisini açıklanmak durumunda olmayanvirgs.gif apaçık bir olgu olarak alır. Bilmek isevirgs.gif zihinde birtakım idelere sahip olmaktan başka bir şey değildir. Doğuştancılığa karşi çikan Lockevirgs.gif insanın bilgiye temel olan malzemeyi sonradan deneyim yoluyla kazandığını söyler. Onun deyimiyle karanlık bir oda olan insan zihnine ışık getiren tek pencerevirgs.gif deneyimdir. Bilginin kaynağı konusunda empirist olan Lockevirgs.gif biri dış deneyimvirgs.gif diğeri de iç deneyim olmak üzerevirgs.gif iki tür tecrübe bulunduğunu söyler. Bunlardan birincisindevirgs.gif yani dış deneyimdevirgs.gif insan beş duyu yoluyla dış dünyadaki şeyleri tecrübe eder; insan zihnivirgs.gif Locke'a görevirgs.gif burada tümüyle alıcı olupvirgs.gif pasif durumdadır. İkincisindevirgs.gif yani refleksiyon veya içebakışta isevirgs.gif insan varlığıvirgs.gif kendi zihnindevirgs.gif kendi iç dünyasında olup bitenleri tecrübe eder. İnsan zihnindeki tüm idelervirgs.gif işte bu iki kaynağın birinden ya da diğerinden gelir.
İnsan zihnindeki tüm idelervirgs.gif İngiliz empirizminin kurucusu olan Locke'a görevirgs.gif basit ideler ve kompleks ideler olmak üzerevirgs.gif iki başlık altında toplanabilir. Bu ayırımvirgs.gif Locke'a zihnin tümüyle pasif olduğu durumlarla aktif olduğu durumları birbirlerinden ayırma imkanı verdiği içinvirgs.gif önemli bir ayırımdır. Basit idelervirgs.gif dış dünyadaki cisimlerin ve onların niteliklerinin duyu-organlarımız üzerindeki etkisi sonucundavirgs.gif duyularımız aracılığıyla kazanılmış olan idelerdir. İnsan zihni bu basit ideleri birbirleriyle çesitli şekillerde birleştirdiği zaman kompleks idelere sahip olur. Locke'a görevirgs.gif insan zihni basit ideleri biriktirdikten sonravirgs.gif onları birbirlerinden ayırt edervirgs.gif birbiriyle karşilaştırır ve birbiriyle çesitli şekillerde birleştirir. Lockevirgs.gif insanda yeni bir ide icad etme gücü olmasa bilevirgs.gif insan zihninin kompleks ideleri meydana getirirken tümüyle aktif durumda bulunduğunu söyler. Ona görevirgs.gif basit ideler kompleks idelerden hem psikolojik ve hem de mantıksal bakımdan önce gelmek durumundadır. İnsan zihnivirgs.gif Locke'a görevirgs.gif belli şekillerde faaliyet gösterir. İnsan zihninin bu faaliyetleri isevirgs.gif sırasıyla algıvirgs.gif bellekvirgs.gif ayırd etme ve karşilaştırma yetisivirgs.gif birleştirme ve soyutlamadır. Bu yetilerden en önemlilerinden olan birleştirme yetisi söz konusu olduğundavirgs.gif insan zihni sahip olduğu basit ideleri bir araya getirir ve bu ideleri birleştirerek kompleks ideler meydana getirir. Soyutlamada isevirgs.gif insan zihni genel kavramları gösteren genel sözcüklere yükselir. Varolan herşeyvirgs.gif Locke'a görevirgs.gif bireyseldir. Bununla birliktevirgs.gif insan varlığı çocukluktan yavaş yavaş çikarkenvirgs.gif insanlarda ve şeylerdeki ortak nitelikleri gözlemler. Lockevirgs.gif bilginin söz konusu yetilerin algı yoluyla kazanılan basit ideleri işlemesinin sonucunda ortaya çiktigini savunur. Ve bilgivirgs.gif idelerin birbirleriyle olan bağlantısına ve uyuşmasına ya da birbirleriyle uyuşmayıpvirgs.gif birbirlerini kabul etmemelerine ilişkin algıdan başka bir şey değildir. Locke'a görevirgs.gif ideler arasında dört tür bağıntı vardır ya da ideler birbirleriyle dört bakımdan uyuşur. 1 Özdeslikvirgs.gif 2 İlişkivirgs.gif 3 Birlikte varoluş ya da zorunlu bağıntı ve 4 Gerçek varoluş.
Dine Dair Görüşleri: Dinle bağlamındavirgs.gif Locke Hıristiyanlığın ahlaki boyutunu vurgulamaya özel bir önem atfeder ve kutsal kitapta bulunan ahlak kurallarının aklın keşfettiği kurallarla tam bir ahenk içinde olduğunu belirtir. Akılla inanç arasındaki ilişkiler üzerinde de duran filozofvirgs.gif hem akıl ve hem de vahiy yoluyla keşfedilen hakikatler bulunduğunu öne sürerkenvirgs.gif akılla çelisen hakikatler söz konusu olduğundavirgs.gif bu doğrularınvirgs.gif onların kaynağında vahyin bulunduğu söylense bilevirgs.gif hiçbir şekilde kabul edilmemesi gerektiğini savunur. Buna karşinvirgs.gif akılla ne örtüsen ne de çakisan hakikatlere gelincevirgs.gif Locke bunların gerçek dinin özünü meydana getirdiğini öne sürer. Fakat Locke aklın burada bile vazgeçilmez bir rol oynadığını vurgular: Akıl bir şeyin vahiy olup olmadığına karar vermeli ve vahyi ifade eden sözcüklerin anlamlarını incelemelidir. Ona görevirgs.gif akıl her konuda nihai yargıç ve yolgösterici olmalıdır. O Hıristiyanlığın özünde pek az temel ve onsuz olunamaz inanç parçası bulunduğunu söylerkenvirgs.gif mezhepler arasındaki çatismalara şiddetle karşi çikmis ve dini hoşgörüyü engelleyecek hiçbir şey bulunmadığını belirtmiştir. Bu bağlamdavirgs.gif ona görevirgs.gif dinin görevi insan ruhunu günahtanvirgs.gif kötülüklerden; hükümetin görevi ise bireyin yaşamvirgs.gif özgürlük ve mülkiyet haklarını korumaktır.

Siyaset Felsefesi: Locke siyaset felsefesi alanındaki görüşleri bakımından da önemli bir filozoftur. Ovirgs.gif mutlakiyetçiliğe şiddetle karşi çiktigi ve güçler ayrılığını hararetle savunduğu içinvirgs.gif liberalizmin kurucusu olarak görülmektedir. Meşruti bir monarşiden yana olan ve toplumun bir sözleşme temeline dayanması gerektiğini savunan Lockevirgs.gif insanların hukuğun veya iktidarın sağladığı avantajlardan yoksun olarak birlikte yaşadıkları hipotetik bir doğa hali düşüncesinden yola çikmistir. Böyle bir doğa halinin dezavantajlarıvirgs.gif insanların hukuğun ve devletin yönetimi altına girmeleri için bileyerek ve isteyerek bir sözleşme yapmalarını fazlasıyla haklı kılar. Toplumsal sözleşmenin amacıvirgs.gif düzeni ve yasayı ihdas etmekvirgs.gif doğa halinin belirsizliklerini ortadan kaldırmak ve bireyin haklarını koruyacak kurumları yaratmaktır.
Lukianos

(M.S. 125- 192) Yunan filozofu ve belagatçisi. İlk olarak öğrenimini tamamlamak için İonia okullarına gitti. Gezgin sofistlere duyduğu yakınlık yüzünden konferanslar vererek çeşitli ülkeleri gezdi. 161'e doğru yeniden Doğuya dönerek önce İonia'da sonra Antakya ile Samosata'da kaldı (163). Bir yıl sonra Atina'ya gitti ve orada yirmi yıl kaldı. Hayatının son yıllarında yeniden gezici sofistliğe başladıvirgs.gif sonra Mısır'da yüksek memur olmak için sofistliği bıraktı ve orada öldü.

Lukianos imzasını taşıyan ¤¤¤¤en iki eser ve bir de taşlamalar derlemesi vardır. Bu eserlerin bir kısmının gerçekliği tartışma götürür. Lukianos önce bir süre belagat kitapları yazdı. Bunun yanında felsefivirgs.gif ahlaki eserler ve hicivli taşlamalar yazdı. Bu çok zengin ve çok çeşitli eserlerinde Lukianos değişik üsluplar kullandıvirgs.gif çağının bütün fikirlerini didikledivirgs.gif gelenekleri ve ön yargıları alaya aldı. Böylece hiciv diyalogu türünü yarattı ve tam anlamıyla Atinalılara özgü olan arı bir üslup içindevirgs.gif zekası ve atılganlığıyla bu diyalogu geliştirdi.
Friedrich Julien Offray De LA METTRİE

Frederick Julien Offray de La Mettrie (1709-51)virgs.gif bir doktordu. Ateşin anlık ve düşünce üzerinde yaptığı etkileri kendisinde gözleyerek fizyolojik etmenler ve ruhsal işlemler arasındaki ilişkileri incelemeye yöneldi. Histoire naturelle de l’âme başlıklı çalışması 1745’de çıktıvirgs.gif ve ertesi yıl Fransa’dan sürüldü. 1748’de Leyden’de L’homme machine’yi yayımladıvirgs.gif ve aynı yıl Hollanda’dan sürüldü. Büyük Frederick’den sığınma hakkı istedi. L’homme plante 1748’de Potsdam’da çıktı.

Ruhun Doğal Tarihi başlıklı çalışmasında (ki daha sonra Ruh Üzerine İnceleme olarak adlandırıldı) La Mettrie insanın ruhsal düşünce ve istenç yaşamının duyumlardan doğduğunu ve eğitim tarafından geliştirildiğini ileri sürer. Duyuların olmadığı yerde hiçbir düşünce yoktur; daha az duyu daha az düşünce demektir; ve nerede eğitim ve öğretim düzeyi düşüksevirgs.gif orada düşüncelerin bir yetersizliği söz konusudur. Ruh ya da anlık özsel olarak bedensel yapı üzerine bağımlıdırvirgs.gif ve ruhun doğal tarihi fizyolojik süreçlerin sağın gözlemleri yoluyla incelenmelidir. Duyularvirgs.gif der La Mettrievirgs.gif onun filozoflarıdırlar. Özünlü olarak bedenden bağımsız tinsel bir ruh kuramı gereksiz bir önsavdır.

İnsan Bir Makine’de La Mettrie Descartes’ın dirimli bedeni bir makine olarak betimlemesine değinir. Ama onun görüşünde Descartes’ın ikiciliği ileri sürmek içinvirgs.gif eş deyişle insandan özdeksel-olmayan ve özgür bir düşünen töz ile uzamlı bir tözdenvirgs.gif bedenden oluşuyor olarak söz etmek için hiçbir dayanağı yoktu. Fiziksel örgenliğe ilişkin yorumunu bütün insana uygulaması gerekirdi. Aynı zamanda La Mettrie kendi özdek düşüncesinde Descartes’dan önemli ölçüde ayrılır. Çünkü özdek salt bir uzam değildir: ayrıca devim gücüne ve duyum sığasına da iyedir. En azındanvirgs.gif örgütlenmiş ya da düzenlenmiş özdek onu düzenlenmemiş özdekten ayıran bir devim ilkesine iyedir; ve duyum devimden doğar. Bu doğuşu açıklayamıyor ya da sonuna dek anlayamıyor olabiliriz; ama özdeğin kendisini ve temel özelliklerini sonuna dek anlamamız olanaksızdır. Gözlemin bize deviminvirgs.gif eş deyişle örgütlü özdeğin ilkesinin doğduğu güvencesini vermesi yeterlidir. Vevirgs.gif devim ilkesi verildiğindevirgs.gif yalnızca duyum değil ama tüm başka ruhsal yaşam biçimleri de doğabilirler. Kısacavirgs.gif tüm yaşam biçimleri en sonunda değişik fiziksel örgütleniş biçimleri üzerine bağımlıdır. Hiç kuşkusuzvirgs.gif bir makine andırımı insanı betimlemek için yeterli değildir. Ayrıca bir bitki andırımını da kullanabiliriz (bu yüzdenvirgs.gif L’homme plante). Ama bu demek değildir ki Doğada kökensel olarak birbirlerinden ayrı düzeyler vardır. Onda tür ayrımlarından çok derece ayrımlarını buluruz.

Din sorunlarında La Mettrie tam bir bilinmezcilik ileri sürdü. Ama yaygın bir biçimde bir tanrıtanımaz olarak görülüyordu. Vevirgs.gif gerçekten devirgs.gif Bayle’in tanrıtanımazlardan oluşan bir Devlet olanaklıdır önesürümünü bunun yalnızca olanaklı değil ama istenebilir de olduğunu ekleyerek geliştirmeye çalıştı. Başka bir deyişlevirgs.gif din yalnızca ahlaktan bütünüyle ayrı olmakla kalmazvirgs.gif üstelik ona düşmandır da. La Mettrie’ün törel düşüncelerine gelincevirgs.gif bunların doğası çalışmasının başlığı tarafından yeterince belirtilir.
Nicholas MALEBRANCHE


Malebranche genç yaşta kendisini düşünmeye ve yanlızlığa vermiştir. Oratorium adındaki bir tarikatta çalışırken Descartes'in felsefesiyle tanışır ve çok etkilenir. Kısa süre sonra da bu öğretiyi geliştirmeye çalışacaktır. O da Descartes'in ruh ve madde kavramı arasındaki bağı Geulincx gibi Tanrı'nın bir vesilesinin sağladığına inanır. Bu ikisi birbirini etkileyemez. Sonlu yapılar birbirini etkileyemezler der. Buradan çıkan sonuç cisimler ruhları etkileyemediği gibi birbirlerini de etkileyemezler. Cisimlerdeki hareket Tanrı'nın bir istemesidir. Evernde tek etkiyen kuvvet Tanrı'dır. Tanrının istemesi olmadan insan ruhu ne algılayabilir ne de isteyebilir. Tek neden Tanrı'dır. Ayrıca Tanrı ruha her türlü bilgiyi koyarvirgs.gif hiçbir bilgiyi biz kendimiz yaratamayız.

İnsanın ruhuna tüm bilgiyi koyan Tanrı'dır. Malebranche şöyle der; "Biz her şeyi Tanrı'da görürüz". Tanrı cisimleri yaratamıştır ancak bunu yaparken kendisinde bulunan cisimlerin ideallerinevirgs.gif örnek bilgilerine göre yaratmıştır. Bizim cisimler üzerine bilgimiz de yaratılmış reel cisimlerin bilgileri olmayıp Tanrı'daki bu örneklerivirgs.gif idealleridir. Tek tek ruhlar da Tanrı'dan pay almış birer parçadır. Ruhlarda cisimlerde bağımsız değillerdirvirgs.gif Tanrı onların nedenidir. Tanrı ruhlarınvirgs.gif uzay da cisimlerin yeridir.

Bizdeki tüm isteme Tanrı'nın bir vesilesidir. Yani Tanrı'nın bir istemesidir. Ancak ruh Tanrı'dan pay almış eksik bir parça olduğu için bu isteme tek tek nesnelere yönelir. Doğru olan bütünü istemektir. En tümel olanvirgs.gif en yetkin olan varlık Tanrı olduğu içinde doğru isteme Tanrı'yı istemedir. İnsan tek cisimlerle olan ilgisini kesmeli ve sadece Tanrı'yı istemelidir. Aslında bu da Tanrı'nın kende kendisini istemesi ve sevmesidir çünkü isteyen ruh Tanrı'nın bir parçası gibidir
ABICHTvirgs.gif Johannes Heinrich:


(1712-1804) Alman düşünür. Felsefe sorunlarına eleştirici bir tutumla çözüm bulmayavirgs.gif ahlak ile doğal hukuku bağdaştırmaya çalıştı. Volkstadt' ta doğdu. Wilna' da öldü. İlk ve ortaöğrenimim doğduğu yerdevirgs.gif yükseköğrenimini Erlangen Üniversitesi' nde bitirdi. Önce ilk Çağ felsefesiyle ilgilendi sonra Kant ve Reinhold' un görüşlerini benimsedi. Daha sonra onlardan ayrı bir yol tuttu. Berlin Bilimler Akademisi' nin açtığı bir yarışmayavirgs.gif Leibniz-Wolff dönemi ¤¤¤¤fizik sorunlarıyla ilgili bir çalışma ile katıldıvirgs.gif ödül kazandı (1796). Erlangen Üniversitesi' nde felsefe okuttu. Arkadaşı Born ile Kant'ın felsefesini yayma amacını güden Neues Philosophisches Magazin zur Erlanterung des Kantischen Systems adlı bir dergi çıkardı (1789-1791). Abichtvirgs.gif felsefeye Kant' ın geliştirdiği sorunlar üzerinde çalışmaklavirgs.gif onlara yeni yorumlar aramakla girdivirgs.gif sonra bu yorumcu tutumu bırakarak ahlak ve doğal tüze sorunlarım incelemeye koyuldu. Ona göre doğal hukuk ile ahlak ilkeleri arasındavirgs.gif köken bakımındanvirgs.gif bağlantı vardır. Ahlakın değişmeyenvirgs.gif genel geçerlik taşıyan ilkeleri yalnız duyu verilerinden kaynaklanan bir bilginin ürünü değildir. Birtakım deney öncesi düzenleyici ilkeler de vardır. Bir bilgi varlığı olan insanvirgs.gif doğal olarakvirgs.gif özgürdür. Onun uyması gereken kurallar dışa dayalı düşünce ilkeleridir. Bilginin iki kaynağı vardır: Biri duyularla sağlanan ilk verilerdir. Bu veriler anlayış gücünde işlenirvirgs.gif yeni biçimler kazanarak bilgiye dönüşür. Öteki kaynak ise düşünme yeteneğidir. Bu yetenektevirgs.gif deney öncesivirgs.gif birtakım ilkeler vardır. Deney bilgisivirgs.gif duyu verilerinin bu ilkelere göre düzenlenip biçimlenmesiyle geçerlik kazanır. Usvirgs.gif tek yol göstericivirgs.gif denetleyicivirgs.gif düzenleyici yetenektirvirgs.gif yargı gücünün kaynağıdır. Bu nedenle bütün davranışların us ilkelerine uyması gerekir. Ahlaklı olmak us ilkelerine göre davranmaktır. Abicht istençvirgs.gif doğal hukukvirgs.gif mantıkvirgs.gif ahlakvirgs.gif bilgivirgs.gif ¤¤¤¤fizik konularında çalışmıştır. Bütün bu yapıtlarındavirgs.gif eleştirici bir yöntemin uygulandığı görülür. Onun felsefe alanında başlıca özelliği de sorunların çözümünde eleştiriye ağırlık vermesidir.

Kaynakça:
1) Türk ve Dünya Ünlüleri Ansıklopedisi (Anadolu Yayıncılık)
2) Filozoflar Ansıklopedisi (Cemil Sena)
Tommaso MACHİAVELLİ

1469-1527 yılları arasında yaşamıştır.Floransalı dır. Machiavellivirgs.gif siyasi yazar olarak tarih sahnesine çıkmış ancak görüşleriyle hukuksal düzeni etkilemiştir.

Makyavel Hıristiyan ortaçağ düşüncesine karşı çıkmıştır. Machiavelli Rönesans düşünürüdür.

Siyasilere propagandayı ve iki yüzlülüğü öneren düşünceleri makyevalist politika olarak daha sonra anılmaya başlamıştır. Devlette laikleşme fikrini de savunan Machiavelli İtalyan hukuk yaşantısında global etkilerde bulunmuştur.

"Amaca ulaşmak için her araç meşrudur" görüşü bugün de etkisini koruyan bir makyevalist kavram olarak tarihe geçmiştir.(Siyasal Pragmatizm)

Machiavelli; Dantevirgs.gifGişardenvirgs.gif Petrark ve Bokacius ile birlikte; Rönesans'ta Hümanizm'in en ateşli savunucularından biri olmuştur.
Menippos

(M.Ö. III. yüzyıl) Yunan filozofu. Ürdün Gadara kentinde doğan Menipposvirgs.gif Diogenes'in Kinik felsefesini izledi. Menippos yergisi adıyla bilinen yarı gülünçvirgs.gif yarı ciddi bir edebiyat türü geliştirmiştir. Yunanlı ve Latin yazarların öykündüğü bu tür Latin yergi sanatının gelişmesinde etkili olmuştur. Menippos'un yazıları günümüze kadar ulaşmamıştırvirgs.gif ama ona öykünen Latin yazarlardanvirgs.gif özellikle de Varrvirgs.gif Seneca ve Lukianos'tan yapıtlarının niteliğiyle ilgili bir fikir edinilebilir.

Menippos'un eleştiri yaklaşımı felsefi düşüncelerin sergilenmesinde bir yenilikti. Olabildiğince geniş bir okur kitlesine ulaşmak amacıylavirgs.gif diyalog biçiminin yerinevirgs.gif kurumlarıvirgs.gif düşünceleri ve gelenekleri alaya alarak düzyazı ve şiir karışımı bir yergi biçimi kullandı.

Yapıtlarında Hades'e inişvirgs.gif müzayede ya da şölen gibi alışılmamış mekanları çarpıcı biçimde kullandı. Latin yazarlarda aynı yolu izlediler. Petronius'un M.S. I. yüzyılda yazdığı Satyriconvirgs.gif Menippos geleneği içinde yer alır. Daha sonraki bir başka örnekvirgs.gif birkaç kralcınınvirgs.gif Katoliklerce kurulan Kutsal Birlik üzerine yazdığı düzyazı ve şiir karışımı Fransızca Satire Menippee'dir (1594).
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18